Bayık: Özgürlük ve anlamlı bir yaşam Rêber Apo’nun paradigmasıyla gerçekleşir

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, özgürlük ve anlamlı bir yaşamın Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın paradigmasıyla gerçekleşebileceğini ifade ederek herkesi hamleye sahip çıkmaya çağırdı.

Stêrk TV’de yayınlanan Özel Program’a katılan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Türkiye’de yaşanan Anayasa tartışmalarına da değinen KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, AKP-MHP’nin yapmak istediği faşist bir Anayasa ile toplumun tamamen nefessiz bırakılacağının altını çizdi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrit ve işkencenin dünyada bir örneği olamdığını vurgulayan Bayık, “Rêber Apo’ya yönelik yürüttükleri siyaseti Kürt halkına karşı da yürütüyorlar. Hatta Türkiye’nin demokrat, sosyalist, özgürlükçü insanlarına karşı da bu siyaseti yürütüyorlar. Yani Türkiye toplumunun tamamını bu siyasetle tecrit altına almışlar” dedi.

Gerillanın çekilmesinin ardından KDP’nin Maxmur’a yerleşmek istemesine ilişkin konuşan Bayık, KDP’nin Maxmur’a Türk devleti ile birlikte gittiğini belirterek, Maxmur halkının buna izin vermemesi ve kendi savunmalarını kendilerinin yapması gerektiğini ifade etti.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, Stêrk TV’de yayınlanan röportajında şu değerlendirmelerde bulundu:

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik ağır tecrit hala devam ediyor. Buna karşı Kürt halkının dostları tarafından başlatılan 'Abdullah Öcalan'a Özgürlük, Kürt Sorununa Siyasi Çözüm' hamlesi de 1 ayı geride bıraktı. Hamlenin geldiği aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz ve bundan sonra nasıl olması gerekir?

Sorunuzu cevaplamadan önce şunu belirtmek istiyorum; içinde bulunduğumuz ay birçok şehit arkadaşımızın şehadetinin yaşandığı aydır. Bu arkadaşlar şahsında tüm devrim ve özgürlük şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum.

Bilindiği gibi büyük bir yurtsever olan Yûsif Gulo 9 Kasım 2021’de Türk devleti tarafından Qamışlo’da katledildi. 10 Kasım’da HPG komutanlarından heval Yılmaz Dersim, yaşanan çatışmalarda şehit düştü. Kulp’ta 18 arkadaş 1999 yılında kimyasal silah saldırısı sonucu şehit düştü. Yaser Arafat 2004 yılında şehit düştü. Heval Delal Amed 2017’de yanındaki yoldaşlarıyla birlikte şehit düştü. 1979 yılında Edip Solmaz Batman Belediye Başkanıyken katledildi. 1960 yılında Amûdê Sinemasında 283 Kürt genci katledildi. Yine Seyid Rıza Dersim’de tutuklandı, 15 Kasım 1937 yılında Elazığ’da idam edildi. Hem oğlu, hem de yanındakiler de idam edildi. Büyük sanatçı Ahmet Kaya 2000 yılında Paris’te şehit düştü. Heval Doğan Dideri 2017 yılında Amed’de şehit düştü. Heval Hüseyin Özbey (Harun) 1997 yılında şehit düştü. Reşit Serdar 2012 yılında Şemzinan alanında şehit düştü. HPG’nin büyük bir komutanıydı. Tabi ki bu ayda sadece bu şehitlerimiz yok, bu arkadaşlarımız dışında da şehitlerimiz var. Dediğim gibi bu arkadaşlar şahsında tüm şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum.

Doğrudur, dostlarımız bir hamle başlattı. Bu hamlenin bazı sonuçları da ortaya çıktı, tahmin ediyorum ki daha da sonuçları olacaktır. Gün geçtikçe hamleye katılımlar da gelişiyor. Bu vesileyle hamleyi başlatan, hamlede yer alan, hamle için emek veren herkesi selamlıyor ve kutluyorum. Geliştirilen hamle büyük bir hamledir fakat hamle daha yeni başladı. Bu hamleyi daha da güçlendirip, geliştirmeliyiz. Dostlarımız bu hamleyi başlattı, hareketimiz de biz de hamlede yer alıyoruz dedi. Hamlede sadece yer almıyoruz, başarılı olması ve amacına ulaşması için tüm imkanlarımızı kullanıyoruz. Bu hareketin tüm kadroları ve şerefli Kürtler için tarihi bir görevdir. Tabi ki sadece onların görevi değil, dünyada da bu hareketin dostları, Kürt halkının dostları kim varsa, özgürlük için, demokrasi için kim mücadele ediyorsa, vicdan, ahlak sahibi kim varsa bu hamlede yer almalıdır. Çünkü bu hamle özgürlük hamlesidir. Kim özgürlük mücadelesini geliştirmek istiyorsa özgürlük hamlesinde yer almalıdır. Sadece katılım sağlamak sonuç getirmez çünkü özgürlük isteyen önce bunu kendi yaşamında sağlayacak. O zaman hamle amacına ulaşır.

