‘Öğrenci hareketleri hiçbir zaman cevapsız kalmadı’
ABD’deki üniversitelerde yayılan Filistin eylemlerini anlatan Türkiyeli doktora öğrencisi, bu eylemlerin er ya da geç toplumsal ve siyasal etkilerinin ortaya çıkacağını söyledi.
ABD’deki üniversitelerde yayılan Filistin eylemlerini anlatan Türkiyeli doktora öğrencisi, bu eylemlerin er ya da geç toplumsal ve siyasal etkilerinin ortaya çıkacağını söyledi.
ABD’deki kitlesel Filistin eylemleri devam ediyor. Eylemlerin ABD’deki birçok üniversiteye yayılmasıyla polisin üniversite kampüslerinde uyguladığı şiddet akademik kadrolara kadar vardı. Öğrencilerin yanı sıra üniversitedeki profesörler, bölüm başkanları da polis şiddetine maruz kaldı. Soyadını tam da bu baskılar yüzünden gizli tutacağımız Kaliforniya Üniversitesi’nde okuyan Türkiyeli bir doktora öğrencisi olan İrem, hem oradaki eylemlerin durumunu hem de ABD’de bir iç mesele haline de gelen Filistin meselesiyle ilgili ANF’nin sorularını yanıtladı.
Filistin meselesine dair ABD'deki eylemlerin artık akademik kadrolar dâhil üniversite içlerinde olması açısından ve yaygınlaşması ile ilgili nasıl bir tablo var?
Filistin eylemlerinin aslında sömürgelikten kurtulma, dekolonizasyonla çok ciddi bir ilişkisi var ve çok fazla insan zaten akademide dekolonizasyonla ilgili çalışmalar yapıyor. Bu kelime çok trend olan ve hatta akademide çok fazla kullanılan bir kelime aslında. Tabii ki birçok kişi, yani buna akademisyenler de dâhil ama öğrenciler, özellikle küresel Güney’den gelen öğrenciler, dekolonizasyonun sadece bir sembolden, bir alegoriden ibaret olmadığını, bir gerçeklik ve bir pratik olduğunu; bunun da gerçek eylemlerle yapılacağını savunuyor. Bu, birçok insanda karşılık bulmayan bir şey.
Neden?
Çünkü bunun hakkında yazıp çizmek, teorileri ve tarihle ilgili ya da felsefeyle ilgili yorumlar yapmak insanların daha çok tercih edeceği bir şey. O yüzden zaten akademi de bu konuda eleştiriliyor. Artık hem “Black Lives Matter” (Siyah Hayatlar Değerlidir) ve yerli halkların hareketleriyle hem de başka özgürlük mücadeleleriyle feminizmle vs. hepsinin kesişimsel bir şekilde akademik alanlarda sürüyor olması gibi bir durum var. Elbette bu işin tarihi bir boyutu da var; 60'lı yıllarda ABD'deki Civil Rights Movement dedikleri Yurttaşlık Hakkı Hareketleri, özellikle siyahların hareketlerinin çok yoğun olduğu dönemde, bir de 68 döneminde Vietnam Savaşı'na karşı yapılan eylemlerde üniversite öğrencilerinin çok fazla aktif olduğunu da görüyoruz. Zaten öğrenci hareketleri bu tür mevzularda sadece ABD değil tabii ki küresel olarak bir fenomen, Türkiye dahil olmak üzere. Üniversiteler insanların bir şeyler öğrendiği ve bilginin yayıldığı bir yer. ABD’de birçok öğrenci zaten eylemlerde aktif, benim gibi Ortadoğu'dan gelen ya da küresel Güney'den gelen ve direkt Arap ve Filistinli olanlar zaten en ön planda olanlar. Biz bir tık arkalarından geliyoruz, hareketin içindeyiz ama asıl odakta olan özneler onlar. Yahudilerin katılımı da tabii çok önemli burada. Onlar da çok ciddi bir odağı oluşturuyor. Burada asıl tehdit olarak gördükleri özellikle Yahudilerin de işin içine girmesi. Bu çok ciddi bir kırılma yarattı. Daha büyük kırılma bana sorarsanız fakültenin dâhil olması.
Bunun nasıl bir etkisi vardı?
