Karasu: Önder Apo kongre sürecinde devreye girmeli

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, PKK’nin kongreye gideceğini, bu süreçte Önder Apo’nun devreye girmesinin gerektiğini belirtti. Karasu, ayrıca kongreye giden süreçte devlet güçlerinin saldırılarını durdurması gerektiğini de vurguladı.

MUSTAFA KARASU

Medya Haber televizyonunda yayınlanan özel bir programda konuşan Mustafa Karasu, Önder Apo’nun 27 Şubat’ta yaptığı çağrı temelinde PKK’nin kongreye gideceğini belirterek bu kongre sürecinde Önder Apo’nun devreye girmesi gerektiğinin altını çizdi. PKK’nin ateşkes ilan ettiğini ve bu süreçte devlet güçlerinin saldırılarını durdurması gerektiğini de ifade eden Karasu, ilan edilen ateşkese uyulmamasının bir sabotaj anlamını taşıyacağına dikkat çekti.

Önder Apo’nun yaptığı çağrının Kürdistan Özgürlük Hareketi tarafından oluşturulan demokratik birikimin önünü açtığını söyleyen Karasu, “PKK, hem Kürt-Kürdistan tarihinde hem Ortadoğu tarihinde hiçbir siyasi gücün yaratmadığı değerleri yaratmıştır. Sadece değerleri yaratmamış, birçok siyasi gücün ayakta kalmasını sağlamıştır. Şimdi bunları belirtmenin yeri olarak görmüyorum. Ama her kim PKK ne kazandırdı, mücadelesinde ne sonuç aldı, derse kendi basitliğini gösterir. Biz böyle söyleyenlere her türlü cevabı verebiliriz” ifadelerini kullandı.

Karasu ayrıca tüm devrimci, demokrat kesimlere süreci desteklemeleri yönünde çağrıda bulundu.

Mustafa Karasu’nun Medya Haber TV’ye yaptığı değerlendirmeler şöyle:

Mübarek Ramazan ayını tüm İslam âlemine kutluyor, hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Bugünlerde yaşamını yitiren Sevim Belli’yi de anmak istiyorum. Sevim Belli, Türkiye’deki sosyalist mücadelenin önder kadrolarındandır. Tabii ki sosyalist mücadelede, geçen yüzyılda bir kadın olarak mücadelenin önderi olmak çok büyük bir olaydır. Önemli bir durumdur. Sevim Belli de bu mücadeleye çok büyük katkılarda bulunmuştur. Hem örgütlenme çalışmalarında yer almış, siyasi mücadele içinde yer almış hem de birçok sosyalist kitabın, literatürün çevirisini yaparak sosyalizme hizmet etmiştir. Ve son nefesine kadar gerçekten de sosyalist duygu ve düşüncelerle yaşamış, mücadelesinin hiçbir anında tereddüt geçirmeden, baskılara boyun eğmeden mücadele etmiş bir kadın önderdir. Onu da saygıyla, minnetle anıyorum. Onun mücadelesi, kadın özgürlük mücadelesinde yaşayacaktır.

Zaten Kadın Özgürlük Hareketimiz Sevim Belli için bir anma açıklaması yaptı. Gerçekten de böyle değerli sosyalistleri hatırlamak, anmak, onların mücadelesini yaşamın her anında yaşatmak çok çok önemlidir. Doğru sosyalist anlayış, doğru mücadele, bir de bu değerlere sahip çıkarak, bu değerleri yaşatarak mümkündür. Bu açıdan Sevim Belli’yi tüm sosyalistler tabii ki sahiplenmeli. Özellikle kadın hareketi, kadın sosyalistler, Sevim Belli’nin mücadelesini kendi mücadelesinde yaşatmalı, yaşatacaklardır. Böyle bir sosyalist, Türkiye sosyalizminin aydınlık, değerli yüzüdür. Onu her zaman biz de hatırlayacağız.

AÇIKLAMA ÖNDER APO’NUN BÜYÜK EMEĞİYLE GERÇEKLEŞTİ

Önder Apo’nun İmralı’da, 27 Şubat’ta yaptığı açıklama çok anlamlı, çok değerlidir. Zaten hem birlikte kaldığı üç arkadaşın hem Asrın Hukuk Bürosu’ndan iki arkadaşın orada olması, HDP eşbaşkanlarının gitmesi, yine Kürt halkının özgürlük mücadelesinde emeği olmuş Ahmet Türk’ün, Pervin Buldan’ın ve Sırrı Süreyya Önder’in bu açıklamada yer alması çok önemliydi. Zaten Sırrı Süreyya Önder, Ahmet Türk ve Pervin Buldan heyet olarak zaten birçok görüşme yaptılar. Başûr’a geldiler, Başûr’daki partilerle görüşmeler yaptılar. Bu yönüyle önemli bir emek verdiler.

Bu açıklama, Pervin Buldan’ın belirttiği gibi Önder Apo’nun büyük emeğiyle gerçekleşti. Kuşkusuz bu açıklama, bu gündem Kürt sorunu ile ilgilidir. Kürt halkının yüzyıllık mücadelesiyle ilgilidir. PKK’nin elli yıldan fazladır yürüttüğü mücadeleyle ilgilidir. Bununla ilgili bir açıklama, bununla ilgili bir süreçtir. Bu yönüyle bu mücadelede şehit düşen tüm yoldaşlarımızı, halktan insanları minnetle ve saygıyla anıyoruz. Bu açıklama biraz da onların mücadelesinin, emeğinin sonucudur.

Tabii ki bir barış gerçekleştirilecek. Bu barış aynı zamanda Türkiye’de yaşamını yitiren askerlerin, polislerin anılarına da bir cevap oluyor. Onların yaşamı da böyle anlamlanıyor. Doğru anlamlandırma böyle bir barışla mümkündür. Kuşkusuz bu mücadelede Türkiye’deki demokrasi güçlerinin, demokratik direniş güçlerinin de önemli rolü vardır. Onların da mücadelesi, Türkiye’deki demokratik bilincin, demokratikleşme anlayışının gelişmesi, Türkiye’deki yönetimleri demokratikleşmeye zorlamada emek sahibidir.

Bu yönüyle Önderliğin açıklamasıyla ortaya konulan bu süreç, bu yaklaşım, bu barış ve demokratik toplum projesi büyük bir mücadelenin sonucudur. Kuşkusuz son iki yılda Önderliğin özgürlüğü için bir hamle yapıldı dünyada. Onların da büyük emeği oldu böyle bir açıklamaya, böyle bir noktaya ulaşmada. Onların da büyük emeği var. Tecrit bir yönüyle kırıldı. Tabii ki tümden tecridin kalkması için daha farklı bir durumun ortaya çıkması gerekiyor.

