KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, bir komplo devleti olan sömürgeci Türk devletine karşı mücadelede süreklilik ve başarının kolay olmadığını; Türk devletinin tarihinde ilk kez Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan karşısında sonuç alamadığını hatırlatarak, “Önder Apo’nun tarzında sürekli yenilik ve çözüm vardır. Koşullar her ne olursa olsun mutlaka bir yeni durum yaratma ve bir çözüm alternatifini oluşturmak, Önder Apo’nun temel bir kişilik özelliğidir. Bunu hiç kimsenin tahmin etmediği kadar İmralı soykırım sistemi mekanında bile başarmıştır” dedi. Eşbaşkan Bayık, savaşın siyasi, hukuku, ekonomik ve toplumsal boyutlarını örgütledikleri ve halkı her alanda tam olarak harekete geçirdiklerinde kesin zafer olacağına dair hiçbir kuşkusunun olmadığını vurguladı.
KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, 25. yılına giren uluslararası komplo vesilesiyle ANF’nin sorularını yanıtladı. Söyleşinin son bölümü şöyle:
Kürt Halk Önderi, komployu ve İmralı sürecini siyasal açıdan nasıl değerlendirdi?
9 Ekim 1998, komplonun başlangıç günü olmuştu. Önder Apo, Şam, Atina, Moskova, Roma, Bişkek, Minsk, tekrar Moskova, yine Atina üzerinden Kenya’ya kadar uzanan bir komplo ağı içinde kalmıştı. Komplo bir ahtapot gibi kollarını her tarafa sarmaştı. Aslında Önder Apo, Kürt sorununu Avrupa’nın gündemine taşıyıp demokratik bir çözüm arzulamaktaydı. Ne var ki Avrupa, tüm kapılarını ve hava sahasını Önder Apo’ya kapatıp reddetmiş, ‘persona non grata’ yani ‘istenmeyen kişi’ ilan edip ısrarla komplonun İmralı süreciyle tamamlanması için rolünü oynamakta kararlıydı. Türk devleti, uluslararası güçleri bastırıyor ve bundan sonuç alıyor gibi bir hava yaratılıyordu. Gerçek olan ise bunun tam tersiydi. Komplo, daha derinden bizzat ABD, Britanya tarafından tamamlanmıştı. Bileşenleri ve ortakları çoktu. Türkiye’nin payına düşen ise bu süreçte yer almak, Ecevit’in deyimiyle “Apo’yu niye bize verdiler, hala anlayabilmiş değilim” demek olmuştu. Önder Apo, komplonun ilk işaret fişeğinin Britanya tarafından verildiğini belirtmekteydi. Tarihte Lenin, Humeyni vb. birçok mücadele kişiliklerine karşı alınmayan reddedici önlemler, Önder Apo için sınır tanımadan alınmaktaydı. Önder Apo, komplonun ardındaki felsefik ve politik durumu çözümlerken şunları belirtiyordu: “Komplonun asırlık bir temeli olduğundan bahsediliyor, döne dolaşa bunu açıklıyorum. Her dönemin kilometre taşı olan komplolardan bahsettim. Bunlardan sadece Kürtlere yönelik olanlardan Hamidiye Alayları Komplosu, 1914 Bitlis’teki Mele Selim, 1925 Şeyh Sait, 1930 Ağrı ve 1937 Dersim komploları, 1959’da 49’lar ve 1960’ta 400’ler davaları, Faik Bucak’ın öldürülmesi ve Sait Kırmızıtoprak’ın KDP tarafından katledilmesi, yine PKK’nin ideolojik aşamasından günümüze kadar aynı zihniyet tarafından organize edilen yüzlerce komplo bir çırpıda sıralanabilir.”