Normalde, biz grevde de gördük bunu (Kaliforniya üniversitelerinde Ocak’ta maaşlar için bir hafta iş bırakma grevi yapılmıştı.) akademik kadrolar, iş ciddiye bindiğinde genelde kurumu savunur. Yani karşı karşıya geldiğimizde ve hocalar bizimle üniversite arasında kaldığında genelde üniversitenin tarafını seçer. Şimdi tam tersine fakültenin de etten duvar örüp içerideki öğrencileri gözaltından ve darptan korumak için birlikte hareket ettiğini görüyoruz. Bu üniversiteleri biraz daha sıkıştırdı kurumsal şiddet uygulama açısından. Daha da dar bir alana sürüklemek zorunda kaldı. O yüzden fakültenin dâhil olması çok önemli, çünkü onların da kaybedecek bir şeyleri var. İş destekten, dayanışmadan ittifak kurmaya geldiğinde artık mesele bir üst seviyeye çıkıyor ve hocalar “tamam ben de belki atılacağım ama benim de artık bir şeyler yapmam lazım” diyor. Artık o da elini taşın altına koyuyor ve böyle güçleniyor hareket.
Üniversitelerdeki şiddete karşı fakültenin tutumunu anlattınız. Peki halkın yaklaşımı nasıl? Buna dair bir gözlem yapmak mümkün mü?
Nasıl ki Black Lives Matter hareketlerinde tepkiler olduysa burada da oldu. Bu kadar insanı nasıl tutuklarsınız diye. Mesela geçen haftalarda Yahudi bir hocanın polislerce sürüklediği bir görsel herkes tarafından paylaşıldı. Buna tepki vardı. Hem böyle bir görsel ve durum varken hem de antisemitizmin yine protestoculara atfedilmesi meselesini, artık biraz düşünme yetisi olanlar farklı anlıyor. Burada bir tezatlık ve bir problem olduğunu idrak ediyor insanlar. Genel olarak, özellikle hâlihazırda muhafazakâr, Trump'a yakın, yabancı karşıtı, göçmen karşıtı, İslamofobik olan insanlar tabii ki bu şiddeti meşru görüyor. Mesela UCLA'deki (Kaliforniya Üniversitesi, Los Angeles) bizim okulun Los Angeles'taki kampüsünde eylemcileri deyim yerindeyse süpürdüler. Tabii eylemciler yaka paça oradan atılınca ortalıkta çöpler ve kötü bir görüntü kaldı. Hemen bu saydığım gruplar “Bakın ne kadar pislik içindeler. Hiç saygıları yok, bunlar barbarlar” diye tepkiler ortaya koydu. Yani beyaz olmayan herkese şimdiye kadar nasıl davranıyorlarsa hala öyleler. O pratikler devam ediyor ama genel anlamıyla karma bir tepki var, diyebilirim. Bu, ABD'de alışılagelmiş bir olay olduğu için -yani sokağın ortasında insanların darp edilmesi, öldürülmesi- çok yeni bir şey değil. O yüzden de insanlar “aman tanrım böyle bir şey nasıl olabilir” gibi bir tepki vermiyor. Onların ülkesinde kimlik bazlı cinayetler sokakta işleniyor, işlenmeye de devam ediyor. O yüzden çok büyük bir kırılma olduğunu o noktada söyleyemem.
Filistin meselesi ABD'de bir iç sorun da oldu. Özellikle Kasım'daki seçimler bakımdan bir etken de olacak. Hatta Biden'ın tüm içerideki tepkilere rağmen Rafah'a saldırıya göz yummamasını buna bağlayanlar oldu. Oradaki politik atmosferde Filistin nerede duruyor?
Öğrenci hareketleri tarihte de şimdi de hiçbir zaman cevapsız kalmadı. Hemen etki etmeyebiliyor, örneğin Gezi’de bir sürü insan hayal kırıklığına uğramıştı, niye hemen etki etmedi diye. Sosyolojik ve toplumun genel olarak bütününe baktığımda çok fazla etkisi oldu. Tabii ki hiçbir zaman yeterli olmadı. Bizde mesela bir sürü insan, 90'larda Kurdistan'da olan şeyleri bilmiyordu. Sonuçta bunun bilincine varsa bile yine de bu yeterli oldu mu? Tabii ki hayır ama birçok insan bilinçlendi. Bu dalgalar yavaş yavaş yayılmaya devam etti. Yeterli mi? Değil ama etkisiz de değil. ABD'ye baktığında 60'larda özellikle siyahların haklarını kazanması meselesinden sonra bu sorun bitti mi? Hayır, insanlar sokakta öldürülmeye devam ediyor. 60'lardaki kazanımlar çok ciddi kazanımlardı. Siyahların hayatı çok ciddi anlamda değişti. 60'lı yılların hemen öncesinde Güneydoğu ABD'de zaten Jim Crow Laws dedikleri, Jim Crow Kuralları vardı. Bu aynı Güney Afrika'daki Apartheid ile çok benziyor. O yüzden şu anda yine ben bunların etkisiz kalacağına inanmıyorum, politikaya illa ki etki edecek.