100 YILIN MANİFESTOSU

Ama yine de bugünkü aşamaya gelinmesi, Önderlikle görüşmenin olması, Önderliğin dünya kamuoyuna açıklama yapması —görüntülü açıklama yapmıştır ama görüntülü verilmemiştir, sadece bir resim verilmiştir— tabii bu resimde Önderliği görmek de, Önderliğin böyle bir belgeyi, o İmralı’da okuduğunu görmek de tabii bize de büyük güç ve moral verdi. Halkımıza da büyük güç ve moral verdi. Bu yönüyle bu açıklama gerçekten çok çok önemlidir. Zaten PKK Yürütme Komitesi açıklamasında “100 yılın manifestosu” dedi.

Gerçekten o manifestonun her cümlesi iyi değerlendirildiğinde bir bakış var, bir felsefe var, bir siyasi anlayış var, bir politik anlayış var. Birçok konuda olaylara nasıl yaklaştığını o manifestoda görebilirsiniz. Belki kısadır ama her cümlesi belli konudaki bir yaklaşımı, bir perspektifi, bir felsefeyi, bir siyasi anlayışı ortaya koyuyor.

Bu yönüyle değerlidir. Gerçekten biz heyecanlandık, halkımız da heyecanlandı. Kuşkusuz tabii ki açıklama olduğu zaman bazı böyle yoğunlaşma, ağırlık gibi belli şeyler olmuştur. Bunlar aslında hem bir açıklamanın ağırlığından hem de açıklamanın gerçekten 100 yıllık perspektifi, büyük bir yoğunlaşmayı, büyük bir amacı ifade etmesinden kaynaklanıyor. Diğer taraftan da “Açıklama oldu, çok önemli bir açıklama oldu; bu nasıl gerçekleşecek, bunun yoğunlaşması nasıl olacak, herkesin üzerine düşen sorumluluklar nedir?” gibi bir anlamlandırma süreci var.

PKK YENİ BİR BİÇİMDE SİYASAL MÜCADELE İÇİNE GİRİYOR

PKK Kürt halkı için çok önemlidir. Halk yıllarca, on yıllarca “PKK halktır, halk burada” demiştir. PKK, Kürt halkı için, Kürdistan için sadece bir siyasi parti değildir. Yani dünyadaki siyasi partilerden farklıdır. Onun yaşamıdır, onun kültürüdür, onun varlığıdır. Ona ruh veren, inanç veren, ona çok şey kazandıran bir partidir. Bu nedenle feshedilmesi belli bir duygusallık yaratmıştır. Ama şu var tabii ki; PKK dönüşecek. Yani bir dönüşüm yaşıyor. Yeni bir biçimde siyasal mücadele içine giriyor. Veyahut da yeni yaklaşımıyla siyasal mücadeleye, tarihe yön veriyor, tarihteki etkisi olacaktır. Bu yönüyle “PKK feshedildi, onun geçmişi, yarattıkları, onun yarattığı kültür ortadan kalktı” diye bir şey yok. PKK elli yıllık mücadelesiyle bu halka çok şey kazandırmıştır. Yüzyıllara varacak etkisi olacaktır. Bunu böyle bilmek lazım.

Bu yönüyle tabii ki, işte böyle bir partinin feshedilmesinin sözünün edilmesi toplumda bir burukluk oluşturmuş olabilir. Ama tabii ki halkımız partisine de, Önderliğe de güveniyor. Yani Önderliğin bu açıklamalarının, bu yaklaşımının halka da çok kazandıracağını, diğer halklara da kazandıracağını görüyor. Yani daha büyük kazanımlar elde edecek, daha büyük değerler kazanacak. Bu yönüyle halk böyle yaklaşmıştır. Biz nasıl yaklaşıyorsak, halkımızın yaklaşımı da öyledir. Önderlik nasıl yaklaşıyorsa, partimiz nasıl yaklaşıyorsa, bu sorunu nasıl ele alıyorsa halkımız da öyle ele almıştır ve öyle ele alacaktır.

Bu yönden bu açıklama tabii ki çok tarihi bir açıklamadır. Bir dönemeçtir, bir dönüm noktasıdır. Yeni bir milattır. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Ortadoğu’nun demokratikleşme, dönüşüm temelinde çözülmesi açısından bir dönüm noktasıdır. Sadece Kürtler için değil Türkiye’deki tüm halklar için, tüm Ortadoğu için bir dönüm noktasıdır. Bu açıdan Önderliğin bu açıklamasını saygıyla selamlıyoruz. Bu yönüyle Önderliğimizi de böyle bir noktaya getirdiği için mücadeleyi, bu gelişmeyi, bu dönüşümü yarattığı, bu dönüşümün önünü açtığı için de saygıyla, minnetle selamlıyoruz.

Önderliğin bu verdiği emeğin gerekleri tabii ki bizim tarafımızdan yerine getirecektir. Bu emeğe cevap vereceğiz. Biz her zaman Önderliğin emeğine cevap verme içinde olduk. Böyle bir hareketiz. Eksiğimiz, yetersizliğimiz olabilir. Ama her zaman Önderliğin ideolojik politikası doğrultusunda onun emeklerine cevap verme içinde olduk. Bundan sonra da böyle olacağız.

BU ÇAĞRI TÜRKİYE’NİN ORTADOĞU’NUN SORUNLARINI ÇÖZECEKTİR

Bu çağrı aslında Türkiye’de, Kürdistan’da hatta Ortadoğu’da hiçbir liderin, hiçbir siyasi hareketin, hiçbir gücün yapamadığı bir hamle anlamına gelmektedir. Bu yaklaşım sadece Kürt halkının değil, Türkiye’nin, Orta Doğu’nun sorunlarını çözecektir. Hatta dünyadaki küresel demokrasi hareketinin daha da gelişmesine büyük katkı sunacaktır. Bu açıklamayı, bu adımı böyle anlamak lazım. Büyük değer biçmek gerekiyor. Ucuz yaklaşımlar, basit yaklaşımlar, propagandatif yaklaşımlar, böyle bir açıklamaya hem saygısızlıktır hem haksızlıktır. Bu açıklama tabii ki Türkiye’nin demokratik dönüşümünü hedefliyor. Demokratik dönüşüm demek, demokrasinin önünün açılması, yolunun açılması demek, çok önemli sonuçları olan bir adımdır, bir açıklamadır. Bu açıklamanın, bu girişimin çok önemli, muazzam sonuçları olacaktır.

Bir barajın kapaklarının açılması gibi, coşkuyla büyük bir sel gibi demokratikleşmenin, demokratik dönüşümün gelişmesini sağlayacak. Demokrasi mücadelesinin ivmesini hızlandıracak. Kürt halkının ve Türkiye halklarının, Türkiye’deki sosyalistlerin, emekçilerin yürüttüğü yüzyıllık demokrasi mücadelesinin anlamlı hâle gelmesi, somutlaşması, somut kazanımlara dönüşmesinin önünü açacaktır. Bunu herkesin böyle bilmesi gerekiyor.