TÜRK DEVLETİ BİR KOMPLO DEVLETİDİR
Aslında sömürgeci, soykırımcı Türk devletinin Kürt halkına karşı politikası, baştan beri hep komplovari olmuştur. Devlet geleneğinden tecrübeli oldukları; sayısız işgal, istila ve soykırım hareketlerini gerçekleştirdikleri için amiyane deyimle Kürtlerin hakkında daha kolaylıkla gelebileceklerini düşünmüşlerdir. Kendi içinde bile bir gecede onlarca sadrazam ve kişiyi komplolarla yok eden Türk devlet geleneği söz konusu Kürtler olunca neler yapmazdı ki. Bu gerçeği en çarpıcı biçimde dile getiren Dersim direnişinin lideri Seyid Rıza olmuştur. Seyid Rıza, idam sehpasında “Sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim bu bana dert oldu. Ben de sizin önünüzde diz çökmedim bu da size dert olsun” demişti. Gerçekten bir komplo devleti olan sömürgeci Türk devletine karşı mücadelede süreklilik, başarı, baş etmek kolay değildi. Tarihlerinde ilk kez Önder Apo karşısında sonuç alamamışlardı. Önder Apo bırakalım tarihteki isyan örneklerinde olduğu gibi tasfiye olmayı, aksine İmralı süreci benim üçüncü doğumum olmuştur, demekteydi. İmralı sistemi, kapitalist modernite güçlerinin geliştirdiği bir sistemdir. Türk devletine düşen gardiyanlık rolüdür. Önder Apo’yu İmralı’da tutan esas güç, kapitalist modernite güçleridir.
SOYKIRIM SİSTEMİ VE ONA KARŞI DİRENİŞ YERİ
Dolayısıyla İmralı bir soykırım sistemi yeridir. Aynı zamanda soykırıma karşı inanılmaz direniş ve mücadele yeri olmaktadır. Son isyan dedikleri PKK önderliğindeki Özgürlük Hareketi ve Önder Apo İmralı’da bitirilerek tarihe gömülmek istenirken Önder Apo, “Benim için İmralı cezaevi Kürt olgusunu ve sorununu algılamak ve çözüm olanaklarını kurgulamak açısından tam bir hakikat savaşı alanına dönüştü. İmralı sürecindeki hakikat oranı daha önceki süreçlerdekinin ilerisindeydi. Soyuttan somuta, dogmatizmden realizme, duyarsızlıktan duyarlılığa, ulus devletçilikten demokratizme, ekonomizden kapitalist moderniteye, kapitalist moderniteden demokratik modernizme, idealist tarihçilikten bilimsel felsefik tarihçiliğe doğru önemli gelişmeler sağladım” demiştir. Önder Apo, bir soykırım sistemi olan İmralı mekanını bu biçimde değerlendirmektedir. Önder Apo’nun tarzında sürekli yenilik ve çözüm vardır. Koşullar her ne olursa olsun mutlaka bir yeni durum yaratma ve bir çözüm alternatifini oluşturmak, Önder Apo’nun temel bir kişilik özelliğidir. Bunu hiç kimsenin tahmin etmediği kadar İmralı soykırım sistemi mekanında bile başarmıştır.
Kürt Halk Önderi’nden 23 aydır herhangi bir şekilde haber alınamıyor. CPT’nin kuşku uyandıran yaklaşımları karşısında kaygılar ortaya konuldu. Bu konuda son durum nedir?
Önder Apo, İmralı sistemi için soykırım sistemi, demiştir. İmralı’da hiçbir zaman hukuk uygulanmamıştır. Zaten Önder Apo da durumunu bir siyasi rehine olarak tanımlamıştır. Böyle olunca İmralı’da her türlü keyfiyet, özel savaş uygulamaları istendiği zaman, istendiği kadar ve istendiği biçimde sınırsız düzeyde rahatlıkla uygulanmış ve uygulanmaktadır. Sömürgeci, soykırımcı Türk devleti, bunda halen ısrar etmektedir. Önder Apo, İmralı’da 24 yılını doldurup 25. yılında da mücadelesini ve direnişini sürdürmektedir. İmralı bir soykırım sistemi, Önder Apo da burada bir siyasi rehine olarak tutulduğu için konjonktüre göre çok sınırlı düzeyde aile ve avukatları ile görüşmenin dışında dünyayla hiçbir şekilde iletişim, hiç kimseyle görüşme ve ilişki söz konusu olmamaktadır. Önder Apo’nun günlük gelişmeleri, basını izleme durumu yoktur. Kuşkusuz sömürgeci Türk devletinin Önder Apo üzerinde İmralı’da uyguladığı her politika, yüzlerce kez düşünülerek uygulanmaktadır. İmralı’da hiçbir şey hukuk normlarına göre değildir. Öyle ki; Önder Apo’nun nefes alışverişi ve yaşam hakkı bile kendisine karşı bir mücadele aracına dönüştürülerek kullanılmaktadır. Önder Apo’nun belirttiği gibi bunlar Türkiye’nin Milli İmralı Politikaları olmaktadır. Yani Önder Apo ve İmralı için hiçbir uluslararası hukuk geçerli değildir. Kendi iç hukuklarını bile rahatlıkla çiğneyebilmektedirler.
