Avrupa sınırlarını yapay zekâ ile çeviriyor
AP seçimlerinde aşırı sağın yükselişi Avrupa’da büyük bir şok yarattı; fakat sınırları yapay zekâ ile koruma teknolojileri, bu mülteci karşıtı söylemleri dile getiren aşırı sağdan önce geldi.
AP seçimlerinde aşırı sağın yükselişi Avrupa’da büyük bir şok yarattı; fakat sınırları yapay zekâ ile koruma teknolojileri, bu mülteci karşıtı söylemleri dile getiren aşırı sağdan önce geldi.
Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkede, 720 sandalyeli Avrupa Parlamentosu (AP) için 6 Haziran’da başlayan ve 9 Haziran’a kadar süren seçim sonucunda aşırı sağ güç kazandı. Özellikle mülteci karşıtı söylemlerle de gündeme gelen aşırı sağ partilerin güç kazanmasının kıta Avrupa’sının yanı sıra dünyada da bazı sonuçları olacak. Öte yandan aşırı sağ bu kadar güç kazanmadan önce de Avrupa özellikle göç ve iltica yasalarına dair insan haklarına aykırı birçok düzenleme getirdi. AB Komisyonu, on yılı aşkın süredir sınır korumasını daha da artıran önlemler üzerine çalışıyor. Aynı zamanda güvenliği daha da artıran teknolojileri de teşvik ediyor. Finanse edilen projelerden biri de “Akıllı Taşınabilir Sınır Kontrol Sistemi” ya da kısaca iBorderCtrl projesi. Horizon 2020 tarafından 4,5 milyon Euro’ya geliştirilen bu projede, 9 farklı ülkeden 14 proje ortağı yer alıyor.
İKİ AŞAMALI SİSTEM
Bu programın amacı farklı ülkelerden Avrupa’ya iltica etmek isteyen insanların yapay zekâ yoluyla tespit edilmesi. Proje iki aşamalı çalışıyor. İlki Avrupa’ya doğru yolculuk başlamadan önce çevrimiçi olarak gerçekleştiriliyor. Ülkeye girmek isteyen kişi pasaport, vize gibi belgelerini verdikten sonra kendisine yolculuğu hakkında sorular soruluyor. Bu işlem yapay zekâ yoluyla yapılıyor ve kişinin yüz analizi yapay zekâ tarafından belirleniyor. Ardından bir risk sınıflandırması gerçekleştirilip kişiye bir QR kodu veriliyor. Bu kod sonraki aşamada sınır görevlisi tarafından taranıp kişi hakkında daha fazla kontrolün gerekli olup olmadığı konusunda bilgi veriyor.
İkinci aşamada ise sınır kapısında yetkililer ülkeye giren kişinin parmak izlerini ve avuç içi damar görüntülerini tarıyor. Ayrıca “Yüz Eşleştirme Aracı” olarak adlandırılan araç biyometrik bir imza oluşturarak yolcunun kimliğini doğruluyor. Daha sonra seyahat belgeleri de bir algoritma tarafından taranıyor ve sahte olup olmadığı kontrol ediliyor. Eşleşmelerin sahte olması durumunda bu bilgi sınır memuruna bildiriliyor. Aynı zamanda risk değerlendirmesi için kişilerin sosyal medya profilleri gibi veri tabanları da kontrol ediliyor. Bu sistemi geliştiren girişle ilgili nihai kararın ise sınır yetkilileri tarafından verileceği ve iBorderCtrl’in yalnızca destek olarak kullanılacağını vurgulanıyor. Şimdiye kadar projenin yaklaşık 6 ay boyunca Macaristan, Yunanistan ve Letonya sınırlarında test edildiği de basına yansıdı.
YAPAY ZEKÂ SORGUSU
Peki bu sistem insan haklarıyla bağdaşıyor mu? Sisteme yapılan en büyük eleştirilerden biri, özellikle Otomatik Aldatma Tespit Sistemi’nin yolculuk başlamadan önce sorgulama yapmasına ilişkin. Bu sistemle seyahat eden kişinin, soruları bilgisayarı aracılığıyla yanıtlaması gerekiyor. “Silent Talker” yazılımı ve web kamerası yardımıyla kişinin cevap verirken yalan söyleyip söylemediğinin tespit edilmesi amaçlanıyor. Bunu yapabilmek için yapay zekâ yüzdeki mikro ifadeleri analiz ediyor. Gözlerin açılması, yüzün açısı gibi sözel olmayan özellikleri inceliyor. Bunlar daha sonra yapay zekâ tarafından işlenerek kişinin bilgilerinin doğru olup olmadığı belirleniyor. Yani Avrupa’ya girmek isteyenler yapay zekâ tarafından sorgulanıyor.
