Şengal’e hava saldırılarına karşı uluslararası sessizlik büyük bir utanç - IV-

Women for Justice'in CEO'su Dr. Leyla Ferman, Şengal’e zarar veren hava saldırılarına karşı uluslararası toplumun sessiz kalmasını büyük bir utanç olarak nitelendirerek Türk devleti aleyhine dava açılması için çalışma yürüttüklerini söyledi.

Kürtlerin devletsiz bir halk olarak dört ülkenin sınırları içinde olması dolayısıyla şikayetleri, uluslararası kurumlar tarafından dikkate alınmıyor. Zira bu şikayetlerin bir devlet mekanizması tarafından yapılması şart koşuluyor. Şu ana kadar devletler tarafından yapılan tek şikâyet Irak’a ait. Irak, Türk devletinin, 20 Temmuz 2022 tarihinde Zaxo’nun bir tatil köyüne yaptığı saldırıyı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne taşıdı. Türk devletinin yaptığı bu hava saldırısında aralarında çocukların da olduğu 9 sivil yaşamını yitirmiş, çok sayıda kişi de yaralanmıştı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ise, saldırıyı Türk devletinin ismini vermeden kınamıştı. Ancak şu ana kadar bu başvurunun sonucu hakkında herhangi bir bilgi yok.

İkinci bir şikâyet ise Almanya merkezli, fermana uğrayan Êzidî kadınları için çalışan Woman For Justice himayesinde Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne yapıldı. Türk devleti, 17 Ağustos 2021 tarihinde Şengal’in Sikêniyê Sağlık Ocağı’na art arda üç SİHA saldırısı yapmıştı. Bu saldırıda sağlık çalışanları da olmak üzere 8 kişi yaşamını yitirirken 20'den fazla kişi yaralanmıştı. Saldırıdan sağ kurtulan 4 mağdurun şikayetinin BM Komitesi’ne taşınmasında İngiltere merkezli Hesap Verebilirlik Birimi'nin başkanı Aarif Abraham ile avukatlar Tatyana Eatwell ve Soraya Bauwens destek sunmuştu. Başvuru, Türk devletinin Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi'nin 6. Maddesi ile güvence altına alınan uluslararası hukuk kapsamındaki yaşam haklarını ihlal ettiğine dair yapılmıştı.

Avukat Abraham, şikâyeti “kritik ve sembolik bir dava” olarak nitelemişti. Ayrıca, "Türkiye uzun süredir teröristleri hedef alıyormuş gibi davranarak toprakları dışındaki insanları öldürerek cezasızlığın ve uluslararası toplumun sessizliğinin tadını çıkarıyor” vurgusunu yapmıştı.

‘ULUSLARARASI TOPLUMUN SESSİZLİĞİ UTANÇTIR’

Konuya ilişkin ajansımıza konuşan Women for Justice'in CEO'su Dr. Leyla Ferman, başvurunun prosedürünü şöyle açıkladı: “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi'ne şikâyette bulunduk. Şimdi cevabı bekliyoruz. Prosedüre göre, Komite bu şikâyeti Türk devletiyle paylaşacak ve onlardan bir cevap talep edecek. Bu cevabın ne zaman geleceğini bilmiyoruz. Ardından Komite, Türk Devleti'nin cevabını değerlendirecek ve buna hakları olup olmadığına karar verecek. Bu değerlendirme ardından komite kararını bize gönderecek. Bu, bir yargı kararı gibi değildir. Biz Êzidî 4 kişiyi temsil ediyoruz. Bu 3 kişiden ya da ailesinden zarar görenler var. Biri de olaya şahitlik yapmış.”

Ferman, bu başvuru için dahi 10’dan fazla uzmanın katıldığı 2-3 yıllık bir çalışma yürüttüklerini söyledi. İkinci bir seçeneğin ise Türk devleti aleyhine başka bir devletin dava açması olduğunu dile getiren Ferman, “Güçlü bir çalışma gerekiyor, kolay değil. Bu seviyede Êzidî uzmanlar yok. Uzmanların hepsi gönüllü katıldı bu çalışmaya. Ayrıca herhangi bir devlet, Uluslararası Adalet Divanı’nda Türk devleti aleyhine dava açabilir ama şimdiye kadar hiçbir devlet böyle bir dava açmadı. Şimdi bu iki yol üzerine çalışıyoruz” diye konuştu.