CPT SUÇ ORTAĞI KONUMUNDADIR
İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) bile Türk Milli İmralı Politikalarına ortak olmaktadır. Oysa Önder Apo, İmralı’ya ilk getirildiğinde onu ilk karşılayan kişi, Avrupa Konseyi’ne bağlı İşkenceyi Önleme Komitesi’nin başkanlık düzeyindeki temsilcisiydi. Söylediği ilk söz, “Bu cezaevinde kalacaksın, biz de Avrupa Konseyi üzerinden denetleyip bazı çözümler geliştirmeye çalışacağız” olmuştu. Aynı CPT, şimdi İmralı’da olup bitenlerle ilgili ne kendi hukuk gereklerini yerine getirmekte ne Türk Milli İmralı Politikaları üzerinde etkili olmakta ne de Önder Apo’nun durumuyla ilgili Kürt halkını ve kamuoyunu bilgilendirme ihtiyacını duymaktadır. Dolayısıyla CPT, şu anki pratiğiyle Türk Milli İmralı Politikalarının suç ortağı konumundadır. CPT kaynaklı spekülatif haberler tüm parti yapımızda, halkımızda ve dostlarımızda haklı olarak büyük kaygı ve endişeler yaratmıştır. CPT gerçekten Önder Apo’yla görüşmüş müdür, görüşmüşse Önder Apo’nun durumu, sağlık koşulları ve sağlığı nasıldır? Kamuoyunun merakla beklediği CPT’nin buna dürüst bir cevap vermesidir. CPT, Önder Apo’yla görüşmemişse, görüşmediğine dair açıklama yapması gerekmektedir. CPT, mevcut pratiğiyle Türk Milli İmralı Politikasının suçlarını örten ve perdeleyen, buna hizmet eden bir konumdadır. CPT, hızla bu durumdan kendisini kurtarmalı, rol ve işlevi gereği Önder Apo’yla en kısa sürede görüşmeli, görüşmenin sonuçları konusunda da uygun yöntem ne ise kamuoyunu bilgilendirmelidir.
ÜZERİNDE TECRİT VE BASKI VAR
Gerçekten İmralı’da olup biten nedir, tam bilmiyoruz. Birçok spekülatif haberler almaktayız. Hangisi doğru, hangisi yanlış bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey şudur ki; Önder Apo üzerinde inanılmaz bir tecrit ve baskı vardır. Önder Apo, inanılmaz düzeyde bir direniş ve duruş sergilemektedir. İki yıldır hiçbir ilişki ve görüşme olmadığı için sağlığıyla ilgili aldığımız tüm haberler büyük kaygı ve endişe gerekçesidir. Partimizin, halkımızın ve dostlarımızın Önder Apo’nun sağlık durumuyla ilgili her an ayakta olması ve kesintisiz mücadele ve eylemlilikler geliştirmesi bundandır. Önder Apo’nun durumuyla ilgili somut bilgi almama ve belirsizlik durumu en rahatsız edici durumdur. Başta Önder Apo’nun sağlığı ve güvenliği olmak üzere fiziki özgürlüğü için “Dem Dema Azadiyê Ye” kampanyasını Kurdistan’ın dört parçasında, Avrupa’da ve halkımızın dostlarıyla birlikte olduğu her yerde sürekli ve aralıksız biçimde sürdürmesi ve bunu başarıyla tamamlaması tarihsel bir sorumluluk olmaktadır. Bu vesileyle kampanyada yer alan ve kararlılıkla mücadelesini sürdüren tüm halkımızı saygıyla selamlıyorum. Verilen mücadele mutlaka zaferle sonuçlanacaktır. Halkımızın aynı kararlılıkla direnişini büyüterek sürdürmesi gerekmektedir.
