Medya Haber televizyonunda yayınlanan Avrupa Gündemi Programı’na konuk olan Boyun Eğmeyenler Partisi’nden Milletvekili Emmanuel Fernandes, Türk devletinin Rojava’ya dönük saldırılarını, Kürt aktivist Serhat Gültekin’in Türkiye’ye iade edilmesini ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecride ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Sayın Fernandes, Boyun Eğmeyen Fransa Partisi’nden Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisine seçildiniz. Burada ise Avrupa Sol Birlik Grubu’ndasınız. Ayrıca farklı komisyonlarda yer alıyorsunuz. Strasbourg Avrupa Konseyi’nin merkezi konumunda. Konseye bağlı AİHM, AKPM, CPT gibi organlar var. Kürtler en az 20-30 yıldır daimi olarak seslerini ve taleplerini bu kurumlara duyurmak için eylemdeler. Yıllardır tecrit altında olan Sayın Abdullah Öcalan ve Kürt tutsakların sorunuyla ile ilgilenmek sizin için neden önemli?
Her fırsatta şunu söylüyorum: 25 yıldır İmralı Hapishanesi’nde tutsak olan ve tam 3 yıldır kendisinden haber dahi alınamayan Sayın Abdullah Öcalan’ın üzerindeki durum tam bir skandaldır. Bu, asla kabul edilemez! Fransa Boyun Eğmeyen Partisi, AKPM’de ise Avrupa Sol Grubu olarak bu tepkimizi dile getiriyoruz. Özellikle şuna vurgu yapıyoruz; Sayın Abdullah Öcalan artık serbest bırakılmalıdır! Zira Kürt sorununun demokratik çözümünün anahtarı buradan geçiyor. Yine Sayın Abdullah Öcalan Kürt halkının doğal lideri olarak kabul görmüştür.
Bunu Erdoğan herkesten çok daha iyi biliyor. Bundan dolayı hapse atılmıştır. Bununla da yetinilmeyip, dış dünya ile ilişkileri kesilmiş vaziyette. Tam 3 yıldır dış dünya ile ilişkilerinin kesilmesi, Türkiye’nin taraf olduğu ve altına imza attığı bütün uluslararası sözleşmelere ters ve aykırı bir durumdur. CPT daha önceki açıklama ve analizlerinde bu uygulamaların ilgili sözleşmelerin kapsamı dışında olduğunu, bunlara ters olduğunu defalarca beyan etmişti.
Gelinen noktada Sayın Abdullah Öcalan’ın artık özgür kalması, serbest bırakılması, avukatlarıyla derhal görüşebilmesi ve avukatlarına bilgi verilmesi gereklidir. Ailesi, yakınları, Kürt halkı bunu bekliyor! Zira demokratik çözümün anahtarı burada!
‘Çözümün anahtarı İmralı’da ve bunu Erdoğan da biliyor’ vurgusunu yaptınız. Devlet ve hükümet yetkilileriyle İmralı görüşmeler başladığında, o dönem Başbakan olan Erdoğan Strasbourg’a gelmişti. ‘İmralı’da görüşmeler yapıyoruz’ diyerek, söylediğinizi teyit eden bir açıklamada bulunmuştu. Size göre şu anki noktaya neden gelindi? Kürtlerin talepleri, beklentileri ve davaları neden inkar ediliyor? Bu konuyu dile getiren, mücadele eden Selahattin Demirtaş gibi pek politikacıyı hapse attılar. Türkiye’de Kürt sorunu artık orduya havale edilen ve ‘bir güvenlik’ sorununa indirgenmiş bir vaziyette.
Evet, durum bu ama biz her fırsatta bunları dile getiriyoruz. Örneğin bu hafta Avrupa Sol Grubu adına, genel kurulda muhalefetteki parlamenterler ile parlamentoların ilişkilerinin ele alındığı özel oturumunda Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunu bir kez daha dile getirdim. Zira 2016’dan beri -Demirtaş o dönem partisinin ve muhalefettin lideriydi- tutuklu. AİHM 2020’den beri, ‘Selahattin Demirtaş hemen serbest bırakılmalı’ kararını vermişti. Türkiye’de muhalif olmanın bedeli böyledir. Bu türden uygulamalar ancak otoriter rejimlerde meydana gelir diyorlar.
