Önder Apo’nun 27 Şubat günü yaptığı tarihi çağrı sonrası Türkiye ve Kürdistan kamuoyunda tartışmalar devam ediyor. Türkiye’de yeni bir sürecin başlangıcı olarak tanımlanan süreç çok sayıda soruyu da beraberinde getirmiş durumda. Özellikle PKK’ye yönelik fesih açıklaması ve PKK’nin ateşkesi sonrası tartışmalar sürerken Türkiye toplumunda bir umut iklimi de yeniden oluşmaya başlamış gözüküyor.
İmralı’da Önder Apo’nun sekreteryası olarak 15 Mart 2015'ten 26 Aralık 2015'e kadar yanında kalan ve 9 ay 10 günlük bir süreç sonrası sürgün edilen isimlerden Nasrullah Kuran, Önder Apo’nun son çağrısını ANF’ye değerlendirdi.
Sêrtli bir ailenin çocuğu olan ve lise yıllarından beri Özgürlük Hareketi içerisinde birçok alanda faaliyet gösteren Kuran, 1992 yılında esir düşüp müebbet hapis cezası aldığından bu yana hapiste tutuluyor. Kuran halen Silivri’de bulunan Marmara Cezaevi’nde tutuluyor.
Kuran’ın ajansımız için gönderdiği değerlendirme, Önder Apo’nun bir sözü ile başlıyor ve Önder Apo’nun 27 Şubat çağrısının temelleri, çağrı sonrası verilen tepkiler ve neden böyle bir çağrıya gerek görüldüğü irdeleniyor.
Nasrullah Kuran’ın ANF’ye gönderdiği değerlendirme şöyle:
EZBER BOZAN BİR ÇAĞRI
“Devletin herhangi bir kaygısı, korkusu olmasın diye demokratik çözüm çıtamızı en alt seviyeye kadar getirdim. Amacımız, devleti gerçekten demokratik çözüme ikna ederek bu temel doğrultuda adımlar attırmaktır. Benim kullanılmam mümkün değildir, tam tersine beni kullanmakta ısrar edenin kendisi kullanılır." Önder Apo.
Önder Apo’nun “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” başlıklı tarihi açıklaması, beklendiği gibi hem büyük bir ilgiyle hem de şaşkınlıkla karşılandı. Zira Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de silahlı mücadeleyi sonlandırma çağrısı beklenen bir tutum iken, PKK’nin kendisini feshetmesi önerisi sürpriz bir etki yarattı.
Çağrı metnini bütünlüklü bir okumaya tabi tutmak ve bu doğrultuda bir anlama-anlamlandırma ilişkisi kurarak yorumlamak gerekirken, maalesef Türk medyasında “silah bırakma” ve “PKK’nin feshi” olguları ön plana çıkarılıp, bu iki sonucu doğuracak koşullar adeta yok sayıldı. “Çağrı tamamen örgüte yöneliktir, sonuçlara bakacağız” kurnazlığından, “Öcalan yenilgiyi kabul etti” sivri zekalılığına uzanan mecradan, her şey Remarque’nin “Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” sözlerini hatırlatır cinstendi. Bir sürekli savaş yöntemi olarak psikolojik savaş siyaseti ve aktörleri yine aynı ezber repertuvarı tekrarlanıyordu.
Halbuki Önder Apo’nun çağrısı ezber bozan bir içerikteydi. Kaldı ki süreç, Bahçeli’nin Önder Apo’yu muhatap alarak bin yıllık Türk-Kürt ortak tarihini güncelleme çağrısıyla start almış, arkasından mutlak tecrit koşulları aralanarak Önder Apo’nun şartların oluşturulması koşuluyla sorumluluk almaya hazır olduğunu belirten 7 maddelik çerçeve yanıtı kamuoyuyla paylaşılmış ve ortaklaşılan bu zemin üzerinden İmralı Heyeti oluşturulmuştu. “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” oluşmuş bu zemin temelinde ve somutunda geliştirildi. Dolayısıyla çağrı, hiçbir tereddüde ve belirsizliğe yer bırakmayacak netlikte, başta Türk devlet aygıtına, PKK örgütlülüğüne ve demokratik barışçıl ortak yaşam arayışında olan Türkiye halklarına yapılmıştı.
METİN TÜRK DEVLET AYGITINA YÖNELİKTİR
Önder Apo, Kürt-Türk ilişkilerinin tarihsel oluşumuna dair belirlemelerde bulunduğu bölümde, “Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı hedef edinmiştir. Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hal alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir. Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır” derken, çok net bir şekilde Türk devlet aygıtına seslenmektedir. Kendi çözümünü, “Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür” tarzında ortaya koyarken de, açıktan Demokratik Cumhuriyet tanımını yapmaktadır. “Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur, olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir” yönündeki vurguları da devlet aygıtını Demokratik Cumhuriyet çözümüne davettir.
Önder Apo’nun kurucusu olduğu PKK'nin varlığına yönelik belirttikleri de oldukça sarihtir. Demokratik toplum, demokratik siyaset ve hukukun tesis edildiği demokratik cumhuriyetin inşası zemininde tarihi Kürt-Türk ittifakının bir bütünleyeni, tamamlayanı olun! Parti, örgüt vb. yapılanmaları sonuçta birer araçtırlar. Amacın öngördüğü ihtiyaç kapsamında geliştirilir veya feshedilirler. Anlaşıldığı üzere PKK’nin feshi önerisi demokratik toplum, demokratik siyaset ve bunun hukuki güvencesi şartına bağlı geliştirilmektedir. Diğer taraftan PKK olgusu, Kürdistan somutunda amacı aşan bir işlev üstlenmiş ve kendi doğal diyalektik akışı içerisinde toplumsal bir kimlik, bir karakter haline gelmiştir. Bu nedenle yapısal olarak feshedilse de bir ruhsal, düşünsel ve kültürel realite olarak 21. yüzyıldaki Kürt sosyolojisinin çekirdek hali olmaya devam edecektir. Önder Apo’nun demokratik cumhuriyet zemininde PKK’nin feshi konusundaki önerisini geliştirirken, bu bilinç ve farkındalığı yarattığı rahatlıkla hareket ettiğini düşünmek yanlış olmayacaktır.