Ferman, Rojava, Basur ve Şengal'e zarar veren hava saldırılarına karşı uluslararası toplumun sessiz kalmasını büyük bir utanç olarak niteledi.

‘BU SALDIRILAR FERMANIN DEVAMIDIR’

SİHA saldırılarını fermanın devamı olarak gördüklerini belirten Ferman, şöyle devam etti: “Kendimizi korumak için uluslararası toplumsal ve hukuki gelişmelerin hangisini kullanmadık? Farklı devletler de artık insan haklarının korunması konusunda çaba harcamalı, bundan onlar da fayda göreceklerdir. Êzidîlerin durumu çok hassas. Önümüzdeki yıllar, Êzidîler için varlık yokluk meselesidir. Türk devletinin, Êzidîlerin tüm toplumsal alanlarını (hastaneler, şehirler, kurumlar ve kuruluşlar) hedef alması fermanın devamı niteliğindedir. Hele ki İsrail ve Gazze'deki savaşın yeniden şiddetlendiği bu dönemde Ortadoğu'da barışın sağlanması elzemdir. Rojava ya da Şengal’de güçlü bir barış bir adımdır ve bölgeye örnek olabilir.

‘ULUSLARARASI TOPLUM DEMOKRASİ GÜÇLERİNİ DESTEKLEMELİ’

“Görünüşe göre sınırların koruması ve iktidar temel hedeflerdir. Dolayısıyla Kürtler ve destekçileri ana aktör olarak görülmüyor” konusuna dikkat çeken Ferman, uluslararası toplumun demokrasiden yana olan güçleri desteklemesi gerektiğini söyledi: “Her ne kadar Kürtler devlet sınırları dahilinde bir çözüm aramaya ve haklarının korunmasına hazır olsalar da, buna ancak demokratik devletler kabul edebilir. Kürtlerin ve çevre toplulukların sahiplenilmesi ve korunması, Ortadoğu'da iktidar ve gücün dengesinin bozulması anlamına geliyor. Çünkü Ortadoğu’da birçok farklı ülke (İran, Amerika, Suudi Arabistan gibi) kontrolü eline almaya çalışıyor. Bunun için de şimdiye kadar aktör olarak görülmeyen halklara haklarının verilmesi çok zor. Uluslararası toplum, Ortadoğu’da gerçekten demokratik devletler istiyor mu istemiyor mu? Ancak Ortadoğu devletleri demokratikleşmesinden uluslararası toplumun da fayda sağlayacağına inanıyorum. Bu nedenle devletler bünyesinde demokratik tarafları desteklemesi daha iyidir.

Silah ve savaş ekonomisinin varlığına da dikkat çeken Ferman, “Kimse bundan bahsetmiyor ama en çok kazananlar silah ve savaş araçları, dron ticareti yapanlardır. Bu savaş ekonomisi, silah ve dron ticareti kimin elinde? Uluslararası toplum bu ticareti zayıflatıp, ekonominin diğer kısımlarını güçlendirebilir. Ancak başka bir şey daha var: Kürt lobisi ve destekçileri hem Ortadoğu'da hem de yurtdışında zayıf kalıyor” dedi.

AVUKAT BEAUTHİER: TÜRK DEVLETİNİN DRON SALDIRILARI ULUSLARARASI HUKUKA AYKIRI

İHA/SİHA’ların çatışmalı bölgelerde kullanılması, uluslararası insancıl hukuk ve sözleşmeler açısından yeni tartışmalara neden oluyor. Zira hiçbir sözleşmede spesifik dron kanunları yok. Dronlar da, genel silah ve savaş kurallarına dahil. Ancak devletler, çıkarları için bu kuralları ihlal ederek, sivillerin ölümüne yol açan dron saldırıları düzenleyebiliyor. Bu devletlerden biri de Türkiye.

Geçtiğimiz yıl Şengal ve Maxmur mülteci kampında Türk devletinin dron saldırılarını inceleyen heyette yer alan Belçikalı Avukat Georges Henri Beauthier, bu saldırıların uluslararası hukuk ile sözleşmeleri ihlal ettiğini söyledi. Ulusal mevzuat ve uluslararası kuralların eksikliğinin büyük sorun teşkil ettiğini belirten Beauthier, Şengal’de 5 yaşındaki bir çocuğun yaralandığı saldırıyı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdıklarında karşılaştıkları sorunları da ajansımızla paylaştı. Beauthier, silahlı dronlarla soykırıma varan bir katliam yaşandığına dikkat çekti.

