Av. Özgür Erol: Abdullah Öcalan doğrudan kendisi anlatabilmeli

Yedi kişiden oluşan İmralı Heyeti’nde yer alan Avukat Faik Özgür Erol, Önder Apo’nun özgür çalışma ve iletişim olanaklarının sağlanmasının elzem olduğunu; zira çağrının en geniş haliyle yine Önder Apo tarafından açıklanabileceğini söyledi.

ÖNDER APO İLE YAPILAN GÖRÜŞME

İmralı Adası’nda tutsak olan Önder Apo, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi'nden (DEM Partili) bir heyet tarafından 27 Şubat’ta ziyaret edilmiş ve ziyaret sonrasında PKK’ye silah bırakma çağrısı yapmıştı. Bu çağrının etkileri hala konuşulurken heyette yer alan, aynı zamanda Önder Apo’nun avukatlarından olan Faik Özgür Erol, görüşmenin detaylarına dair sorularımızı yanıtladı.

Ziyaret nasıl gerçekleşti? Sizler orada heyet olarak Önder Apo ile neler konuştunuz? Özellikle çağrı metnini size okuduğunda neler yaşandı?

Evvela bizim açımızdan hakikaten çok değerli ve çarpıcı bir ziyaretti. Açıkçası yıllar sonra hem İmralı koşullarını gözlemleyebilmek hem oradaki havayı soluyabilmek hem de orada Sayın Öcalan'la bir kez daha yüz yüzeye gelebilmek çok kıymetli ve önemliydi. Asrın Hukuk Bürosu’nda bu anlamda yıllardır emek veren çok sayıda arkadaşım var oraya ulaşabilmek, erişebilmek ve onun haklarını, koşullarını gözlemleyebilmek, bizzat onunla diyalog kurabilmek için. Hepsinin ayrı ayrı çok fazla emeği var. Bununla birlikte bu sürece emek veren çok sayıda siyasi var. Bir de bir bütün olarak bu süreci izleyen ve oradaki tecridin kalkmasını bekleyen çok ciddi bir halk kesimi var. Açıkçası bu ziyaret hepsinin ortak emeğidir. Ziyarette hem Sayın Öcalan’ı hem de Sayın Hamili Yıldırım'ı, Sayın Veysi Aktaş'ı ve Sayın Ömer Hayri Konar'ı görme şansımız oldu. Açıkçası samimi bir görüşme oldu. Bu yüzden de etkileyici bir ziyaretti.

Görüşmenin gündemi bir bütün olarak bu çağrı metniydi. Hepsi oradaydı, bizim heyetimiz de bir bütün olarak oradaydı ve toplu bir görüşme yapıldı. Tabii belirleyici olan Sayın Öcalan'dı. Biz daha çok dinleme pozisyondaydık. Dönem dönem soru, tartışma biçimine dönüştü görüşme. Zaten kendisi el yazısı metinle geldi ve “Buna bir isim bulmam gerekiyor; barış ve demokratik toplum çağrısı demeyi düşünüyorum” dedi. Baştan metnin ismini bu şekilde oluşturdu. Daha sonrasında metnin değerlendirmelerine başladı. Önce o metni bize okudu. Metni okurken ara ara durup paragraf paragraf, açıklamalar yaptı. Dolayısıyla aslında üç buçuk saate yayılan o ziyaret ve sohbet, bir metnin içerisindeki paragrafların açılımlarına dönüştü. Başlangıçta Kürt ve Türk ilişkilerinin tarihine bir kez daha girdi. Sonrasında bu çatışmalı sürecin sonuçlandırılması için Özal'dan bu yana geliştirilen çabaları anlatan bir bölüm oldu. Buna karşı geliştirilen darbeci yaklaşımı anlatan bölümler oldu. Bölüm bölüm izah etti diyebilirim.

Aslında günlerdir medyada şifreleri çözülen şeylerin alt metninin hepsini size anlatmış oldu, değil mi?

Evet. Bu deşifre etme çabasını da anlıyorum aslında. Çünkü bir buçuk sayfalık bir metin olduğu için ve bu meseleye kafa yoran insanlar bizim gibi uzun süre bunun açılımını dinleme olanağına sahip olmadıklarından, cümle cümle bunu konuşmaya ve deşifre etmeye çalışıyor. Aslında bu emekleri çok önemli. Ama bu biraz da haksızlık.