Devam eden bu komployu boşa çıkarmak için neler yapılmalıdır?
Bilindiği üzere Önder Apo, Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için sadece paradigmasal düzeyde çözüm perspektiflerini geliştirmekle yetinmedi. Sorunun çözümü için toplumu duyarlı hale getirmek, kamuoyunu hazırlamak ve Türk devletinin zihniyet dünyasında bir gedik açmak için gerçekten büyük çaba gösterdi. Sömürgeci faşist AKP iktidarı, Önder Apo’nun bütün bu sorumlu ve olumlu çaba ve girişimlerini günlük taktik hesaplara kurban ederek boşa çıkardı, inkar ve imha siyasetinde ısrar etmeyi tercih etti.
AKP 2015’TEN SONRA DA GÖRÜŞMÜŞTÜR
Biliyor ve tahmin ediyoruz ki; AKP devleti, 2015’ten sonra da Önder Apo’yla çeşitli düzeylerde ve farklı tarihlerde birçok görüşme gerçekleştirmiştir. AKP devletinin Önder Apo üzerindeki politikası daha önce olduğu gibi kesinlikle yine her şeyin günlük taktik hesaplara kurban edilmesi olmuştur. Kuşkusuz bunu en iyi bilen Önder Apo’dur. Önder Apo, bunu çok iyi bildiği için hiçbir biçimde taviz vermemiş, halklarımıza ve tarihe karşı sorumluluğu gereği her zamanki gibi hakikate bağlı, ilkelerinde ısrarlı olmayı esas almıştır. AKP devleti, İmralı üzerinde bir sonuca gidemeyeceğini anlayınca, zaten baştan beri hazırladığı Kürt halkının iradesini kırma ve PKK’yi tasfiye etme özel savaş yöntemlerini hızla devreye koymuştur. Bilindiği üzere Kurdistan tarihinde “Sel hareketi” vardır; önüne gelen ve önüne kattığı her şeyi yıkma, yutma ve yok etme hareketidir. Sömürgeci, soykırımcı Türk devleti, bu konularda tecrübelidir. Benzer birçok hareketleri farklı isim ve konseptlerle kesintisiz biçimde sürdürmüştür. Bilinmektedir; Sri Lanka devleti Tamil gerillalarına karşı gömme-silme stratejisini uygulamıştır. AKP devleti sadece kendi tarihi tecrübelerinden değil, dünya pratik örneklerinden de sonuçlar çıkararak yeni savaş konseptini uygulamaya koymuştur. Bunun birinci ve esas ayağı kuşkusuz İmralı olmuştur. Önder Apo üzerinde yıllardır uygulanan tecrit, izolasyon tamamen bu politikanın bir gereği ve sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. İmralı’da baskı ve işkence ne kadar derin ve büyükse Önder Apo’nun gösterdiği duruş ve direniş de o düzeyde anlamlı ve değerlidir. Bu diyalektik, İmralı’da halen de sürmektedir.
