Bir süredir gündemde olan Irak seçimleri gerçekleşmiş bulunuyor. Seçim sonuçları üzerinden birçok çevre analiz ve değerlendirmelerde bulunuyor. Ancak bu analiz ve değerlendirmelerin çoğu Ortadoğu’nun gerçekliklerinden ve tarihsel arka planından kopuk değerlendirmeler olmaktan da öteye gidemiyor. Dahası ulus-devlet zihniyeti ekseninde yapılan değerlendirmeler oluyor. Çünkü Irak’ta yapılan seçimler ile var olan sorunlar sihirli değnek misali çözülmeyeceği aşikardır. Sorunlar çok daha büyük ve kapsamlıdır.
Tarihi, toplumsal ve siyasal nedenleriyle birlikte ele alıp değerlendirmek çok daha gerçekçi bir yaklaşım olacaktır.
Küresel kapitalisit modernite sistemi ile Ortadoğu’nun ulus-devlet statükoculuğu arasındaki savaşta herhangi bir değişiklik söz konusu değildir. En son olarak bu savaşın bir parçası olarak İsrail-Gazze savaşı patlak vermiş dünyanın gözü önünde bir soykırım uygulanır hale gelinmiştir.
Ortadoğu’da yaşanan mezhep çelişki ve çatışmasının etkisi de azalmış değildir. Şii-Sünni çelişki ve çatışmasının da derinleşmesi olası gözüküyor. Her ne kadar Şii ve Sünni taraflar ‘mezhep savaşı yürütmediklerini’ söyleseler de Ortadoğu’nun birçok alanında mezhep çatışmasının yaşandığı görülebiliyor.
Yine bölgede Türk ve Arap milliyetçilikleri arasındaki çelişki ve çatışmayı da göz önünde bulundurduğumuzda, bölgede milliyetçiliğin körüklenmesiyle çok daha tehlikeli mecralara geçişlerin yaşanabileceği de olasıdır. Çünkü Birinci Dünya Savaşı ardından oluşturulan Ortadoğu sisteminde Arapların ikinci sınıf toplum durumuna düşürülmesinin etkisi söz konusudur. Arap toplumu yüz yıldır oluşturulan bu sistemi kabul etmemiş ve her zaman tepki duymuştur. Bölgenin birinci sınıf toplumu haline gelebilmek için de sürekli mücadele etmiştir.
Elbette burada Kürt sorununu ve Kürdistan’da gelişen Özgürlük Mücadelesinin etkisini görmek önemli olacaktır. Aslında günümüzde Ortadoğu’da yaşanan sorunların hepsi, kaynağını Kürt sorunundan almaktadır. Bugün bölgede savaşa yol açan nedenlerle Kürt sorununun ortaya çıkışı eş zamanlı ve birbirine bağlıdır. Kürt sorunu TC yönetimi ile İngiltere arasındaki Musul pazarlığı ve anlaşması sonucunda ortaya çıkmıştır. TC Yönetimi Musul’u İngiltere’ye vermiş, İngiltere öncülüğündeki küresel kapitalizm de Kürt halkını inkar eden ve imha etmeyi öngören sistemi kabul etmiştir. Zaten Kürt sorunu da bu temelde Kürdistan’ın parçalanıp paylaşılması ve Kürtlerin inkar ve imha istemi altına alınmış olması sorunudur. Tüm bu çelişki ve çatışmalar iç içe geçmiş durumdadır. Demek ki bu kadar iç içe geçmiş çelişki ve çatışma ortamında Irak’ta gerçekleşmiş olan seçimler ile sorunlara kalıcı çözüm bulmak mümkün değildir.
Irak yönetimi için bir de Güney Kürdistan Yönetimi ile ilişki ve birlikte hareket edebilme sorunu vardır. KDP’nin siyasi ve ticari açıdan TC Devleti ile geliştirdiği ileri ilişkiler söz konusu sorunu çok daha ciddi hale getirmektedir. Çünkü Irak’ta yaşanan sorunların içerisinde herkesin eli bulunmaktadır. Özellikle TC Devleti de bu sorunların temel odaklarından biri konumundadır. Eski Osmanlı mirası, Sünni mezhebe öncülük yapma çabası ve esas olarak Kürt sorunu ile ilişkisi TC Devletini Irak’taki gelişmelere fazlasıyla duyarlı hale getirmektedir. Kuşkusuz bu nedenlerden en önemlisi Kürt sorunudur ve Kürtlerin Musul-Kerkük’te etkili olma korkusudur. Özellikle Kerkük ve Musul’da Kürt etkinliği gelişirse TC Devletinin hesapları önemli oranda bozulacaktır.
