Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Mersin İl Örgütü, 4’üncü Olağan İl Kongresini gerçekleştirdi. Yoğun bir katılımın olduğu kongrede, salona “Zaman özgürlük zamanı”, “Kürt sorununa demokratik çözüm”, “Örgütlü gençlikle özgür geleceğe”, “Zaman başarmanın zamanı” pankartları asıldı. “Tecride hayır, barış hemen şimdi”, “Zindanlarda direniş var. Açlık grevlerine ses ver”, “Tecride hayır, halklara özgürlük, barış hemen şimdi” pankartları ise polislerce gerekçe gösterilmeksizin kaldırıldı.
Mersin’de “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” kampanyası kapsamında Adalet Nöbeti’ni sürdüren Barış Anneleri Meclisi üyeleri ve tutuklu yakınları da, nöbetini kongre alanında sürdürdü.
‘HESAP SORACAĞIZ’
Kongrede konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, ülkede derinleşen ekonomik krize işaret ederek, “Zor bir süreçten geçiyoruz. O kadar zor ki bu ülkeyi yönetenler, maalesef bir türlü Türkiye halklarının yaşamış olduğu yoksulluğu, işsizliği bir türlü anlamadılar. Onlara göre gayet mutlu ve huzurlu bir ülkede yaşıyoruz. Çünkü onlar asgari ücretle geçinmiyorlar, onlar 7 bin 500 lira emekli maaşıyla geçinmiyorlar, onların kombileri açık ve çocukları yaşamlarını devam ettiriyorlar. Ama başta Mersinli, Kürtlerin, Türklerin, Arapların, Alevilerin diğer etnik ve inanç gruplarının nasıl yaşadıklarının onlar için bir önemi yoktur. Evet zor bir süreç. Toplumu anlamayan, toplum karşıtı kendi çıkarları ve menfaatleri için çalışan bir iktidar ve yönetimle karşı karşıyayız. Biz bu gerçekliği bilerek, umudumuzu korumaya devam ediyoruz, umudumuzu koruyacağız. Bir gün bu talancıları, bu cezaevlerine kumpas davalarıyla attıkları ama annelerinin, babalarının taziyesine gidemeyen yoldaşlarımızın da özgür olduğu, bu yolsuzluğun, bu hukuksuzluğun, bu çözümsüzlüğün, bu anti demokratik uygulamaları yapanlardan hesap soracağımız günlere dair umudumuzu koruyoruz, korumaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
‘KÜRT SORUNUNU ÇÖZMEK İSTEMİYORLAR’
Kürt sorununun Türkiye’nin en büyük sorunu olduğunu belirten Bakırhan, “Kürt sorunu en büyük sorundur diyoruz ama Kürt sorunu sadece Kürtleri ilgilendiren bir sorun değil. Değerli halkımız işte yaşadığımız bütün bu hukuksuzluğun, haksızlığın sebebi de Kürt meselesinin çözülmemiş olmasındandır. Yaşadığımız sorunların perde arkasında da Kürt meselesinin çözülmeyişi var. Soframızdaki ekmeğimizin küçülmesine neden olan bu sorun çözülmediği için soframızdaki zeytinin eksik olmasının sebebi de Kürt meselesinin çözülmüyor oluşudur. Maalesef bu iktidar 21 yıldır bu sorunla bir türlü yüzleşmedi yüzleşmek istemiyor. Aksine Kürt sorunu gibi bir sorun olmadığını söyleyip duruyorlar. Kendileri yetmiyor, küçücük ortaklarıyla birlikte Kürt meselesinin olmadığını söylüyorlar. Çözülmeyen bu sorundan dolayı Türkiye bir yolsuzluk, hırsızlık cumhuriyeti haline geldi. Bu sorun çözülmediği için Türkiye toplumu büyük bir çürüme içerisindedir. Geçmişte haksızlık yolsuzluk yapanlara bu toplum selam vermezdi. Ama maalesef bu sorunu çözmeyenler büyük bir baskı politikasıyla yaşamlarına devam ediyorlar. Kulaklarını gözlerini kapatmış bir şekilde ülkeyi yönetmeye devam ediyorlar” diye konuştu.
