DAD Eşbaşkanı: Eşit yurttaşlıktan vazgeçmiyoruz
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eşbaşkanı Kadriye Doğan, eşit yurttaşlık mücadelesini vermeye devam edeceklerini belirterek, “Bu topyekun bir mücadeledir” dedi.
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eşbaşkanı Kadriye Doğan, eşit yurttaşlık mücadelesini vermeye devam edeceklerini belirterek, “Bu topyekun bir mücadeledir” dedi.
Sivas Katliamı’yla Alevilerin bir kez daha varlık yokluk cenderesine alındığını kaydeden DAD Eşbaşkanı Kadriye Doğan, “Alevilerin demokrasi güçleri, eşitlik ve adalet arayan kesimler, Kürtlerle buluşmasının önün kesilmek istendi. Alevileri kendi acılarına gömerek yalnızlaştırmak istediler. Birliğimizi sağlayıp tüm yönelimlere karşı bir direnci geliştirmek zorundayız" diye konuştu.
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eşbaşkanı Kadriye Doğan, Sivas Katliamı'nın 31. yıl dönümü vesilesiyle ANF’ye konuştu. Katliam davasının 14 Eylül 2023’te görülen duruşmada zaman aşımına uğratıldığını hatırlatan Doğan, insanlığa karşı işlenen suçlarda zaman aşımının geçerli olmadığını söyledi. Kadriye Doğan, “Sivas/Madımak Katliamı, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve failleri ilk günden beri koruyan, etkin bir yargılama süreci yürütmeyen devlet de katliamın suç ortağıdır. Madımak'ta hedef alınan, Alevilerin bu ülkede kendi kimlikleri ve inançlarıyla var olacaklarına dair iradelerini ortaya koymalarıydı. Bizler 2 Temmuz'da Sivas'ta olacağız. Madımak'ta kaybettiğimiz canlarımıza dair sorumluluğumuz Alevilerin eşit yurttaşlık mücadelesini sonuç alana kadar sürdürmektir" dedi.
BİR KATLİAMLAR TARİHİDİR
Cumhuriyetin kuruluş dinamikleri itibarıyla tekçi ve totaliter olduğunu kaydeden Kadriye Doğan, Sünnilik ve Türklük dışında kalan kimliklere karşı devletin, kurulduğu günden beri inkarcı politikalarla yönetildiğini belirtti. Cumhuriyet tarihinin aynı zamanda bir Alevi katliamları tarihi olarak okunabileceğini dile getiren Doğan, tüm bu katliamlardan inanç ve kültürlerine sarılarak dirençle çıkan Alevilere dair son ve büyük katliam girişiminin, Madımak'ta devlet ve gerici güçlerin ortaklığında 2 Temmuz 1993’te dünyanın gözleri önünde gerçekleştiğini anımsattı.
HER ŞEYİ HESAPLADILAR
Cumhuriyet kurulmadan önce Koçgirî ile katliamlar silsilesine başlayan Türk devletinin, Dêrsim'de, Çorum'da, Mereş'te, katliamlarla sınadığını söyleyen Kadriye Doğan, “Çok büyük acılar yaşadılar ama yaralarını sarıp daha büyük bir dirençle ayakta durmayı başardılar. Madımak'ta düzenlenen Pir Sultan Abdal şenlikleri 'Biz varız, buradayız, dünya durdukça da var olmaya devam edeceğiz' demekti esasında. Devlet tam da bu noktada devreye girdi. Alevi toplumunun acılarını sardığı, varlığını tekrar görünür kıldığı ve sesinin böyle gür çıktığı bir dönemde Alevileri yeniden büyük bir acıya gark etti. Şenlikleri Banaz'dan şehir merkezine çekerken dahi her şeyi ince bir şekilde hesaplamışlardı. Dile getirmek yaşananın korkunçluğunu karşılamıyor ama insanlarımızı göz göre göre diri diri yaktılar" şeklinde konuştu.