Ama artık pek çok gözlemci Erdoğan yönetiminin diktatöryal bir rejim olduğu konusunda hem fikir. Ki bu tanım uygundur. Zira başta Kürt halkının muhalefeti olmak üzere, bütün muhaliflerini ezmek üzerine inşa edilen, kaskatı bir rejim var! Buna artık yeter demek lazım! Artık adaletin sağlanması gerek! Türkiye’deki Kürt muhalefetinin, diğer muhaliflerin ve her kesimin kendisini özgürce ifade ettiği, iradesini ortaya koyduğu bir ortam yaratılmalı. Son yerel seçimler gösterdi ve teyit etti ki, umutlu olmak gerekiyor. Çünkü muhalefet değişime işaret ediyor. Çizgilerde değişim gözlemleniyor. Bu iyi bir haberdir. Bu seçimin sonucunda Türkiye’de özgürlük rüzgarı estiğini söyleyebiliriz.
Siz de hatırlattınız. Türkiye Avrupa Konseyi kurucu üyesi. AB’nin kurucu üyesinin Rojava’ya yani Kuzey-Doğu Suriye’deki Özerk Yönetim alanlarına dönük askeri saldırılarını takip ediyor musunuz? Sol Grup olarak oradaki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk devletinin Rojava’ya saldırdığı bilgilerini alıyoruz. Bu saldırıları kaçınılmaz olarak ve ivedilikle mahkum ediyoruz. Zira bu saldırıların hiç bir uluslararası zemini ve çerçevesi yoktur. Sivillerin canını ve yaşam alanlarının alt yapısını hedef alan bu katliamvari saldırıları kınıyor ve mahkum ediyoruz. Sol Grup olarak bu saldırıların mahkum edilmesi amacıyla bir çalışma içerisindeyiz. Yakın zamanda bu doğrultuda bir beyanda bulunacağız. Rojava’yı, başta Kürt halkı olmak üzere orada yaşayan herkesi korumamız gerekiyor.
Daha önceleri, Fransa Cumhurbaşkanı Macron, ‘Rojavayı bir partner olarak değerlendiriyoruz’ açıklamalarında bulunmuştu. Bu sahada ne kadar hayata geçiyor? Fransa yalpalıyor mu? Bu konuda bir öneriniz, bir beklentiniz var mı?
Bu konuda ülkem Fransa’da olumsuz bir gidişatın olduğunu söyleyebilirim ve bunu kınıyorum. Buna bir örnek vereyim; biliyorsunuz Serhat Gültekin adında bir Kürt Fransa tarafından zor kullanılarak Türkiye’ye iade edildi. Türkler kendisini hemen hapse attı. Şu an işkenceye maruz kaldığına dair endişelerimiz de var. Halbuki Serhat Gültekin Fransa’ya sığınmıştı. Mülteci statüsünün verilmesi için de bütün şartlar, kriterler uygundu. Bu hakkı Serhat Gültekin’e vermek yerine, Türkiye’ye gönderilmesi, ülkem Fransa için bir utançtır. Macron iktidarına karşı, muhalefetteki Fransa Boyun Eğmeyen Partisi milletvekili olarak, bu ve benzeri uygulamaları bir skandal olarak görüyorum. Bunları mahkum ediyorum!
Ne demek, ülkeme sığınan birisinin zor kullanarak, şiddet kullanarak, savunma hakkına dahi saygı duyulmadan uçağa bindirilip böylesine geri gönderilmesi! Bu konuyu AKPM’deki Fransa resmi delegasyonu ile Serhat Gültekin’in Avukatı Sayın Andıç’ın da hazır bulunduğu bir ortamda genişçe bilgi edinerek ele aldık. Avukat Sayın Andıç müvekkilinin davasını, hem içerde, hem de AIHM’e kadar getireceği konusunda bizleri bilgilendirdi.
Bu, bütün muhalif kesimleri, militanları ilgilendiren bir durum.
Evet. Fransa’da bulunan bütün Kürtler kendilerini tehdit altında his ediyor. Bu, ilk kez bu kadar aleni ve bu kadar karikatüre biçimde oluyor. Bir kez daha tekrarlıyorum! Bu durumdan utanç duyuyorum. Bu geri gönderişi kınıyorum. İlgili Fransız yöneticileri, hükümeti bu pozisyonlarını gözden geçirmeli ve derhal bu kararlarını geri çekmeliler. Zira bu sadece Kürtleri de vurmakla kalmaz. Bu türden uygulamalar, buraya gelen ve Fransa’da yaşayan bütün muhalifleri, otoriter rejimlere karşı olan direnişçileri, hatta paranın gücüne karşı mücadele edenleri de vurur. Daha adil, insani, çevreye duyarlı bir dünya için mücadele edenleri etkiler bu. Bu tehdit bütün direnenlere karşı bir gözdağıdır, diyorum.
