Galatasaray Meydanı’ndaki keyfi yasağa ilişkin Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği hak ihlali kararlarını hiçe sayarak Cumartesi Anneleri 29 hafta boyunca işkenceyle gözaltına alan polis yerine kayıp yakınlarının, “Gösteri ve yürüyüş kanuna muhalefet” iddiasıyla yargılandığı davanın 3. duruşması 39. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Bugüne kadar aynı gerekçeyle haklarında açılmış olan 29 davadan 28’inden takipsizlik kararı alan Cumartesi Anneleri ve avukatlarının hazır bulunduğu duruşma, 27 Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunda görüldü.
‘POLİSLER BİZE DÜŞMAN KESİLMİŞ’
Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada konu edilen 950. Hafta eylemi için ilk savunma Cumartesi Anneleri’nden 84 yaşındaki Selvi Gülmez tarafından yapıldı. İlerlemiş yaşına rağmen defalarca ters kelepçelenerek gözaltına alınan Selvi Gülmez, savunmasında, “ Biz bir şey yapmadık, hırsızlık yapmadık, Polisler bize düşman kesilmiş, iki kere yumruk vurdular, kelepçelediler. Biz kayıplarımızı arıyoruz yıllardır o meydanın taşlarında” dedi.
‘ESAS SUÇ BARIŞCIL BULUŞMAYI ENGELLEMEKTİR’
Gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun, yaptığı savunmada, suç olanın Galatasaray Meydanı’nda yapmak istedikleri barışçıl buluşmanın değil, polis şiddetiyle bu buluşmanın engellenmesi olduğunu vurguladı.
Babası kaybedildiğine tanık olan Besna Tosun, babasını son görüşünü şöyle anlattı: “19 Ekim 1995’te akşam eve giderken babamın üç kişiyle birlikte evimizin önünde durduğunu gördüm. Babam bitkin görünüyordu ve ayakta durmakta zorlanıyordu. Yaklaştığımı gören iki kişi, babamın koluna girdi ve onu evimizin yan tarafında bulunan bahçeye indirdi. Bir kişi bahçenin önünde duran beyaz, 34 UD 59 plakalı aracın bahçe tarafındaki kapılarını açık tutmuş, bekliyordu. Bahçenin önüne geldiğimde eğilip baktım ama bahçe ışıklandırması olmadığı için oradakileri göremedim. Aracın yanında bekleyen kişiyi babamın arkadaşı sanıp yüzüne baktım, birbirimize gülümsedik… Ben eve çıktıktan birkaç dakika sonra babam Fehmi Tosun, İstanbul-Avcılar’daki evimizin önünden, annemin, kardeşlerimin, benim ve komşularımızın gözü önünde, silahlı ve telsizli olduğunu gördüğümüz üç kişi tarafından zorla bir araca bindirilerek götürüldü. Ve bir daha babamdan haber alamadık.”
‘İNSANLIK SUÇUNUN FAİLLERİ DEĞİL, BEN YARGILANIYORUM’
29 yıl önce babasını aramaya başladığı yolun kendisini bu duruşma salonuna getirdiğini ifade eden Besna Tosun, İsterdim ki bugün burada yargılanan, babamı bizden alırken yüzümüze gülen o insanlık suçunun failleri olsun; ama onlar değil, ben yargılanıyorum” dedi.
Babasını aramaktan, adalet talep etmekten vazgeçmeyeceğinin altını çizen Besna Tosun, “Babamı kaybedenleri, kaybetme emrini veren Tansu Çiller’i, Süleyman Demirel’i, Mehmet Ağar’ı, Nahit Menteşe’yi, Reşat Altay’ı ve onları cezasızlıkla koruyanları asla affetmeyeceğim” vurgusunda bulundu.