Neden?

Hem bu insanlara haksızlık hem Sayın Öcalan’a haksızlık. Bu kadar önemli ve bu kadar büyük ve neredeyse bütün dünyanın takip ettiği bir meselede Öcalan’ın insanlara sadece bir buçuk sayfalık bir metinle hitap edebilmenin ötesinde erişim olanaklarına sahip olması gerekir. Ben elbette dilim döndüğü kadar onun ne söylemeye çalıştığını mealen söylemeye çalışabilirim. Fakat bu doğru da olmaz, ahlaki de olmaz esasen. Çünkü bunu bizzat kendisinin izah etmesi, açıklaması ve bu konuda bilmek, öğrenmek ve geliştirmek isteyen herkesle doğrudan iletişim kurabilmesi gerekir. Bunun aksini düşünmek açıkçası çok doğru olmaz. Aracıyı aradan çıkarıp doğrudan esas olana söz vermek lazım.

Tam da bunu söylemişken, oradaki tecrit koşullarını da gördünüz. Evet, herkes Önder Apo'yu bir fotoğrafta gördü ama sağlık durumu nedir? Oradaki yaşam pratiğine dair nasıl bir izlenim edindiniz?

Sayın Öcalan fotoğrafta göründüğünden daha iyi ve dinçti. Ben fotoğrafın mevcudu tam yansıttığını düşünmüyorum o anlamda. Daha dik, daha moralli ve daha güçlü. Ve şöyle bir gerçeklik var; Sayın Öcalan 26 yıldır orada, o şartlarda bulunuyor. Bunu kesinlikle göz ardı etmemek gerekir. 26 yıl bu ağır tecrit şartlarında yaşıyorsunuz, çok sınırlı iletişim olanaklarına sahipsiniz, dış dünyayla temaslarınız tamamen ve büyük oranda kesilmiş durumda ve buna rağmen bu kadar önemli bir meselede süreci bir bütün olarak yönetebilecek iradeyi ve gücü gösteriyorsunuz. Bu çok önemli.

Bakın, heyetten bir-iki arkadaş, bu süreçte yardımcı olmak için biz biraz gelip burada sizinle kalsak, bunları birlikte tartışsak diye öneride bulunduğunda, dönüp gülerek, “Dayanamazsınız buraya” dedi. Gerçekten o kadar kolay değil. Ve bu 3,5-4 saatlik değerlendirmenin üstüne tartışmalarla önerileri almaya da devam etti. Evet, özellikle tecrit şartlarının ortaya çıkarttığı fiziksel etkileri gözlemleyebildik fakat hepsi son derece moralli ve soğukkanlı…

Peki oradaki diğer tutsakların tartışmaya ve görüşmeye katılımı nasıldı?

Öcalan değerlendirme yaparken onlar da daha çok dinleme pozisyonundaydılar. Sunum bittikten sonra karşılıklı sohbete, öneriye geçildiğinde onlar da fikirlerini beyan etmeye başladı. Birlikte yemek yeme şansımız olduğunda orada onların şartlarına, ihtiyaçlarına ve varsa mesajlarına dair biraz daha sohbet de edebildik. Çünkü unutmamak gerek; onlar da 2015'te gittiler adaya. 2015'ten bu yana hiçbir avukat görmediler ve 5 yıldır aileleriyle de hiçbir temas kuramadılar. Sadece sanıyorum ikisi 2021'de bir telefon iletişimi kurabilmişti sadece. Onlar da haliyle merak da ediyor dışarıyı. Çünkü onca zaman zarfında Covid salgını ve deprem felaketi yaşandı, hakeza bir sürü şey oldu. Bunlar üzerinde tabii sohbet etme şansı bulduk.

Bu koşullarda Önder Apo'nun tüm bu süreci değerlendirmek, bunun üzerine çalışmak için beslendiği kanallar nelerdi? Bunlara dair bilgi sahibi olabildiniz mi orada?

