Ayhan Işık, Gülay Kılıçaslan, Behzat Hiroğlu, Kübra Sağır ve Çağrı Kurt’un hazırladığı ‘Kürtler ve Cumhuriyet’ kitabı, 100 yıllık bir tarihi perspektif alarak birçok disiplinde bu ilişkiyi inceliyor. Kitap, 100 yıllık Türk ulus devlet inşası ve Kürtleri, çok geniş bir perspektif ve birçok disiplinde ele alan önemli bir antolojik çalışma. Kitabın editörlerinden Gülay Kılıçaslan ve Çağrı Kurt, bu çalışmayı “Son yüzyıllık tarihsel aralığa referans veren ve çeşitli karşılaştırmalar ile bu aralığı yeniden yorumlamaya çalışan metinlerin toplamı olarak görülebilir” olarak da tanımlıyor.
Gülay Kılıçaslan ve Çağrı Kurt, ANF’nin sorularını yanıtladı.
Kitap, son derece geniş bir perspektiften bakıyor Kürtler ve Cumhuriyet ilişkisine. 100 makaleden oluşan bu bütünü bir araya getiren koşulların bir ortak noktasını ya da en azın ortak bir tablosunu çıkarmak mümkün mü, başka bir deyişle kitabın tüm bu çalışmaları paydasında toplayacağı bir önerme var mı?
Kitabın herhangi bir nokta/önerme ile formüle edilebilmesi, ancak birbiriyle güçlü rezonanslara sahip iki tartışma dinamiği üzerinden ele alınabilir; Kürtlerin Cumhuriyeti vs. Cumhuriyetin Kürtleri. Bu ikili dinamik ile kastedilen, Kürtlerin Cumhuriyeti kavrayış formları ya da sorunsallaştırdıkları bağlamlar ile Cumhuriyetin Kürtleri gördüğü/görmek istediği çerçeve arasındaki makas aralığının önemine işaret etmektir. Zira her iki tartışma dinamiğinin beslendiği kaynaklar ve referanslar, kutsadığı tarihler ve kişilikler, değişmesi/dönüşmesi adına çaba sarf ettikleri toplumsal tahayyüller oldukça farklıdır. Doğal olarak Kürtler ve Cumhuriyet arasındaki etkileşimin birbirini güçlendiren ortak bir hafıza üzerinden şekillendiğini ya da örtüşen bir gelecek projeksiyonuna sahip olduğunu iddia edebilmek mümkün değildir. Altını çizdiğimiz bu varsayımlar ile bağlantılı olarak, kitap projesinin bahse konu olan makas aralığının hem doğasını anlamaya çalışmak hem de nasıl bir açıklıkta olduğunu öngörebilmek adına bazı ipuçları sunduğunu belirtebiliriz.
Bir yanıyla çalışmanız bir ulusun tüm yönlerini işleyen ansiklopedik bir işlev görünümünde. Sizler bu çalışmayı yaparken özellikle böyle ele aldınız mı?
Çalışmaya başlamadan önce fikri tartışmalar aşamasında, Kuzey Kurdistan özelinde bir ansiklopedik ürün hazırlamanın önemine dair ufuk açıcı öneriler vardı. Tahmin edileceği üzere ansiklopedik ürünler ortaya çıkardığımız eserden daha hacimli boyutlara sahiptir, içerdiği temalar/konular ile coğrafyaya ve ulusa dair tüm ayrıntıları ele alabilmeyi hedeflemektedir. Öte yandan ansiklopedik çalışmalar ham verileri ya da olgusal durumları olduğu gibi yansıtmak zorundadır. Kürtler ve Cumhuriyet kitabı projesi ise araştırma konuları özelinde mümkün olan en geniş repertuara erişmeyi amaçlamakla birlikte yeni değerlendirmelere ve sorgulamalara zemin sunabilmeyi hedeflemektedir. Bu noktada, kitap projesinin ansiklopedik olarak görülse de daha çok antolojik bir karaktere sahip olduğunu söyleyebiliriz.
Kitap için “Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet destekli ve perspektifli resmi, yanlı, sömürgeci tarih yazımının ve bilgi üretim süreçlerinin yapısökümünü gerçekleştirmeye yönelik akademik literatüre mütevazı bir katkıdır” diyorsunuz. Bu katkıya dair birkaç noktayı sormak istiyorum. Örneğin tarih yazımına dair itiraz, özellikle bundan başkaca ve buradaki yazarların da dâhil olduğu birçok süreçte işlendi hatta belgelerle de ortaya konuldu. Bu kitap ise meseleyi farklı disiplinlerle ele alıyor. Bu anlamda örneğin, belki de okuyucunun da daha önce karşılaşmadığı ya da daha kıyıda köşede kalmış hangi alanlar sizce bu literatüre eklendi?
Kürtler ve Cumhuriyet, kaçınılmaz olarak son yüzyıllık tarihsel aralığa referans veren ve çeşitli karşılaştırmalar ile bu aralığı yeniden yorumlamaya çalışan metinlerin toplamı olarak görülebilir. Bu yüzden tüm makalelerin bir tarihsel arka plan ile diyalog halinde olduğunu, bu arka planın da odaklanılan konu ve seçilen metodoloji özelinde bir yapısöküme uğratıldığını iddia edebiliriz. Özellikle kitabın ilk üç bölümünde bu yönlü tartışma dinamiklerinin daha yoğun bir şekilde verildiğini görebilirsiniz. Örneğin sömürgecilik temasının sadece siyaset ve ekonomi üzerinden değil, eğitim, toplumsal cinsiyet, mekân, sinema gibi farklı çalışma alanlarıyla ilişkiselliklerini kurarak alternatif tarihsel analizler sunmaya gayret edilmiştir. Ek olarak, böylesi çalışmalarda genelde kronolojik olarak ele alınan tarihsel arka plan ya da tarih yazımı gibi konuları, metodolojik olarak ele almaya çalıştık. Daha açık bir ifadeyle tarihin sadece geçmişle ilgili değil, geleceği kurması itibarıyla kitabın son bölümüne alarak tartışmalara farklı bir pencere açmaya çalıştık. Ayrıca psikoloji, sanat tarihi, mimarlık gibi disiplinler üzerinden yapılan çok yönlü okumaların ve yine harita, mizah, definecilik, evlilik gibi temalar ile ilişkili olarak sunulan bakış açılarının görece yenilikçi denemeler olduğunu belirtebiliriz.
