Erdoğan telaşlı çünkü psikolojik olarak ordusu çöküyor
Faşist Erdoğan rejimi bir taraftan bu yoğun diplomasiyi yürütürken, diğer taraftan da demoralize olmuş, savaşma isteği ve takati kalmamış askerlerini ve ordusunu toparlamaya çalışıyor.
Faşist Erdoğan rejimi bir taraftan bu yoğun diplomasiyi yürütürken, diğer taraftan da demoralize olmuş, savaşma isteği ve takati kalmamış askerlerini ve ordusunu toparlamaya çalışıyor.
Kişiler için kullanılan ve psikolojik rahatsızlıkları ifade eden terimler bir ordu için geçerli olduğunda durum çok büyük farklılıklar gösteriyor. Bir kişinin psikolojik rahatsızlığı denetim altına alınabilir, incelenebilir ve kontrol altında tutularak tedavi edilebilir. Bunun aksi durumda bu kişi en fazla yakın çevresine bazı zararlar verebilir. Ama bu psikolojik rahatsızlıklar bir orduda yaşanıyorsa durum oldukça vahimdir. Çoklu kişilik bozuklukları, şizofrenik nöbetler vb. birçok rahatsızlık hasıl olur. Bunlar sadece yakın çevresiyle sınırlı kalmaz, geniş çevresinde büyük zarar oluşturur. Çünkü bu kişiler ülkenin farklı yerlerine mensuptur ve her birinin yaşadığı parçalı psikolojik sorunlar, topyekun bir toplumu büyük zararlara uğratır.
Bu zararların en büyüğü bir ordunun çöküşüdür. Psikolojisi bozulan ve savaş şartlarını kaldıramayan askerler ile komuta kademesi arasında oluşan güvensizlik ve disiplinsiz davranışlar, orduyu yavaş yavaş dağıtır. Ve bu şekilde ordu, savaşacak iradeyi gösteremez. Eğer savaşabilecek psikolojiye sahip askeriniz yoksa tüm dünyanın tekniğine bile sahip olsanız kazanmanız mümkün değildir. Savaşları kazandıran olgu günümüzde teknik donanım üstünlüğü olarak görülse de, aslında savaşta gösterilen iradedir. İşte bu açıdan her seferinde dile getirdiğimiz gibi, gerilla güçlerinin mücadelesi bir irade savaşıdır ve bu yönden de emsalsizdir.
Türk devleti tarih boyunca yaptığı saldırılarla kendisini üstün görmenin yanında karşı tarafa baskın olmayı sürekli temel hedef haline getirmiştir. Gerçi bu sadece işgalci Türk devletinin değil bütün sömürgeci güçlerin temel taktiğidir. Sürekli olarak toplumların haklarını gasp ederek topraklarını bütünüyle sömürmek, bütün işgalci güçlerin en temel karakteristik özelliğidir. Bununla birlikte ordu sürekli olarak savaşa sürüklendiği için, işgalci güç aslında karşı taraftan ziyade kendi ordusunu büyük bir zahmete ve zorluğa sürüklemektedir. Ordu sürekli olarak ötelendiği ve karşı tarafa saldırtıldığı için büyük kayıplar vermesinin yanında büyük bir demoralizasyon yaşamaktadır. Bunun nedeni ise karşı tarafın kendisini savunmak için düşmanı bütünüyle denetim altına alarak hareketlerini yakından takip etmesi ve aldığı tecrübelerle bir sonraki düşman saldırısına karşı daha hazırlıklı olmasıdır.
