İmralı Ada Cezaevi’nde 24 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan 33 aydır hiçbir haber alınamıyor. Aile ve avukat görüş hakkı tamamen elinden alınarak mutlak iletişimsizlik (incommunicado) haline tabi tutulan Abdullah Öcalan’ın, üzerindeki bu tecridin kırılması ve özgürlüğünün sağlanması hedefiyle, 10 Ekim’de dünyanın 74 merkezinde ortak açıklama yapılarak küresel bir hamlenin startı verildi.
"Abdullah Öcalan'a Özgürlük Kürt Sorununa Çözüm" şiarıyla başlatılan bu hamleye dünyanın dört bir yanındaki farklı toplumsal kesimlerden destekler gelmeye devam ediyor. Hamle, aynı zamanda Abdullah Öcalan’ın 24 yıldır İmralı Cezaevi’nde geliştirip dünya halklarına sunduğu demokratik, cinsiyet özgürlükçü, ekolojik bir topluma dayanan Demokratik Kondefederalizm, Demokratik Ulus paradigmalarının dünya haklarında nasıl karşılık bulduğunu da yeniden gözler önüne serdi.
Kapitalist Modernitenin yarattığı krizler gün geçtikçe büyürken, bu krizlerden çıkış yolu olarak Abdullah Öcalan’ın paradigmasını esas alan toplumsal kesimlerde gittikçe genişliyor. Abdullah Öcalan ve fikirleri, bugün artık tartışmasız bir şekilde farklı kulvarlarda mücadele yürütenler için, örneğin ekolojistler, feminist hareketler, özgürlük ve kurtuluş mücadelesi yürütenler için bir esin kaynağı.
Abdullah Öcalan’ın paradigmasını ve Kürt Özgürlük Mücadelesini kendileri için bir ilham kaynağı olarak gören hareketlerden birisi de, ulusal kurtuluş ve özgürlük mücadelesi yürüten Bask Ülkesi’nden Askapena (Bask dilinde; kurtuluş) örgütü. Abdullah Öcalan’ın paradigmasını, özgürlüğü için başlatılan kampanyayı Askapena Örgütünden Marixe Ruiz De Austri ile konuştuk.
Marixe Ruiz De Austri öncelikle seni ve içinde olduğun Askapena örgütünü biraz tanıyabilir miyiz? Bask Ülkesi’nde nasıl bir mücadele yürütüyorsunuz?
Evet, ben Bask ülkesinde mücadele yürütüyorum. Bask Ülkesi’nde kurtuluş mücadelesi yürüten Askapena içerisinde faaliyet yürütüyorum. Askapena Baskça da "kurtuluş" demektir. Askapena Bask ülkesinin enternasyonal örgütüdür. 30 yıldır bir mücadele yürütüyoruz. Biz Bask Ulusal Kurtuluş Mücadelesinin bir parçasıydık. Temel amacımız Bask Kurtuluş Örgütü’nün farklı hareketler bağlarını kurmaktı. Bugün biz hala enternasyonal bir örgütüz, fakat bağımsız hareket ediyoruz. Bizim için önemli olan Bask Ülkesi. Biz sosyalizmi esas alıyor ve sosyalist mücadeleye inanıyoruz.
Biz iki Bask halkı olarak iki devletten baskı görüyoruz. Yani İspanya ve Fransa’dan. Bu iki devlet kapitalist sisteminin iki önemli parçalarıdır. Biz aslında ulusal kurtuluşumuzu gerçekleştirdiğimizde bu iki devleti de zayıflatmış olacağız. Bu şekilde otomatik olarak Avrupa Birliği (AB) de zayıflamış olacak. AB’de NATO’ya bağlı emperyalist bir düzenin parçasıdır. Bu anlamda, Bask ülkesinin kurtuluşunu aynı zamanda dünyanın başka yerlerinde sosyalist mücadele veren örgütler içinde bir katkı olarak görüyoruz.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın paradigması bugün dünyanın birçok yerinde ele alıp tartışılıyor. Siz de Askapena örgütü olarak Kürt Özgürlük Hareketini ve onun lideri Abdullah Öcalan’ı yakından takip edip ediyorsunuz. Öcalan’ın paradigması ve Kürt Özgürlük Mücadelesi hakkında ne demek istersin?