Şuan Rêber Apo’ya yönelik yürütülen siyasetin dünyada bir örneği yok. Çok kirli bir siyaset yürütüyorlar. Mutlak tecrit diyoruz, 3 yıldır Rêber Apo’dan haber alamıyoruz. Rêber Apo’ya yönelik yürüttükleri siyaseti Kürt halkına karşı da yürütüyorlar. Hatta Türkiye’nin demokrat, sosyalist, özgürlükçü insanlarına karşı da bu siyaseti yürütüyorlar. Yani Türkiye toplumunun tamamını bu siyasetle tecrit altına almışlar. Vicdan, ahlak sahibi, özgürlükten yana olan herkes bu hamlede yer aldı yani Rêber Apo şahsında Kürt halkına sahip çıktılar. Tecridi anladığımız an tecride karşı mücadele edebiliriz ve sonuç alabiliriz. Rêber Apo şahsında Kürt halkına, Türkiye’nin demokratlarına, sosyalistlerine, özgürlük güçlerine yönelik tecridi geliştirmelerinin sebebi var. Çünkü Rêber Apo demokrasi ve özgürlük mücadelesinde daima bir derinlik sağlamıştı. Toplumda da bu derinliği sağlamayı amaçladı. Yine sosyalist ve özgürlük hareketlerinde bir tıkanma vardı. Rêber Apo bu tıkanmayı çözmek istiyordu bu yüzden de mücadele ediyordu.

KÜRT HALKI VE FİLİSTİN HALKI ORTADOĞU’DA ESARET ALTINDA OLAN HALKLARDIR

PKK kurulduğunda reel sosyalizmin etkileri biraz vardı üzerinde. Bu pratiklerini de etkiliyordu. Rêber Apo bu etkiyi de ortadan kaldırmak istiyordu. Yani PKK’de de, PKK’nin yürüttüğü mücadelede de değişimler, yenilikler yaratmak istiyordu. Bu temelde çalışıyordu. Bunun sonucunda sadece Kürt halkı değil diğer halklar da bu durumdan etkileniyordu. Kapitalist modernite ve bu sisteme öncülük edenler bunu anladı. Rêber Apo’nun hem özgürlük ve demokrasi hareketleri için, hem PKK için, hem de sosyalizm için bir arayıştadır. Bu arayışla birlikte bazı adımlar da atıyordu Önderlik. Eğer bunun önü alınmazsa kapitalist sistem için tehlikeli olacaktı. Bu yüzden Uluslararası Komplo’yu geliştirerek Rêber Apo’yu esir aldılar ve İmralı’da mutlak tecridi geliştirdiler. Bu şekilde önlerini açmak, sistemlerini Ortadoğu’da korumak istediler. Eğer Rêber Apo’ya karşı tedbir geliştiremezlerse, Rêber Apo’nun onlara büyük sorunlar yaratacağını gördüler. Sistemleri darbe alacaktı, Ortadoğu’da değişimler yaşanacaktı, özgürlük hareketleri gelişecekti. Hem kapitalist modernite sistemine öncülük edenler, hem bölgedeki iktidarlar, hem de sistemde yer alan bazı Kürt işbirlikçiler el ele verip komployu gerçekleştirdiler. Rêber Apo’yu esir aldılar ve mutlak tecridi geliştirdiler. Fakat Rêber Apo’nun bir amacı vardı ve bu amaç doğrultusunda yoğunlaşıyordu, araştırmalar yapıyordu, adım atıyordu, komplo bile bunun önünü alamadı.

Rêber Apo İmralı koşullarında da çalışmalarını sürdürdü. Kapitalist modernite sistemine karşı yeni bir paradigma geliştirdi. İnsanlık bu paradigma ile büyük bir silaha kavuştu. Amacı demokrasi, özgürlük olan, sosyalizm için mücadele eden herkes Rêber Apo gerçekliğini çok iyi anladı. Rêber Apo’nun geliştirdiği paradigmada çözüm olduğunu gördüler. Onlar da bir arayıştaydı çünkü. Bu yüzden Rêber Apo’ya ve paradigmasına sahip çıktılar. Dostlarımız bu yüzden böyle bir hamle başlattılar. Bu hamleyi bizim daha da büyütüp derinleştirmemiz lazım. Türk devleti üzerinde siyasi bir baskı kurulmalı. Sadece Kürtler değil, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yer alan, faşizme karşı savaşan, halkların kardeşliğinin gelişmesini isteyen herkesin bu baskıyı kurması ve hamlede yer alması gerekir.  Yine BM, CPT, Avrupa Konseyi, uluslararası kurumlar üzerinde baskı kurmalı. Bunlar harekete geçirmeliler ki bu kurumlar da Türk devletine baskı kursun. Çünkü Türk devletine baskı uygulanmazsa, Türk devleti hiçbir zaman Rêber Apo’nun özgürlüğü için, Kürt sorununun çözümü için adım atmayacaktır. Çünkü önlerine koydukları hedef özgürlük hareketinin tasfiye edilmesi, Kürt halkının soykırımdan geçirilmesidir. Bu hedefleri önüne koyan Türk devletine büyük baskılar uygulanmazsa hiçbir zaman Rêber Apo ve Kürt halkı için adım atmayacaktır. Herkesten istenen Türk devleti üzerinde baskı kurmaktır. Herkes tüm çalışmalarını bu temelde yürütmelidir.