ACILARINA GÖMEREK YALNIZLAŞTIRMAK İSTEDİLER
Kadriye Doğan, 2 Temmuz 1993’ün Türkiye'nin her yönüyle kaotik bir dönemine denk gelen bir tarih olduğunu belirterek, şöyle devam etti: “Faili meçhullerin, köy boşaltmaların, köy yakmaların çok yoğun yaşandığı bir dönemdir. Alevilerin seslerini güçlü ve gür çıkarmaya başladığı bir dönemdi o dönem. Darbe dönemi sonrasında toplumsal muhalefet uzun bir süre sinmişti ama 90'lara yaklaşırken tüm kesimler örgütlenmeye ve seslerini çok daha güçlü, gür bir şekilde çıkartmaya başlamıştı. Tüm bu kesimlerin ortak hareket edebilme potansiyeli yüksekti. Devlet bunun önünü kesmek için katliamlara, faili meçhullere ve suikastlara yöneldi. Katliamlarla toplumu parçalayarak yalnızlaştırmayı hedefledi devlet. Çok planlı bir hareketti bu, devlet bunu daha öncesinde de yaptı. 68 kuşağının yükselişini dikkate alarak Kürtlerin ve Alevilerin önü Maraş Katliamı ile kesilmek istendi, kendi yaptıkları katliamları da 12 Eylül'ün gelişine gerekçe olarak insanların önüne sürdüler. Madımak Katliamı ile de Alevileri bir kez daha varlık yokluk cenderesine aldı. Acıyla yalnızlaştırmaya çalıştırdı. Alevilerin demokrasi güçleriyle, eşitlik ve adalet arayan kesimlerle, Kürtlerle buluşmasının önün kesilmek istendi. Alevileri kendi acılarına gömerek yalnızlaştırmak istediler."
'BEYAZ SOYKIRIM' KONSEPTİ
Alevilerin eşit yurttaşlık temelinde inançlarını özgürce yaşayacakları bir ülkenin şartları oluşmadığı için soykırım riskinin devam ettiğini vurgulayan Kadriye Doğan, devletin son yıllarda Alevilere yönelik olarak 'beyaz soykırım' konseptini devreye soktuğuna dikkat çekti. Doğan, şunları söyledi: “Alevi olmayanlar Alevileri tanımlıyor, Aleviler adına Alevi olmayan birileri Kültür Bakanlığı bünyesinde bir Alevi diyaneti oluşturuyor ve bunun üzerinden inanç ve kitle üzerinde söz sahibi olunmaya çalışılıyor. Binbir emekle inşa edilen cemevlerinde maaşa şuna buna tevessül edecek birkaç kişiyi bulup bunun üzerinden kontrol sağlamaya çalışıyorlar. Eğitim alanı komple dinselleştirildi. Zorunlu din dersleri, ÇEDES, ‘Yüzyılın Maarif Modeli' koydukları müfredat ile. Aleviler devletin hiç bitmeyen uğraş alanı. İnancımızı, direncimiz ve mücadelemizle bugüne kadar getirdik. Alevi kurumları, gayret gösteriyor, göstermek de zorunda. Birliği sağlayıp tüm yönelimlere karşı bir direnci geliştirmek zorundayız."
ANILARINI EN ETKİLİ BİÇİMDE YAŞATMA
Katliam davasının zaman aşımı gerekçesiyle düşürülmesinin, devletin başından beri takındığı tutumun özeti niteliği taşıdığının altını çizen Kadriye Doğan, şöyle konuştu: “Madımak Katliamı, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Adalet yerini bulana kadar davanın peşini bırakmayacağımızı tekrar dile getireceğiz. Bu yıl özelinde devletin bilhassa eğitim üzerinden geliştirdiği beyaz soykırım politikaları da gündemimizde. Elbette Madımak'a dair sorumluluğumuz yalnızca anma etkinlikleri değil. İnancımızı bugünde gerektiği gibi yaşamak ve asimile olmadan geleceğe aktarmak Alevi kurumları açısından en büyük sorumluluk. Madımak Katliamı tam olarak bu sebeple yapıldı. Bizim Reya Haq geleneğimiz var, Hubyar geleneğimiz var, Hacı Bektaş geleneğimiz var, Abdal Musa geleneğimiz var, Yanyatır Ocağı geleneğimiz var. Tüm bunların kendi özüyle, toplumla ve diğer inançlarla özgürlük ve eşitlik temelinde barış içerisinde yaşayabileceği bir ülkeyi istiyoruz. Yıllardır eşit yurttaşlık talebimizi dile getiriyoruz ve bunun mücadelesini vermeye devam edeceğiz. Bu, topyekun bir mücadeledir. "