UYGULAMADIĞI YÖNTEM KALMADI
AKP devletinin 2015’ten sonra günümüze kadar uyguladığı ve halen de uygulamakta ısrar ettiği kesintisiz savaş 40 yıllık mücadele tarihimizde ilk olmaktadır. Sömürgeci, soykırımcı Türk devleti 40 yıllık mücadele tarihimizde ne böyle uzun yıllar kesintisiz savaş planlarını uygulamıştır ne de bu düzeyde rafine olmuştur. Toplumu sindirmek ve savaşın sonuçlarına her düzeyde katlanır hale getirmek için yapmadığı baskı, uygulamadığı yöntem yoktur. “Milli Beka Hareketi” bunun için örgütlendirilmiştir. Kurdistan gerillasına karşı geliştirdiği savaş stratejisi ise tamamen “Çöktürme Planı” üzerinde uygulanmıştır. Son 7 yıl içerisinde bu planı esasında yapılan saldırılar gerçekten önemlidir. Bu saldırılarda hiçbir savaş kuralı, hiçbir insani ve ahlaki ölçü tanınmamıştır. Dünyanın en gelişkin teknik ve silahları kullanılmıştır. BM tarafından yasaklanan zehirli gaz, kimyasal silahlar her gün kullanılmaktadır. Daha çok önemli olan ise Kurdistan gerillasının gösterdiği muhteşem direniştir. Zap, Avaşîn ve Metîna’da her gün genç Kürt erkekleri ve kadınları, tarihte benzeri görülmeyen direniş örneklerini sergilemektedir. Çağın en gelişkin silahları, Türk devletinin vahşi politikaları, kimyasal gaz ve tekniği gerillanın iradesine çarparak boşa çıkarılmaktadır. Kuşkusuz verdiğimiz kayıplar, şehadetler az değildir ama bu da Kurdistan devriminin diyalektiği olmaktadır.
AKP devleti, gerillaya ve halkımıza karşı Çöktürme Planı’nı 2015’te başarıyla tamamlayacağını planlamıştı. Gerçekten bunun için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Buna rağmen ne Zap’ta ne Avaşîn’de ne de Metîna’da hedefine ulaşmıştır. Belki biz de arzuladığımız kadar tam olarak bir başarı sağlayamadık, ancak işgalci Türk devletinin 2022 planını boşa çıkardığımız da bir gerçekliktir. Direniş halen de nefes nefese adeta tarafların iç içe bulunduğu bir coğrafyada, tüm muhteşemliğiyle devam etmektedir. Savaşın siyasi, hukuku, ekonomik ve toplumsal boyutlarını örgütlediğimiz ve halkımızı her alanda tam olarak harekete geçirdiğimiz kadar kesin zaferin bizim olacağına dair hiçbir kuşkum yoktur.
Son zamanlarda komplo döneminde olduğu gibi “Güneşimizi Karartamazsınız” tarzında eylemler gerçekleşti. Önder Apo ve PKK, baştan beri bu tarz eylemleri benimsemediğini belirtiyor. Bu konuda neler belirtebilirsiniz?
PKK, kuşkusuz bir fedai hareketidir. Hiçbir PKK’li kadro ve militanın arkasında bırakacağı kendisine ait, dolayısıyla onu geriye çekecek bir şeyi yoktur. Gerçekten PKK bu konuda benzersizdir. Sorun ilkeler, amaçlar, değerler olunca ölüm bir hiçtir. Bunu on binlerce şehidimizin pratiğinde görmek mümkündür. Amed’deki zindanda bedenini cayır cayır ateşe veren Dörtler tarihimizde bir ilk oluyorlardı. Ölüm orucunda şehit düşenler ilklerdi. Dolayısıyla PKK aslında ölümü yenmiş bir harekettir. Fakat yine de olacaksa ölüm, soylu değerler, büyük amaçlar için olmalıydı.