Sayın Öcalan’ın düşünme ve üretme gücünü zaten geçmişten bu yana biliyorduk. Orada çok sınırlı erişime sahipken çok sayıda eser ortaya çıkarttı. En son 5 yıllık sunumları, savunmaları 2000'li yıllarda çok çarpıcıydı ve bunun üzerine çok ciddi bir zaman geçti. 2013-2015 dönemindeki görüşmelerden bu yana da şunu anlayabiliyoruz. Bu 10 yılda da fikriyatında ve külliyatında ciddi bir yenilenme, çok ciddi bir aşama gerçekleşmiş. Özellikle kadın ve tarih meselesinde çok ciddi çözümlemeler yapıyor geçmişe doğru. Aynı şekilde sosyalizm, toplumculuk analizinde artık sadece demokrasi değil, aynı zamanda devlet çözümlemesini de daha güçlü biçimde yaptığını görebiliyoruz. Benzer biçimde Türk-Kürt ilişkilerinin tarihselliği konusunda çözümlemeleri var ve bunları yaparken çarpıcı bir biçimde tarihler, kavramlar ve isimleri hiç sektirmeden, çok akıcı ve çarpıcı bir biçimde değerlendirebiliyor. Kendisi bize “altı serilik, özellikle sosyalizm hakkında bir çalışma yapabilirim” dedi. Hatta yemek arasında Veysi Aktaş, “Eğer kafasındakileri dökebilirse muhteşem bir şey çıkar ortaya. Bunu yapmayı da düşünüyor, biz de teşvik ediyoruz” dedi. Artık bunun sonuçlarını hep birlikte göreceğiz.

Siz avukatı olarak da o koşullara şahitlik etmiş oldunuz. Bu atmosferde artık İmralı tecridinin kaldırılması ve umut hakkının konuşulmasını zorunlu ve acil kılan koşullar neler?

Uzun yıllardır Sayın Öcalan'ın avukatlığını yapıyoruz. Bizim temel odağımız, başından bu yana Sayın Öcalan'ın özgürlüğüdür. Bugün de bu noktada herhangi bir değişiklik yok. Aksine bugün gelinen noktada şartlar değişmeyi kesinlikle gerekli kılıyor. Umut hakkı dediğimiz mesele, bunun özellikle hukuki dayanağını oluşturur. Çünkü ilan edilen açıklama, bunun siyasi dayanağı oldu. Bununla birlikte tabii bu sürecin kendine özgü dinamiklerinin olduğunu farkındayız, karşılıklı bir diyalog kuruldu muhataplar arasında. Dışarıda siyasi bir heyet ve siyasi parti var ve bir de tabii bu çağrının muhatabı olarak bir örgüt var. Bu diyalog çemberinde belki bazı şeylerin zamanla ve belli bir planlamayla hayata geçirilmesi öngörülebilir. Buna bir diyeceğim yok. Fakat şu aşamada öncelikli olan mesele, özgür çalışma ve iletişim olanaklarının ortaya çıkarılmasıdır.

Birincisi; Sayın Öcalan bu meselede çok geniş bir çerçeve çiziyor. Bu çizdiği çerçeveyi bir buçuk sayfalık bir metinle sınırlandırmak, buna ket vurmak gerçekçi olmaz. Bunu izah edebilmesi gerekir. Bunu kendi arkadaşlarına izah etmesi gerekir. Kendisinin halka izah etmesi ve anlatması, kavratması gerekir. Bunun için de doğrudan hitap edebilme olanaklarına sahip olması gerekir. Bu yüzden iletişim olanaklarının genişletilmesi gerekiyor. Artık tecritten zaten bahsetmemek gerekir. Hatta herhangi bir cezaevi uygulamasından da bahsetmemek gerekir. Bu olanakların bu anlamda açılması gerekir.

İkincisi; bu sürece ister Türkiye’de ister Kürtlerin içinde ister yabancı güçler içerisinde olsun; karşı çıkan, bu süreci eleştiren vs. bir sürü propagandist var. Görüyoruz; daha metni anlamadan, biraz dahi olsun incelemeye, kafa yormaya gerek duymadan suçlamalar ve envai çeşit söylemler geliştiriliyor. Bunlara karşı da bu sürecin korunması ve güvenliği için kendisinin doğrudan hitap etmesi gerekir. Kuşkusuz bizler heyet olarak bir bütün olarak bunun gereğini ya da savunusunu yaparız. Bunda herhangi bir tereddüdümüz yok ama yine bu işi vekalet üzerinden değil, asıl üzerinden yürütmek asıl olmalı.