Bu nedenle faşist AKP-MHP yönetimi Irak’ta ve özellikle Kerkük’te Türkmenleri ve din’i kullanarak etkili olmaya çalışmaktadır. Böylelikle hem Musul-Kerkük’te etkinliğini geliştirmek hem de PKK’nin alanda aktif hale gelmesine fırsat vermemeye çalışmaktadır. Bunun için her türlü baskı, hile ve tehdide başvurmaktan geri kalmadığı gibi yeri geldiğinde de Misak-ı Milliyi de gündeme getirmektedir.
Evet Irak’ta yaşanan seçimlerde bir kez daha görüldü ki, Kürt Hareketinde etkin güç olan PKK’nin demokratik ulus yaklaşımı çerçevesinde öne sürdüğü demokratik özerklik ve demokratik konfederalizm çözüm modelleri bölgedeki söz konusu sorunları çözüme götürecek en etkili modeldir. Demek ki, Ortadoğu halklarının ve tüm özgür insanlığın yararına olan demokratik ulus çözümüdür. Tabi böyle bir çözümün en etkin gücünün de Kürtler olması doğaldır. Fakat mevcut haliyle parçalı konumda bulunan Kürtler, kendileri açısından gereken etkinliği gösterememekte ve ortaya çıkmış olan imkan ve fırsatları değerlendirememektedir. Bu da Kerkük ve Musul gibi önemli Kürt kentlerinde etkili olamamasını da beraberinde getirmektedir.
Kürtlerin günümüz Ortadoğu’sunda özgürlük, demokrasi, kardeşlik ve birlik rolü oynadığı tartışma götürmüyor. Önder Apo’nun geliştirdiği “Demokratik Ortadoğu Konfederalizmi” çözümü tamamen bu değerleri içeriyor. Halkların ve insanlığın başına bela olan faşizm ve ulus-devlet yapıları en çok Kürtlere saldırması da bu durumdan kaynaklanıyor. Bunun tersi olarak, bölgedeki ulus-devlet zihniyetine karşı Kürtlerin başarılı direniş yürütmelerinin sırrı da işte burada saklı bulunuyor.
Bu noktada elbette Irak’taki seçimler vesilesiyle KDP’yi de irdelemek gerekmektedir. Kuşkusuz AKP-MHP faşist iktidarı soykırımcı saldırılarını en çok Kuzey Kürdistan halkına ve PKK’ye karşı uyguluyor. Fakat bu savaşta başarılı olabilmesi için Kürdistan’ın diğer parçalarındaki halka ve diğer Kürt örgüt ve partilerine karşı da uygulaması gerekiyor. Böyle yapmasa PKK’ye ve Kuzey Kürdistan halkına karşı başarılı olamayacağını da biliyor. Zaten PKK ve Kuzey Kürdistan halkı üzerinde uyguladığı savaşın temel amacı da Kürt soykırımını gerçekleştirmek oluyor ki, bu da Kürtlerin tümünü ilgilendiriyor ve içine alıyor.
TC Devletinin ve AKP-MHP faşizminin PKK’den sonra üzerinde en çok yoğunlaştığı Kürt partisi KDP oluyor. Hem KDP’nin varoluş gerekçesi buna imkân veriyor ve hem de KDP’nin Kürdistan üzerindeki etkinliği bunu gerektiriyor. Zira KDP, bir Kürt ulusal hareketi olmaktan çok Kürt sorununu yaratan güçler tarafından kendisine verilen rolü yerine getiriyor. Görevi de gelişebilecek ve Kürtlerin bütününü etkileyebilecek ulusal hareketi engellemek üzere yaratılmış bulunuyor. Irak’ta gerçekleşen son seçimlerde de somut olarak görüldü ki bu uğursuz rolünü yerine getirmekten de geri durmuyor.
