Devletlerin silahlı dron yarışında ahlaki sorumluluk nerede duruyor-I

Yeryüzünde sadece insanı değil tüm canlıları tehdit eden yeni bir silah son yıllarda küresel silah pazarında büyük bir yer almaya başladı: DRON!

Yapay zeka ile desteklenen dronların, silah olarak ordularda kullanılması, şimdiden birçok coğrafyada yıkıcı sonuçlara yol açtı. Ortadoğu, Asya ve en son Ukrayna’da sıkça kullanılan dronların kullanımını “ahlaki ve etik sorumluluk” temelinde kısıtlayıcı uluslararası ve ulusal alanda spesifik yasalar halihazırda yok.

Dronlar da savaş ve çatışmalar konusunda oluşturulan diğer yasalara ve sözleşmelere tabi. Spesifik dron kurallarının oluşturulması ya da dronların silah olarak kullanılmaması gerektiği yönünde uluslararası kurumlar bazında yürütülen tartışmalar henüz bir sonuca yol açmış değil. Ancak tıpkı kimyasal ve biyolojik silahlar gibi spesifik dron yasalarına da ihtiyaç olduğu açık. Kimisi dronların ‘ahlaki’ olarak kabul edilebilir bulunan diğer silahlardan farklı olmadığını savunuyor. Hatta askeri saldırıların politik ve psikolojik maliyetini düşürdüğü için kullanılmasını dahi destekliyor. Ancak bu teknoloji de nükleer, atom, kimyasal ve biyolojik silah gibi güç, iktidar amaçlı savaş silahları olarak kullanıldığında ve yaygınlaştığında insanlık açısından onarılması zor zararlara yol açabilir.

Bu dosyamızda ağırlıklı olarak küresel dron pazarında son yıllarda yer tutmaya başlayan Türk devletinin, hiçbir savaş kuralı ya da insan hakkı tanımadan Kürdistan’da yaptığı dron saldırılarını ele alacağız. Ancak baştan belirtmekte fayda var ki, çok sayıda uluslararası hukuk profesörü ve bu alanda uzman olan kişiye başvurmamıza rağmen birçoğu Türk devletinin SİHA saldırılarına ilişkin konuşmaktan kaçınıyor. Bu durumdan konuştuğumuz Belçikalı avukatlar Selma Benkhelifa ve Georges Henri Beauthier de şikayetçi.

SİLAH OLARAK DRON YA DA İHA/SİHA

İnsansız Hava Aracı Dronlar ilk olarak askeri amaçla kullanılmıştır. Ancak daha sonra teknolojinin gelişmesiyle birlikte sivil sektörlerde de yaygınlaşmıştır. Önce hava fotoğrafçılığı ve video çekimi için kullanılan dronlar, günümüzde tarım, inşaat, medya, sağlık, kargo teslimatı ve daha birçok sektörde kullanılmaktadır. Gelişen her teknoloji gibi dronların da doğru kullanımı halinde insan hayatını kolaylaştıran, ilerleten, insan yaşamını ve doğayı koruyan vb. potansiyelleri de var.

Ancak günümüzde askeri alanda istihbarat, gözetleme, keşif ve silah olarak kullanımı ön plana çıkıyor. Özellikle çatışmalı bölgelerde insan hakları ve hukukunu ihlal edecek tarzda kullanımı endişelere yol açıyor. Zira devletler otonom ve yarı otonom silahların geliştirilmesi konusunda bir yarış halinde. Çünkü dronlar, devletlere askeri açıdan ‘az kayıp ve düşük maliyet’ ile avantaj sağlıyor. İHA-SİHA’lar piste ihtiyaç duymuyor, uzun süre havada kalabiliyor, istenildiğinde geniş bir alanda istenildiğinde dar bir alanda yıkıcı etkiye yol açan ağır bombaları taşıyabiliyor. Operasyon odasında bilgisayarın başında oturan bir operatör, binlerce kilometre uzaklıktaki aracı kumanda ediyor ve sadece bir düğmeye basarak öldürebiliyor. Tıpkı bir video oyunundaymış gibi!