Bu hamle geliştirildiği zaman İsrail-Hamas savaşı da başladı. Hem de büyük bir savaş başladı. Hem hamleyi, hem de Filistin halkına olan dostluğumuzu ortak şekilde yürütmeliyiz. Çünkü Kürt halkı ve Filistin halkı aynıdır. Ortadoğu’da bu 2 halk da esaret altındadır ve bu 2 halk üzerinde kirli bir siyaset yürütülüyor. Bu halklar yıllardır soykırıma karşı mücadele ediyorlar. Rêber Apo’ya sahip çıkmak Filistin halkına da sahip çıkmaktır. Çünkü Rêber Apo’nun Filistin halkıyla çok güçlü bir ilişkisi vardır. Bir dönem Filistin hareketlerinin yanında kaldı. Güçlü dostluklar kurdu. Hareketimizin Filistin halkıyla güçlü bir ilişkisi var. Soykırım siyasetine karşı Filistin halkının yanında savaştık. Bunun için şehit verdik. Rêber Apo’nun amacı özgürlük ve demokrasi olduğu için Ortadoğu’da da özgürlük ve demokrasiye en fazla ihtiyacı olan da Kürtler ile Filistinlilerdir. Bölgedeki diğer halkların da belki bu anlamda talepleri var fakat Kürtler ve Filistinlilere yönelik soykırım siyaseti yürütülüyor. Bölgedeki diğer halklar açısından belki böyle bir sorun yok ama Kürtler ve Filistinliler için böyle bir sorun var.

Rêber Apo’nun amacı demokrasi ve özgürlük olduğu için hem Kürtler, hem de Filistinliler üzerinde durdu. Bu sorunların nasıl çözüleceğine, bu 2 halkın soykırımdan nasıl kurtulacağına, haklarına nasıl kavuşacaklarına, kimlikleriyle, değerleriyle, özgür bir şekilde nasıl yaşayacaklarına ilişkin yıllarca mücadele etti. Sonuç olarak Kürt ve Filistin halkının sorunlarının halkların kardeşliğiyle çözüleceğini gördü. Din, ırkçılık veya ulus devletle bu sorunların çözülemeyeceğini gördü. Bu şeklide çözmeye çalışmak katliam ve soykırımı daha da derinleştirecektir. Barış, huzur ve soykırım siyasetini ortadan kaldırmanın yolu demokratik ulustan geçiyor. Rêber Apo çözümü burada gördü. Bu yüzden hem Filistin halkı, hem de Yahudi halkı savaşa karşı birlikte bir mücadele geliştirmelidir. O zaman sorun çözülür. Şuan Rêber Apo için başlattığımız hamleye ilişkin hem Kurdistan’da, hem de Türkiye’de bazı demokratlar, aydınlar, sosyalistler açıklama yaptı, çağrıda bulundu. Bu olumludur ama daha güçlü destek sunmalılardır. Sadece açıklama yapmak veya çağrıda bulunmak yetmez bunun için mücadele de etmek, örgütlenmek gerekir. Hamlenin başarıya ulaşması halinde Türkiye’de demokrasi gelişecek, Kürt sorunu, Alevilerin sorunları ve diğer halkların sorunları da çözülecektir. Bu Ortadoğu’da da demokrasi ve özgürlüğün gelişmesine yol açacaktır. Bu yüzden hamle çok büyük bir hamledir.

Paris’te 3-5 Kasım tarihleri arasında Kürt gençleri öncülüğünde 60 ülkeden 350 gencin katıldığı 1. Dünya Gençlik Konferansı gerçekleştirildi. Konferansa katılımı, tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Konferansın gerçekleşmesine öncülük eden, emek veren, katılım sağlayan herkesi selamlıyor, hürmetlerimi sunuyorum. Gençler Fransa’da önemli bir çalışma yaptılar. Gençliğin tarihine, karakterine, özelliğime, ruhuna sahip çıktılar. Bilindiği gibi 1968 yılında Fransa’da gençler bir hareket başlattı. O hareket dünyaya da dağıldı. Hem devletler üzerinde, hem de toplum üzerinde büyük bir etki de yarattı. Gençler yine Paris’te bir konferans düzenleyerek dünyadaki gençlerin yaşadığı sorunlar üzerinde durdu. Yine özgürlük ve demokrasi sorunlarına dikkat çektiler. Bu sorunların nasıl çözüleceğine ilişkin tartışmalar yürüttüler. Çünkü dünyanın her yerinde gençler de bir arayış içerisinde ve cevabı Rêber Apo’nun paradigmasında gördüler. Bu yüzden Rêber Apo’nun paradigmasını ve özgürlüğünü esas aldılar.

1968 yılında gençlik hareketinin geliştiği dönem kapitalist modernite insanlık için sorun yaratıyordu, çözümü ortadan kaldırıyordu. O zamana kadar gençler de çözümü sosyalizmde görüyorlardı ama sosyalizmin de artık cevap olamadığını fark ettiler. Bu yüzden hem kapitalist sistemden, hem de Reel Sosyalizmden umutlarını kestiler. O arayış sonucu da devrimci bir hareket arayışına girdiler. Bu yüzden 1968 yılında kurulan gençlik hareketi çok çabuk bir şekilde her yere yayıldı. Tam o süreçte feminizm hareketi de ortaya çıktı. Yine Ekolojik hareketi de gelişti. Şuan ki süreçte belki tam o dönem gibi değil ama benzer bir dönem. Kapitalist sistem yine insanlık için büyük bir sorundur. Kapitalist sistem artık kendini bile ayakta tutamıyor insanlık için nasıl çözüm olacak? Bırakın çözüm olmayı insanlığın başına bela olmuş durumda. İnsanlığın sonunu getirmek istiyor. Reel Sosyalizm zaten tasfiye olmuş durumda. Gençler çözüm geliştirmek istiyor. Tarihte de değişimi yaratan, devrimleri geliştiren dinamiğin gençler olduğunu görüyoruz. Gençler çözümün Rêber Apo’nun paradigmasında olduğunu gördükleri için böyle bir konferans gerçekleştirdiler.