Demokratikleşmek demek basit bir sözcük değildir. Demokrasiye ulaşmak, demokratik dönüşüme kavuşmak, bunun için önünü açmak çok ciddi sonuçları olan bir durumdur. Basit yaklaşanlar, demokrasiyi, demokratik dönüşümü anlamayanlar, demokrasinin yaratacağı sonuçları, demokratik dönüşümün yaratacağı sonuçları göremeyenler farklı yaklaşıyorlar. Kuşkusuz mevcut iktidara, mevcut yönetime yönelik belli kaygılar olabilir.  Geçmişteki pratiklerinden dolayı bunlar olabilir. Bunlara bir şey denemez. Ama bu adım, yani silahlı mücadelenin sonlandırılması, artık mücadelenin esas olarak demokratik kurumlarla, demokratik bir anlayışla, demokratik temelde yürütülmesi bu kaygıları giderecek. Karşımıza engeller çıkabilir ama o engelleri aşacak bir açıklama, bir manifesto oluyor. Bunun adımı oluyor. Bunu böyle görmek gerekiyor.

Tabii Türkiye’de yetersiz yaklaşımlar var. Yani barış diyorsun, demokrasi diyorsun, neredeyse sanki savaşın sürmesini isteyenler var. Bu açıklamadan rahatsız oluyorlar. Şunlar olabilir. Savaş sürdüğü müddetçe bazıları eline değnek alıyordu, değnekle şöyle yapıyordu, böyle yapıyordu. Yani herkes bir savaş tarihçisi, savaş uzmanı olmuştu. Ondan ekmek yiyordu. Eskiden, 90’lı yıllarda PKK’ye küfrederek kendini yaşatanlar vardı. Bunlar tabii ki istemezler, rahatsız olurlar. 

DEMOKRASİ MÜCADELESİNİN YARATACAĞI GELİŞME GÖRÜLMELİ

Fakat özellikle de bazı Kürt çevrelerinde “Bunda bir Kürt statüsü yok, minimalist yaklaşımlar var,” gibi kendince değerlendirmeler var. Bunlar da mücadelenin dinamiklerini anlamayan, mücadelenin dinamizmini, tarihsel temelini anlamayan, demokrasi ve demokratikleşme mücadelesinin yaratacağı sonuçları göremeyen dar ufuklu kesimlerdir. Bu demokrasi ve demokratikleşme mücadelesi gelişirse, geliştirirsek -kendiliğinden gelişmeyecek ama- demokratikleşme mücadelesini bu adım, bu açıklama daha da zorlayacaktır. Herkes demokrasiden söz ediyor, öyle değil mi? Türkiye’deki bütün siyasetçiler...

Dolayısıyla böyle bir açıklamadan sonra, bu açıklama çerçevesinde yürütülen demokrasi mücadelesinin önünde kimse kolay kolay engel olamayacaktır. Kürt sorunu açısından zaten bu tartışmaların hepsi anlamsızdır. Yani şu ayrı bir şey. Hareketimiz, Önder Apo zaten uzun yıllardır devletçi çözüme karşıdır. Devletçi çözüm istemiyor. Devletçi çözüm ifade etmiyor. Devlet de demiyor, federasyon da demiyor. Ya da böyle bir iktidarı, iktidarı ele almayı ifade eden idari özerklik gibi. Önderlik öyle diyor ya, Önderlik onları da uygun görmüyor. Onları devletçi çözüm ya da devletçi çözümün türevleri olarak değerlendiriyor. Onun yerine demokrasi içinde çözüm, demokratikleşme çözümü. Demokratikleşme çözümü en doğru çözümdür. Demokrasi içindeki çözüm. Demokrasi açılımı gelişirse, demokratikleşme gelişirse ne olacaktır? Onun getirdiği çözümler olacaktır. Yani Kürt sorunu da demokratikleşmenin getirdiği çözümlerle sonuca gidecektir.

Demokratikleşmek demek, demokrasi demek, Kürt sorunu için de, Alevi sorunu için de, başka sorunlar için de çözüm demektir. Demokratikleşme çözümleri minimalist, maksimalist değildir. Demokratikleşme çözümünü minimalist veya maksimalist çerçevede değerlendirmek doğru bir yaklaşım değildir. En iyi çözümdür, en doğru çözümdür. Bir halkın, bir toplumun, bir farklılığın her türlü değerlerini özgür ve demokratik yaşamasını ortaya çıkaran çözümdür. Onun için Önder Apo diyor, “Her topluluk kendi örgütlenmesini, kendi özgürlüğünü, kendi demokrasisini kurmalı, yaşamalıdır.” Açıklama onu ifade ediyor.

Yeni yüzyıl, demokratikleşme yüzyılı olmalı, demokratik cumhuriyet olmalı. Bu açıdan bu tür tartışmalar… Yani eskiden beri bazıları hep PKK karşıtı olmuşlardır. Kaç defa “PKK şöyle bıraktı, böyle bıraktı,” demişlerdir. Bunu 1999’da bizden kaçanlar da vardı; onlar da öyle ifade etmişlerdi. Gittiler, birkaç ay sonra esameleri okunmadı. Bıraktılar her şeyi. Bu yönüyle halkımız da, herkes de şunu görmeli. Bu açılım, bu dönüşümle Kürt sorunu da en iyi biçimde çözülecektir. En doğru biçimde çözülecektir. Bunu böyle görmek gerekiyor. Bunun için demokrasi mücadelesine, demokratikleşme mücadelesine asılmak, bu mücadeleyi bilinçli ve örgütlü biçimde vermek gerekiyor. Bir kere bu sürece böyle yaklaşmak gerekiyor.

Şöyle de yaklaşılmamalı. Bu, devlet ne verecek, ne verdi? Bu adım ne verdi, ne vermedi adımı değildir. Ama demokratikleşmenin kendisi, bu demokratikleşme sürecinde engel olmaktan çıkmak zaten çok önemli bir anlaşmayı, bir taahhüdü ifade eder. Bu bakımdan bir demokratikleşme süreci, demokratik dönüşüm süreci var.

Bu aslında her türlü anlaşmadan, her türlü müzakereden daha değerli sonuçlar ortaya çıkarır ve kalıcı, güvenceli sonuçlar doğurur. Bunu böyle anlamak gerekiyor. Bu yönüyle de Önderliğin açıklamasıyla ortaya koyduğu bu projeyle birlikte, demokratik toplumda barış projesiyle birlikte bu mücadeleye daha fazla asılmak, inanmak ve bu çerçevede mücadele geliştirmek gerekiyor.

O diğeri doğru yaklaşım değil. Bunu yürütmek gerekiyor. Ama ne temelde? 50 yıllık mücadeleyle yarattığı birikim, bilinç, bunun yarattığı sonuçlar temelinde yürüteceğiz bu mücadeleyi. Biz bugüne kadar nasıl bu mücadeleyle önemli değerler yarattıysak, bu sefer de 50 yıllık mücadele içinde yaratılmış bir halk gerçekliği var. Bir bilinç, bir zihniyet, bir anlayış, bir paradigma var.

