Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Ayşegül Doğan, 19 Aralık 1978 tarihinde Mereş'te katledilen Alevileri ve yine cezaevlerinde katledilen tutsakları andı.
Ayşegül Doğan, Şirnex'in Silopiya (Silopi) ilçesinde 14 Aralık 2015'te soykırım saldırılarında polislerce vurulan ve cenazesi 7 gün sokakta bekletilmesine rağmen alınmasına izin verilmeyen Taybet İnan'ı da andı.
'DİYALOG KURULMALI, KÜRTLERİ YOK SAYAN KAYBEDER'
Ayşegül Doğan, şunları kaydetti:
“Adalet bu topraklara ne zaman uğrayacak. Hatırlattığım katliamların failleri cezalandırılmadığı gibi azmettirenler de hala aramızda. Tıpkı Yargıtay’ın 45 kişinin öldüğü İstanbul Havaalanı katliamı davasında 46 kez ağırlaştırılmış müebbet 2604 yıl hapis cezasına çarptırılan 6 sanığı cezalarını bozarak tahliye etmesi gibi hukuksuzluktan bahsediyoruz.
Son günlerde Suriye’de yaşananlar deyince Türkiye’de en çok Kürtler konuşuluyor. Biz DEM Parti olarak diyoruz ki, başta Türkiye olmak üzere hiçbir ülke de Suriye savaşı üzerinden güç tahkim etmemeli. Suriye’de tüm farklılıklar kimlikle ve inançlar eşit ve özgür bir şekilde yaşamalı. Özgür birlikteliği esas alan bu model teminat altına alınmalı. Bunun için de çatışma değil, çatışmasızlık sağlanmalı. Öncelikli hedef çatışmasızlığın sağlanması olmalı. Barışın, demokratik değişim ve dönüşümün önceliği ancak böyle sağlanabilir. Tüm kesimlerin iradesini yansıtan bir siyasi çözüm ortaya çıkmalı ve Türkiye’de bu konuda engelleyici değil, destekleyici bir güç olmalıdır. Böyle bir rol, misyon ve sorumlulukla yaklaşmalıdır.
Siyasi çözüm Suriye’de yaşayan insanların siyasi iradelerine ve tercihlerine saygı duyarak gerçekleşebilir. Aksi takdirde Kürtleri iterek, masa başında tutmaya çalışarak bir siyasi çözüm bulmak ne yazık ki mümkün olmaz. DEM Parti olarak ülkeyi yönetenlere diyoruz ki Kürtlerle açık, demokratik, eşit diyalog kanallarını açın artık. Bu çerçevede atılacak her adımı desteklemeye hazırız.
Kuzey Doğu Suriye, Türkiye kamuoyuna anlatıldığı gibi Türkiye’nin milli güvenliği için birliği ve bütünlüğü için ya da sınır güvenliği için herhangi bir şekilde tehdit unsuru değildir. Hiçbir tehdit içermiyor Rojava. Bu gayet iyi biliniyor. Bu biliniyor olmasına rağmen daha önce çeşitli yöntemlerle diyalog kapıları aralanmadı. Bu diyalog yıllar önce sağlandı. Oraya geri dönmek gerekiyor. O ruha yeniden sahip çıkmak gerekiyor.
Ben size Mazlum Abdi’nin son yaptığı çağrıyı alıntılamak istiyorum. Diyor ki ‘Suriye’nin genelinde kapsamlı bir ateşkese yönelik bağlılığımız teyit etmek için Kobanî’de silahsızlandırılmış bir bölge oluşturulmasına hazır olduğumuzu duyuruyoruz. Bu inisiyatif Türkiye’nin güvenlik kaygılarını gidermek ve bölgedeki kalıcı istikrarı sağlamak için önemli.’ Yıllardır oradan buraya çağrılar yapılıyor ve diyalog dışında herhangi bir talep yok. Peki buna karşı ne yapılıyor. Türkiye halklar aldatılmaya çalışılıyor. Deniyor ki oradaki güçler Türkiye için bir milli güvenlik sorunu.