-Geçtiğimiz yıl Şengal ve Mahmur mülteci kampına yönelik dron saldırılarını inceledikten sonra hukuki olarak nasıl bir prosedürü takip ettiniz?

Türk devletinin, 15 Haziran 2022 tarihinde Şengal’in Sinune köyü Meclis binasına düzenlediği SİHA saldırısında Asir Khirto adlı çocuk ağır yaralanmıştı. Asir Khirto, 1 Mart 2017 yılında doğmuştu. Bu çocuk artık hiçbir şey hatırlamıyor. Ancak sol elini ve ön kolunu kullanamıyor. Kafasında hâlâ metal parçaları vardı. Ailesi adına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruda bulunduk. Çünkü Türk devleti bu saldırıyla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Yaşam hakkını koruyan” 2. Maddesi’ni ve idam cezasını yasaklayan ve imzacısı olduğu 13. Protokülü ihlal etmişti. Ancak AİHM bize, “Bu konuda görevli değilim, çünkü Türkiye’de iç hukuk prosedürünün bitmesi gerekiyor” cevabını verdi. Ancak Türkiye’de bu konuda hukuksal mücadele mümkün değil. Çünkü MİT’in dokunulmazlığı var, ona karşı dava açamazsın. Yani Türkiye içindeki prosedürü işletmek mümkün değil. Biz de bu konuya ilişkin Uluslararası Af Örgütü ile İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne mektup gönderdik.

Türk devleti de, bu saldırıyı 16 Haziran 2022’de basına yaptığı açıklama ile duyurmuştu. Ancak Türkiye ile Êzidîler arasında herhangi bir çatışma olmadığı ve hiçbir Êzidî’nin Türkiye'de bir saldırı gerçekleştirmediği unutulmamalıdır. Şengal, Türkiye’den 140 km uzakta. Ayrıca, Asir Khirto herhangi bir milis ya da örgüt üyesi değil. Hedef alınan binalarda diğer sivillerle birlikteydi.

-Yani Türk devletinin Kürt topraklarına düzenlediği dron saldırıları uluslararası insancıl hukuk ile sözleşmeleri ihlal ediyor…

Türk basını her hafta Irak ve Suriye'deki Kürt militanların silahlı insansız hava araçlarıyla infaz edildiğini gururla duyurmaktadır. NATO üyesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin imzacısı olan Türkiye, komşu ülkelerdeki muhaliflerini ya da muhalif olduğu varsayılan kişileri uluslararası hukuk kurallarını ihlal ederek öldürüyor.

Bunu daha önceki konuşmamda da söyledim, dron saldırılarına karşı kimse sorumluluk üstlenmiyor. Yani resmiyette herhangi bir sorumlu görünmüyor. Birçok sivil hedef alınıyor, yargılanmadan katlediliyor. Türk devleti, dronları, füzeleri hatta nükleerleri (taktik nükleer bomba) gönderiyor, katliam yapıyor ve insanlık suçu işliyor. Uluslararası yasalarda önemli olan bu dronları kimin gönderdiği, kimin bu suçları işlediğidir. Bu konuda bir çıkmaz içindeyiz. Çünkü Türkiye uluslararası resmiyetlerde yaptıklarını kabul etmiyor, bildirmiyor. Türk devleti dron ve nükleerleri gönderiyor ama resmiyette sahiplenmiyor. Türk devleti ve ortakları bir katliam yapıyorlar, hatta soykırıma varan bir katliam yapıyorlar. Bu tabii ki insanlığa karşı bir suçtur. Êzidîler meselesinde görüldüğü gibi bir soykırıma dönüştü.

-Türkiye’nin Kürt topraklarında gerçekleştirdiği dron saldırıları konusunda uluslararası kurumların sessizliğini hukuki çerçevede nasıl yorumlamak gerek?