ABD'deki işçi hareketleri de bu arada aynı şekilde. Biden biraz korkuyor ve grevlere gidiyor. İşçilerin yanında gözükmeye çalışıyor. Mesela işçi hareketinin yüzde 90’ı Filistin'in eylemlerinin de içinde. Bunlar çok kesişimsel şeyler. Elbette işçi hareketinde de tabii ki daha ayrıcalıklı, beyaz işçiler de var; mesela Filistin gibi olaylar ile ilgilenmiyorlar. Bizim yanımızda da çok insan var ve Biden'a bu sebepten oy vermeyecektir ya da çok ciddi tepki verecektir. Tabii ki yine o sonucu etki edecek kadar bir tepki olacağını düşünmüyorum. Bizim Kılıçdaroğlu'na oy vermek zorunda kalmamız gibi. Bunu düşününce o konuda biraz bizdekine benziyor politika.
Aslında biraz bahsettiniz ama Black Lives Matter eylemleri bu kadar yaygındı ABD'de. Çok geçmeden yine böylesi kitlesel eylemlerin yine olması, Amerikan kamuoyunun reflekslerine dair ya da toplumsal mücadeleye dair ne diyor?
“Land Back” dediğimiz toprağın geri verilmesi, buradaki yerli halkların kendi toprak haklarını savunmalarıyla ilgili olan bir hareket mesela. Onların Filistin'e verdiği destek şu an muazzam. Çok inanılmaz, her yerdeler. Kendi geleneksel kıyafetleriyle sokağa çıkıp kendi müziklerini yapıp, Filistin bayrakları asarak kültürel bir direniş sergiliyorlar. Bu küresel olarak, o küresel emperyalizme karşı verilen mücadelenin aslında bir tane mücadele olduğunu, yani bir bütün olduğunu gösteriyor. Bu böyle tüyleri ürperten bir şey hakikaten. Kurdistan'dan Ermenistan’a, Artsakh, Rojava, Sudan, Kongo, Guatemala, Porto Rico vs. gibi yerlerdeki deneyimin çok benzer deneyimler olduğunu ve buraları gasp eden ulus devletlerin aslında nasıl aynı ve bir ittifak içinde olduğunu ve bizim de kendi aramızda bir ittifak kurmamız gerektiğini gösteriyor. Bu çok ciddi bir uyanış oldu diye düşünüyorum.
Türkiye'deki Ermeni soykırımını anıyorsan ama Filistin'i savunmuyorsan bir tezat var. Bu ikisi aynı şey, çünkü miras da aynı şey. İtalya'daki işçi hareketleriyle Filistin'in bir olması, Yunanistan'la aynı şekilde. Afrika'da, buradaki siyah insanların bu kadar hassas bir şekilde Filistin'i savunuyor olmaları... Şiddete uğradıkları kurum aynı. İsrail'deki askerlerle buradaki polisler aynı yerlerde eğitim alıyorlar. Onları öldüren kuvvet aynı kuvvet, aynı kurum, aynı miras. O yüzden bunlara karşı mücadelenin birleşmesi ciddi bir öneme sahip. Bu elbette yeni bir şey de değil ama 60'lardan beri bu yurttaşlık hakkı hareketlerinde Angela Davis olsun, James Baldwin olsun, Fanon olsun (Fanon tabii ki ABD'li değil) onların mirasıyla özellikle Siyah Hareket'in mirasıyla birlikte burada insanlar bir şeylerin farkında. Bir de Angela Davis zaten 70'li-60'lı yıllardan beri Filistin’i savunan bir insan. Uluslararası Filistin hareketinden bahsediyorum. 60'lı 70'li yıllardan beri sürekli her yerde Filistin'i ağzından düşürmeyen bir insan mesela Angela Davis. Hatta “Özgürlük Kesintisiz Mücadele” diye bir kitabı var. Orada bunun nasıl küresel bir mesele olduğunu, ABD'deki hapis sisteminin nasıl ırkçı bir kurumsal sistem olduğunu anlatıyor. Örneğin siyahların küçük bir suç işlediğinde, marketten küçük bir şey çaldığında bunun nasıl cinayete eşdeğer tutulduğunu anlatıyor. Biz de bunu Türkiye'de Kürtlerin yaşadıklarından biliyoruz. Bunların hepsinin belirli örüntülere sahip olması; hapishane sisteminin, yargı sisteminin, infaz sisteminin, polisin aktivitelerinin vesaire bunların ve işgal ordularının (T.C. ordusu da dâhil) nasıl bir mekanizma içinde işlediğini ve kapitalizmin de tabii ki bunun bel kemiği olduğunu açıklıyor. Bu açıdan tüm bunların birleşmesi son derece önemli.