Tabi ki Kürt halkı bu direnişin öncülüğünü yapıyor. Bu kapsamda da Kürtlerin sesine ses katmaktan da onur duyuyorum. Gerçi Kürtler kendi sesini çok iyi duyuruyorlar ama yine de bu sese ses verenlerin giderek çoğaldığını da söyleyebilirim. Aynı zamanda Kürtlerin kahramanca direnişinden gurur duyuyoruz. Zira Kürtlerin verdiği bu mücadele, bizim için de bir mücadele ve direniş modelidir. Dolayısıyla karşılıklı dayanışma içinde olmamız lazım. Çünkü otoriter rejimlere, sermayenin ezici baskılarına karşı ortak direnişe ve safları sıklaştırmaya ihtiyacımız var.
Fransa’nın Rojava ilişkilerine dair sorumu yeniden sormak istiyorum. Zira Cumhurbaşkanı Macron, ‘Rojava’daki yönetim bizim partnerlerimizdir’ diyordu ve bu kapsamda Rojava heyetlerini Elize Sarayı’nda bir kaç kez davet ederek kabul etmişti. Sizin şu an bu sözlere ve bu ilişkiye dair değerlendirmeniz, tespitiniz nedir?
Cumhurbaşkanının konuşmaları ile yapılanlara baktığımızda ortada iki farklı konuşma yani bir çifte standardın olduğu görülüyor. Örneğin Kürtlerin elinde 50 bin kadar DAİŞ’li ve aileleri var. Bunlara dahi sahip çıkamama durumu söz konusu. Şunu hep hatırlamamız gerek: Başta Kürt kadınları olmak üzere, Kürtler DAİŞ’e karşı amansız bir mücadele verdiler. DAİŞ devletinin düşürülmesine onlar öncülük etti. Sadece bu sebeple olsa dahi Kürtlere borçluyuz. Ve hala ellerinde ise 50 bin DAİŞ’li teröristi ve ailelerini hapishanelerinde tutuyorlar. Fransa olarak, hatta Avrupa devletleri olarak ve özelliklede batı Avrupa olarak bizim Kürtlere karşı bir borcumuz var!
Daha bitmiş de değil! Cihadistler hala aktif ve yerlerindeler...
Evet, bu kavga hala devam ediyor. Cumhurbaşkanı Macron’nun bunları hatırlaması gerek! Eğer hatırlarsa, Kürtlerin vizyonuna uygun bir davranış içinde olması gerektiğini, Kürtler ile dayanışmamız gerektiğini idrak eder. İdrak etmiş olsa, Erdoğan rejimine karşı korumamız gereken militanları, bize sığınan insanları ‘postalayıp, göndererek’ şu an içine girdiği konumda olmazdı.
Avrupa Konseyi’ne gelirsek, buranın icra ve denetleme kurumu Bakanlar Komitesi’dir. Bir önceki konuda dile getirdikleriniz kapsamında, AİHM kararlarını yerine getirmekten sorumlu olan bu kurum ne yapmalı? Sayın Öcalan’ın durumunda olduğu gibi, yine gündeme getirdiğimiz konularda da, Avrupa Konseyi’nin temel ilkelerinin çiğnenmemesi amacıyla elçiliklerden oluşan Bakanlar Komitesi’ne yapmalı ki temel prensipler daha fazla çiğnenmesin?
Uluslararası hukuk normlarına uymaları ve uyulmasını sağlamaları gerek. Üye devletlerin hükümetlerinin ise bu uluslararası sözleşmelere, hukuka uyulması için daimi olarak kendilerine çeki düzen vermeleri lazım. Avrupa Konseyi’nde yer alan bütün devletlerin bu sözleşmelere sahip çıkması ve koruması gerekiyor. Zira üye devletler altına imza atmışlar. Bu bağlamda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Erdoğan’ın otoriter erkine ve taleplerine boyun eğmemesi gerek. Uluslararası sözleşmelere, kendi hukukuna, ilkelerine sahip çıkması, bunları ısrarlı bir şekilde talep etmesi beklenir.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Şunu tekrarlamak isterim: Kürt meselesine dair konuşmak benim için her zaman onur verici. Bu bağlamda Kürtler ihtiyaç duyduklarında ve yapabildiğim kadarıyla elimden geleni, ister Rojava için ister Türkiye’deki Kürt halkı için olsun hep yapmaya çalışacağımı bilmeleri gerek. Çünkü Kürtleri daha adil, ekolojik ve eşitlikçi bir dünya için mücadelenin öncüleri olarak görüyorum.