Bu yüzden Rêber Apo’ya, paradigmasına sahip çıktılar, hamleye katıldılar. Tabi hamleye katılmak yeterli değil hamleye öncülük etmeleri lazım. Her yerde hamleyi geliştirmeli, herkese hamlenin önemini anlatmalılar. Rêber Apo paradigmasında gençleri ve kadınları öncü yaptı. Bu da Rêber Apo’nun gençlere ve kadınlara ne kadar kıymet ve değer verdiğini gösteriyor. Lafta değil patriklerinde bunu gösterdi. PKK’yi de bu temelde kurdu ve mücadele etti. Bu yüzden Rêber  Apo, ‘Genç başladık, genç başaracağız’ dedi. Çünkü gençlük ruhu hiçbir zaman yaşlanmaz, güçten düşmez. Her zaman arayış içerisindedir, her zaman değişim-dönüşüm peşindedir. Gençlerden istenen Rêber Apo’nun paradigmasını daha iyi anlamak, daha iyi anlatmak ve buna öncülük etmek. Eğer bu şekilde yaklaşırlarsa 1968 yılındaki gençlik hareketinde olduğu gibi başarıya ulaşırlar. Paris’teki konferans gençler için önemli bir konferans. Gençler Rêber Apo’nun paradigması temelinde kendilerini eğitmeliler ki, öncülük rollerini yerine getirebilsinler.

Daha önceki röportajlarınızda Türk devletinin kayıplarını gizlemek için yürüttüğü özel savaş stratejisine dikkat çekmiştiniz. Son günlerde gerillanın bazı eylemlerini ve asker kayıplarını kamuoyuna açıklamak zorunda kaldı. Medya Savunma Alanları’nda savaş devam ederken, HPG bir açıklamasında gerilla güçlerinin olmadığı yerlerde bile Türk devlerinin askerini oraya indirdiği belirtti. Bunun anlamı nedir?

HPG karargahını, HPG ve YJA Star Komutanlığını, yine YJA Star ve HPG gerillalarını selamlıyorum, saygı ve hürmetlerimi iletiyorum. Çünkü onlar çok zor koşullarda ve şartlarda, imkansızlıklar içinde sadece Kürt halkı için değil insanlık için canını veriyor. Hem de tereddütsüz bir şekilde bunu yapıyorlar. Türk devleti onlara karşı NATO’nun tüm silahlarını kullanıyor, kimyasal, taktik nükleer silahlar, tank, top, uçak kullanıyor. Yine de sonuç alamıyorlar. Çünkü gerillanın çok güçlü bir iradesi var ve amaçlarına kilitlenmiş durumdalar. Rêber Apo’nun çizgisini kendiler için esas almışlar. Tamamen halkının ve insanlığın hizmetindeler. Bu yüzden o zorlu koşullarda destanlar yazıyorlar. Bu yüzden halkımızın gerillaya sahip çıkması lazım, dostlarımızın yürütülen mücadeleye anlam vermeli. Kürt gençlerinin tereddütsüz bir şekilde neden işgalci Türk devletine karşı duruyor ve canlarını feda ediyorlar diye düşünmeli ve anlam vermeliler. Türk devleti hareketimizi tasfiye etmek, Kürt halkını soykırımdan geçirmek için, içeride ve dışarıda tüm imkanlarını seferber etmiş durumda. Kaderini PKK’nin tasfiyesine ve Kürt halkının soykırımına bağlamış durumda.

KDP’nin içinde Barzaniciler var tabi hepsi aynı değil, mesela Eyüp Barzani, Ethem Barzani onlar farklılar, Mesut Barzani’nin siyasetine karşılar. Fakat şuan Behdinan’a hakim olan KDP’nin içindekiler Mesut Barzani ailesinden olanlardır. Tamamen ailelerinin çıkarları için çalışıyorlar, Türk devletinin soykırım siyasetinin hizmetine girmiş durumdalar. Bu göz önündedir. Ben Kürdüm, yurtseverim, vicdan, ahlak sahibiyim diyen herkesin bunu görmesi lazım. Ahlak, vicdan, Kürtlük bu siyaseti kabul etmez. Soykırımcıların siyasetine hizmet etmenin Kürt halkına bir yararı yok. Bu yüzden demokrat, yurtsever, vicdan, ahlak sahibi insanlar kimin Kürt halkına hizmet ettiğini, kimin soykırım siyasetine hizmet ettiğini görmelidir. Yurtseverlik soykırım siyasetine karşı durmaktır. Türk devleti KDP’den destek alarak bu savaşı yürütüyor. Sadece Medya Savunma Alanları’nda değil, Bakur’da, Başur’da, Rojava’da dünyanın farklı yerlerinde Türk devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü siyaset KDP ve Mesut Barzani’nin desteğiyle yürütülüyor. Eğer destek vermezlerse Türk devleti Kürt halkına karşı bu soykırım siyasetini yürütemezdi.

