Türkiye’de önümüzdeki aylarda yapılacak cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesinde gözler yeniden Berlin-Ankara hattına çevrildi. Son yıllarda AKP-MHP iktidarının soykırım ve savaş siyasetinde en büyük destekçisi olan Almanya’nın nasıl bir pozisyon alacağı merak ediliyor. 27-28 Ocak tarihlerinde Berlin’de olması planlanan Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Alman hükümetinden seçim öncesi destek istemesi bekleniyor.
Erdoğan’ın gezisi öncesi son günlerde AKP-MHP iktidarından birçok isim Almanya’ya gelerek yandaşlarıyla toplantı ve buluşmalar düzenledi. Bu buluşmalardan birisi, geçtiğimiz hafta Türk faşist grupların Neuss kentinde bulunan camisinde AKP Nevşehir Milletvekili Mustafa Açıkgöz’ün katılımıyla gerçekleşti.
Bu buluşmada konuşan Açıkgöz, Kürtler ile Erdoğan rejimi muhalif kesimleri hedef alan nefret içerikli sözler sarf etti; “Onları Almanya’da da bitireceğiz” diyerek tehditler savurdu. Junge Welt gazetesi editörü gazeteci-tarihçi Dr. Nick Brauns, Alman kamuoyunda tepki gören Açıkgöz’ün sözlerinin ne anlama geldiğini ve Türk faşist gruplar ile ajanların Almanya’da nasıl örgütlendiğini, nasıl hareket ettiklerini ANF’ye değerlendirdi.
HER TÜRLÜ ÖZGÜRLÜĞE SAHİPLER
Almanya’da Kürtlere ve Erdoğan rejimi muhalif kesimleri tehdit etmenin ve nefret suçu işlemenin rahatlıkla yapıldığını, bundan dolayı Açıkgöz’ün sözlerine şaşırmadığını belirten Dr. Brauns, şöyle konuştu:
“Altını çizmekte yarar var; Türk faşist gruplar ile ajanlar Almanya’da geniş çapta hareket özgürlüğüne sahipler. Peki nedir bu özgürlük? Bu kesimler her türlü örgütlenmeye, dernekleşmeye ve Ankara merkezli güçlü bir ağ kurma hakkına sahipler. Hatta daha önce Yüksel Koç ve Cansu Özdemir örneğinde olduğu gibi suikast planları da yapabilirler. Üstüne üstlük Kürt siyasetçilerine suikast hazırlık yapmak suç bile sayılmadı ve yakalananlar sadece ajanlık faaliyetlerinden dolayı yargılandılar.
Şüphesiz Türk ajanlarına ve faşist gruplara tanınan özgürlüğün bir sınırı var. O da şudur; Federal Alman Hükümeti, Türk istihbaratına ve Ülkücüler’e ‘İstediğiniz her şeyi yapabilirsiniz, ajan faaliyetlerinde bulanabilirsiniz, istediğiniz tehdit edebilirsiniz fakat ülkemizde cinayet istemiyoruz’ uyarısını yapmış olabilir. Yani Alman devleti ölü dışında her şeyi görmeyi kabul etmiş durumda.”
Var olan bu duruma rağmen Almanya’daki Türk faşist yapılanmanın diğer Avrupa’ya ülkelerine göre çok daha örgütlü olduğuna dikkat çeken Dr. Brauns, “Almanya’da bu kadar güçlü olmalarına rağmen Kürt göstericilere bazı saldırılar ile bazı molotof atma olayları dışında Avusturya, Fransa ve Hollanda’daki gibi şiddet eylemler konusunda çekimserler. Çünkü, örneğin Fransa’da son 10 yılda Kürt merkezleri hedef alındı, planlanmış cinayetler ve katliamlar gerçekleşti. Avusturya’da da Kürt ve diğer Türkiyeli sol grupları hedef alan, günlerce süren şiddet olayları yaşandı. Benzer saldırılar Hollanda’da da oldu” diye konuştu.