ÖNDER APO DEMOKRATİK BİRİKİMİN ÖNÜNÜ AÇIYOR

Şu anda Önderliğin paradigması dünyayı değiştirecek bir paradigmadır. İnsanlık için tek çözüm yoludur. Kürtler için de, Türkiye halkı için de, Ortadoğu için de tek çözüm yoludur. Böyle bir paradigmayla bu mücadeleyi verdiğimizde, bu paradigma temelinde doğru bir örgütlenme ve mücadele verdiğimizde büyük sonuçlar ortaya çıkacaktır. Buna böyle bakmak lazım. Yoksa “Ne anlaşıldı, ne verildi, ne alındı?” diye yaklaşırsak, bu mücadeleye ve bu açıklamaya haksızlık yapılmış olur.

Bir kere bunu bilelim. Önder Apo bu adımla, yani bu barış ve demokratik toplum projesiyle şimdiye kadarki demokratik birikimin önünü açıyor. Ona etkili olma imkânı tanıyor. Bunu hem Kürt halkının yürüttüğü demokrasi mücadelesinin yarattığı sonuçlar açısından hem Türkiye halklarının demokrasi mücadelesinin yarattığı sonuçlar açısından böyle ele almak gerekiyor. Bu, 30 yıl-40 yıl önce olmazdı. Çünkü 40 yıl önce bunun birikimi yok, bilinci yok. 40 yıl önce Türkiye’yi bu noktaya zorlayacak bir mücadelenin yarattığı sonuçlar yok. Bu noktaya da büyük mücadeleyle gelindi. Bu yönüyle Kürtlere ne kazandırdı diye saysak bitmez. Rojhilat’a ne kazandırdı, Rojava’ya ne kazandırdı, Bakur’a ne kazandırdı, Türkiye halklarına ne kazandırdı, Kürdistan kadınlarına, Ortadoğu kadınlarına ne kazandırdı, dünya kadınlarına ne kazandırdı? Gerçekten “PKK ne kazandırdı?” tartışmasına girmek abestir, basitliktir. Bunu böyle görelim.

PKK, hem Kürt-Kürdistan tarihinde hem Orta Doğu tarihinde hiçbir siyasi gücün yaratmadığı değerleri yaratmıştır. Sadece değerleri yaratmamış, birçok siyasi gücün ayakta kalmasını sağlamıştır. Şimdi bunları belirtmenin yeri olarak görmüyorum. Ama her kim “PKK ne kazandırdı, mücadelesine ne sonuç aldı?” derse kendi basitliğini gösterir. Biz böyle söyleyenlere her türlü cevabı verebiliriz. Böyle söyleyenlerin ağzını kapatırız.

Ama şimdi bunları belirtmek istemiyorum. Bu sürece tabii gerçekten herkesin doğru yaklaşması gerekiyor. Hakkını vermesi gerekiyor. Halkımız zaten verir. Önder Apo, -şimdiye kadar 50 yıl geçti- hiçbir zaman bu halkı hayal kırıklığına uğratmadı. PKK hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmadı. Bu nedenle 50 yıldır bu halk PKK öncülüğünde mücadele ediyor, Önderliğine sahip çıkıyor.

TÜRKİYE’DEKİ DEVRİMCİLER, SOSYALİSTLER BU MÜCADELEYE DESTEK VERMELİ

Bu yönüyle herkesin doğru yaklaşması lazım. Türkiye’deki demokrasi güçleri, devrimciler, sosyalistler için de bir şey belirtmek istiyorum. Onlar da bu mücadeleye destek vermeli. Önderlik, “Ben bu adımları sosyalist olmanın gereği olarak atıyorum” dedi. “Sosyalist olmam böyle bir yaklaşımı gerektiriyor” dedi. Bu açıdan “Önderlik nasıl böyle bir projeye vardı?” denilirse, herkes şunu bilsin ki; Önderliği böyle bir noktaya getiren Önder Apo’nun sosyalist kişiliğidir. Bunun da herkes tarafından bilinmesi gerekir.

SOSYALİZMDE SAVRULMA YAŞANIRKEN 'SOSYALİZMDE ISRAR İNSAN OLMAKTA ISRARDIR' DEDİ

Biz Türkiye’yi dönüştürmek istiyoruz. Bu açıktır. Tabii Türkiye’yi dönüştürmek belli yönleriyle bizim de dönüşmemizi gerektiriyor. Yani Türkiye’de değişim-dönüşümde bazı yetersizlikler varsa kendimizde de sorunu görmemiz gerekiyor. Her şeyi iktidara, devlete atan yaklaşım da doğru değil. Bütün devrimci hareketler için söylüyorum. Bizim için de söylüyorum. Bir yerde yetersizlik, eksiklik varsa kendimizde de görmemiz gerekiyor.

Bu konuda bizim dönüşüme uğrama sürecimiz eskiye dayanıyor. Özellikle reel sosyalizmin dağılmasından sonra Önder Apo, o güne kadarki sosyalist anlayış ya da reel sosyalist zihniyet ve etkilerden uzaklaşma çabası içinde olmuştur. Ama bu, başkalarının yaptığı gibi sosyalizmden vazgeçme biçiminde değildir. Önderlik, 90’lı yıllarda birçok sosyalist partide “sosyalist savrulma” olurken, “Sosyalizmde ısrar, insanlıkta ısrardır” demiştir. Hâlâ da Önderlik o çizgidedir. Hâlâ da Önderlik sosyalizmi en iyi, eksiksiz, doğru temsil etme çizgisindedir. Bunu böyle görmek gerekiyor.

ÖNDERLİK HEP DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM GERÇEKLEŞTİRMEK İSTEDİ

5. Kongre’de Abbas arkadaş ile ben, Önderlik sahasından hazırlık komitesi olarak ülkeye geldik. Önderlik bizimle de Önderlik sahasında konuştu. Ayrıca 4-5 kitap hazırladık. Bütün kitaplar, bütün çözümlemeler aslında PKK’nin dönüşümüyle ilgiliydi.  İdeolojik, politik, örgüt, eylem tarzı, mücadele tarzı olarak dönüşümünü ifade ediyordu. 5. Kongre bir dönüşüm kongresiydi. 5. Kongre’ye sunulan Politik Rapor, tamamen PKK’nin o reel sosyalizm etkilerinden çıkıp doğru sosyalist, doğru demokratik sosyalist anlayışa ulaşma, onun zihniyetine, onun politik anlayışına, ideolojik anlayışına, örgütlenme anlayışına ulaşmayı ifade ediyordu.

Biz geldik, kongrede bu yönlü tartışmalar da oldu. Tabii biz o zaman Önderliğin anladığı, anlattığı derinlikte değildik. Bazı değişiklikler yaptık ama tam olmadı. Öte yandan sadece bizimle de ilgili değil tasfiyecilik, tasfiyeci provokatör yaklaşım, Şemdin Sakık’ın yaklaşımı o süreçteki bizim dönüşümümüzü engelleyen bir provokasyon oldu. Onunla uğraşıldı. Gerçekten o dönemdeki hareketin dönüşümünü engelleyen en temel etkenlerden biri, bu tasfiyeci dayatma oldu.