ORTADOĞU VE ASYA’DA ÇOK SAYIDA SİVİL KATLEDİLDİ

ABD, İsrail, İngiltere, İran, Suudi Arabistan, Hindistan, Çin, Rusya dron teknolojisini kullanan ülkelerden bazıları. Şimdiden onlarca ülkenin ordusu SİHA teknolojisine sahip. Son yıllarda Türk devleti de küresel dron pazarına giriş yaptı. Dronlara silah olarak rağbet edilmesinin en temel nedeni, çok daha az fiziksel ve askeri altyapı gerektirmesi. Bu nedenle önde gelen dron üreticisi ülkeler, şimdiye kadar Afganistan, Pakistan, Yemen, Suriye, Irak, Libya, Somali, Ukrayna, Filistin vb birçok çatışmalı bölgede veya savaşta kullandı. Örneğin ABD ve İngiltere’nin, Afganistan’dan çekilmeden önce yaklaşık 1000 dron saldırısı düzenlediği belirtiliyor. Euronews’ın geçtiğimiz yıl yayınladığı bir habere göre, Afganistan, Somali, Pakistan ve Yemen'deki SİHA saldırılarında 10 bin ila 20 bin sivilin öldüğü tahmin ediliyor.

Suudi Arabistan-BAE koalisyonu gibi diğer ülkeler de Yemen’de yoğunca kullandı. Ajanslarda yer alan bilgilere göre, son 8 yılda yapılan bu dron saldırılarında 8 binden fazla Yemenli sivil öldürüldü. Yine son olarak İsrail tarafından Filistin ile yürütülen savaşta yoğunca kullanılıyor.

HAN: DRON SAVAŞLARI, ÖLDÜRMENİN DATAİZMİDİR

Dronların kullanımına dair itirazlar olmasına rağmen bu konuda oldukça yavaş bir ilerleme sözkonusu. Dolayısıyla ahlaki-felsefik itirazlara dönük tanımlamalar da henüz yetersiz. Güney Koreli yazar, kültür kuramcısı ve filozof Byung-Chul Han, “Rituellerin Yok Oluşuna Dair” adlı kitabında, dron savaşının total asimetrisinin savaş kavramının kendisini işe yaramaz hale getirdiğini yazıyor. Han, dron kullanılan tarafın datadan ibaret nesne haline getirildiğine dikkat çekiyor: “Ölüm burada makine marifetiyle üretilmektedir. Dron pilotları vardiyalar halinde çalışıyor. Öldürme onlar için öncelikle bir iş. Verdikleri hizmetten sonra onlara törenle kaç kişiyi öldürdüklerini belgeleyen bir ‘skor kartı’ veriliyor. İnsan öldürme, her işte olduğu gibi burada da performans ve başarı sayılıyor. Algoritmalar ölümün makine marifetiyle üretilmesini destekliyor. Veriye dayalı operasyon olarak öldürmenin pornografik, müstehcen bir yanı var. Karşı taraf verilere dönüşüyor. Eski bir CIA başkanının şöyle bir sözü var: ‘Biz insanları meta-veriler temelinde öldürüyoruz.’ Suçlu olarak imha edilmesi gereken rakip artık bir veriler toplamından başka bir şey değil. Dron savaşları, öldürmenin dataizmidir. Öldürme, veri akışlarının acımasız ışığında makineyle gerçekleşiyor. Dataistik öldürmenin şeffaflığına ulaşmak isteniyor. Bugün her şey üretim moduna ayarlanmış vaziyette. Ölüm üreten savaş, ritüelleşmiş ikili-mücadele olarak savaşla taban tabana zıttır. Üretim ve ritüeller birbirini dışlar. Dron savaşı, her şeyin iş, üretim, performans ve başarı meselesi haline geldiği bir toplumu yansıtmaktadır.”

Han, Carl Shmitt’in “Savaş, her iki taraf açısından da belli bir şans, asgari bir zafer olasılığı demektir. Bu ortadan kalkarsa, düşman artık zorunlu bir önlemin nesnesi haline gelir” sözünü de örnek veriyor. 

