Ayten Kordu: Bunlar sömürge madenciliğidir

DEM Parti Dersim Milletvekili Ayten Kordu siyanürle altın aranmasını sömürge olarak nitelerken, ‘hem insanları asimilasyona tabi tutuyorsunuz hem de o bölgenin varlıklarını sömürüyorsunuz’ diyor.

DOSYA: FIRAT’TAN BASRA’YA EKOLOJİK KIRIM-4

Dosyamızın son bölümünde, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Dersim Milletvekili ve TBMM Çevre Komisyonu üyesi Ayten Kordu ile Erzican İliç ile Ağrı Diyadin’deki siyanürlü maden arama çalışmalarını konuştuk.

Ayten Kordu’nun da aralarında bulunduğu Muş Milletvekilleri Sümeyye Boz ve Sezai Temelli ile Ağrı milletvekilleri Nejla Demir ve Heval Bozdağ’ın siyanürle maden çalışmaları sonucunda kirlenen yer altı ve yer üstü su kaynakları ile Murat, Fırat ve Dicle Nehirlerinin tahrip edilmesi hakkında 5 Aralık’ta ortak bir araştırma önergesi vermişti. Ayten Kordu hem buradaki madenin olası sonuçlarını hem de neden karşı olduklarını ANF’ye anlattı.

BAKANLIK ZARARLI DEĞİL DEDİ

Ayten Kordu siyanürle maden aramaya ilişkin bizzat Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na soru sorduğunu söyleyerek bakanlığın kendilerine ilettiği cevabı şöyle anlatıyor: “Bizler hem tarımla hem çevre ile ilgili konuşurken hem de bütçe komisyon görüşmelerinde bu durumu gündeme getirdik. İliç’te siyanür sızıntısı oldu, ben direkt bakana soru sordum. Ne yapmayı düşünüyorsunuz dediğimizde bize şöyle cevap verdi: ‘Çevre insana sağlığına zararı yoktur. Gerekli kontroller yapılmıştır, en üst düzeyde para cezası kesilmiştir’ dedi ama biliyoruz ki işletme hizmete yeniden açıldı ve şu an tekrar devam ediyor. Bu zehir sadece bu alanda kalmıyor, su yataklarından geçerek Fırat Nehri’nden Bafra Körfezi’ne kadar gidiyor. Bu kimyasallar da kalıcı ve çok ciddi hasarlara yol açıyor. Bunu özellikle gündeme getiriyoruz. Özellikle araştırma önergesi verdik. Komisyonda söyledik, genel kurulda söyledik ve bunu gündeme getirmeye de devam edeceğiz.”

AKP VE MHP ZENGİNİ ZENGİN ETME PEŞİNDE

Ayten Kordu, maden projelerinin birer sömürge olarak tarif ediyor ve şunları söylüyor: “Madenler ya da HES’lerin hiçbirisi yöre halkına sorulmadan yapılıyor. Bu durum ayrıca Kürdistan’da özel savaş politikası olarak da ilerliyor. Çünkü baraj yapıyor ve buna güvenlik barajları diyor. Siyanür ve altın meselesi de böyle, bunun adı sömürge madenciliğidir. Çünkü bir halkın kültürünü, dilini, inancını, yok saydığınız bir yerde yöre halkına hiçbir faydası olmayan bir yerde siyanürlü altın çıkartıyorsunuz; aslında hem insanları asimilasyona tabi tutuyor ve sömürüyorsunuz hem de o bölgenin varlıklarını sömürüyorsunuz. Biz diğer madenler konusunda da şunu söylüyoruz, elbette ki belli ihtiyaçları karşılayacak ölçüde kamu denetimine, kamu planlamasına açık olduğu sürece bir ihtiyaçtır. Fakat bunlar kamu denetimine, kamu planlamasına, STK’lara ve hepsine kapalı biçimde gerçekleştiriliyor ve bir ihtiyacı karşılayan değil, sermayeye peşkeş çekilen yerler.

Çünkü AKP ve MHP hükümeti ne kadar kâr elde ederim, ne kadar zengini zengin ederim, ne kadar uluslararası sermayeye o bölgenin topraklarına açık tutarım diye hesap ediyor. Ekolojik yaşam insanıyla beraber çok ciddi tahribat altında çok ciddi kimyasal zehirlenmeyle baş başa ve dediğim gibi çok uzun yıllar telafisi olmayacak şeyler bunlar.”

TÜM CANLI YAŞAMI TAHRİP EDİYOR

Madenin ne gibi sonuçları olacağını da aktaran Ayten Kordu, tahribatın geri dönülmesi zor olduğunu ifade ediyor: “Bu madenler çok ciddi kimyasallarla çıkartılıyor. Siyanür başlı başına zehirli bir kimyasal. Madenlerde altın çıkartıldıktan sonra havuzlar konuluyor ve siyanür süzgecinden geçiriliyor. Bu havuzlar açık olduğu için buharlaşma ile havaya karışıyor. Hayvanı, toprağı, ağacı ve insanı bir bütün olarak orada yaşayan tüm canlı varlıkları tehdit ediyor. Örneğin Erzincan İliç bölgesinde olan maden bölgesi neredeyse şu an haritayla sınırlandırılmış olan Dersim ilinin yüz ölçümü kadar. O kadar büyük bir alan yani.

Burayı rehabilite etmek isteseler bile orada elde ettikleri kazançtan çok daha fazlasını harcamaları gerekiyor. Diyelim ki harcadılar ve yaptılar yine de tümden toprağı temizlemek mümkün değil. Çok uzun yıllar kalıcı bir hasara yol açıyor. Bu hasar engelli bebeklerin doğmasına, akciğer kanserinin yaygınlaşmasına kadar giriyor, bütün doğa örüyor. Topraktan bir daha verim alamıyorsunuz. Ve o bölgede diyelim ki balcılık yapılıyor, arılar ölüyor, kuşlar zarar görüyor. Yani tüm doğa, insanıyla beraber tüm yaşam alanı, ekolojik alan bir bütün olarak tahrip ediliyor.”

BİTTİ