Daha sonra 2000’de, Önderliğin esaretinden sonra, Önderlik yeniden önümüze bir örgütleştirme projesi koydu. 7'nci Kongre’de tartıştık, bazı kararlar aldık. Ama ertesinde Önderlik önemli bir proje ortaya koydu. O zaman “Kongra Gel” projesiydi. Ve daha o zaman PKK’nin kaldırılması gerçekleşti Kongra Gel’de. PKK bir ideolojik gruba dönüştü.

Önderlik, PKK’yi, “Parti içinde bilim-sanat komitesi” olarak tanımladı. Bilim-sanat komitesi, o güne kadarki PKK’nin ideolojik rolünü oynayacaktı. Fakat 2004’te tasfiyecilik, önderliğin bu projesini “Daha etkili mücadele etme, tıkanıklığı aşma” değil de “mücadeleden kaçma, daha az mücadele etme” biçiminde yorumladı. Bu durum tabii ki Önderlik karşısında yeniden PKK’nin inşasını gündeme koymak zorunda kaldı. 2003’teki Ferhat, Botan tasfiyeciliği de değişime, dönüşüme, demokratik dönüşüme yönelik bir provokasyondu. Bunu böyle değerlendirmek lazım.

Önderlik hep bizi değiştirmek, dönüştürmek; yeni örgüt anlayışı, yeni eylem anlayışı içine koymak istedi. Ama işte iç ve dış provokasyonlar engel oldu. Diğer yandan Önderlik şunu da söylüyor: Özal’ın katledilmesi, yine diyelim devlet içindeki başka provokasyonlar da aslında böyle bir dönüşümü engelleyen etkenler oldu. Yani PKK’nin dönüşümünü Önderlik gerçekleştirmek istedi. Şunun için yapmak istedi. Önderlik kendisini toplumculuğa, topluma, sosyalizme karşı sorumlu görüyordu. Bunun doğru çizgide yürümesini istiyordu. Bu bakımdan demokratik sosyalizmde doğru bir rotaya koymak istiyordu. Ama işte dediğim gibi bu provokasyonlar, dışarıdan Türk devletinin müdahaleleri, öte yandan bizim de yeterince anlamayışımız sonucu gerçekleşmedi.

Tabii başka etkenler de var. Yani son demokratik çözüm arayışı, 2008’den sonra oldu. Orada da aslında bu arayış vardı. PKK’yi dönüştürmeye, daha farklı bir mücadele biçimine, örgüt anlayışına geçirmeye dönük çabalar vardı. Fakat 2015’te, 5 Nisan’da Önderlik üzerinde başlayan ağır tecrit, Dolmabahçe Mutabakatı’nın reddedilmesi, aslında böyle bir süreci sabote etti.

DOĞRU DEMOKRATİK SOSYALİST ANLAYIŞI TEMSİL ETMEK İSTİYORUZ

Şimdi Önderliğin bu adımıyla birlikte, biz bu demokratik dönüşümü gerçekleştirmek istiyoruz. Bunu da doğru, en iyi, yani demokratik sosyalist anlayışa ulaşmak için, doğru demokratik sosyalist anlayışı temsil etmek için kendimizi dönüştürmek istiyoruz. İşte Önderliğin çağrısı aynı zamanda bize bir demokratik dönüşüm çağrısıdır. Geçen yıllarda, on yıllarda yapamadığımızı bu defa yapma çağrısıdır.

Bu konuda elimizde belgeler de var. Önderliğin savunmaları var. En son Demokratik Uygarlık, Kürdistan’da Demokratik Çözüm kitabı var. Bunlar zaten bizim için demokratik dönüşüm yaratma, bizi zihniyette dönüştürme perspektifiydi. Bu yönüyle bir zemin var. Yıllardır Önderliğin bu çözümlemelerini okuyoruz. Bu konuda belli bir yaklaşım var ama tabii yetersiz oldu, eksik oldu. Bu defa bu yetersizliğimizi, bu eksikliğimizi aşmak istiyoruz.  Bu bizi daha da etkili kılacak, güçlü kılacaktır. Bu demokratik dönüşümle biz zayıflamayacağız. Biz buharlaşmayacağız.

Bu demokratik dönüşümü hem PKK yapacak hem de tabii ki halkımız yapacak. Özgürlük mücadelesinin bütün kurumları bunu yapacak. Bu da mücadelemizi daha etkili hâle getirecek, zayıflatmayacak. Bunu da böyle görmek lazım.

Bu bakımdan biz demokratik dönüşümden korkmuyoruz. Bu yönde herhangi bir kaygımız yok. Evet, PKK fesh olacak ama bu fesih, sadece fesih değildir; bir demokratik dönüşüm olacak. Kendimizi değiştirme, daha da güçlendirme olacaktır. Bu yönüyle de demokratik dönüşümü böyle anlamak gerekmektedir.

ÖNDERLİK BİR BÜTÜN OLARAK BU MÜCADELEYİ TEMSİL EDİYOR

PKK’nin yaptığı  açıklama, esas olarak Önderliğin yaptığı açıklamaya cevap vereceğimizi, kabul ettiğimizi ortaya koyuyor. Yani bu açıklamanın esas amacı, maksadı bu. Gerçekten de öyle tartışmalar oluyordu. “PKK uyacak mı, uymayacak mı?” PKK uyacaktır. PKK bir Önderlik hareketidir. Bu PKK’nın politikasını da, ideolojisini de Önderlik belirlemiştir daha ilk çıkıştan beri. Önderlik, bu hareketin ne yapacağını, ne edeceğini belirler. Biz hiçbirimiz bir bütün olarak bu hareketi temsil edemeyiz. Bu mücadeleyi temsil edemeyiz. Ama Önderlik, bir bütün olarak bu mücadeleyi temsil eden bir gerçekliği ifade ediyor. Bu bakımdan biz bu bilinçteyiz. Hep bu yaklaşım içinde olduk. Önderliğin izleyicileri, takipçileri olduk. Bugün de Önderliğin izleyicileri ve takipçileriyiz. Önderliğin ortaya koyduğu dönüşümü, PKK’nın feshedilmesini, silahlı mücadelenin sonlandırılmasını gerçekleştireceğiz. Bu konuda hiç kimsenin tereddüdü olmasın. Böyle yaparak, tabii ki devletin, iktidarın da hiçbir bahaneye sarılmadan, gerekçe yapmadan demokratikleşme doğrultusunda gerekenleri yapması gerekiyor.

Bu açıdan artık hükümet, iktidar kimse, hiç kimse bahane bulamaz. Bu yönüyle de tabii bunun gerçekleşmesi için Önderliğin perspektifi gerekiyor. Önderliğinki diyelim bir mektuptu, kısaca bir çağrıydı. Önderliğin o çağrıyı açması, neden tasfiye gerektiğini daha da kapsamlı ortaya koyması, silahlı mücadelenin bırakılmasının neden gerektiğini daha da anlatması ve bizim de kararlarımızı doğru, net almamız açısından Önderliğin bir biçimde katılmasını bekliyoruz. Bunun için de tabii ki Önderliğin özgür çalışır koşullara kavuşması lazım. Önderliğin çeşitli kişilerle görüşmesi lazım.