Dünyada dronlara karşı bir hukuk ve kanunların oluşturulması konusunda bir istem var. Bu dronların arkasında kimlerin olduğunu ve kimlerin sorumlu olduğunu bilmek gerekir. Biliyorsunuz Türkiye’nin Irak’ta dronları gönderen üsleri var. Türkiye, Avrupa Birliği’ne üye değil. Ama Avrupa Konseyi, Türkiye’yi bağlayan bir kurum. Biz de Türkiye’nin bu dronları Ankara’dan gönderdiğini, dolayısıyla sorumluluğun Türkiye’ye ait olduğunu söylüyoruz. Dronlar konusunda bir hukukun oluşması gerekiyor. Çünkü tüm dünyada böyle bir problem var, her tarafta bu dronlar var. Kürdistan, Ukrayna, Filistin vb gibi. Dronlar çok zarar vermesine rağmen birçok devlet buna karşı bir kanun çıkmasını istemiyor. Çünkü kendi çıkarları öne çıkıyor.  

-Kürtler gibi devletsiz halklar, bu silahlara karşı kendini korumak için insan hakları ve hukuk çerçevesinde ne yapabilirler?

Böyle devam ederse ortada hiçbir hukuk kalmaz. Mesela Türk devleti, X insanını vurmaya karar veriyor ve hiçbir hesap verme kaygısı olmadan öldürüyor. Dronlarla barbar bir şekilde öldürüyor. Bu gerçek bir sorun, bu konuda uluslararası bir hukuk ya da kanun yoksa, ortaya çıkacak şey birbirinden bir öç almadır, bu da hukuk olmayacak.

Kürtler ne yapabilir, Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü gibi örgütlerden yardım alarak BM İnsan Hakları Komisyonu’na başvuru yapabilirler. Yoğunluklarını bu örgütlerle birlikte orada toplamalılar. Bu örgütler Kürtleri desteklemeli. Biz de mücadeleyi sürdüreceğiz. Tekrar bölgeye gitmeye ve bilgi almaya çalışacağız. Çünkü Ukrayna ve Filistin savaşlarından dolayı Kürtlerden çok az bahsediliyor, çok az gündeme geliyorlar. Bu yüzden konuyu gündemleştirmemiz gerekiyor.

Acilen düzenlenmesi gereken SİHA’ların kullanımı ve dokunulmazlık sağlayan anonimliğin ortadan kaldırılmasıdır. Eğer dikkatli olmazsak, yarın anonim silahlı insansız hava araçları polis memurlarının, müfettişlerin, savcıların, hakimlerin ve avukatların yerini alacak. Artık adalet evlerine ya da hapishanelere ihtiyaç kalmayacak. Bölgesel ya da uluslararası ceza mahkemelerine de gerek kalmayacak. Tiranlar, emirlerine amade silahlı insansız hava araçlarının iplerini çekerek hüküm sürecek.

HUKUK PROFESÖRÜ SASSÒLİ: ULUSLARARASI İNSANCIL HUKUK’A UYULMAK ZORUNDA

Ajansımıza konuşan Cenevre Üniversitesi’nde Uluslararası hukuk profesörü Marco Sassòli, silahlı dron saldırılarının, uluslararası hukuk dallarıyla ilişkisi ve saldırıların yürütülmesini düzenleyen kurallarına ilişkin olağan soru ve tartışmaların birçoğunu sadece gündeme getirmekle kalmadığını, aynı zamanda şiddetlendirdiğini belirtti. Ortadoğu’da Kızılhaç Komitesi’nde de çalışmış olan Sassòli, Uluslararası İnsancıl Hukuk’un (UİH) olağan kurallarının dron saldırıları için de geçerli olduğunu vurguladı. SİHA kullanımının diğer silahlara göre avantaj sağladığını savunan Sassòli, dron kullanımı konusunda şu konulara dikkat çekti: “Böyle bir durumda, Uluslararası İnsan Hakları Hukuku (UİHH) devreye girebilir ve bu hukuk neredeyse her zaman kasıtlı hedefli öldürmeleri yasaklar. UİHH kapsamında, dronlarla gerçekleştirilen hedefli öldürmeler açıkça sadece meşru hedeflere yönelik olmalı ve uluslararası hukukun diğer tüm kurallarına uymalıdır, özellikle orantılılık kuralı ve bir saldırının siviller üzerindeki tesadüfi etkilerini engellemek veya en aza küçültmek için ihtiyati tedbirler almak zorunluluğundadır. Fakat gizli servisler tarafından kullanıldıklarında pratikte sorumluluk konusunda hassas sorular gündeme getirmektedir.” 

BİTTİ