Başur medyası havadan ve karadan Barzani'ye bağlı Pêşmergelerin işgalcilere kalkan olduklarına dair görüntüleri yayınladı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Zaten bu durumdan bahsedecektim. KDP ve Barzani her anlamda Türk devletine yardım ediyor. Her anlamda da PKK’ye ve özgür Kürde düşmanlık ediyor. Bunu sadece Medya Savunma Alanları’nda yapmıyorlar, Irak’ta yapıyorlar, uluslararası alanda yapıyorlar. Türk devleti ile PKK’yi nasıl tecrit ederiz, nasıl ortadan kaldırırız diye işbirliği yapıyorlar. Televizyonlar zaten görüntüleri verdiler. Türk devleti ve KDP’nin karakolları yan yanadır. KDP Türk devletinin karakolları için yol yapıyor. Türk devleti helikopterlerle güçlerini getirip KDP’nin korumasında yerleştiriyorlar. Bütün bunların görüntüleri yayınlandı, herkes gördü. Görmeyenler internete bakabilirler. Türk devleti Başur’da adım adım kendine askeri yerler yapıyor. Eğer KDP’nin yardımı olmasa bunu yapmaları mümkün değil. Başur’da bazı yurtseverler, demokratlar, vicdan, ahlak sahibi insanlar görüntülerini dağıttılar. Türk devleti Barzanilerin desteğiyle Irak siyasetine de müdahale etmeye çalışıyor. Irak’ın adım atmasına müsaade etmiyor, her şeyi benim taleplerime göre yapmalısın diyor. Tehdit ediyor, suyu kesiyor, bu şekilde Irak’ı kendi siyasetine alet etmek istiyor. Barzanileri zaten siyasetlerine alet ettiler, Behdinan Türkiye’nin bir vilayeti gibi. Türk devleti olmadan hiçbir şey yapamıyorlar.

Türkiye, PKK’ye karşı yürüttüğü siyasete Irak başta olmak üzere tüm Ortadoğu’yu alet etmek istiyor. Bu gücü de KDP’den alıyorlar, bunun sebebi KDP’dir. Türk devleti bu şekilde hem Başur’da, hem de Irak’ta iktidarını güçlendirmek istiyor. Misakı Milli amaçlarını saklamıyorlar. Musul-Kerkük, Başur’un tamamının kendilerine ait olduğunu, Lozan’da kaybettiklerini, Lozan’ı tanımadıklarını ve buraları ele geçireceklerini söylüyorlar. Pratiklerini de bu temelde yürütüyorlar. Başur’da birçok Türk üssü var. MİT Hewlêr’den tutun, Kerkük’e kadar birçok şehre yerleşmiş ve siyaset yürütüyor. Türk devletinin amacı Başur’u tamamen ele geçirmek, Irak’ta da iktidarlarını güçlendirmek. Hedefleri budur. Herkesin bunu görmesi lazım.

Halk Savunma Merkezi(HSM) yaptığı açıklama ile güçlerinin Maxmur’dan çekildiğini belirti. Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, halka hitap ettiği konuşmasında artık Maxmur’un kendi kendini savunabileceğini belirtti. Bu açıklamadan birkaç gün sonra Barzani ailesine bağlı güçler HPG’nin boşalttığı noktalara yerleşmek istedi. Aynı anda Irak güçleri de bu noktalara yerleşmek isteyince çatışma çıktı ve orada bir MİT’çi öldürüldü. Bu konuda yeni gelişmeler var mı ve Maxmur halkına bu konuyla ilgili neler söylemek istersiniz?

Gerilla neden Maxmur’a gitti? Çünkü DAİŞ çeteleri Maxmur’a saldırdı ve katliam yapmak istedi. DAİŞ’in amacı sadece Maxmur halkına yönelik katliam yapmak değildi, Başur’u da ele geçirmek istediler. Zaten Hewlêr’e de yaklaşmışlardı. Katliamların yaşanmaması için, DAİŞ’in Başur’a adım atmaması, Başur halkımızın kazanımlarının tehlikeye girmemesi için, Başur halkının ve Başur partilerinin talebiyle gerilla Maxmur’a gitti. Gerilla orada DAİŞ’e karşı savaştı, sadece Maxmur’u savunmadı, Hewlêr’e girmesini de engelledi. Yani Başur hükümetini de korudu gerilla. Irak’ı da savundu. Bu yüzden Mesut Barzani bizzat kendisi Maxmur’a gitti, görüntüleri de TV’de çıktı, gerillaya teşekkür etti. Çünkü gerilla onları da savundu. Gerilla artık görevimiz tamamlandı diyerek çekildi. Bunun ardından KDP güçleri hemen boşalan noktaları ele geçirmek istedi. Bu yüzden Irak güçleriyle aralarında çatışma çıktı ve bir MİT’çi öldürüldü. Bu MİT’in KDP’yi yönettiğini ispatlıyor. KDP’nin ne işi var orada? Çünkü Türk devleti orada olmalarını istiyor, bu şekilde kamp üzerinde egemenlik kurmayı, insanları katletmeyi ve kampı dağıtmayı hedefliyorlar. Çünkü KDP kamp üzerinden bir siyaset yürütüyor, kamp üzerinde ambargo var, abluka var, insanların giriş-çıkışlarını engelliyorlar.