Bence Öcalan’ın paradigması çok önemli noktaları içeriyor. Bu paradigmanın bizim Bask ülkesinde yürüttüğümüz mücadelemize de çok katkıda bulunacağına inanıyorum. Aslında biz örgüt olarak, Öcalan’ın paradigmalarıyla çok benzer bir konseptimiz var. Ama başka bir isimle “Ulusal inşa” yani tabandan halkın gücünü örgütleyerek toplumsal bir gücü var ediyoruz. Bu bizim için temel bir stratejidir. Somut bir çerçevesi var. Yani yerellerden yukarıya doğru bir örgütlenme perspektifini esas alıyoruz. Bu bizim için çok önemlidir. Bize çizilen sınırları aşmak ve Bask ülkesini doğru anlamak önemlidir. Bizim de devletsiz nasıl yaşamamız gerektiğini öğrenmemiz gerekiyor. Devlete karşı toplumun öz gücünü esas alıyoruz. Bu anlamda biz perspektiflerimizle Öcalan’ın savunduğu paradigmaları arasında büyük ortaklıklar var.
PKK başta olmak üzere Kürt halkının mücadelesi Bask ülkesinde çok tanınıyor. PKK’nin mücadelesi bizler için ilham kaynağıdır. PKK bizlere hep ilham veriyor. Bu anlamda, Kürtler ve PKK Bask ülkesinde çok tanınıyor.
Bugün sizin de esin kaynağı olarak gördüğünüz Abdullah Öcalan 25 yıldan beridir İmralı Ada Cezaevinde esir olarak tutuluyor. Son 3 yıldan beridir kendisinden hiçbir haber alınamıyor, ağırlaştırılmış mutlak bir tecrit altında tutuluyor. Bu duruma son vermek ve Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanmak için 10 Ekim’de “Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” talebiyle küresel bir kampanya başlatıldı. Abdullah Öcalan’ın içinde bulunduğu tecrit koşullarını ve Öcalan’a özgürlük kampanyasını nasıl değerlendiriyorsun?
Öncelikle şu belirtmeliyim ki, Öcalan’ın içinde olduğu koşullar tamamen adaletsiz bir durumdur. Öcalan siyasi bir tutsak olarak görülmeli ve tanınmalıdır. Çünkü devletler ve onun organları, Öcalan gibi yürüttüğü mücadele nedeniyle tutsak edilen insanların politik kimliğini görmezden geliyor. Onları sadece tutsak olarak görmek istiyorlar. Onları siyasi tutsak olduğunu her yerde savunmalıyız. Onları siyasi tutsak olarak gördüğümüzde aslında onları mahkûm eden, yargılayan hukuku da sorgulamış oluyoruz.
Hukuk burjuvazi için çalışıyor. Öcalan aslında Kürt halkını ve tüm Kürt siyasi tutsakları temsil etmektedir. Aslında onun için başlatılan özgürlük kampanyasının başarılı olması, dünyadaki diğer siyasi tutsakların özgürlüklerini elde etmesini destekleyecek konumdadır.
Bu özgürlük kampanyasının, aynı zamanda demokratik diye kendilerini adlandıran devletleri de sorgulayan boyutu var. Bir siyasi tutsağın içinde olduğu bu koşulları hiçbir demokratik yapı kabul edemez. Bu anlamda, bu kampanya sadece Kürt halkı ve Kürt mücadelesi için değil aynı zamanda hem bizim hem de dünyadaki tüm siyasi tutsakların durumunu gündeme getirmek için bir fırsattır ve önemlidir.
Enternasyonal dayanışmanın büyütülmesi için sence neler yapılabilir ve Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne dönük bir mesajın var mı?
Biz dünyanın farklı yerlerinde mücadele eden örgütlerin birbirlerinden öğrenecek çok şeyi olduğunu düşünüyorum. İçe kapanıp, kendi sınırlarımızda mücadele ettiğimizde bizim dışımızdaki birçok mücadeleyi göremiyoruz. Ortak mücadele alanları yarattığımızda ve enternasyonal dayanışmayı yarattığımızda daha güçlü olacağımıza inanıyorum. Mücadele anlamında birbirimizden öğreneceğimiz çok şey var.
Öcalan'ın özgürlüğü konusunda şunu demek isterim: Öcalan resmi umudun resmidir. Öcalan bizler için umudu temsil ediyor. Biz şu anda onun durumunun ne olduğunu bilmiyoruz. Ama hala onu düşünüyoruz ve onun fikirlerini tartışıyoruz. Buda gösteriyor ki, onun resmini yaşatan bir mücadele var ve bu mücadeleyi büyütmemiz gerekiyor. Öcalan’ın özgürlüğünü sağlamamız gerekiyor. Hepimiz onu düşünüyorsak ve fikirlerini yürütüyorsak demek ki, mücadele bitmez ve mücadeleye devam edeceğiz.