ERDOĞAN REJİMİ ÇÖKÜŞÜN KIYISINDA
İşgalcilikte sınır tanımayan ve 40 yılı aşkın süredir Kürt halkına karşı soykırım siyasetiyle sürekli bir saldırı yürüten Türk devleti, aslında yukarıda değindiğim durumu tam olarak yaşamaktadır. Yıllar içerisinde kendisini geliştirdiğine, elinde bulundurduğu teknik donanımın fazla olmasına güvenen ve Kürt Özgürlük Hareketine karşı NATO’nun bütün desteğini alan Erdoğan rejimi, aslında kendi eliyle gün geçtikçe ordusunu büyük bir çıkmaza sürükledi. 2015 yılından itibaren başlattığı çöktürme planı stratejisi çerçevesindeki saldırılarını yoğunluklu olarak Medya Savunma Alanlarına yöneltti. Erdoğan rejiminin gerillayı topyekun bitirme planları, uzun vadede kendisini büyük bir çıkmaza sürükleyecek ve ordusunun savaşma takatinin kalmamasını sağlayacaktı. Nitekim böyle de oldu. Türk ordusu, son üç yıllık topyekun işgal saldırılarında gerilla güçlerinin karşısında büyük ve kapanmayacak yaralar aldı.
Erdoğan rejimi gelip gerilla alanlarını işgal ederek oralara yerleşme planları neticesinde askerlerini hiç bilmedikleri ve bütünüyle gerillanın denetiminde olan bir coğrafyada kaderlerine terk etti. Üç yılı aşkındır süren Zap’taki işgal harekatındaki durumları ayan beyan ortadadır. Üç yıl içerisinde sadece Zap bölgesinde yüzlerce işgalci Türk askeri öldürüldü ve bir o kadarı da yaralandı. Bunun dışında geriye kalan askerlerin çoğunlığu, psikolojik açıdan karşı karşıya kaldıklarını kaldıramadığından dolayı büyük bir bunalım yaşayarak savaş dışı kaldı. Savaş şartlarını kaldıramayıp savaşacak kabiliyeti kalmayanlara veya ordulara savaş dışı kaldı tabiri kullanılması yerinde bir tabirdir kanımca. İşte yere göğe sığdırılamayan Türk ordusunun Kurdistan Özgürlük Gerillaları karşısında yaşadığı durum ve geldiği sonuç, tam olarak savaş dışı kalmış askerlerle savaşmaya devam etmesidir.
Bundan dolayı üst üste bütün kuvvet komutanlarını peş peşe sınıra göndererek sözde askerler içerisinde güven oluşturmak ve demoralize olmuş olan ordusunu ayakta tutmak isteyen Erdoğan rejimi, çöküşün kıyısında olduğunun farkında değil. 2023 yılının ikinci yarısında ve 2024 yılının ilk iki ayında gerilla güçlerinin sergilediği direniş tarz ve taktik açısından yeni bir düzeyi işaret ettiği gibi, düşman güçleri üzerinde oldukça yıkıcı bir etki gösterdi. Savaş meydanında zaman ve mekân kavramını tabiri caizse yeniden yazan gerilla güçleri, en zorlu şartlarda gerçekleştirdiği devrimci operasyonlarla düşman askerlerini hem fiziki hem de psikolojik açıdan bozguna uğrattı. Her ne kadar saklamaya çalışsalar da, şu anda askeri hastanelerin dışında birçok hastane savaş dışı kalmış ve psikolojik tedavi gören askerlerle dolu. Ve bu psikolojik kırılma yaşamış olan askerler toplum içinde bir cinnet geçiriyor. Ailesini katledenler, intihar edenler toplumdan gizleniyor. Lakin bunlar savaşın gerçekleri. Ve bütün bunlar Erdoğan rejimi tarafından halktan saklansa da, gerilla güçleri tarafından bizzat belgelenerek toplumun takdirine sunuluyor.
KDP’NİN SONUNU GETİRECEK ADIM
Erdoğan rejimi bütün bu hakikatleri toplumdan gizlerken ordunun prestijini veya selametini düşünmek gibi bir amaç taşımıyor. Tam tersi bilerek orduyu ısrarla gerillanın üzerine sürerek kendi ömrünü uzatmaya çalışıyor. Halk bu derece sindirilmişken ve faşizm toplumsal akla zerk edilmişken Erdoğan bunu kolayca başarıyor. Ne hikmetse kimse de esas soruyu muhatabına, yani Erdoğan ve avenesine yöneltmiyor.