‘VARSA ÜLKE BATSIN YETER Kİ KÜRT OLMASIN’
Kürt dilini konuşmasın diye bu hükümet, bugüne kadar ülkeyi yöneten bütün iktidarların, 800 milyar dolar ile 1 trilyon dolar arasında para harcadığına dikkat çeken Bakırhan, şöyle devam etti: “Bakın en büyük yolsuzluğu ve işsizliği yaşayan bu kentten şunu belirtmek istiyorum. Bu 800 milyar dolar eğer işsizliğe harcansaydı; Türkiye halklarının aş bulmasına ve refahını artırmasına harcansaydı, bugün Türkiye hem bölgenin hem de Ortadoğu’nun en büyük ekonomisine sahip olacaktı. Ama ne diyor iktidara gelenler; Kürt Kürtçe konuşmasın, kimliğine sahip olmasın, iradesi ortaya çıkmasın, varsın ülke batsın diyorlar. Kürt sorununu çözemediler, ülkeyi batırıyorlar. Şunu iyi bilmeleri gerekiyor ki bu meselenin var olduğunu söyleyen, bu meselenin demokratik yollarla çözülmesini isteyen biz Kürtler, Araplar, Aleviler her seferinde bu ülkede bir sorun olduğuna ve Türkiye’de yaşadığımız bütün kötülüklerin sebebinin bu sorunun çözümsüzlüğü olduğunu belirteceğiz ve bunu haykırmaya devam edeceğiz.
EĞER KARDEŞSEK ÖNCE KÜRT SORUNU ÇÖZÜLECEK
Mermiye ayrılan paraları bize anlatmaya çalışıyorlar. Biz işsiziz diyoruz; ülkeyi yönetenler mermiye ne kadar para verdiğimizden haberdar mısınız; biz çocuğumuzu okula gönderemiyoruz diyoruz; iktidar diyor ki Rojava’ya Suriye’ye attığımız topların maliyetini biliyor musunuz? Evet mermi ve top pahalı, biz de size şunu soruyoruz. Rojava’da yoksul Kürt’e niye mermi atıyorsunuz, niye top atıyorsunuz? Yüzyıldır Kürtlerle niye savaşıyorsunuz? Hani hepimiz Müslümandık, hani Kürtler de ümmetti, ümmet kardeş idik. İktidardakilere soruyorum ümmetsek, Filistinli ile dayanışıyorsan, Kürt ile de dayanış. Filistin halkıyla en çok biz dayanışıyoruz ve Filistin halkının özgürlük mücadelesini her zaman yanındayız ama hükümete diyoruz ki daha dün Rojava’da eğitim kurumlarını, sağlık kurumları, oradaki elektrik tesislerini bombalayarak Kürtlere kardeşiz diyemezsiniz. Kürtler sizin bu yalanınızı, kendilerine dönük bu düşmanlık politikalarını çok iyi biliyorlar. Eğer kardeşsek önce Kürt sorunu çözülecek. Eğer kardeşsek Siirtlinin Vanlının iradesine kayyum atamayacaksın. Eğer kardeşsek Kürt çocukları üniversiteyi bitirdiklerinde mülakat adı altında HDP’li misin, Kürt müsün, DEM Partili misin diye sorular sorarak onları elemeyeceksiniz. Evet biz kardeş olmak istiyoruz, kardeşlik mücadelesi yürütüyoruz, ama siz kardeşlik istemiyorsunuz, siz ayrımcılık yapıyorsunuz, siz Kürtlere düşmanlık yapıyorsunuz, siz Rojava’ya düşmanlık yapıyorsunuz. Siz Kürt anasını görmesin diye bu ülkenin trilyon dolarlarını har vurup harman savurup harcıyorsunuz.
