Figen Yüksekdağ: Asıl siz hesap vereceksiniz!

Kobanê Davası'nın duruşmasında konuşan HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, mahkeme heyetine "Hesap vermesi gereken sizsiniz" diye seslendi, "Kürtlerin mücadelesine sahip çıkmak bize vasiyettir" dedi.

Ankara'da 18’i tutsak 108 siyasetçinin yargılandığı Kobanê Davası sürüyor. Sincan Cezaevi Kampüsü'nde Ankara 22'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmayı bugün, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) eş genel başkanları Tülay Hatimoğlulları ve Tuncer Bakırhan'ın yanı sıra çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcisi izledi.

Tutsak Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, esasa dair savunmasına başladı.

Figen Yüksekdağ'ın konuşmasının öne çıkan bölümleri şöyle:

“Dünya tarihinde ender görülen bir siyasi kırım ve soykırım operasyonla karşı karşıyayız. Bugün bu Kobanê Kumpas Davası bu soykırımın parçasıdır. Bugün burada yüz yüze karşınızdayım ama emin olun ki sizin adaletinize güvendiğim için gelmedim buraya. Gözünüzün içine baka baka, yüzünüze bakarak gerçekleri söylemeye geldim. Ama karşımda bir yüz var mı, o tartışmalı!
Kobanê Davası bir insanlık davasıdır. Davanın savcısı da heyeti de hakimi de bizleriz, kadınlardır, gençlerdir, Alevilerdir, ezilen tüm halklardır, inançlardır, emekçilerdir. Bu insanlık davasının yargılayanları, yargıçları bizleriz. Kobanê Davası’nın, hak ve halk davasının gereğini yapmak için bugüne kadar nasıl mücadele ettiysek, bundan sonra da mücadeleye, hesap sormaya ve yargılamaya devam edeceğiz.

Yargı şu an tam bir kıyım mekanizması. Hukuk katlediyor, insanların adalete olan inancını katlediyor ve yine kendi içinde bir yarışa giriyor. Heyet başkanın bir suç şebekesinin üyesi çıkması buna örnektir.  

5 bin 267 sayfalık mütalaada DAİŞ ismi tek bir yerde dahi geçmiyor.

Eğer toplumu çürüten suçları işlemişsem, uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti, kadın cinayeti, işkence suçları işleniyorsa, yargı mekanizması ve siyasi iktidar tarafından açık biçimde kollanıyor.
Bu memlekette kadına yönelik şiddet suç değil zaten; İstanbul Sözleşmesi iptal edildi, 6284 sayılı yasa tehdit altında.

Halk adına siyaset yaptığımız için yargılanıyoruz.

Dosyadaki kimi müştekiler cinayet suçundan yargılanmalı. Bizim onlara hesap sormamız gerekiyor.

Kobanê bir halk ve hak davasıdır. Halkların bir direniş davasıdır. Dayanışmanın tel örgüler ve sınırlarla bitmeyeceği sanılan bir kardeşlik davasıdır. Bu davanın savcısı da yargıcı da bizleriz. Hesap vermesi gerekenler de sizlersiniz. Bizler hesap verenler değil, hesap soranlar olabiliriz ancak. Biz sözümüzün gereği için, kurmak istediğimiz yaşamı savunduğumuz için size hesap vermeyiz.
Biz sözümüzün niteliğini ve içeriğini hiçbir zaman bozmadık, yitirmedik. Sözümüze ihanet etmedik. Bugün bize bu mahkeme 'sözünüze ihanet edin' diyor, çok beklersiniz. Daha çok bekleyeceksiniz. Biz sözümüze sadık kaldık. Bundan sonra da sözümü saptıracak ve çarptıracak bir zihniyette olmadığımızı onlar da çok iyi biliyor."

'BU İKTİDAR DÜŞMANLIK ÜZERİNDEN HAYATTA KALMAYA ÇALIŞIYOR'

Aradan sonra tutsaklar salona “Jin, jîyan, azadî” sloganları ve zafer işaretleriyle gelirken, izleyiciler de “Özgür tutsaklar onurumuzdur” sloganı attı.
Figen Yüksekdağ, duruşmaya izlemek üzere katılanlara, Danimarka, İsviçre Almanya elçiliklerinden gözlemcilere, Fikret Başkaya’ya, Baskın Oran’a teşekkür ederek beyanlarına devam etti.