Önder Apo, kendini yakarak şehit olmayı kesinlikle onaylamadığını ve benimsemediğini birçok kez açıkça belirtmiştir. 15 Şubat uluslararası komplo zamanı Kürtler için ayrı bir zamandı. Binlerce yıllık tarihimizde böyle bir an ve zaman yaşanmış mıdır, bilemiyorum. Hiç kimse kimseyle tartışarak “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarını keşfetmedi. Biz PKK’nin tüm kadro ve militanları olarak varlığımızı ve geleceğimizi Önder Apo’nun yaşamında ve geleceğinde gördük. Kürt halkı çok daha fazla böyledir. Önder Apo’suz bir yaşamın, yaşam olmayacağının fazlasıyla bilincindedir. Kürtleri Kurdistan’ın dört parçasında, köylerinde, şehirlerinde, dağlarında, yurt dışında, Avrupa’da ve birçok yerde bedenlerini ateş topuna çevirerek ve son nefesine dek “Güneşimizi Karartamazsınız” diye haykırarak şehadete ulaşmaları, kesinlikle ayrı bir çözümleme konusudur. Uluslararası komplo günlerinde sanki bir el, hepimizin ve tüm halkımızın boğazını sıkarak nefes alamaz duruma getirmiş gibi bir duruma karşı yaşam mücadelesi ve direniş içerisindeydik. Bize ait olmayan bu dünyada niçin yaşam olsun ki diye düşünen birçok yoldaşımız, intikam alırcasına şehadete ulaştı. Uluslararası komplo zamanında onlarca yoldaşımızın ve çok değerli Kürt yurtseverlerinin bedenlerini ateşe verdikleri doğrudur. Bu vesileyle bu ölümsüz kahramanları bir kez daha saygı ve minnetle anarken bu eylemleri o zamanki koşullara göre ve her birimizde oluşan ruhsal ve psikolojik duruma göre değerlendirmek daha doğrudur. Bu anlamda komplo sürecindeki “Güneşimizi Karartamazsınız” şehadetleri büyük komploya karşı PKK’nin büyük direniş ruhunu temsil etmektedir. Zira birçok yoldaşlarımızda oluşan bilinç, komployla birlikte ve bundan sonra ya onurlu bir ölüm ya da hiç olmuştur. Çünkü belirtiğim gibi hiçbirimizin beklemediği bir durumla, ani bir şok dalgasıyla karşılaşmıştık. Buna karşı direnişin, reaksiyonun ve tepkinin sıra dışı olması kadar normal bir şey yoktur. Cezaevinde çıkan şimdi partide olan bir arkadaş anlatmıştı. 15 Şubat komplosunun ikinci gününde bir Kürt yurtseveri bu arkadaşı cezaevinde ziyaret etmiş. Arkadaşın ziyaretine gelen yaşlı yurtsever hüngür hüngür ağlıyormuş. Ellerini yukarı kaldırıp Allah’a dua edip yalvarıyormuş, arkadaşa “benim Allah’tan tek dileğim Önder Apo’nun idamından önce ölmemdir” demiş. Aslında bu yaşlı yurtseverin duyguları ve yaşadığı ruh hali, tüm Kürt halkının duyguları ve yaşam ruh halinin bir özeti gibidir. Kürtlerin böyle düşünmesi biraz doğaldır. Tarihteki tüm Kürt liderleri ya darağacında ya zindanda ya da sürgünde yaşamını yitirmişlerdir. Komplodan sonra kendini bu kadar yakma şehadetleri gelişmişse bunun böyle tarihsel bir alt bilinci ve geçmişi vardır. Daha sonra Önder Apo’nun müdahalesiyle ancak bu şehadetlerin önüne geçilmiştir.
Bugün durum kuşkusuz farklıdır. Komplodan 24 yıl sonra ayakta olan ve mücadelesini her düzeyde kararlılıkla sürdüren bir PKK vardır. Önder Apo’nun sadece Kürt halkı için değil, dünya halklarına 50 yıl yetecek kadar sunduğu savunmaları vardır. İster her PKK’li kadro ve militanın, isterse de tüm halkımızın ve her yurtsever Kürt’ün artık ne yapacağını ve nasıl yapacağını bilen bir gerçeklik vardır. Devrimin kazanımları, insanlık üzerindeki büyük etkisi karşısında düşmanın direnme gücü, imkan ve referanslarının giderek zayıfladığı bir süreç yaşamaktayız. İsteyen herkesin Önder Apo’nun çizgisinde düşmana karşı rol oynayabileceği zemin ve imkanlar her yerde fazlasıyla bulunmaktadır. Hal buyken tüm irademizi, gücümüzü ve yeteneklerimizi doğrudan sömürgeci düşmana yöneltme imkanlarına sahip iken bunları yapmayıp kendimize yönelmemiz şüphesiz artık onaylayabileceğimiz bir durum değildir. Kendisini yakacak kadar irade sahibi olan bir kişi, örgütlü ve bilinçli hareket ettiği takdirde düşmana karşı neler başarmaz ki. İşte hem saygı duyduğumuz hem de burukluk yaşadığımız tam da bu durum olmaktadır. Biz kuşkusuz bu yüksek iradeye sonsuz saygı duymaktayız fakat bu kesinlikle benzer eylemlerin devam etmesi ya da bu eylemleri onayladığımız anlamına gelmemektedir. Belirtiğim gibi mücadelenin koşulları legal, illegal, gençlik, kadın, siyasi, askeri, her alanda ve her düzeyde fazlasıyla bulunmaktadır. Bu tür eylemler yapılacağına, böyle yüksek irade sahibi olan yoldaşların ve yurtseverlerin kendilerini daha büyük örgütlemeleri ve düşmana karşı daha büyük rol oynamaları olması gerekendir.