BARIŞI SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ
Değerli halkımız, bunlar biz Kürt sorununu çözdük dese de biz barışı savunmaya devam edeceğiz. Tüm baskılara rağmen, bütün antidemokratik uygulamalara rağmen, cezaevindeki yoldaşlarımız gibi sokakta, Meclis’te, her yerde de dimdik duracağız. Seyit Rızaların durduğu gibi asla baş eğmeyeceğiz, asla boyun eğmeyeceğiz. Şeyh Saidlerin hak arama mücadelesini, kimlik arama mücadelesini devam ettireceğiz. Vedat Aydınların, baş eğmeyen onurlu ve dik duruşuna bugün de yarın da öbür gün de sahip çıkacağız. Biz barışı savunduğumuz için özellikle son birkaç aydır işitmediğimiz hakaret, küfür, tehdit kalmadı. Sadece hükümet değil, onun küçük ortağı da aynı hakaretleri ve tehditleri savuruyorlar. Zannediyorlar ki Apê Musaların, Cegerxwînlerin, Mahirlerin, Denizlerin, Mazlumların yoldaşları bu tehditlerden korkarak mücadele etmeyecek, çok büyük yanılıyorsunuz. Biz tehditlerinize asla pabuç bırakmayız, biz sizin gardiyanlarınızı da polislerinizi de, coplarınızı da, dipçiklerinizi de çok iyi gördük. Biz 19 yaşlarında cezaevlerinizde işkencelerinizle tanıştık, yine baş eğmedik, boyun eğmedik, mücadele etmeye devam edeceğiz. Buradan bir kez daha iktidar ve ortağına sesleniyoruz, onurlu ve şerefli olmak Türk ve Kürt gençlerinin ölmesini engellemekle olur, onurlu olmak Kürt halkının Alevi inancına sahip yurttaşlarımızı eşit haklara sahip vatandaşlar olmalarını sağlamaktır. Gençlerin ölümünü kutsayan, gençlerin ölümü üzerinden siyaset yapanlar ne onurludur ne de şereflidir.
O ‘BİLİNMEYEN DİL’İN SAHİPLERİ BOYUNUZUN ÖLÇÜSÜNÜ ALDIRACAK
Bu ülkeye uzun süredir düşmanlık tohumları ekiyorlar. Nasıl bir kin, nasıl bir nefretse anlamakta insan güçlük çekiyor? Biz Kürt’üz diyoruz, onlar yok diyorlar, biz Kürtçe ile parlamentoda halkımıza selamlarımızı gönderiyoruz, bize kardeş diyenler, yüz yıldır bu ülkede aynı durakta bekleyen halkların, 30 milyon Kürdün kullanmış olduğu dile bilinmeyen bir dil diyor. Peki Kürt sorunu böyle mi çözülecek? Hani biz kardeştik? Arapça konuşmak serbest, başka bir dille konuşmak serbest, İngilizce, Fransızca konser vermek serbest, parlamentoda konuşmak serbest, tabii ki serbest olsun ama Kürtçe konuştuğu zaman bilinmeyen dil diye Meclisin kayıtlarına geçiyor. O bilinmeyen dili bugün mersinde kongremize katılan bu coşkulu halkımız sizlere gösterecektir. İnşallah önümüzdeki yerel seçimlerde de o bilinmeyen dilin sahipleri sandıkta sizlere boyunuzun ölçüsünü aldıracaktır.
SAVAŞI KUTSAYANLARA EN BÜYÜK DERSİ VERECEĞİZ
Değerli halklarımız! Dünyanın her yerinde bir iktidar savaşı kutsuyorsa bilin ki orada bir sahtekarlık vardır. İnanın dünyanın kuruluşundan bugüne kadar savaş isteyen herkes bilin ki kendi pisliklerinin kötülüklerinin üzerini örtmeye çalışıyorlar. Her yerde bu böyledir Irak’ta da Suriye’de de dünyanın her yerinde böyledir. Savaşı kutsayanlardan kaçının. Savaşı kutsayanlarla yan yana durmayın, barışı kutsamak varken savaşı kutsayanlara gerekli dersleri verin. Savaşı zenginler çıkarıyor ama sıvasız evde yaşayan canını veriyor. Savaşı zenginler çıkarıyor, çocukları ölenler 7500 TL emekli maaşıyla geçinenlerdir. Bu nasıl savaştır bu savaşı isteyenlerin çocukları refah içerisinde zevk u sefa içerisinde yaşarken yoksulların çocukları ölüyor. İşte biz bu gidişatı durduracağız ne savaş olsun ne yoksullar ölsün ne savaş olsun ne de Kürtler ölsün. Ne savaş olsun ne de ülke yoksullaşsın diyeceğiz ve barışı savunmaya devam edeceğiz. Hakaretlerine ve tehditlerine rağmen. Onlar tehdit ettikleri bu halkın evlatlarının kim olduğunu henüz bilmiyorlar. Biz onlara bunu hatırlatacağız. Savaş tamtamları çalanlara Mersin’den sesleniyoruz, biz diyoruz ki biz halklar olarak bu savaştan tamtamlarını çalanlardan daha cesur olacağız. Mersin’in her sokağında her mahallesinde her salonunda yaşasın barış yaşasın halkların demokratik mücadelesi diyerek bu savaş tamtamlarına çalanlara en büyük dersi vereceğimize eminim.”