AÇIKGÖZ’ÜN ÇIKIŞI BİLİNÇLİYDİ
AKP’li Açıkgöz’ün tehdit sözlerinden sonra var olan bu durumun değişip değişmeyeceğinin önceden kestirilemeyeceğini belirten Dr. Brauns, “Almanya’da şu anda Türk ajanlar ve faşist gruplar, Türk istihbaratının kontrolü altında. Yani kontrollü bir gidişat var. Şüphesiz istedikleri zaman işler değişebilir” dedi.
AKP Milletvekili Mustafa Açıkgöz’ün Neuss’taki çıkışının içerideki ‘Ülkücüler’ yerine dışarıya bir mesaj vermek istediğini vurgulayan Dr. Brauns, devamla şu değerlendirmeyi yaptı:
“Açıkgöz tehditler savururken karşısında kameraların açık olduğunun farkındaydı. Bunu bilinçli yaptı diye düşünüyorum. Tabii Açıkgöz’ün verdiği mesaj çok tehlikeli, çünkü Ankara rejiminin kontrolü altında olmayan, yani MİT ile direkt bağlantısı olmayan biri veya birileri ‘durumdan vazife çıkarıp’ tanınmış bir Erdoğan rejimi muhalifine saldırabilir. Örneğin gazeteci Can Dündar için ilan edilen 25 bin Euro para ödülü, böyle bir saldırı için bir faşisti cesaretlendirebilir. Alman hükümetinin Açıkgöz’ün sözlerinden sonra nasıl hareket edeceği bütün gidişatı belirleyecek.”
TÜRKİYE’YE SADECE ‘BİRAZ DİKKATLİ OLUN’ MESAJI VERİLDİ
Açıkgöz’ün Neuss’ta sarf ettiği sözlerden sonra Alman Dışişleri Bakanlığı’nın geçtiğimiz hafta Türk Büyükelçiliği’ni çağırdığını hatırlatan Dr. Nick Brauns, “Ancak altını çizmekte yarar var; Türk Büyükelçisi bakanlığa çağrılmadı. Eğer böyle bir şey yapılmış olsaydı ve büyükelçiye ‘böyle şeylere asla izin vermeyiz yoksa sonuçlarına katlanırsınız’ denilseydi, evet o zaman Alman hükümeti Açıkgöz’ün sözlerine en sert diplomatik cevabı vermiş olacaktı” diye konuştu.
Berlin’deki Türk Büyükelçi’nin yerine büyükelçiden bir temsilcinin bakanlığa çağrıldığına dikkat çeken Dr. Brauns, “Ona da aşağı yukarı şu mesaj verildi; ‘Biraz dikkatli olun ve geride durun yoksa Alman kamuoyunda başımıza iş açılır’. Daha iyi anlaşılması için şu örneği vereyim; bir AKP’li yerine bir Rus veya İranlı siyasetçi bu tehditleri savurup ve nefret suçu işleseydi acaba Alman hükümetinin tepkisi ne olurdu? Deyim yerindeyse Almanya’da yer yerinden oynardı, en üst perdeden uyarılar yapılırdı.”
KRİMİNALİZASYON SİYASETİ ONLARA MOTİVASYON SAĞLIYOR
Şu ana kadar Almanya’da açılan MİT soruşturma ve yargılamalarında komik cezalar ile kararların çıktığını hatırlatan Dr. Brauns, Türk faşist gruplar ile MİT ajanlarının motivasyonuna ilişkin ise şu analizi yaptı:
“Alman yargısının cezaları ile güvenlik birimlerinin ciddiyet dışı yaklaşımı, ajan ağı içinde olanları cesaretlendiriyor. Türk faşist gruplar ile ajanları cesaretlendiren bir başka nokta ise, Alman devletinin Kürtler ile diğer Türkiyeli sol gruplara yönelik sürdürdüğü kriminalizasyon siyaseti. Kürt Özgürlük Hareketi ile Türkiyeli radikal sol grupların ‘terörist örgütler listesi’nde yer alması, yasaklarla karşılaşması Türk faşistler ile ajanların cephesinde şöyle bir izlenim yaratıyor: ‘Eğer bunlar burada yasaksa, teröristlerse demek ki biz de doğru bir şey yapıyoruz.’ Kısaca Alman devletinin bu siyaseti ve yarattığı algı, Türk faşist ve ajanlara motivasyon sağlıyor.”