KÜRTLERE KARŞI YENİ ‘BEYAZ TOROS’ ARAÇLARI SİHA’LAR

Silahlı dronların sıkça kullanıldığı bu savaş alanlarından biri de Kürdistan coğrafyasıdır. Kürt halkının devletsiz bir halk olarak dört ülkenin sınırları içinde olması dolayısıyla şikayetleri, uluslararası kurumlar tarafından dikkate alınmamaktadır. Zira bu şikayetlerin bir devlet mekanizması tarafından yapılması belirtiliyor. Türk devleti son yıllarda Türkiye, Irak, Suriye ve İran devlet sınırları içinde yaşayan Kürtlere dönük -kendi güvenliğini gerekçe göstererek- drone saldırıları yapıyor. Bu saldırılarda Kürt savaşçılarla birlikte birçok defa sivil insanlar, siyasetçiler de yaşamını yitirdi. Birleşmiş Milletler de, açıklamalarında bu saldırılarda sivil ölümlerin yaşandığın kabul etti ancak bu konuda harekete geçmedi. Saldırılara yönelik cılız kınamalar ise saldırıların faili Türk devletinin ismi anılmadan yapılıyor. Kürtler bunu, uluslararası kurumların, devletlerin çıkarları doğrultusunda hareket etmesine bağlıyor.

Yaşamın Geleceği Enstitüsü (Future of Life Institute) öncülüğünde dron silahlanmasına karşı yayınlanan mektupta otonom dronlar, “belli bir etnik grubun hedef alınarak öldürülmesi gibi eylemler için kusursuz” olarak niteleniyor. Tam da son yıllarda Türk devletinin, SİHA’larla yaptığı bu! Türk dronlarına ilişkin bir analiz kaleme alan Dr. Hawzhin Azeez’in tanımı da bunu tamamlar nitelikte. Azeez, “gri dronları , 80 ve 90’lı yıllarda JİTEM ölüm mangalarının konuşlandığı yeni ‘beyaz Toros’ arabaları” olarak tanımlıyor.

SİLAH SANAYİ DE ERDOĞAN’A BAĞLI

Türk devletinin 4 Aralık 2017’de çıkardığı 696 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’si, bir iç savaş düzenlemesi olarak görülmüş ve eleştirilmişti. Ancak KHK’de kritik bir karar vardı. 696 sayılı KHK ile Savunma Sanayi Müsteşarlığı ve Savunma Sanayi İcra Komitesi, Milli Savunma Bakanlığı’ndan alınarak doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı ve her ikisinin de artık Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanmasına karar verildi. Buna ek olarak, Komite’ye, “TSK için Stratejik Hedef Planı’na ve Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü için İçişleri Bakanlığı’nın güvenlik önceliklerine göre temini gerekli olan modem silah, araç ve gereçlerin üretimi, yurt içinden veya gereği halinde yurt dışından tedariki hususunda” karar alma yetkisi verildi. Bu da silah üretim ve alımında Cumhurbaşkanlığı’nın tek karar alıcı merci olması demek. Böylece Cumhurbaşkanı, devletin güvenlik aygıtı üzerindeki kontrolünü artırırken milyarlarca dolarlık bir fonun yönetimini de tek başına üstlenmiş oldu.

DAMADIN SİHA’LARI

Türk devleti, 2015 sonrası savunma sanayinin geliştirilmesine ağırlık verdi. Türkiye’de bazı savunma sanayi şirketleri dünyanın en büyük silah satıcısı şirketler içine girmiş durumda. ASELSAN, TAİ, Roketsan gibi şirketler ilk yüz içinde yer almaktadırlar. Savunma sanayisinde yer alan bazı şirketlerin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aile ve yakın dostlarına ait olması ise bilinen bir gerçek. Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar, İnsansız Hava Aracı (İHA) ve Silahlı İnsansız Hava Aracı (SİHA) üretirken, AKP’nin merkez karar yönetim organında görev almış olan Ethem Sancak’ın sahibi olduğu BMC zırhlı araçlar ve İzmir eski Milletvekili AKP’li İsmail Katmerci’nin sahibi olduğu Katmerciler Grubu da TOMA ve zırhlı araç üretiyor. Birçok alanda oluşturulan havuz yapılarına kaynak verildiği gibi savunma sanayisinin içinde yer alan şirketlere de büyük teşvikler veriliyor. Bu şirketlere vergi ve ödenekler konusunda kolaylık tanınıyor. Yatırım arazileri bedava veriliyor.