‘AKP’Lİ BÜROKRAT BİR GÜN MÜMİN OLSUN’
Asgari ücret ve yoksullaşmaya değinen Bakırhan, emekli ve asgari ücretin açlık sınırı altında olduğuna dikkat çekerek, “Peki diyoruz ki Türkiye toplumunun yüzde 70’i-80’i asgari ücretle geçiniyor. Bu asgari ücretle bir kişi 4 kişilik bir aileyi kirasını eğitimini sağlığını giyimini nasıl karşılayacak diye soruyoruz. Hükümetin verdiği cevap nedir biliyor musunuz? Diyorlar ki ‘mümin olan sabreder’. Yahu hep biz mi mümin olacağız, biraz da Sayın Erdoğan mümin olsun, bakanları mümin olsun, milletvekilleri mümin olsun, çifte maaş alan bürokratları mümin olsun. 150 bin lira maaş alan AKP’li bürokratlar mümin olsun, bir gün de onlar sabretsin, bir gün de onlar emekli maaşı ve asgari ücretle geçinsinler; söz veriyorum hepimiz müminlikle sabredeceğiz” dedi.
GÖÇ, KURDISTAN’IN GENÇSİZ KALMASI DEMEKTİR
Gençlerin iş bulamadığına işaret eden Bakırhan, konuşmasına şöyle devam etti: “Bu iktidarın yarattığı en büyük sorun göçtür. Lütfen gençlerimiz kentlerine sahip çıksın lütfen ailelerinin yaşadığı yerde yaşasın. Gençleri göç yollarına düşürenler Kürtlere devrimcilere demokratlara büyük kötülük yapıyorlar. Gençlerin olmadığı bir mücadele, gençlerin mücadele etmediği bir ülke asla demokratik olmaz. Lütfen çocuklarımıza sahip çıkalım. Göç yollarına vurmayalım. Göç yolları asimilasyon demektir, en başta Kurdistan’ın gençsizleşmesi demektir. Gençlerimiz yoksa kimliğimiz de olmaz, mücadelemiz de olmaz. Bizim için büyük anlam ifade eden gençlerin yerinde yurdunda yaşaması, doğasına diline kültürüne sahip çıkması için bütün ailelerimizi büyük bir duyarlılığa davet ediyorum.