Bu durumun daha iyi kavranması açısından kısaca tek bir gerilla alanındaki işgalci askerlerin kaldığı şartları ve yaşadıkları psikolojiyi tanımlayacak olursak; ilk başta işgalci Türk askeri bilmediği, tanımadığı ve sadece harita üzerinde ona gösterilmiş ve bir eşya gibi yoğun bombardımandan sonra oraya atılmış durumdadır. Bu durum Türk ordusunda yıllardır böyle işliyor. Bunun karşısında geldiği noktada canla başla orayı ve halkın varlığını savunmak için fedaice savaşan bir gerilla gücü var. Orayı avucunun içi gibi bilen, tanıyan, nerede nasıl mevzilenebileceğini iyi bilen ve bu coğrafyanın bir parçası olmuş Kurdistan Özgürlük Gerillası var orada. Bu, Türk ordusu açısından aslında savaşta ta en baştan 1 değil 2-0 geride olmaktır.
İkinci husus ise, oraya gelen asker sabittir. Ona gösterilen mevzide başına ne geleceğini, karşısına neyin çıkacağını, gerillanın ne zaman ve nasıl ona saldıracağını bilmeden bekler. Bu durum zaten ilk baştan o askerlerin büyük bir psikolojik baskı altında kalmalarını sağlar. Gerillada ise böyle bir sorun yoktur. Çünkü gerilla güçleri dinamik ve hareketli bir güçtür. Taktik manevra kabiliyetini en incelikli olarak uygulayabilen güç, gerilla gücüdür. Bu da işgalci Türk ordusunun eksi sayılarına bir fazlasını ekler. Üçüncü husus ise, Türk askeri oraya zorla götürülür, seçme şansı veya o derece bir bağlılığı yoktur. Üstleri ne emrederse onu yapmak zorundadır. Türk ordusunu bu yönden de büyük bir yalanla büyütmeye çalıştıklarını herkes biliyordur umarım. Çünkü sahada o askerlerin hiç de dedikleri gibi kendilerini birbirlerine siper ettiklerini, vatanları için savaştıklarını falan görmedik. Tam tersi kendi askerlerini nasıl yaktıklarına, cenazelerini siyah poşetlerle nasıl uçurumlardan attıklarına, sırf gerillaların eline geçmesin diye kendi askerlerinin cenazelerini bombalayarak paramparça ettiklerine gerillalar birebir şahit oldu.
Son aylarda özellikle Ocak ve Şubat aylarında gerilla güçlerinin Şehîd Delîl Batı Zap Bölgesinde ve Xakurkê’de gerçekleştirdiği devrimci operasyonlardan sonra işgalci Türk ordusunun kimyası bozuldu. Yine Newroz’da Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanlığı’nın Kürt halkına duyurduğu müjdeyi de hesaba katarsak, Türk devleti bir çıkmazda olduğunu net olarak anladı. Bunun altından kalkamayacağını anlayan faşist Erdoğan rejimi, son iki aydır var gücüyle herkesin ayağına gidiyor ve Kürt Özgürlük Hareketine karşı yeni bir operasyon başlatabilmek için çare ve destek arıyor. Zaten işgale ortak olan ve Kürt halkının düşmanlarıyla kol kola yürüyen KDP’ye yeni görevler verildiği ve gerilla alanlarına sürüldükleri son gelişmelerden de anlaşılacağı gibi aşikardır. Bu adım, net olarak KDP’nin sonunu getirecek bir adımdır.