Öyle de olsa PKK’nin feshedilmesi önerisini geliştirmek, Önder Apo açısından da kolay olmamıştır. Ancak önderliksel stratejik gerçekleşmeler, anlık duygu ve tepkilerin değil, büyük amacın etrafında dönenirler. Bir devlet düşünün ki, siyasetinden ekonomisine, yargısından eğitimine ve trafik lambalarının rengine kadar her şeyini anti-Kürt/PKK olgusu temelinde şekillendirsin ve bunu “terör”le kodlayıp, “güvenlik” kavramıyla şifrelendirsin. Sonuç ortada; devlet denen aygıt önce Kürt’e yönelttiği topyekûn savaşı bugün Kürt-Türk ayrımı yapmaksızın tüm topluma yöneltmiş durumda. Kurguyu iktidar ve korkuları üzerine kurdun mu bunun sonu gelmez; paranoid devlet, şizofren birey ve topluluklar yaratır. Çünkü iktidar olmak için üretilen korku, bu sefer iktidardan düşmemek için büyütülür ve bu kendini hep tekrar eder. İstisnasız neredeyse tüm klasik ulus-devletlerde çürüme ve çözülme böyle başlamış, ulus-devletler bu iktidar tekelleri eliyle birer terör devletine dönüşmüşlerdir. Önder Apo’nun PKK’nin feshi önerisini bu anlamda, esasta bu döngüye bir müdahale, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önüne hep “terör”, PKK tehdidini çıkaran çıkar şebekelerinin ayakları altındaki halının çekilmesi, ellerindeki en önemli silahın, “bölücü tehdit” silahının alınması eylemi olarak okumak daha doğru olacaktır.
Denilebilir ki, “madem öyledir, o vakit Önder Apo bunu daha önce neden yapmadı?” 2015’teki süreç, aslında bu doğrultuda yol alıyordu ancak hem devletin kendi iç çatışması hem de bölgesel gelişmelerin mevcut iktidarı iktidardan uzaklaştıracağı kaygısı ön plana çıktı ve “çöktürme planı”yla Önder Apo tekrardan mutlak tecrit pozisyonuna çekilirken Kürtler de fiiliyatta mutlak düşman ilan edildi. Güncelde ise, Ortadoğu özgülünde 1. Dünya Savaşı'nın son evrelerini hatırlatan gelişmeler var. Küresel anlamda olduğu gibi bölgesel boyutta da hegemonik güç düzenlemeleri ve müdahaleler söz konusudur. Gelinen aşamada Kürt ve Türk olgularının önünde iki seçenek belirmiş durumda, ya tarihsel ittifakın hakiki bağlamda yenilenmesi ya da Armageddon’un büyük Kürt-Türk savaşıyla pratik somutluk kazanması. Bu minvalde yürütülen tartışmalar, Bahçeli’nin Meclis kürsüsünden bin yıllık Kürt-Türk ittifakı yönünde tercihte bulundukları ilanı ve Önder Apo’yu buna davet etmesiyle yeni bir ivme kazandı. Önder Apo, tarihsel sorumluluk bilinci ve ahlakıyla bu davete demokratik toplum, demokratik cumhuriyet zemininde Kürt-Türk ittifakının yeniden inşası kararıyla yanıt verdi ve “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nı bu çerçevede geliştirdi.
‘HAMLE HALKLARA ORTAK MÜCADELE İÇİN İMKAN SUNMAKTADIR’
İçerisine girilen dönem, kesintiye uğratılan tarihsel Kürt-Türk ittifakı bakımından yeni bir stratejik inşa sürecine mi evrilecek yoksa yüz yıllık ihanetin şekillendirdiği özel savaş rejiminin aldatma ve oyalamaya dönük yeni bir taktik uygulama projesine mi dönüşecek; onu hep birlikte içerisinde bulunduğumuz günlerde göreceğiz. Başta Önder Apo’nun özgürleşmesi olmak üzere toplumsal demokrasinin inşasına yönelik atılması gereken adımların geciktirildiği her an bileceğiz ki, devlet aygıtının taktik oyun sahasında olduğumuz andır. Doğal olarak buna da hazırlıklı olmamız ve temkinliliği elden bırakmamamız gerekir. Bununla birlikte her nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, bilinmelidir ki Önder Apo’nun geliştirdiği hamle, başta Türkiye ve Kürdistan halkları olmak üzere demokrasiden, özgürlükten ve ortak yaşam hukukundan yana derdi olan her kesim ve çevreye muazzam bir ortak demokratik mücadele yürütme imkanı sunmaktadır. Bu kapsamda “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nı herkes sahiplenmeli, pratikleşmesi için talep ve çaba sahibi olmalıdır.
Bu bilinç ve duyarlılıkla halklarımızın özgürlük, eşitlik ve demokrasi özlemlerini ortak demokratik vatanda buluşturma ısrarımızı sürdürüyor, bunun coşkusu ve kararlılığıyla şimdiden Kürt, Türk, Arap, Laz, Çerkes, Süryani, her halktan insanlarımızı 8 Mart ve 21 Mart Newroz’unda meydanları doldurmaya davet ediyoruz.