Türk devletinin uçakları daima Maxmur üzerinde dolaşıyor, katliam yapıyor. Herhalde bunu yeterli görmediler ki, daha fazla katliam yapmak, halkın yaşam alanlarını ve kampı ortadan kaldırmak istiyorlar. KDP’nin Maxmur’a gitmesi Türk devletinin talebidir. KDP’nin gitmesi Türk devletinin gitmesi demek zaten bu ispatlandı da. Çünkü aynı gün çıkan çatışmada bir MİT’çi öldürüldü. Tabi ki Maxmur halkımız bilinçli bir halktır, tecrübeleri var, yıllardır mücadele ediyorlar. Bu oyunların çok iyi farkındalar. KDP’nin neden geldiğini gayet iyi biliyorlar. Bu yüzden açık bir şekilde KDP’yi istemiyoruz dediler. Çünkü KDP, Türk devletinin hizmetindedir. Kamptaki halkımız kendi savunmasını geliştirebilir çünkü tecrübe sahibiler, bilinçliler. Köylerinden çıktıkları günden bu yana mücadele ediyorlar, kendilerini savunuyorlar. Yani gerillaya daha fazla ihtiyaçları yok. Çünkü Irak da o bölgeye geldi. O yüzden gerillanın orada olmasına gerek kalmadı. Halkımız kendine sahip çıkabilir, sistemlerini yürütebilirler. Zaten demokratik bir sistemleri var, halkımızdan istenen şey hem sistemlerini daha güçlendirmeleri, hem de kendilerini savunmalarıdır. Tabi ki biz halkımızı çaresiz bırakmayız. Karargahımız da bu yönde bir açıklamayı yaptı. Biz bir özgürlük hareketiyiz ve halkımızın hizmetindeyiz. Nerede bir tehlike olursa görevimiz halkımızı savunmak. Bunu her yerde yaptık bundan sonra da yapacağız. Bu yüzden halkımız bir endişe, korku yaşamasın. Kendilerine inansınlar, tüm saldırılara karşı duracak güçleri var.

Irak ve BM’ye de bir çağrım var; şimdiye kadar KDP ve Türk devleti onlara yalan söyledi. Maxmur’un askeri bir kamp olduğunu yalanını söylediler. Onlar da inanıyorlardı. KDP ve Türk devleti bundan dolayı Maxmur’a saldırarak katliamlar yapıyordu. Bu güçler de orası askeri kamp, HPG orada diyerek seslerini çıkarmıyorlardı. Bu bahaneyle KDP ve Türk devletinin saldırılarına karşı durmuyorlardı. Şuan HPG orada değil. Bu yüzden artık kampa olan sorumluluklarını yerine getirmelilerdir. Eğer sorumluluklarını yerine getirmezlerse yaşanacak saldırılardan, katliamlardan onlar sorumlu olur. Halkımız da Irak ve BM’den sorumluluklarını yerine getirmelerini talep etmelidir.

Türkiye’de şuan acayip olaylar yaşanıyor. Siz de seçimden önce topluma yönelik tehlikelere dikkat çekmiştiniz. Geçtiğimiz günlerde Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’ni 'tanımayarak' üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Bu ne anlama geliyor? Bu yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Artık AYM’nin kararlarını çöpe attılar. Seçimde AKP-MHP kazandığı taktirde faşizmi her yere yerleştirecekler dedik. Türkiye’de yaşananlar bu esas üzerinden oluyor. AKP-MHP birçok adım attı, şu an son adımlarını atıyorlar. Yani Mustafa Kemal’in kurduğu rejimi, kurumlarını ortadan kaldırdılar. Eski sistemi savunan sadece AYM kalmıştı. Bu yüzden son adımlarını da atarak AYM’yi etsikisiz hale getirdiler. AKP-MHP Türk-İslam sentezi üzerine bir rejim geliştiriyor. AYM’yi de etkisiz hale getirip bunu tamamlamak istiyorlar. Son çiviyi çakıyorlar yani. Rêber Apo, ‘Eğer Kürt sorunu çözülmezse darbe mekanizması devreye girer ve faşizm gelişir’ dedi. AKP-MHP ile bu süreç yaşanıyor şuan. Son hamlelerini yapıyorlar. Türkiye’deki muhalefet de buna hizmet etti. Yani AKP-MHP’nin ırkçılık, dincilik üzerinden bir rejim inşa etmeleri için ne lazımsa yaptılar. Hiçbir zaman iktidarın hamlelerine karşı durmadılar. Hep hükümete hizmet ettiler. Bunu Kürt halkına karşı, tutuklama, katliam, kayyum gaspıyla, vekillerin tutuklanmasıyla yaptılar. Muhalefet bir gün bile sesini çıkarmadı. Yine savaş teskeresine hepsi AKP-MHP’nin yanında durdu. Şimdi de AYM etkisizleştiriliyor, iktidar yeni Anayasa yapmak istiyor diyorlar.