Bir halk gerçekliğinden ve bu gerçekliği kabulünden bahsediyoruz. Bu yüzyılda ne Türkiye’de ne de Ortadoğu’da hiçbir denklem ama hiçbir denklem bu halk gerçekliğini görmeden, yani Kürtleri denklem dışı bırakmaya çalışarak sağlanamaz. Bu hakikati görmeye DEM Parti olarak tekrar iktidarından muhalefetine tüm Türkiye’yi davet ediyoruz. Artık Suriye’de yaşayanların iradesini tecelli edeceği bir yöntem oluşmalı ve geleceklerine Suriyeliler karar vermelidir. Madem Suriye Suriyelilerindir ki bu konuda hem fikiriz, halde orada yaşayan insanlar nasıl yaşayacaklarına, hangi modelle yaşayacaklarına kendileri karar vermelidir. Bugün 4 ülkede yaşayan Kürtler, tarihsel bir parçalanmışlığın neticesinde bu şekilde yaşıyorlar. Önümüzdeki yüzyıl; Kürtleri bu denklemin dışında tutmaya çalışan yani kazanımları tehdit olarak gören herkesin kaybedeceği bir yüzyıl olacak.
İMRALI TECRİDİ
Türkiye’de bir yandan bir diyalog mu oluyor yok Kürt meselesinde bir çözüm seçeneği mi masada tartışmaları sürüyor. Bugün gelinen noktada hala süren bir tecrit gerçekliği var. Üstelik Adalet Bakanı sorulan sorulara; müsait bir zamanda bütçe bittikten sonra İmralı DEM temasının nasıl olacağına ve ne zaman olacağına daha doğrusu karar vereceğini söylüyor. Buradan Adalet Bakanı’na da bir çağrı yapmak istiyoruz. Tecridi sürdürerek bir hukuksuzlukta ısrarın fotoğrafı var ayan beyan. Bir işkence yönteminde bir insan hakları ihlallerinde bir ısrar var. Bu ısrardan vazgeçin artık. Müsait bi zaman bir keyfilik göstergesidir. İnsan haklarına temel haklara böyle yaklaşmak mümkün değil. Bu hukuksuzluğu daha fazla sürdürmemelerini tavsiye ederiz.
Bizim önerimiz ve tavsiyemiz; Türkiye’nin içerde ve dışarda tutarlı bir politika izleyerek tecridi kaldırması, Sayın Öcalan’a giden yolu açması, Kürt meselesinde demokratik ve barışçıl bir çözüme yönelmesi ve Türkiye’nin komşusu olarak yaşayan Kürtlere sahici eşitlikçi adil bir şekilde diyalog kurarak yaklaşmasıdır. Bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir.
AMED'DEN ANKARA'YA YÜRÜYÜŞ
Türkiye’yi bu şiddet ortamından çıkaracak bir barış hareketine her zamandan daha çok ihtiyacımız var. Barış sadece silahlı çatışmaların sona erdirilmesi değil, aynı zamanda savaşa yol açan uyuşmazlıklara çözüm bularak, çatışma nedeninin ortadan kaldırılması demektir. Kürt sorununun barışçıl yollarla çözümü, toplumsal ve siyasal barışın vazgeçilmez bir öğesidir. Barışın silahla sağlanamayacağını inanıyoruz. Diyarbakır’dan Ankara’ya kadar süren bir yürüyüş var. Bu yürüyüş barış ve demokrasi hakkı için, bu hakkın hepimizin hakkı olduğunu bir daha hatırlatmak, İstanbul’da yapılan o açıklamaya destek olmak, güç katmak için yarın İstanbul’dan Diyarbakır’a, Diyarbakır’dan İstanbul’a yankılanan bu ses Ankara’da buluşacak.
Ankara’da bu buluşma esnasında biz DEM Parti olarak da orada olacağız. Yürüyüşçüleri karşılayacağız. Öte yandan tekrar bu konudaki ortak taleplerimizi sesimizi yükselterek tüm Türkiye halklarına ve bu ülkeyi yönetenlere ulaştırmaya çalışacağız. Barış ve barış içinde yaşama hakkı hepimizin hakkıdır. Bütün Türkiye halklarının hakkıdır.”