Figen Yüksekdağ, şöyle devam etti:

"Mesele bir siyasi intikam olmanın ötesinde bu iktidarın hayatta kalma meselesidir. Düşmanlık üzerinden, bizim üzerimizde kurdukları baskı üzerinden ayakta kalabileceklerini düşünüyorlar sadece. Yerel seçimler yaklaşıyor. Yerel seçim kampanyasını da yine bu dava ve mahkeme kararı üzerinden yürütecekler. Mahkeme tarihinizle ne kadar denk düşüyor. Yerel seçim öncesi siparişi verilen kararı çıkaracaksınız onlar da sallayarak bağımsız yargı ceza verdi, bunlar teröristtir diyerek kendi siyasi yolunu açmaya çalışacak. Bu tweet meselesi şuradan önemlidir, partimizin o dönemde yaptığı bir dayanışma çağrısını böyle bir yargılamaya konu etmeniz aslında bizi cezalandırmaktan daha çok Türkiye toplumunu korkutmak ve onları cezalandırmaya dönüktür.
Kaç yıldır yargılanıyoruz. Neredeyse profesyonel sanık olacağız. Bir tweet ile kıyametin sorumlusu ilan edilmek bize geri adım attırmaz ama bütün kadınlara ve topluma gözdağı verme girişimidir.

GEZİ DİRENİŞİ

Gezi direnişi umut hareketiydi. 1980 Darbesi’nin ardından ilk kez Gezi direnişiyle beraber toplumda bir 'soğuma dönemi' başlamıştı. Gezi hareketi umudun yeniden fışkırması, öldü sanılan umudun yeniden ortaya çıkması oldu. Bir büyük insanlık hareketi olarak ortaya çıktı.
Birbirinden koparılan, kutuplaştırılan, ‘sen teröristsin, sen aymazsın’ diyerek birbirinden koparılan insanların birbiriyle yeniden tanıştığı, arada çizilen yapay ve zorlama sınırların ortadan kalktığı, en kötü ihtimalle silikleştiği bir dönemdi. Farklı görüşlerden insanlar onur ve özgürlük değerlerinde buluşarak o Taksim Meydanı'nı güzelleştirdiler. Çelişkiler ve çatışmalar vardı ama o Gezi günlerinde hiçbir kötü olay yaşanmadı, insanlar birbirine saldırmadı, kırmadı, dökmedi, herhangi bir güvenlik sorunu yaşanmadı.

'KÜRT HAREKETİ EN ÖNEMLİ DİNAMİKTİR'

Gezi direnişinde yaratılan bütünleşme ruhu ile birlikte farklı siyasal ve toplumsal dinamikler yan yana mücadele etti. O dinamiklerin en önemlisi de Kürt özgürlük hareketiydi. Hareketin içine girdiği süreç, toplumun politik niteliğini ciddi bir birikim olarak ciddi bir düzey olarak ortaya koydu. O dönemde elbette sadece Gezi’de değil çok daha öncesinde de Kurdistan’da ezilen halkın giriştiği önemli, tarihsel, köklü, özgürlük ve adalet mücadelesi vardı. Ve bu özgürlük ve adalet mücadelesi çok ciddi bir birikimi yarattı. En önemlisi kadın devrimi, kadın özgürlük hareketinde yaratıldı. Kadın devrimi Rojava’da bir nitelik yarattı ve bütün Türkiye toplumunu demokratik siyaset zeminin, yapısını etkileyen bir dinamiğe dönüştürdü.

HDP bir fikir, felsefe partisidir. HDP bir tarih partisidir ve hiçbir fikir hiçbir felsefe ve tarih asla mahkeme salonlarında yargılanamaz. Asla mahkeme salonlarına sığmaz. Beş milyon sayfalık dosya yapsanız ona da sığmaz, 15 milyona da sığmaz. Çünkü fikir, felsefe, tarih asla yargılanamaz” dedi.

Sosyalist bir Türk olarak, 'Ne işin var Kürtlerin arasında' şeklinde birçok kez tepki aldım. Ancak biz bıkmadan usanmadan anlatmaya çalıştık. Hak olanının, doğru olanın bu olduğunu anlatmaya çalıştık, ikna etmeye çalıştık ve bunu anlatmaya devam edeceğiz. Benim Türk kimliğimi, sosyalist kimliğimi daha fazla nefret gerekçesine dönüştürdüler, çünkü ‘Türkler kendi isteğiyle Kürtlerin yanında olamaz’ fikri vardı. O sınırları kendileri koymuşlar. Ben ve yoldaşlarım bu sınırı onların nezdinde aşmış olduk. Bütün bu nefretle bizi ayrı yerlere savurma çabalarına karşı biz bir çizgide inat ve ısrar ettik, yine inat edeceğiz.

Türkiye ve Kurdistan halklarının devrimci demokratik birleşik mücadelesi kırılmaz bir çeliktir.
Kürt halkının davasına sahip çıkmak, güncel politik bir zaruretten ibaret değil, bize bir vasiyettir. 1968’lerde devrimci hareketlerde yaşamını yitiren devrimci yoldaşlarımızın vasiyettir.