Almanya'da yayın yapan ZEIT ONLINE’ın 2020'deki haberine göre, sistemde arıza var. ZEIT ONLINE’ın görüştüğü algoritmanın geliştiricileri yazılımın test sırasında sorun yaşadığını ve gerçek uygulama senaryolarında kullanılmadan önce daha fazla geliştirme süresine ihtiyaç duyduğunu söylüyor.
Yine Almanca yayın yapan AD HOC NEWS’in haberine göre, uzmanlar yalan tespit etmek için yapay zekanın kullanılmasına karşı uyarıyor. Marburg Üniversitesi’nden Psikolog Kristina Suchotzki ve Würzburg Üniversitesi’nden Matthias Gamer, yapay zekaların kararları dışarıdan anlaşılamayan ve dolayısıyla doğrulanamayan bir kara kutu olduğunu söylüyor. İkili, ayrıca yanlış sonuç riski olduğuna da dikkat çekip teorik temel eksiklik olduğunun altını çiziyor. Öte yandan insan hakları savunucuları ise yasa bunun yasa dışı bir veri toplama ve daha ülkeye girmeden insanları suçlu ilan etmeye yol açabileceğini ifade ediyor.
ROBORDER PROJESİ
Avrupa’ya olan göçü durdurmak amacıyla geliştirilen bir başka sistem de, devriye gezen drone’lar. Bunlar insanları tespit etmenin yanı sıra otomatik yüz veya ses tanımaya kadar uzanıyor. Bunun bir örneği “BORDER gözetimi için otonom heterojen robot sürüsü” (ROBORDER) projesi. Sınır koruma olarak geliştirilen bu programda kullanılan drone'ların sensörleri, sınır muhafızlarını bilgilendiren komuta merkezlerine durum görüntüleri göndermek için kullanılıyor. Bu insansız hava araçları, kıyı radarları, örneğin Yunan Sahil Güvenlik gemileriyle birlikte deniz sınırını geçen göçmenleri de tespit ediyor. Her ne kadar görev tanımı içinde tekne kazalarına yardım da edildiği geçse de özellikle Yunanistan ve İtalya kıyılarındaki Frontex de devriye gezmek, tehlikede olan tekneleri tespit etmek ve güvenliklerini sağlamak için geliştirildi. Ancak Frontex’lerin çoğunun tekne kazalarına sebep olduğu tespit edilirken kaza yapan teknelere de yardım etmediği ortaya çıktı.
TÜM BU TEKNOLOJİ NE İÇİN?
Netzpolitik.org’a röportaj veren ve bağımsız bir araştırmacı olan Antonella Napolitano Avrupa için geliştirilen bu yapay zekâ teknolojileri için şunları dile getiriyor: “Farklı ten renklerine sahip insanların doğası gereği tehlikeli olduğu yönündeki ırkçı varsayıma meydan okumalıyız. Bu, Avrupalı politikacıların bahsettiği AB değerleriyle uyumlu değil. AB parası siyah insanları toplayıp çöle bırakmak için harcanıyor.
Göçmenleri teknolojiden korumak yerine teknolojinin onları koruması gerekiyor. Burada, AB tarafından finanse edilen bu projelerin zamandan ve paradan tasarruf etmeye ve sınır muhafızlarının işlerini kolaylaştırmaya odaklandığı görülüyor. İnsan haklarını koruduklarını ve hayat kurtardıklarını iddia ediyorlar. Ama örneğin Frontex'in bütçesi her yıl 50, 80, 100 milyon Euro artıyor. Frontex, Afrika ülkelerinde risk analizi hücreleri kuruyor ama buna rağmen insanlar ölmeye ve geri itilmeye devam ediyor. Peki tüm bu teknoloji ne için?”