Komplonun sonlandırılması için yurtsever Kürt halkının, gençliğin ve kadının üzerine ne gibi sorumluluklar düşmektedir?
Komplo, şimdi 25. yılındadır, yani çeyrek asırdır. Bu bile uluslararası komplonun ne kadar tehlikeli, Önder Apo’nun etkisizleştirilmesinde ve PKK’nin tasfiyesinde ne kadar kararlı olduklarını göstermektedir. Bunca tecrit, izolasyon, baskı bunun içindir. Mussolini, Gramsci için “bu beyin 20 yıl durdurulmalı, çalışmamalı” demişti. Türk devleti, şimdi aynı politikayı Önder Apo üzerinde İmralı’da uygulamaktadır. Önder Apo ise İmralı’da yaptıkları ve ürettikleriyle tüm insanlığa yetecek kadar rol oynadı. Önder Apo’nun bu duruşu, sömürgeci Türk devletinin ve komplocu güçlerin tüm planlarını bozdu, hesaplarını bir kez daha boşa çıkarttı. Önder Apo, o en zor koşullarda bile yine rolünü oynamasını bilmiştir. Ahlaki ve vicdani olarak yetmez yoldaşlığın sonuçlarını en çok yaşayanlar olduğumuz için belki kendini her gün, hatta her saat gözden geçirmesi, yeterli yoldaş olabilmek için gerekirse kendini yeniden baştan yaratması gereken bizleriz. Bu aynı zamanda bizim özeleştirimiz olmaktadır. Yoksa Önder Apo çeyrek asır, bu kadar yıl İmralı’da kalamazdı. Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü karşısında Hareket ve halk olarak, başta Kurdistan kadını ve gençliği olmak üzere hepimiz sorumluyuz. Tüm mücadelemiz Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü için olmalıdır. Bunda kuşkusuz kadın ve gençliğin rolü belirleyicidir. Halen de sürmekte olan bir kampanya vardır. Kadın ve gençlik bu kampanyada kuşkusuz önemli bir rol oynamıştır. Halkımız süreçteki yerini almıştır ama yetmez, Önder Apo fiziki özgürlüğüne kavuşmayıncaya dek hiçbir başarı, hiçbir kazanım bizi tatmin etmemeli, dolayısıyla rehavete girmemeliyiz. Hedef nettir, var gücümüzle hedefimize odaklanmalıyız. Hareket ve halk olarak her yerde kadın ve gençliğin öncülüğünde mücadelede yer almalı, daha da yükseltmeliyiz.
HER DÜZEYDE ÇOK GÜÇLÜ YÜKLENMELİYİZ
Mücadelenin çok yönlü ve çok boyutlu olması gerektiği açıktır. Siyasi, diplomatik, hukuksal ve toplumsal düzeyde çok güçlü yüklenmeliyiz. Bütün alanlarda gösterdiğimiz direnişi aynı irade ve amaçla birleştirdiğimizde ancak kazanacağımız, bu temelde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün gerçekleşeceği kesindir. Bunun için Kurdistan kadını, hem büyük imkan ve avantajlara sahiptir hem de gerçekten öncülük rolünü büyük bir başarıyla yerine getirebilir. Kurdistan kadını tarih yazmaktadır. İnsanlık üzerindeki etkisi ve itibarı çok yüksektir. Aynı şekilde Kurdistan gençliği sürekli bir mücadele içindedir. Öncülük rolü önemlidir. Bunu başararak ve gereklerini yerine getirerek Önder Apo’yla özgür Kurdistan’da mutlaka buluşacağımıza inanıyorum.