‘KÜRT SORUNU TÜRK SORUNU DA YARATIYOR’

Kürt toplumunu çökertemiyorlar çünkü çekilen onca acıya, o kadar kayba rağmen akıl almaz saldırılara rağmen bu toplum bir taraftan çekiyor bir taraftan da dayanıklılık geliştiriyor. Ama Türk ulusunun durumu kötü. Kendini seçkin, hakim ulus sanıyor. Her şeye kendinin sahip olduğunu sanıyor oysa ki öyle değil. İktidardakiler Türk ulusuna bunu söylüyor ama bunu söylerken geleceğini, ekmeğini, yemeğini, hakkını, onurunuz çalıyor, adaletsizlik dayatıyor. Bunun karşısında Türk ulusu direnme refleksi geliştirebilecek noktada değil. En büyük sorun Kürt sorununun çözülmemesi çok büyük bir Türk sorununa yol açıyor. Asıl bölücüler bize bu dosyayı hazırlayanlardır. Bizi devletin birliğini, bütünlüğünü bozmakla itham edenler, devleti milleti kendi babasının bahçesi sananlardır. Ve asıl bölücüler de sanki babasının bostanını tarlasını kendi kafasına göre bölüyor gibi bölen aynı iktidar merkezleridir."

SLOGANLARLA KARŞILANDILAR

Verilen 20 dakikalık aranın ardından Figen Yüksekdağ ve tutsak siyasetçiler “Yaşasın birleşik mücadelemiz” sloganı, alkış ve zılgıtlarla karşılandı.

Figen Yüksekdağ savunmasının son bölümünde şunları da söyledi:

Kürt sorunundaki çözümsüzlükte ısrar eden iktidar ve devlet aklı devreye farklı aktörleri sokmaya çalıştı. Örneğin '90’lı yıllarda aktif rol oynayan, tetikçi olan Hizbullah’ı devreye sokmaya çalıştı, HÜDA-PAR’la HDP’yi karşı karşıya getirme provokasyonu ile devletin baskı aygıtlarının ulaşamadığı Kurdistan’daki yerlerde de başka bir baskı aygıtı yoluyla baskı altında tutmak için Hizbullah ve HÜDA-PAR’ı oyunun içine çekme hamlesi geliştirdi.

MİT’in ve tüm devlet yetkililerinin olduğu masada oturduğumuz sırada siyasi iktidar çok büyük devasa bir savaş planı yapmış. Çöktüreceği kimler, bizleriz. Neyi çöktürdüler, çöktük mü? Hayır!
Bu dava bir hak, halk ve siyasi özgürlük davasıdır. Bu süreç geçicidir tarih kendi hükmünü verecektir. Halkların ve devrimci siyasetin hükmü açığa ortaya çıkacaktır."

'ABDULLAH ÖCALAN DİNLENSİN'

Dava dosyasında önemli eksiklerin olduğunu kaydeden Figen Yüksekdağ, Çözüm Süreci’nin resmi muhatabı olarak yer alan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tanık olarak dinlenmesini talep etti. Figen Yüksekdağ, “Hakikatın kaynağına ulaşmak gibi bir derdiniz varsa Öcalan tanık olarak çağırılmalıdır. Bizzat Sayın Öcalan’ın gönderdiği mesajla çok daha kanlı olayların önüne geçilmiştir. En önemli tanık odur. Gelemiyorsa SEGBİS’le bağlarsınız ve böylece yıllarca İmralı’da süren tecridin bu davayla kırılmasına vesile olursunuz. Böylelikle bizim tutsaklığımız bir kırılmaya yardımcı olur” çağrısında bulundu. Yüksekdağ, Kürt sorununda demokratik çözüm ve Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin son bulması talebiyle cezaevlerinde başlatılan açlık grevlerine dikkat çekerek, “Özünü ve canını ortaya koyarak sergiledikleri tavır ve tutumdan söz ediyoruz. Bu bir şeyler ifade etmeli, eğer bir irade ortaya konulmazsa çok daha trajik olaylarla karşı karşıya kalınacak. Ateş sadece düştüğü yeri yakmaz. Senin kardeşinin canı yanıyorsa senin de başka yerlerden canın yanacaktır” mesajı verdi ve açlık grevinde olan tüm siyasi tutsaklara selamlarını iletti.

Figen Yüksekdağ’ın savunmasının ardından salondan, “Kobanê umuttur, umut dimdik ayakta” ve “Yaşasın devrim ve sosyalizm”, “Bijî berxwedana Kobanê” sloganları yükseldi.

Duruşma yarın saat 10.00’da Figen Yüksekdağ’ın avukat beyanlarıyla devam edecek.