YENİ OPERASYONLAR TÜRKİYE’Yİ GERİ DÖNÜŞÜ OLMAYAN BİR YOLA SOKACAK
Bunun yanı sıra Türk devleti, büyük ısrar ve şantajlarla Irak devletini savaşın içerisine çekmek istiyor. Böylece işgal harekatlarına bir yasal kılıf geçirmek istediği gibi yaşadığı tıkanıklığı aşmayı amaçlıyor. Halihazırda Irak devletinin tam olarak nelere evet dediği veya nelere hayır dediği tam olarak anlaşılır olmasa da Irak devleti bilmelidir ki, kendi bekasına en büyük tehdit, Türk devletinin ta kendisidir. Faşist Erdoğan rejimi bir taraftan bu yoğun diplomasiyi yürütürken diğer taraftan da demoralize olmuş, savaşma istemi ve takati kalmamış askerlerini ve ordusunu toparlamaya çalışıyor. Özellikle son bir aydır bütün kuvvet komutanları ile birlikte Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı üst üste sınırdaki askeri birliklere ziyaretler gerçekleştiriyor. Bu yolla sağlam ordu imajı yaratmaya ve özel savaş yalanlarıyla toplumun bu savaşa olan desteğini sürdürmeye çalışıyorlar. Özellikle geldikleri askeri kışla ve bölgeler, birer asker mezarlığına dönmüş noktalardır.
Bu noktalarda yüzlerce asker gömüldü. Hiçbirisi de topluma açıklanmadı. Çelê, Şirnex, Şemzînan ve bölgenin diğer yerlerindeki askeri kışla ve tugaylar, bu savaşın sevk ve idaresini sağladığı gibi savaşta ölen, yaralanan ve savaş dışı kalan askerlerin getirildiği bir toplama asker kampı gibidir. Tabii bütün bunlar toplumdan saklanan gerçeklerdir. Ve şu anda başlatılması planlanan bu yeni operasyonda da sonuç değişmeyecek ve Türk ordusu kendi eliyle daha beter darbe alacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Türkiye halkı bu savaşa destek verdiği sürece Erdoğan, kendisiyle birlikte tüm toplumu yok oluşa sürükleyecektir. Özellikle bu kirli savaşta büyük rol oynayan iktidar medyası toplumu yalanlarla kandırmakta ve halkın gerçekleri sorgulamasının önüne geçmek için büyük ve kirli bir rol oynamaktadırlar. Günlerdir bahsini ettikleri yeni operasyonu topluma kabul ettirmek ve faşizme boğduğu toplumun desteğini almak için medya eliyle büyük bir özel savaş yürütülmektedir. Sözde şu ana kadar denenmemiş bir yöntemle gerçekleştireceklerini söyledikleri yeni operasyon, zaten batakta olan Türkiye’yi daha da dibe sürükleyecek ve geri dönüşü olmayan bir yola sokacaktır.
Bütün asker aileleri bilmelidir ki, kendilerinden saklanan ve nasıl öldüğü bilinmesin diye türlü baskılar uygulanan çocuklarının cenazeleri ne durumdadır diye Erdoğan ve onun kirli rejiminden hesap sormalıdır. Kurdistan Özgürlük Gerillası, bu savaşta rüşdünü ispatladı. Özellikle işgalci Türk ordusunun çokça övündüğü tekniğine karşı geliştirdiği yol ve yöntemlerle Türk ordusuna tarihi bir darbe indirmeyi başardı. Savaş bundan sonra eskisi gibi olmayacaktır. Gerilla güçlerinin her şart ve koşulda mücadeleyi tam ve eksiksiz sürdürmek ve zafere ulaşmak için her türlü hazırlığı vardır. Herhalde Türk ordusu hazırlanırken gerillanın eli kolu bağlı duracağını kimse beklemiyordur. Gerilla güçleri hem yer altında, hem yer üstünde hem de havada Türk ordusuna tarihi darbeler vurmuş ve bundan sonra daha büyüğünü vurabilecek güç ve kudrettedir. Kürt halkı bundan sonra tarihi zafere odaklanmalı ve Önder Apo’nun dediği gibi; “Gayet tabii kudretlidir durumumuz” şiarıyla hareket etmelidir. Herkes bilmelidir ki, Kurdistan Özgürlük Gerillaları her alanda işgalci düşmana ve onun çökmekte olan ordusuna gereken tarihi cevabı vermektedir.