Gençler göç ediyor bir taraftan da göç etmeyenlere uyuşturucu bataklığına kriminal işlere bulaşması için yönetenler en büyük kötülüğü yapıyor. Düşünün bir zamanların Akdeniz’i Çay Mahallesi, Toros’u, Tarsus’u, demokratik mücadelenin en sıcak merkezleri, diline kültürüne mücadelesine sahip çıkan bu mahallelerimiz, şimdi uyuşturucu trafiğinin en yoğun olduğu mahalleler haline geldi. Size soruyorum; Mersin il binası önünde bir açıklama yaptığınız zaman bütün kolluk kuvvetleriyle, kameralarıyla oradalar. Türkiye’nin dört bir tarafını kameralarla, cihazlarla kontrol eden bu hükümet, Akdeniz’de Mersin’de, Adana’da uyuşturucuyu kimin sattığını görmüyor mu? Çok iyi görüyor, biliyor. Ama diyor ki Kürt çocuğu toprak altına girsin ya göç etsin ya uyuşturucuya bulaşsın, ne olursa olsun ama kimliği ile halkıyla birlikte yaşamasın. Sizlere sesleniyorum değerli genç arkadaşlarım. Mahallelerimizi uyuşturucu bataklığından koruyacağız, uyuşturucuyu bilinçli bir politika ile evimize, mahallelerimize, caddelerimize, kadar sokan bu iktidar karşısında mahallemizi, gençlerimizi sahipleneceğiz. Değerli halklarımızın duyarlı olması çağrı yapıyoruz. Biz bunları dile getirdiğimiz için bizlere ‘terörist’ diyorlar. Ya bunlar kimin ‘terörist’ olduğunu görmüyorlar. Rojava’daki cinayetleri işleyenleri görmüyorlar, Roboskî’de yoksul Kürt çocuklarını katledenleri görmüyorlar, Ceylan Önkolları, Medeni Yıldırımları güpegündüz sokak ortasında katledenleri görmüyorlar. Bize terörist diyenler, aynaya bakınca asıl gerçek teröristi görecektir.”
‘MERSİN KAZANIRSA DEM PARTİ KAZANIR’
Mersin’in kozmopolitik durumuna işaret eden Bakırhan, “DEM Parti’nin anlayışına en uygun kentlerden birisi Mersin’dir. Eminim ki Mersin halkları, bu mozaiğe sahip olan, saygı gösteren, parlamentodaki o renkli görüntüsüyle Türkiye’deki demokrasi mücadelesine en iyi fotoğrafı ortaya koyan partimize sahip çıkacaktır. Mersin kazanırsa, DEM Parti kazanır; DEM Parti bu renkliliği, bütün farklılıkları barındıran fotoğrafıyla kazanırsa emin olun ki Mersinli Araplar kazanır, Türkler kazanır, Mersinli herkes kazanır. Bu kadar renkli olan, mozaik olan Mersin Türkiye’nin 7’nci büyük nüfusuna sahiptir. Peki size soruyorum? Devlet, Mersin’e gerekli olan bütçeden yardımları yapıyor mu? Hayır! Devlet Mersin’i kendi kaderiyle baş başa bırakmış. Mersin, mücadeleci bir ruha sahiptir, Mersin yalan yanlışa karşı mazlumun yanında yer almıştır. İşte bu iktidar kimliğine sahip çıkan, mücadele veren kentleri Amed gibi, Batman, Siirt gibi sevmiyor. Mersin’i de sevmiyor. Dolayısıyla Mersin, ayrımcılık yapan, gerekli olan ilgiyi göstermeyen, gerekli olan bütçeden katkı sunmayan bu iktidara karşı partimizde birleşmeli ve buluşmalı. Partimizle birlikte güçlü bir mücadele ortaya koyması gerekiyor” diye konuştu.
‘MERSİN LİMANI UYUŞTURUCU TRAFİĞİYLE GÜNDEMDE’
Bakırhan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Değerli arkadaşlar, sizlere soruyorum; şimdi Mersin Limanı var ki Türkiye’nin en büyük limanlarındandır. Normalde bu liman 3-5 milyonluk bir kentin çok rahat bir şekilde yaşamasını sağlayacak bir alt yapıya sahiptir. Peki, Mersin Limanı ne yapıyor? Mersin Limanı resmen durdurulmuş bir noktadadır. Mersin Limanı ne ile gündeme geliyor? Uyuşturucu trafiği ile. Kimle gündeme geliyor? Eski bir bakanla ve onun yanında fotoğraf verenlerle gündeme geliyor. Mersin Limanını uyuşturucu trafiğiyle Türkiye’nin gündemine getiren bu iktidara lanet olsun, yazıklar olsun.