Bu 50 yıllık mücadeleyi, 100 yıllık sorunu; Önderlik bir mektup gönderdi, hemen çözüldü, sorunlar çözülecek demek doğru bir yaklaşım değil. Ama bir kararlılık, bir irade var. O zaman hükümet de, yetkililer de bu kararlı iradenin gereğini yapmaya mecburdur. Devlet Bahçeli dedi, “Çağrı yapsın, ondan sonra umut hakkını uygulayalım” dedi. Çağrı yapıldı, o zaman umut hakkının gereğini yerine getirmesi gerekiyor. Umut hakkı demek, -herkes biliyor- 25 yıldan sonra serbest kalmadır. Esası odur. Bu yönüyle ilk adım olarak, özellikle PKK’nin açıklamasının önemli bir noktası da, umut hakkının devreye konulması, tabii acilen de özgür çalışır koşullara ulaşmasıdır. Bunu bekliyoruz.

ARTIK SİYASİ VE HUKUKİ KOŞULLAR YERİNE GETİRİLECEK

Tabii diğer yandan açık biçimde, çok kısa bir biçimde nasıl anladığını, bu açıklamanın ve ona nasıl cevap alınacağını ortaya koymuş. Bir de herkese bu açıklama karşısında görevlerini yerine getirme sorumluluğunu hatırlatmıştır. Bu yönüyle, bu açıklamayla Önder Apo’nun yaptığı açıklamanın pratikleşmesinin, etkili olmasının önü sonuna kadar açılmıştır. Bu yönüyle artık siyasi ve hukuki koşulların yerine getirilmesi gerekiyor. Bunlar olmadan nasıl bu kadar gerilla, silahlı mücadeleyi bırakacak, bu kadar örgüt elemanı ya da örgüt üyesi nasıl bir sürece girecek? Herhalde böyle bir süreç başladığında herkes bulunduğu yerde kalıp ne olacağını beklemeyecek. Böyle bir şey olabilir mi? Bu bakımdan Önder Apo’nun da dediği gibi, hukuki ve siyasi koşulların da tabii yerine getirilmesi gerekiyor.

ERDOĞAN’IN SON AÇIKLAMASI FARKLIYDI

Bu tartışmalar, bu açıklamalar Kürt sorununun çözümüne ilişkindir. Kürt sorununun çözümü olmasaydı böyle bir ilgi, böyle bir tartışma, böyle bir süreç olabilir miydi? Dünyada herkes açıklama yapıyor. Niye? Kürt sorunu ile ilgili.

Almanya açıklama yapmış, “Kürtlerin de hakları tanınsın” diye. Bu bakımdan Ömer Çelik’in, Uçum’un söyledikleri biraz özel savaştır. Biraz da siyasi olarak kendilerini kurtarmadır. Yani, bakın işte, bir şey vermeden çözdük, gibi bir yaklaşımdır. Bence bir özel savaş propagandasıdır. Yani ciddiye alınmayacak konulardır.

Yetkililerin; Erdoğan’ın ne yapacağı, Bahçeli’nin nasıl davranacağı dikkate alınabilir. Erdoğan’ın da son açıklaması onlardan farklıydı. Öyle sorun çözülmüştür, demedi. Ama bu sürecin sonunda herkesin kazanacağını söyledi. Bunu böyle belirtti. Bu yönüyle çeşitli çevrelerin, özellikle AKP çevresinin propaganda yapmasını çok ciddiye almamak gerekiyor. Bir de açıklama yeni oldu. Bazıları öyle şeyler söyleyebilir. Yani hâlâ eski özel savaş etkisiyle, propaganda etkisiyle, eski literatürle konuşabilirler. Tabii bunların aşılması lazım. Biz bunları şimdi çok önemli görmüyoruz, ciddiye de almıyoruz.

KADINLAR VE GENÇLER BU MÜCADELENİN ÖNCÜ GÜÇLERİDİR

Kürt halkı şunu bilmeli. Bu demokratik dönüşüm, demokrasi mücadelesi, Kürt sorununun en doğru çözümüdür. Yerel demokratik temelde çözümüdür. Yerel demokrasi olduğunda zaten Kürt sorunu bütün boyutlarıyla çözülecektir. Bu bakımdan Kürt halkının bu yönlü kaygıları olmamalı. Kendine güvenmeli. Bunun hem Türkiye’nin demokratikleşmesi hem de Kürt sorununun çözümü adımı olduğunu görmeli, böyle yaklaşmalı, sahiplenmeli. Tabii en başta da kadınlar sahiplenmeli, gençler sahiplenmeli.

Bu mücadelenin öncü güçleri onlardır. Savaşın sonlanması en fazla da kadın özgürlük mücadelesini geliştirecektir. Kadın özgürlük mücadelesi de bu süreçten en kazançlı çıkan hareket olacaktır. Bu bakımdan örgütlü olarak, örgütlenerek demokrasi mücadelesi vermeliler. Yani bu bir sonuç değil, bir başlangıçtır. Yeni bir milattır. Mücadelenin yeni bir aşamasıdır. Bunu böyle görerek Kürt kadını, Kürt gençleri, halkı ve tabii ki tüm demokratik kurumları mücadeleye sahip çıkmalıdırlar.

Devrimci demokrasi güçleri de bu mücadeleye sahip çıkmak zorundadır. Öyle kaygılı bir yaklaşım içinde olmamaları gerekiyor. Demokrasi, özgürlük mücadelesi durmayacaktır, sürdürülecektir. Demokratik mücadele çizgisinde sürdürülecektir. Bu yönüyle mücadeleyi bırakma falan söz konusu değildir. Ve bir daha belirtiyorum, yineliyorum; Önderlik bu adımı bir sosyalist olduğu için atmıştır. Sosyalizmin gereği olarak atmıştır. Bu, 20. yüzyılın ulusal kurtuluş hareketlerinin kendi kaderini tayin hakkı diye önder yapılmış sosyalist yaklaşımının ötesindedir. Onu aşıyor. Yeni bir yaklaşımdır. Bu, sosyalist yaklaşımdır. Demokratik sosyalist yaklaşımdır.

Önderliğin en önemli özelliği toplumcu olmasıdır. Toplumculuktur. Kapitalist moderniteye de, bireyciliğe de, bunun yarattığı sömürüye de en kapsamlı karşı olan, mücadele veren, ideolojik duruşu ortaya koyan, Önderliktir. Bunu böyle görecekler. Kuşkusuz Önderliğin klasik sosyalist yaklaşımlara dair eleştirileri, değerlendirmeleri var. Bunlar doğaldır.

150-200 yıl önceki birikim, veriler bunun için yeterli değildi. Bir pratikte ortaya çıkmamıştır. Bir reel sosyalizm pratiği ortaya çıktı. Bu yönüyle bütün değerlendirici sosyalist güçleri de doğru anlamaya, doğru yaklaşmaya ve bu sürece destek vermeye çağırıyoruz.