Bu durum şuna benziyor; Laz idam edilirken son isteğin nedir diye sormuşlar o da bu bana ders olsun demiş. Türkiye’deki muhalefetin durumu da şuan budur. Erdoğan ne demişti; ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti.’ İlginç olan ne zamanki İsrail-Hamas savaşı başladı, tüm dikkatler bu savaşın üzerindeydi Erdoğan AYM meselesini gündeme soktu. Çünkü herkesin dikkati İsrail-Hamas savaşında yani Erdoğan bu ortamda amacına ulaşmak istedi. Türkiye’de toplumun çok büyük sorunları var. Toplumun tepkisini çekmemek için de gündemi değiştiriyor, başka gündemler yaratıyor. AYM hamlesi AKP-MHP’nin iktidarını ayakta tutmanın son hamlesidir. Erdoğan, yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu daha önce zaten söylemişti. Bu anayasanın da demokratik olacağını söyleyerek herkesi kandırıyor, dalga geçiyor. Yapmak istedikleri anayasa tamamen faşist bir anayasadır. Bu süreçte demokratik bir anayasanın kurulması mümkün değil.

Muhalefetin bunu artık anlaması ve durumunu ciddi bir şekilde gözden geçirmesi lazım. Sosyalistler, özgürlük ve demokrasi güçleri, faşizme karşı savaşan herkes acil olarak bir demokrasi hareketi geliştirmelidirler. Yine Emek ve Özgürlük ittifakı vardı, o ittifakın daha da güçlendirilmesi lazım. Herkesin öz savunmayı esas alması gerekir. Eğer toplum bu temelde bilinçlendirilmezse, demokrasi mücadelesi geliştirilmezse artık yapacakları bir şey kalmayacaktır. Faşist sistemle birlikte herkes nefes alamayacak noktaya gelecektir. Şuan bile nefes alacak durumda değiller. Eğer yeni bir anayasa da yaparlarsa artık iktidar keyfi ne isterse onu yapacaktır. Herkesin bunu görmesi lazım. Zaten iktidar bu adımları yeni atmıyor. Yıllardır adım adım bu noktaya geldiler. Bu son hamledir, muhalefet yeni fark ediyor. Erdoğan birkaç sene önce yine AYM’nin aldığı bir karara ilişkin, ‘Bu kararı tanımıyorum, saygı da duymuyorum’ dedi. Bu temelde de adımlar attı. O adımlar sonucu AYM kararlarını çöpe atıyorlar. Bu bir anda olan bir durum değil.

Uluslararası toplumlar İsrail’in Filistin’e uyguladığı zulme devletlerinden daha fazla tepki gösteriyor. Dünyanın farklı ülkelerinde olan Kürt halkı da İsrail’e karşı protestolarda yer alıyor. Siz de zaten örgüt olarak tavrınızı belli ettiniz. Savaşın geldiği noktaya ilişkin neler söylemek istersiniz? Halk ve uluslararası güçlerin çözüm için ne yapmaları gerekiyor?

Biz soykırıma karşıyız, şu an Filistin halkına uygulananlar soykırımdır. Biz buna karşıyız. Herkesin biran önce bu savaşı durdurması lazım, bu soykırımın önü alınmalıdır. Bazı devletler toplanıyor, açıklamalar yapıyor, savaş dursun, ateşkes olsun, sorun çözülsün, Filistin devleti kurulsun diyorlar. Bunların hepsi sadece laftadır. Hiç biri çözümü esas almıyor. Bu devletlerin hepsi çıkarlarını esas alıyorlar. Ona göre hareket ediyorlar. Soykırıma karşı değiller, bir çözüm falan da üretmiyorlar. Halklar, toplumlar, sosyalist, ekolojik, kadın ve gençlik hareketleri tüm dünyada Filistin halkına sahip çıkıyorlar, soykırıma karşı duruyorlar. Bu hareketler daha da güçlü çalışmalar yürütmelidirler ve devletlerine baskı kurmalılar, İsrail’e karşı baskı kurmalılar. O zaman bu sorun çözülür. Ulus devlet kurmakla, dincilikle, ırkçılıkla sorunlar çözülmez. Bunlar zaten sorunları yaratandır, soykırımın, savaşın sebebidir.

Yahudi halkı arasında da savaşa karşı duran güçlü bir hareket gelişmiş durumda. Soykırıma karşı duruyorlar bu çok iyidir. Filistin ve Yahudi halkı el ele verip bu savaşa karşı durmalıdır. Demokratik ulusu, kardeşliği esas almalılar. Çünkü hem Hamas, hem de İsrail devleti, din ve ırkçılığı kullanıyorlar. Bu hiçbir zaman ne savaşı durdurur, ne de katliamların önünü alır. Bu katliamları daha da arttırır. Yahudi ve Filistin halkının buna karşı durması ve Ortadoğu halkları ile ilişkilerini geliştirmeli, destek istemeliler. Yine dünya halklarıyla da ilişkilenmeli, ittifak kurmalı ve birlikte bu savaşa karşı durmalılar. Savaşı ancak bu şekilde durdurabilirler.