‘BÜTÜN KENTLERİ BAĞRIMIZA BASACAĞIZ’
Bakın değerli arkadaşlar, inanın Türkiye’nin birçok yerinde iki kent arasında 60 km mesafe yok ama her iki kentte de havaalanı olan onlarca kent var. Ya sizlere soruyorum? Türkiye’nin 7’nci büyük nüfusuna sahip Mersin’de neden bir havalimanı yok. Mersin halkları hükümete, onun milletvekiline, onun belediye başkanlarına siz Mersin’i seviyorsanız neden bir havaalanı yok, neden bir havaalanı yapılmıyor sorusunu sorsunlar. İşte bütün bu hazımsızlık sizin kimliğinize ve dilinize sahip çıktığınızdan dolayıdır. Deprem sonrası Mersin büyük bir göç aldı. Zaten 90’larda özellikle Kurdistan coğrafyasında köy yakmalarından dolayı, katliamlardan, faili meçhul cinayetlerden dolayı zorunlu bir göç aldı. Bizim halklarımız kendi köyündeki kendi ilinde rahat ve huzurlu yaşamadığı için buralara geldi. Mersin büyüdü. Şimdi bir de deprem sonrası göç aldı. Bir de Ortadoğu’daki çatışma ve savaşlardan dolayı göç alıyor. Peki bu kadar yoğun göç alan Mersin alt yapısı buna hazır mıdır? Hayır! Hükümet nerede, devlet nerede? Onun adına siyaset yapanlar nerede sorusunu sorduğumuz zaman başka başka bir şeyler söylüyorlar. İşte değerli halkımız bizler inşallah bir gün iktidar olduğumuz zaman kentler ve insanlar arasında asla ayrımcılık yapmayacağız. Kürt, Türk, Alevi, Arap diye zaten ayrıma gitmeyeceğiz, hepimiz kardeşiz ve hepimiz bu topraklar üzerinde yaşıyoruz. Ama en önemlisi kentler arasında ayırım yapmayacağız. Trabzon’da, Tekirdağ’ı da, Kayseri’yi de, Mersin’i de, Yozgat’ı da, Amed’i de, Siirt’i de aynı şekilde aynı sıcaklıkla seveceğiz, bağrımıza basacağız. Devlet olanaklarının hepsini adil ve eşit bir şekilde dağıtacağız.
PEKİ BU DEVLET NEREDE?
Şimdi büyük bir göç var, nüfus arttı, alt yapı bitmiyor. Ne oldu? Kiralar 3-5 kat fırladı. Sayın Erdoğan, Sayın hükümeti yönetenler, asgari ücreti 17 bin liraya çıkardınız ama büyük bir zam yaptıklarını söylüyorlar. Mersin’de en ucuz ev kirası 10 bin liradan başlıyor. Peki 17 bin lira alan vatandaş 10 bin lirasını kiraya verecek de neyle geçinecek? Kombisini nasıl açacak, çocuğunu nasıl okula götürecek? İşte bu hükümet bu kadar duyarsızdır. Dolayısıyla bu kiralar meselesi, hükümet meselesidir. Lütfen eleştirin, dile getirin. Bu kadar astronomik bir enflasyonda kiraların bu kadar artması da yurttaşımızı, emekçileri yoksulları kirada oturanları büyük oranda eziyor. İnşallah biz geldiğimizde bunları da ortadan kaldıracağız. Şimdi uyuşturucu yetmiyor. Mersin gibi huzur kenti her gün cinayetlerle gündeme geliyor. Bireysel silahlar o kadar çok ki artık her gencin belinde, her insanın belinde bir tane silah var. Peki bu devlet nerede? Kürt açıklama yaptığı zaman boynunu tutan, başını tutan, kolunu tutan, cezaevinde yollayan, yargılayan bu devlet bu kadar bireysel silahlanmanın yüksek olduğu Mersin’de neyi bekliyor? Bu soruyu da bu kentin bürokratına, bu kentin yönetenlere sormak istiyorum.
