Bartın: İmralı’da hukuk işletilmeli

HEDEP Colemêrg Milletvekili Öznur Bartın, açlık grevi eylemindeki tutsakların taleplerinin dikkate alınmasını isteyerek,“Hukuk işletilmeli, Sayın Abdullah Öcalan ile görüşmeler sağlanmalı” dedi.

Açlık grevlerinin her seferinde bir tercihten öte bir zorunluluk sonucunda başladığına işaret eden HEDEP Colemêrg Milletvekili Öznur Bartın, “Kürtlerin talepleri açık ve nettir; statü ve anayasal güvencedir. Bu talepler yerini buluncaya, Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanıncaya kadar Kürtler ve Kürt özgürlük mücadelesine omuz verenler; bulundukları her alan ve koşulda mücadele haklarını sonuna kadar sürdürecek ve asla vazgeçmeyecek” diye konuştu. 

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Colemêrg (Hakkari) Milletvekili Öznur Bartın, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecride ilişkin ANF’ye konuştu. Kürt Halk Önderi’nin Kürt sorunu başta olmak üzere tüm yapısal sorunların çözümü için gerçekçi, kalıcı, adil, demokratik ve barışçıl bir çözüm perspektifini ortaya koyduğunu ve bunun için de her fırsatta kendisinin hazır olduğunu açıkladığını hatırlatan Bartın, “Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik ısrarla devrede tutulan görüş yasağı ve mutlak iletişimsizlik hali; tekçilikten, faşizmden, gasptan, baskıdan, savaştan ve talandan beslenen iktidarın tercih ettiği bir durumdur. Ne yazık ki böyle bir zihniyet Türkiye’yi yönettiği için Sayın Abdullah Öcalan ile 33 aydır herhangi bir görüş ve iletişim sağlanamıyor, kendisinden ve yanındaki diğer tutsaklardan haber alınamıyor. Böylesi bir süreçte İmralı’dan en ufak bir haberin dahi önüne geçilmesi; daha büyük sosyal-toplumsal krizlerin önünü açmaktan başka bir şey değildir. Acının, savaşın daha da derinleşmesi; kayıpların, ölümlerin daha da artması demektir” dedi.

KÜRT SORUNUNDAN BAĞIMSIZ DEĞİLDİR

İmralı’da başlatılan ve bugün tüm topluma yayılan tecridin, Kürt sorunundan bağımsız olmadığını kaydeden Bartın, “Tecrit, Kürt sorununun çözümüne ilişkin demokratik yöntemleri değil, güvenlikçi politikaları tercih eden militarist akıldan bağımsız değildir. İktidar, Kürt düşmanlığını ve Kürtlere karşı yürüttüğü savaşı yeni boyutlara taşıyarak Kürt sorununu ortadan kaldırabileceğini, Kürtleri statü taleplerinden vazgeçirebileceğini ve belirleyici bir role sahip olan Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne dönük mücadelemizi geriletebileceğini düşünüyor, ancak yanılıyor. Benzer yöntemler önceki iktidarlar tarafından da çok denendi ve başarısızlıkla sonuçlandı. İktidarın yapması gereken şey, Kürt sorunu başta olmak üzere ülkenin yapısal sorunlarını palyatif çözümlerle geçiştirmek değil, hakikatlerden yola çıkarak gerçek çözümler geliştirmesidir. Bunun yolu da Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması ve demokratik yöntemlerin işleyişinden geçmektedir” şeklinde konuştu.