SİSTEM İÇİ MUHALEFET DE DOĞRU YAKLAŞIM İÇİNDE OLMALI

Sistem içi muhalif güçler; yani işte CHP’dir, diğer güçlerdir, bunlar da tabii doğru bir yaklaşım içinde olmalı. Çok kaygılılar. Evet, onların kaygılarını belli yönleriyle anlıyoruz. AKP bu kadar baskı yaptı, yargıyı kullandı, birçok şey yaptı. Bunları sıralamaya gerek yok. Bunlara en fazla Kürtler maruz kaldı, bizler maruz kaldık.

Bu yönüyle “Kaygılıyız, hareket edemeyiz,” yerine, eğer bir sorun varsa o sorunda kendileri de aktif olmalı. Demokrasi mücadelesinin, muhtemelen de Kürt sorununun çözümünün aktif öznesi olmalıdırlar. Onlara layık olan da odur, onların yapması gereken de odur. Acaba DEM’le AKP anayasanın bir maddesini değiştirecek mi şeklindeki kaygılar, sıradan yaklaşımlardır. Böyle bir şey yok. Bu süreç öyle ortaya çıkmadı. Bu sürecin öyle bir anlaşma temelinde ortaya çıktığını düşünenler büyük yanılıyorlar.

Türkiye’ye bir anayasa gerekiyor. Geçen gün Mahir Başarır da söyledi; Türkiye’ye yeni anayasa gerekiyor.. Bu anayasa zaten özgürlükleri sınırlıyor, baskıya gerekçe oluyor. Şu ayrı. Şimdiye kadar tabii ki anayasa da dinlenmedi, yasa da dinlenmedi. Ama bundan sonra, bu adımdan sonra tabii ki iktidarın da artık eskisi gibi hareket etme gerekçesi kalmadı. Şu beka sorunu, bu beka sorunu kalmadı. Bu yönüyle de tabii ki bazı şeylerden vazgeçecek, bırakacak. Yok, ben bırakmam, eskisi gibi sürdürürüm, derse de, o, bu süreci sabote etme olur. Ve bence son günlerdeki açıklamalar da olumluydu. Bu çerçevede onların da sahiplenmeleri gerekiyor. Ben böyle yapacaklarına inanıyorum.

ÖNDER APO’NUN KONGRE SÜRECİNDE DEVREYE GİRMESİ GEREKİYOR

Şimdi biz ateşkes ilan ettik. PKK kongresini yapacak. PKK kongrede kararlar alacak. Bu belli bir sürede olacak yani. Hemen iki günde, üç günde, beş günde olmayacak. Zaten Önder Apo’nun devreye girmesi gerekiyor. Bu süreçte tabii ki saldırı olmaması gerekiyor.

Yani meşru müdafaa konumundaki gerilla güçlerine saldırırlarsa ne yapacaklar? Gel beni öldür mü diyecek? Gel beni esir al mı diyecek? Bu açıdan ateşkese uyulması gerekiyor. Evet, biz ateşkes ilan ettik. O zaman devletin de, ordunun da buna uyması gerekiyor. Uymazsa bu provokasyondur. Sabote etmedir. Ben bu süreci kabul etmiyorum, demektir. Sözde kabul ediyor ama pratikte ortadan kaldırmaktır. Bu konuda tabii ki dikkatli olmak gerekiyor. Bu süreç yürüyecekse, bu ateşkesin dikkate alınması, ona göre hareket edilmesi gerekir.

HTŞ'NİN İZLEDİĞİ YOL, YOL DEĞİL

HTŞ’nin izlediği yol, yol değil. Buna kim akıl veriyorsa, vallahi bu akılla giderse kafayı bir yere çarpar. Bir yerde de tıkanırlar. Şimdi “ulusal kongre” oluşturuyor, içinde Kürt yok. Yani Kürtlerin temsilcileri yok. Êzidîlerin yok, Alevilerin yok, kadınların yok, farklı toplulukların yok. Ama bir ulusal kongre olmuş, orada anayasa çerçevesi belirleyeceklermiş. Hükümetin politikasını belirleyeceklermiş. Böyle olabilir mi yani? Kuzey ve Doğu Suriye uzlaşmak istiyor. Nasıl uzlaşacaklar? Bu uzlaşma değildir, ben kendi bildiğimi okurum, demektir. Bu yaklaşımın bırakılması lazım. Tabii ki kabul edilmez. Evet, Kuzey ve Doğu Suriye’deki yönetim, Golani seçildi, geçici cumhurbaşkanı kabul ederiz, demiş. Geçici yani. Ama yöntemini kabul etmemiş. Yöntemini doğru ve meşru görmemiş. Ama kavga etmemek, karşı karşıya gelmemek için geçici olarak kabul etmiş. Bu konuda HTŞ’nin kendini gözden geçirmesi lazım. Bu, yeni bir Baas rejimidir.

Ne farkı var Baas rejiminden o zaman? Baas gitmiş, kendileri gelmiş. Baas da kendine göre, kendine yakınları etkili kılıyordu, kendine yakın olmayanları da dışlıyordu. Bu yönüyle Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi, özerklik yönetimi, Kürtler anlaşmak, uzlaşmak istiyor. Önderlik diyor ya, Türkiye’deki sorunları demokratik uzlaşıyla çözeceğiz. Yöntem, demokratik uzlaşı olmalı. Evet, buralarda da demokratik uzlaşı olmalı. Yok, uzlaşı yok. Benim dediğimi yapacaksın! Böyle olmaz. Bunu kimse kabul etmez yani. Bu, sonunda gerilimler, çatışmalar ortaya çıkarır. Dürziler bir topluluk, Aleviler bir topluluk, Kürtler bir topluluk, Süryaniler, Türkmenler birer topluluk. Tek tip; ben ne dersem olacak, diyen iktidar kaybetmiştir.

Evet, Türkiye’nin telkinleri var. Türkiye de değişiyor, değişecek yani. Türkiye de Kürtleri dikkate almak zorunda kalacak. Alevileri dikkate almak zorunda kalacak. Başka türlü istikrar olmadığı için, şimdi işte bir demokratik dönüşüm sürecine giriliyor orada. Bu yönüyle Suriye için de bir demokratikleşme olacak. Suriye halkıyla olacak. Gerçekten biz de ilk başlarda şöyle girildiğinde belirli açıklamalar yaptık. Dedik ki farklılıklara, herkese biraz dikkat edecekler yani.

Sonradan yok; cumhurbaşkanını ben tek başıma seçerim, ulusal kongreyi, uluslararası komiteyi ben tek başıma belirlerim. Hükümeti ben tek başıma belirlerim. Nasıl olacak? Kadınlar nerede? Kuzey ve Doğu Suriye’nin kadınları kabul edecek mi öyle bir sistemi? Erkekler kabul etse kadınlar kabul etmez. Bu açıdan kendilerini çıkmaza sokuyorlar.