Kitap, 100 yıllık Türk ulus devlet inşasında şekillenen Kürtleri ele alıyor. Elbette sınırlılığınız bu yüzyıl içerisini kapsıyor. Ama şu yanıyla da sormak lazım, sizin de kitapta işlediğiniz mücadele, hafıza, tarih ve toplumsal şekillenmeler dinamik süreçlerdir. Bu anlamıyla çalışmayı hem bir kaynak hem de bir çıkış noktası ve devam eden, şekillenen toplumsal hayata dair bir katkı olarak da okumak mümkün mü?
Esasen bilgi üretim süreçlerinin tamamının, icra edildikleri zaman diliminden hareketle hem geçmişe hem de geleceğe dönük yeni kavrayışlar/fonksiyonlar sunduklarını söyleyebiliriz. Kürtler ve Cumhuriyet çalışması da genel anlamıyla bu kategoride ele alınabilecek bir okuma alternatifi olarak ele alınabilir. Kitap çalışması, Kürtler ve Cumhuriyet arasındaki etkileşimin seyrini önceleyen, şekillendiren ve süregelen, toplumsalın küçük, orta ve büyük ölçeğindeki dinamiklerin ne olduğunu sorgulayarak bu etkileşimin kaderine bir bütün olarak yön vermekten ziyade ahvale dair asgari düzeyde eleştirel kanaate sahip olabilmemize imkân sağlayabilir. Başka bir deyişle, kitap çalışmasının ‘yapbozun’ tüm parçalarına sahip olduğunu iddia etmek doğru değildir ama yapbozun dış-konturlarına hangi patikaları takip ederek ulaşılabileceğine dair yol gösterici bir kaynak olabileceğini düşünüyoruz. Kitabın diğer bir katkı iddiası da daha dar konularda daha detaylı ve yukarıda sorduğunuz ansiklopedik özelliklere sahip çalışmaları teşvik etmesi, gelecekte bu yönlü adımları cesaretlendirmesidir.
Son olarak toparlayıcı olması ve geleceğe ilişkin bir bakış açısı sunması adına sormak gerekirse; göç olgusuyla birlikte farklı bir aşamaya geçtiğini varsayarsak, sizce Kürt çalışmalarının geleceği nasıl şekillenecek; özellikle Avrupa, Rojava ve Başur örneklerini göz önüne alarak, bilgi üretiminin kurumsallaştığı Kurdistan’ın iki parçası ve Avrupa akademisinin kurumsal yapısına dahil olan diasporadaki araştırmacılar arasındaki siyasal farklılıklar Kürt çalışmalarına nasıl etki edebilir?
Kürt çalışmalarının seyrinin toplumsal dinamiklerinden, bu dinamiklerin geçirdiği değişimlerden ve Kürtlerin siyasal/hukuki statüsünden azade olmadığının altını çizmeliyiz. Bu dinamiklere yön veren olgulardan biri olan göçün etkilerini, kitap çalışmamızın yazarlarının çoğunun Avrupa ve Kuzey Amerika’da düşünsel faaliyetlerini sürdürmekte ya da tamamlamış olmasıyla da görebiliriz. Bu durum, özellikle Avrupa merkezli (Eurocentric) ve/veya sömürgeci yaklaşımları sorgulayan yeni epistemolojik anlayış ve yöntemsel yaklaşımlarla zenginleşerek, Kürt çalışmalarına yönelik bilgi üretim süreçlerine doğrudan etki etmektedir. Kurdistan coğrafyası, tarihi ve toplumu ile angaje, ezilen bir toplumun entelektüeli olduğunun görece farkında olan yeni nesil araştırmacıların görünür olmaya başladığını gözlemlemekteyiz. Yakın zamana kadar oryantalist bakış açılarıyla bezenmiş ve sadece birkaç disipline sıkıştırılmış Kürtlere/Kurdistan’a dair bilgi birikiminin ötesine geçildiğini; artık Türk, Fars ya da Arap çalışmaları içinde hesap edilmeden Kürt çalışmalarının bağımsız bir kurumsal kimliğe doğru evrilmeye başladığını iddia edebiliriz. Bu gelişmelerin de etkisiyle Kurdistan’daki sömürgeciliğin temsilcileri konumunda bulunan bahsi geçen alan araştırmalarından sıyrılarak, birer özne olarak ortaya çıkan Kürt çalışmaları ve bu alana mensup araştırmacıların mağdur/madun bir pozisyondan değil, daha iradi ve özgür bir yerden üretim süreçlerine dâhil olduğunu söyleyebiliriz. Son olarak, diasporadaki çalışmaların katkısıyla, Rojava ve Başûr’daki kurumların gelişimiyle ve bu kurumların oluşturdukları yeni müfredatlarla giderek genişleyen bir literatürün varlığından söz edebiliriz.