PARÇALARI YURTDIŞINDAN GELEN ‘YERLİ VE MİLLİ’ SİHA

Bayraktar’ların sahibi olduğu Baykar şirketinin sadece 2022 yılında 200 TB2 ürettiği belirtiliyor. 2023 yılı için de hedeflerini iki katına çıkarmışlardı. Silahlı hava aracı Bayraktar, maksimum 27 saat havada kalabiliyor. 4 adet lazer güdümlü bomba taşıyabiliyor. TÜRKSAT uydularının kapsama alanında olan her yerde kullanılabiliyor.

Öncesinde Kürtlere karşı çokça kullanılan Türk devletinin SİHA/İHA’ları, ilk defa Azerbeycan’ın Ermeni güçlere karşı kullanması ile uluslararası alanda dikkat çekti ve kimi yaptırımlar uygulandı. Ardından Ukrayna’da kullanılması dikkat çekti.

Türk devletinin çokça ‘yerli ve milli’ olarak övündüğü SİHA/İHA’ların motor, kamera sistemi, sensör gibi kritik parçaları ve takılan bombalar yurt dışından ithal ediliyor. Her ne kadar son yıllarda kendi kamera sistemlerini kullandıklarını söyleseler de SİHA’ları sattıkları ülkeler dahi ithal edilen sistemi tercih ediyor. Kanada devleti, Karabağ savaşı ardından Türk devletine ihracatını yasakladığı kamera sistemini, TB2 Bayraktar SİHA’larına takılmak üzere Ukrayna’ya yardım kapsamında gönderdi.

İHRAÇ EDİLEN ÜLKELERDE DE SİVİLLERİ VURUYOR

Net bir bilgi olmamakla birlikte Baykar’ın şu ana kadar 30’un üzerinde ülkeye ihraç ettiği her bir TB2’nin 5 milyon Dolar civarında satıldığı belirtiliyor. Türk devletinin silahlı dron pazarladığı yerler arasında Ortadoğu, Kafkasya ve Afrika’dan ülkeler yer alıyor. Listede Avrupa Birliği üyesi olan Polonya ve Romanya da var.

Ancak bu ihracatın kapsamında Afrika ülkeleri büyük bir yer kaplıyor. Afrika ülkeleri adeta Türk devletinin askeri pazarı haline getirilmiş durumda: Fas, Etiyopya, Somali, Burkina Faso, Ruanda, Togo, Tunus, Nijer, Nijerya, Mali, Cibuti…

Türk devletinin SİHA’ları ihraç edildiği ülkelerde de çokça sivil katliamlarda rol oynuyor. Zira Türk devletinin, dron ihracında uluslararası insan hakları ve hukuk kapsamında hangi normları esas aldığı belirsiz! Etiyopya buna bir örnek! SİHA’ları Tigray militanlarına karşı kullanan Etiyopya devleti, 2021 yılında Tigray bölgesinde bir binaya yaptığı SİHA saldırısında 60’a yakın sivil öldürüldü, onlarcası da yaralandı. The Washington Post gazetesi, 2022 yılının şubat ayında yaptığı haberinde, bu SİHA’nın Türk devletine ait olduğuna dair kanıtlar sundu. Bu konu Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi raporunda da yer aldı. Öte yandan yerel kaynakların verdiği bilgiye göre Etiyopya’nın Oromia bölgesinde de, Türk SİHA’ları sıkça kullanılıyor.