TECRİT HER ALANA YAYILDI

İmralı’daki mutlak tecridin yansımalarını her alanda görüldüğünü belirten Bartın, şunları söyledi: “Cezaevlerinde artan hak ihlallerinden tutun çocuk ve kadına yönelik artan suçlara, demokratik kitle örgütlerine karşı baskı ve saldırılardan tutun kaynakların savaşa harcanmasına, eko kırımdan tutun emek sömürüsüne kadar tecridin etkileri her alana yansımıştır. Tecridin bu denli geniş bir yelpazeye yayılmış olması demek, iktidarın toplum üzerinde daha rahat baskı ve şiddet uygulaması demektir. Toplumu kontrolünde tutmayı sağlayacağını düşünmesi demektir. Bu yöntem; demokrasiden, hukuktan, özgürlüklerden, vicdan ve adaletten her geçen gün daha da uzaklaşan zorba ve faşist iktidarların başvurduğu ve ömrünü buna bağladığı bir yöntemdir. Bu amaç ve zihniyetteki siyasal iktidarların işine en çok yaran argüman da Kürt düşmanlığı ve Kürt kazanımlarına yönelik saldırılardır. Söz konusu Kürtler, Kürt siyasal hareketine karşı saldırılar olunca muhalif görünümlü birçok kesim sessizliğe bürünüyor, şiddetin önünü açıyor. Günün sonunda kaybeden, kendileriyle birlikte toplumun tümü oluyor. Bu nedenle bugün İmralı’daki mutlak tecride karşı toplumun her kesimi sesini yükseltmeli, bu gidişata dur demelidir. Yoksa ülke, freni patlamış bir kamyon gibi baş aşağı gidiyor ve hepimizi büyük yıkımlar bekliyor.” 

STATÜ VE ANAYASAL GÜVENCE 

Kürt sorununun, cumhuriyetin ilanından bu yana ülkenin temel sorunu olduğu gibi beraberinde birçok sorunu da getirdiğini söyleyen Bartın, şöyle devam etti: “Bu sorun 100 yıldır çözüm beklediği ve çözülmediği için telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurmuştur. Ölüm, acı, işkence, faili meçhul, yıkım gibi olaylar en şiddetli şekilde bu topraklarda yaşanmış, yaşanıyor. Bu sorunun çözümü için en büyük bedeli şüphesiz Kürtler verdi, veriyor. Bunun en acı örneklerinden biri de açlık grevi eylemlerindeki kayıplarımızdır. Devletin Kürt sorununda çözümsüzlükteki ısrarına karşı, iktidarın İmralı’da devreye koyduğu tecrit politikasına karşı çok sayıda açlık grevi eylemlerinin de önünü açmıştır. Bu eylemlerde büyük kayıplar yaşanmış. Açlık grevleri her seferinde bir tercihten öte bir zorunluluk sonucunda ortaya çıkmıştır. Bedenin ölüme yatırmak, mücadelenin en zorlu halidir. Evet, Kürtlerin talepleri açık ve nettir; statü ve anayasal güvencedir. Şunu en yüksek sesle belirtelim ki; bu talepler yerini buluncaya kadar, Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü sağlanıncaya kadar Kürtler ve Kürt özgürlük mücadelesine omuz verenler; bulundukları her alan ve koşulda mücadele haklarını sonuna kadar sürdürecek ve asla vazgeçmeyecek.” 

ÖZGÜRLÜĞÜ ÖNÜNDEKİ ENGELLER KALDIRILMALI

Türk cezaevlerinde, 27 Kasım’da başlatılan açlık grevine dikkat çeken Bartın, şunları ekledi: “Bu eylem, var olan mücadele hattının bir devamıdır. 18 Kasım Gemlik Yürüyüşü, önceki dönem Meclis grubumuzun Adalet Bakanlığına yürüyüşü ve Meclis’te yaklaşık iki ayı bulan nöbet eylemi; avukatların, ailelerin, vekillerimizin İmralı’ya gitmeye dönük başvuruları başta olmak üzere birçok eylem ve etkinliğimiz bu mücadele hattının bir devamı, ısrarı ve kararlılığıdır. Bu vesileyle iktidara çağrımız; açlık grevi eylemindeki tutsakların ‘Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm’ çağrısıdır. Bir an önce gerekli adımlar atılmalıdır, Sayın Öcalan ile görüşmeler sağlanmalı, hukuk işletilmelidir. Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğü önündeki engeller ortadan kaldırılmalıdır. Kürt sorunun demokratik çözümünün önü açılmalıdır. Bunun dışında hiçbir hukuksuz uygulama, oyalama politikası kabul edilemez, tahammül edilemez.”