Erdoğan çok büyük bir sahtekarlık, iki yüzlülük yapıyor. Filistin halkına sahip çıkıyormuş gibi davranıyor. Bu şekilde gerçek yüzünü saklıyor. Kürt halkına karşı soykırım politikaları yürüten biri nasıl Filistin halkına dost olur? Filistin halkına dostluk yapan birinin Kürtlerle de dost olması lazım. Çünkü hem Kürtler, hem Filistinliler Ortadoğu’da büyük acılar çekiyorlar. Bu 2 halka katliamlar yapılıyor. Katliam yapanlardan biri Türk devleti, diğeri İsrail devleti. Erdoğan Kürt soykırımını Filistin-İsrail savaşının gölgesinde tamamlamak istiyor. Erdoğan Hamas için ‘Terörist değil’ dedi. NATO sekreterine, ‘Erdoğan Hamas’ı terörist olarak görmüyor, bunun için ne söyleyeceksiniz’ diye sorduklarında NATO sekreteri, ‘Bizim için o sorun değil’ dedi. Bu her şeyi ifade ediyor. Demek ki Erdoğan tamamen özel savaş yürütüyor, öyle Filistin halkının dostu falan değil.

Zaten bunu da herkesin görmesi lazım; Filistin’i bombalayan uçakların pilotlarının tamamı Konya’da tatbikat yapıyorlar. Orada eğitim alıyorlar sonra gidip Filistinlileri bombalıyorlar. Tüm uçakların yakıtlarını Türkiye’den alıyorlar. Türkiye-İsrail arasında Erdoğan-Bahçeli döneminde yapılan ticaret her zamankinden daha fazla. Hem de kaç kat daha fazla. Bu savaşta bile hala devam ediyor. Bu nasıl Filistin halkına dost oluyor? Filistin halkı üzerinden tamamen ticaret yapıyor. Filistin halkını kurban ediyor. Erdoğan Filistin meselesi üzerinden pazarlık yapıyor. ‘Hamas’ı terörist olarak görmemi istiyorsanız o zaman siz de YPG’yi terörist olarak görün’ diyor. Bu şekilde Kürt soykırımını tamamlamak istiyor. Bu yüzden Filistin halkına sahip çıkıyormuş gibi davranıyor. Büyük bir sahtekarlık, iki yüzlülük yapıyor.

45 yıl önce PKK’yi kurdunuz. PKK’nin kuruluşuna ilişkin kamuoyuna ne söylemek istersiniz?

Rêber Apo PKK’yi kurarak sadece Kürt halkına değil, tüm insanlığa hizmet etti. Dünyadaki halklar bugün Rêber Apo’ya sahip çıkıyorsa bunun için sahip çıkıyorlar. PKK’nin kuruluşu başta Rêber Apo’ya, halkımıza ve insanlığa kutlu olsun. PKK zor koşullarda kuruldu. Kürt halkına karşı soykırım siyaseti yürütülüyordu. O siyaset Kürt halkını çok kötü etkilemişti. Kürt halkı kendisi için mücadele edemeyecek durumdaydı. Rêber Apo Kürt halkının ne halde olduğunu, halkı bu duruma kimin getirdiğini, işgalcilerin, soykırımcıların arkasında kimin olduğunu çok iyi anladı. Kürt halkının tarihinden, insanlık tarihinden çok iyi sonuçlar çıkardı. Bu temelde PKK’yi kurdu.

PKK’nin kuruluşu soykırım siyasetine karşıydı. PKK bu siyaset nasıl boşa çıkarılır, Kürt halkı nasıl özgürleştir, kendi toprağında, kendi kültürüyle, diliyle, kimliğiyle nasıl özgür bir yaşam sürdürür üzerine kuruldu. Bu temelde mücadele etti. Bu şekilde işgalcilerin gerçek yüzünü ve onlara destek verenleri de ortaya çıkardı. Kürt toplumunu da ayağa kaldırdı. Bugün dünyada herkes Kürt halkını örnek alıyor, umut olarak görüyor. Şuan dünyada insanlar Kürt halkının yaşadıklarını yaşıyor. Kürt halkına yönelik nasıl ki soykırım siyaseti yürütüldü, şimdi de kapitalist modernite işgalciler gibi insanlığın başına büyük bir bela olmuş durumda. İnsanların yaşamını tehlikeye atıyor. Gençlerin Paris’te bir araya gelmelerinin bir sebebi de budur. Kapitalist sistemin dayattığı yaşama karşı özgür bir yaşamın Rêber Apo’nun paradigmasıyla gerçekleşebileceğini gördüler.

Rêber Apo Kürt halkına nasıl sahip çıktıysa, bugün de insanlığa sahip çıkıyor. Belki Kurdistan’da başladı fakat amacı demokrasi ve özgürlük olduğu için hem Kürtlere sahip çıktı, hem kadınlara, hem gençlere, hem de insanlığa sahip çıktı. Bugün vicdan, ahlak sahibi olan, amacı demokrasi, özgürlük ve anlamlı bir yaşam olan herkes bunun ancak Rêber Apo’nun paradigmasıyle gerçekleşebileceğini gördü. Bu yüzden Rêber Apo’ya sahip çıktılar ve bir hamle başlattılar. Nasıl ki Rêber Apo’nun Kurdistan’da geliştirdiği hamle Kürtleri ayaklandırdı, bugün de insanlığı ayaklandırıyor. Bu yüzden gün geçtikçe Rêber Apo’nun paradigması her yere yayılıyor, Rêber Apo’yu sahiplenme daha da artıyor. Buradan çıkaracağımız sonuç nedir? Rêber Apo’nun özgürlüğüne ve paradigmasına güçlü bir şekilde sahip çıkalım. Bu sadece dostlarımızın görevi değil, Kürtlerin de görevidir. Kürt halkı ve hareketin kadroları herkesten daha fazla Rêber Apo için mücadele etmeli.