NÜKLEER SANTRALLERE İZİN VERMEYECEĞİZ
Değerli arkadaşlar, bir başka Mersin’in önemli sorunu var. Şimdi bu nükleer santralleri hastalık yaydığını artık bilmeyen yok. Dünya toplumunun yüzde 90’nı nükleer santrallere karşı ama nükleer santral sevdalısı olan bir hükümetle karşı karşıyayız. Millet kapatıyor. Dünya nükleer santrallerini kapatıyor, Mersin’de nükleer santral açıyorlar. Bunlar hangi akılla yaşıyorlar, neyi takip ediyorlar? aynı dünyada değil miyiz? Hiç mi bunlara akıl veren yok. İnsanlar artık alternatif doğaya, insana zarar vermeyen enerji kaynaklarına yatırım yaparken AKP nükleer santrallere yatırım yapıyor. Nerede yapıyor, Mersin’de yapıyor, neden? Mersin’i üvey evlat gördüğü için. Değerli Mersinliler emin olun, bu meselenin de takipçisi olacağız. Çocuklarımızın zehirlenmesini, insanlarımızın kanser olmasını yaşamlarının bozulmasına izin vermeyeceğiz.”
‘MUTLAK TECRİDİ KALDIRIN’
İmralı tecridine değinen Bakırhan, konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Cezaevlerinde açlık grevleri var. Niye açlık grevi yapıldığını siz biliyorsunuz ama Türkiye kamuoyu bilmiyor. Cezaevindekiler diyorlar ki artık yeter gençlerimiz ölüyor, ekonomi battı bitti, Türkiye çürüyor, büyük bir yoksulluk işsizlik var. Bunların temelinde de Kürt meselesinin çözülmeyişi yatıyor. Bu Kürt meselesini çözün diyor cezaevindeki yoldaşlarımız. Kürt meselesini çözün diyorlar, Kürt meselesini çözmek için Sayın Öcalan üzerindeki mutlak tecridi kaldırın diyorlar. Cezaevindeki yoldaşlarımız diyor ki Türkiye halkları iki yıl rahat nefes aldı, o iki yılda da çözüm süreci vardı. Diyor ki tekrar halkların rahat nefes alması için demokrasi için barış için Sayın Öcalan üzerindeki tecridi kaldırarak müzakere edin, diyaloga geçin. Bu sorunu çözün, bu sorunun muhatabı Sayın Öcalan diyor. Ama maalesef iktidar kulaklarını kapatmış bir şekilde Türkiye’yi uçurumun kenarına getirdiler. İnşallah Mersinli Alevilerle, Türklerle, Kürtlerle birlikte bu bizi tanımayan, bizi yok etmeye çalışan dilimize kültürümüze düşmanlık eden bu anlayışı hep beraber göndereceğiz. Umudumuzu koruyoruz. Bu salondaki coşku beni o kadar çok sevindirdi ki eminki bundan sonra biraz daha güçlenerek kendimi dinamik hissettim.
Cezaevindeki arkadaşlarımızın sesi ve soluğu olacağız bir gün cezaevleri özgür olacaktır. AKP baskıyla elde edemedi, kayyumla da yürümüyor, kimse kayyumları istemiyor. Şimdi kaçak seçmen diye bir şey keşfettiler. Siirt’ten Şırnak’a onlarca kentte daha önce 7 seçmenin oy kullandığı adreste 1400 seçmen kaydetmişler. 90 seçmenin oy kullandığı adrese 2 bin seçmen yazmışlar. Nereden getirmişler bu hayali seçmenleri Giresun’dan, Gümüşhane’den, Trakya’dan, Marmara’dan böyle bir adaletsizlik olabilir mi? Bileğini bükemediği siz değerli halkımızın bileğini şimdi kaçak seçmenlerle bükmeye çalışacaklar. Bu oyunları boşa çıkaracağız. Gasp ettiğiniz kentleri alacağız, ne baskılarınız ne zulmünüz ne cezaevleriniz ne de kaçak seçmenleriniz onurlu halkımızın mücadelesini asla yenemeyecektir. 2023 yılı zor oldu mücadele ile geçti. Ama çok onurlu bir duruş ortaya konuldu. 2024 yılının Türkiye’de yaşayan herkese hayırlı olsun, büyük bir coşku ve mücadele ile geçmesini diliyorum.”
TEK LİSTE İLE SEÇİM YAPILDI
Mali ve faaliyet raporlarının okunması ardından tek liste ile yapılan seçimde, DEM Parti Mersin İl Eşbaşkanlığı'na Bedriye Kuş ve Reşat Aşan seçildi.