‘GÖREVİMİZİ YAPMAMIZ GÖZALTILARLA, YARGILAMALARLA ENGELLENEMEZ’
İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon üyesi Sebla Arcan, yaptığı savunmada, “ Son derece kötü koşullarda gözaltında tutulduk. Hastanede bir suçlu gibi polis eşliğinde dolaştırıldık, masumiyet karinemiz ihlal edildi. Kısacası idare, AYM kararlarını uygulamadığı gibi, 950.haftamızda da bu kararlarda ihlale neden olduğu kayıt altına alınan tutumlarını sürdürdü” diye konuştu.
İnsan hakları savunucuları olarak, gözaltında kaybedilenlerin ailelerine devlet eliyle yaşatılan acıların hesabının verilmesini sağlamının, geride kalanların yaralarının hafifletilmesi için mücadele etmenin görevleri olduğunu kaydeden Sebla Arcan, bu görevlerinin gözaltılarla, soruşturmalarla, yargılamalarla engellenemeyeceğini kaydetti.
‘10 AİLE BİR ARAYA GELİP CUMARTESİ ANNELERİ’Nİ OLUŞTURDUK’
Gözaltında kaybedilen Kenan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin ise yaptığı savunmada, “1995 yılında çok yoğun olarak sistematik bir şekilde insanlar gözaltında kaybediliyordu. Bu durum karşısında biz aileler hiçbir şey yapamıyorduk. Kayıp yakınları olarak 10 aile İHD’de bir araya geldik. Bu hukuksuz durumu insanlara duyurmak gerekiyordu. Aksi takdirde bu hukuksuz, adaletsiz ve yaşam hakkının hiçe sayılmasına devam edilecekti. Görüşmeler sonucunda Galatasaray Meydanı’nda her Cumartesi saat 12'de 10 dakikalık sessiz oturma eylemi yapma kararını aldık” dedi.
‘SOYLU’NUN TALİMATIYLA GAZLA COPLA SALDIRIYA UĞRADIK’
1995 Mayıs ayında gitmeye başladıkları Galatasaray Meydanı’nda kendilerine çok saldırı yapıldığını ama vazgeçmediklerini vurgulayan Bilgin, “Çünkü en demokratik haklarımızı kullanıyorduk. Israrlarımız sonuç verdi, uzun bir süre Galatasaray Meydanında engellemeyle karşılaşmadan oturduk ta ki 700. haftaya kadar. 700. haftada İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun talimatıyla yüzlerce polis gücü ile alana gelen insanlara gazla copla saldırdı. Bu alan o tarihten sonra karakola çevrildi ve alan biz kapatıldı” hatırlatmasında bulundu.
‘DEMOKRATİK HAKKIMI ENGELLEYENLER SUÇ İŞLEMİŞTİR’
Galatasaray Meydanı’nın kendileri için bir hafıza merkezi, annelerin buluşma alanı olduğunu kaydeden Bilgin, şöyle konuştu: “Biz kayıp yakınları için bu alana gidememek adeta bir zulümdü. AYM’ye başvuru yaptık. Anayasa Mahkemesi bu alanın kullanılmasının demokratik hakkımız olduğunu, güvenlik güçlerinin bu hakkın kullanımını engelleyemeyeceği tam tersini polisin oraya gelen insanların güvenliğini sağlamakla görevli olduğuna karar verdi. Biz de aileler olarak bu hakkımızı kullanmak için tekrar alana gitme kararı aldık. Ama ne yazık ki AYM’nin bu kararına da uyulmadı. 29 hafta daha alana gitmeden İstiklal Caddesi'nde ablukaya alınarak yaka paça otobüslere bindirerek gözaltına alındık ve savcıya çıkarılmadan akşam saatlerinde bırakıldık. Yani biz savunma yapacak konumda değiliz. Çünkü biz aileler olarak suç işlediğimizi kabul etmiyoruz. Biz anayasanın bize tanıdığı demokratik hakkımızı kullanmaya çalıştık. Esas savunma yapması gerekenler gözaltı talimatı verenler ve gözaltına alanlardır. Çünkü Anayasa mahkemesinin verdiği karar tanımayan ve en demokratik hakkımı engelleyenler suç işlemiştir.”
Avukatların savunmaları ardından duruşma 4 Ekim 2024 tarihine ertelendi.