KATİL ROBOTLAR VE GELECEĞİN KALAŞNİKOFLARI OTONOM DRONLAR

Yakın gelecekte çok daha fazla kişi ve kuruluş bu teknolojiye sahip olabilecek. Dolayısıyla drone savaşı daha kapsamlı hale gelecek. Dahası dronların otonom olması durumunda daha yıkıcı sonuçlar ortaya çıkabilecek. Yaşamın Geleceği Enstitüsü (Future of Life Institute) öncülüğünde, 2015 yılında yayınlanan "Otonom Silahlar: Yapay Zeka ve Robotbilim Araştırmacılarından Açık Mektup" bu tehlikeye dikkat çekiyor. Şimdiye kadar 4 binden fazla yapay zeka ve robotik araştırmacı olmak üzere 34 bini aşkın kişi imzaladı. Amaç yapay zekanın silahlanma yarışında kullanılmasının önüne geçmek ve kamuoyu oluşturmaktı. Mektup hala online olarak imzaya açık.

Bu konudaki tehlikenin boyutlarına dikkat çekilen mektupta dikkat çekici ifadeler yer alıyor: “Şayet herhangi büyük askeri bir güç Yapay Zeka’ya sahip silahları geliştirmede öne geçerse, küresel bir silahlanma yarışı fiilen kaçınılmaz olur. Bu teknolojik gidişatın nereye varacağı ise şimdiden görülebilir: Otonom silahlar, geleceğin Kalaşnikofları olacaktır. Nükleer silahların aksine, bu silahların üretimi için pahalı ve elde etmesi zor ham maddeye gerek yoktur, bu yüzden de bütün önemli askeri güçler için seri üretim bakımından kolay bulunur ve ucuz olacaklardır. Karaborsada görülmeleri, teröristlerin, halkını daha iyi kontrol etmek isteyen diktatörlerin ya da soykırım başlatmak isteyen savaş baronlarının ve benzerlerinin ellerinde görülmeleri sadece zaman meselesi olacaktır. Otonom silahlar; suikast düzenleme, devletleri istikrarsızlaştırma, halkları boyunduruk altına alma ve belli bir etnik grubun hedef alınarak öldürülmesi gibi eylemler için kusursuzdur. Bu sebeple, inanıyoruz ki, (askeri türden) Yapay Zekaya Sahip silahlanma yarışı, insanlık için faydalı olmayacaktır.”

OTONOM SİLAHLAR HUKUKA UYGUN MU?

Ajansımıza konuşan Cenevre Üniversitesi’nden Uluslararası Hukuk Profesörü Marco Sassòli, ölümcül otonom silah sistemleri (bir insan tarafından yönetilmeyen) konusunda ihtiyatlı. Tam otonom silah sistemlerinin ancak -yapay zekalarına rağmen- Uluslararası İnsan Hakları'na saygı duyabileceklerini tahmin etmek mümkünse devreye girebileceğine dikkat çekiyor. Bu tür sistemlerin uzun süre tamamen otonom olamayacaklarına belirten Sassòli, şöyle devam etti: “UİH'ye uyma konusunda insanlar kadar yetkin olup olmayacakları tartışmalıdır. Birçok kişi bu olasılığı reddetmektedir çünkü hedef belirleme kararları sübjektif değerlendirme içerir. Ölümcül Otonom Silah Sistemleri UİH'ye uyabilirse, kullanımları diğer ölümcül silah sistemlerine göre birçok avantaja sahip olabilir ancak birçok UİH ve Uluslararası Ceza Hukuku maddeleri, bu tür sistemleri üreten veya kullanan insanlar için, yeniden yorumlanması gerekmektedir. Her durumda, bu tür sistemler çok uzun süre tamamen otonom olamazlar çünkü sistemin askeri avantajın dinamik yapısını hesaba katmasına izin veren bilgilerin sürekli olarak sağlanması gerekir, bu da hem askeri amaçların hem de orantılılık kuralının uygulanmasında önemli bir rol oynamaktadır.”

YARINKİ BÖLÜM: Türk devletinin SİHA katliamları