KADIN KÜLTÜRÜ TOPLUMSALLIĞIN KÖK HÜCRESİDİR

Kadınların 8 Mart’ını kutluyorum. Ve bu 8 Mart’ın tüm dünyada da güçlü bir biçimde kutlanacağına inanıyorum. Kadın özgürlük sorunu çok önemli bir sorundur. Tarihte ilk toplumsal sorun öyle açığa çıkmıştır. Çünkü toplumu yaratan da kadındır. Çocuğu doğuran kadındır. Yani ilk toplumsallaşmada rol kadındadır. Bu yönüyle insanın varoluş biçimi, varoluşu kadının toplumdaki etkinliğiyle ortaya çıkıyor. Daha sonra sapma gerçekleşiyor. Kadının geriye itilmesi, erkeğin öne çıkması, insanın varoluşu olan toplumsallıktan bir sapmadır. Bunu böyle görmek gerekir.

İnsanın varoluşu olan toplumsallıktaki sapmayı gidermeden de toplumsal sorunlar çözülemez. Gerçek toplumsallık yaratılamaz yani. İşte toplumsallık diyoruz, insanın varoluş biçimi diyoruz. Kadın gerçeği, kadın kültürü toplumsallığın kök hücresidir. Kadın sorunu sadece bir “kadın-erkek” sorunu değildir yani. Kadın sorunu bir sosyal olgudur. Çünkü toplumsallıkla ortaya çıkan bir toplumsal olgudur. Bunun özelliği de toplumun kadın eksenli oluşmasıdır. Bu açıdan kadın özgürlüğü sorunu, şu anda çok tartışılan herhangi bir toplumsal kesimin, sınıfın, halkın, inancın özgürlük, eşitlik, demokrasi sorunundan farklıdır. Kadın sorununa sadece bir eşitlik, demokrasi sorunu olarak bakmak yetersizdir. Yani herhangi bir toplumsal sorun olarak alınamaz.

Bu sorun, insan toplumunun karakterini belirleyen, karakterini ortaya çıkaran sorundur. Şimdi bilimde diyorlar ya; doğumda bebek doğduğu anda, o bebekle anne arasındaki göbek kordonundan kök hücre alınacak, o çocuğun doğumunda kök hücre var. İleride o çocuğun yaşayacağı hastalıklar kök hücreye dayanarak tedavi edilecek. Evet, şimdi böyle bir teori konuşuluyor yani.

O kök hücre, hiçbir hastalığı, hiçbir şeyi barındırmayan hücredir. Onunla artık kişileri de, hastalıkları da çözecekler. Şimdi kadın gerçeği de öyledir. Kadın özgürlük çizgisi, kadın sorunu aynı zamanda bütün toplumsal sorunları çözme sorunudur. Kadın özgürlük mücadelesine böyle bakmak gerekiyor. Sadece kadının özgürleşmesi, kadın eşitliği değil.

Kadın özgürlüğü, kadın eşitliğinin anlamı, özgür ve eşit demokrasiye kavuştuğunda bütün toplumsal sorunların çözümünü getirecek bir özgürleşme sorunudur. Yoksa kadın sorununa sadece eşitlik, özgürlük sorunu diye bakarsak dar kalır. Kadın özgürlük sorunu, bütün toplumu değiştirecek, dönüştürecek, toplumu demokratikleştirecek, gerçek özgürlüğe, gerçek demokrasiye, gerçek anlamlı yaşama kavuşturacak bir özgürlük duruşuna, özgürlük mücadelesine işaret ediyor.

Kadın mücadelesine böyle anlam ve değer vermek gerekiyor. Önderlik, bu heyetle görüşürken bize ulaştı. Önderlik “Bir sosyalist, kadınla doğru konuşursa, doğru ilişkilenirse sosyalist olabilir” demiş. Ben ilk, öyle sosyalist bir kişilik kazandım. Kadınla nasıl konuşmayı öğrenerek, nasıl ilişkileneceğimi öğrenerek sosyalist oldum. Bu açıdan tabii Önder Apo’nun gerçekten kadın özgürlük mücadelesine emeği çok fazladır.

Yani kadın özgürlük mücadelesini ideolojik, teorik temele kavuşturmuştur. İdeolojik, teorik temele kavuşturduğu için kadın özgürlük mücadelesi büyük bir ivme kazanmıştır. Bugün dünyadaki kadın özgürlük mücadelesini de etkiliyor. Önderliğin bu yaklaşımı çok önemsenmesi gereken bir durumdur. Evet, Önderlik bir erkektir cins olarak. Ama “erkekliği öldürmüş” bir erkektir. Daha 1990’larda, 80’lerin başında “erkeği öldürmek” üzerine yoğunlaşmıştır.

KADINLAR BÜTÜN İNSANLIĞI KURTARACAKTIR

Bu bakımdan Önder Apo’nun gerçekten kadın özgürlük mücadelesine katkısı muazzamdır. Evet, kadınlar bunu anlıyor artık. Önderliğe değer veriyorlar. Gelecekte bütün dünya kadınları da Önderliğe büyük değer verecektir. Yani böyle. Kürt kadın mücadelesi de zaten çok gelişti. Bugün Türkiye’de biraz kadın özgürlük mücadelesi gelişiyorsa Kürt kadın mücadelesinin etkisi büyüktür. İşte İran’da "Jin Jiyan Azadî Devrimi" gerçekleşti.

Kadın özgürlük mücadelesinin, Önderlik çizgisindeki kadın özgürlük mücadelesinin yarattığı sonuçlardır. Rojava’daki devrime “kadın devrimi” denirdi. Bu da kadın özgürlük mücadelesinin tabii Önderlik çizgisinde gelişmesi sonucudur.

Ortadoğu’da artık yeni bir kadın bakışı gelişiyor. Kimse onun önünde engel olamayacaktır. Kadın özgürlük çizgisi, bütün dünyadaki kadınları da etkiliyor, yönlendiriyor. Bu çok önemli sonuçlar doğuracaktır. Önümüzdeki on yıl kadın özgürlük mücadelesi daha da gelişecektir. Zaten Önderlik, daha bu yönlü çözümlemelerini geliştirdiğinde, “21. yüzyıl kadın özgürlük yüzyılı olacaktır” dedi. Şimdi de bunun emareleri ortaya çıkmıştır. Bu temelde ben kadın özgürlük mücadelesine emek veren Önderliği bir daha saygıyla selamlıyorum.

Kadınların da yürüttüğü mücadelelerde başarılar diliyorum. Kadınlar, yürüttükleri mücadelelerle bütün insanlığı kurtaracaktır, hepimizi kurtaracaktır. Bu bakımdan bu 8 Mart’a çok güçlü katılımı bekliyoruz. Newroz’da da güçlü katılımı bekliyoruz. Bu 8 Mart, bu Newroz, Önderliğin barış ve demokratik toplum projesine sahiplenme biçiminde geçmelidir. Kadınlar bunun öncülüğünü yapmalıdır. Yani bu bakımdan Önderliğin bu projesi, aynı zamanda tüm kadınlara “Bu projeye güçlü sahiplenin, öncülüğünü yapın,” çağrısıdır. Bu temelde bir daha tüm kadınların 8 Mart’ını kutluyorum.