Zaten 1983’ten beri Güney Kürdistan’a saldıran ve savaşı bire bir yürüten TC Generalleri bunu açıktan ifade ettiler. Demek ki Güney Kürdistan’a saldırmalarının birinci nedeni Özgürlük Hareketini ezmekti. İkincisi ise KDP’yi daha ileri boyutta teslim almaktı. Bu temelde de günümüze kadar KDP üzerinde egemenlik ve etkinliklerini artırarak Özgürlük Hareketine karşı savaştırır hale getirdiler. Daha somut ve güncel olarak KDP’nin nerede durduğu çok daha açık hale gelmiştir. Artık Kürt toplumu ve Kürt partileri KDP’nin bu durumunu kabul etmemeyi daha açıktan ve güçlü bir şekilde ifade etmeleri kaçınılmaz oluyor.
İşte bu noktada bölgenin Ortadoğu zemini olduğunu ve Üçüncü Dünya Savaşının bu coğrafyada sürdüğünü hiç unutmamak önemli olmaktadır. Kürtlerin durumu ve tutumu da büyük önem taşımaktadır. Çünkü Demokratik Ulus bilinciyle şekillenen Kürtler, bir bütün olarak mevcut statükonun değişmesinden ve Kürt varlığını da dikkate alan yeni bir bölge sisteminin oluşmasından yanadır. Kürtler arasındaki parçalılık da bu noktada ortaya çıkmaktadır. KDP’de uğursuz rolünü bu noktada icra etmektedir. Ulus-devlet zihniyeti temelinde yüz yıldır Kürt halkına reva görülen faşist ve soykırımcı zihniyetin yanında yer almaktan geri durmamaktadır. Mevcut durumda kapitalist modernite güçleri bölgede etkinliklerini sürdürebilmek için Kürt dinamiğine dayanmak istemektedirler. Çeşitli vaatlerde bulunarak KDP’yi ve başarabilirlerse de diğer Kürt partilerini yanına çekmeye çalışmaktadırlar.
Bunun karşısında Kürdistan Özgürlük Hareketi ise devlet artı demokrasi formülüyle ulus-devlet ve demokratik ulus yapılarını demokratik siyaset çerçevesinde ilişki ve mücadele içinde tutabilmeyi önermektedir. Demek ki günümüz koşullarında Kürt birliği ve örgütlülüğü herkes için çok önemli hale gelmiştir. Kürt siyasetinin de bu gerçeği görerek söz konusu birliği ve örgütlülüğü başarıyla yaratması zorunludur. Çünkü Ortadoğu’da mevcut ulus-devlet statükosunun aşılması Kürt özgürlüğüne bağlıdır.
Irak, Kerkük-Musul için tek çözüm modeli demokratik ulus ve demokratik konfederalizmdir. Çünkü demokratik ulus dil, din, toprak ve ekonomi ulusu değildir. Demokratik ulus, zihniyet ve kültür birliği ulusudur. “Iraklılık” üst ulusal kimliği altında diğer tüm ulusal kimliklerin kendilerini özgürce örgütleyip yaşatmaları ve demokratik birliğe katılmalarını esas alır. Örneğin Kerkük’teki tüm ulusal ve dinsel yapılar kendi varlıklarını özgürce örgütleyip yöneterek, üst demokratik yönetim olarak Kerkük demokratik konfederasyonunu oluşturabilir. Kültürel yakınlıkları ve tarih boyunca kardeşçe yaşamı sürdürmüş olmaları buna imkân verir. Yeter ki zihniyet birlikleri olsun ve demokratik yönetime inanılsın.
Demokratik ulus çözümü Irak ve Kerkük için bir seçenek değil, sorunları çözecek ve barışı sağlayacak tek çözümdür. Bu çözümün alternatifi yoktur. Yine tüm etnik yapıların kendi demokratik özerk sistemlerini örgütlemeleri temelinde oluşacak üst demokratik konfederal yönetim, Irak ve Kerkük için sorunları çözüp barışı getirecek tek yönetim sistemi ve tarzıdır. En azından özgürlükçü Kürtler ve gerçekten demokrasiye inanan güçler böyle bir çözüm etrafında birleşebilmeli ve bunu hayata geçirebilmek için de ortak mücadele edebilmelidirler. Bu konuda gecikmek ve başka arayışlar içinde olmak yeni felaketleri ortaya çıkartabilir.