Gazi’de devlete öfke, devrimcilere özlem var

Son dönemde yaşanan 3 kadın cinayeti ve arka planında yaşanan sorunlar, gözlerin yeniden Gazi Mahallesine çevrilmesine sebep oldu. Gazi Mahallesinde yaşayan kadınlar, yaşanan cinayetlerin devletin kadına yönelik politikasının sonucu olduğunu dile getirdi.

Yoksulların, Alevilerin, Kürtlerin yoğun yaşadığı İstanbul Gazi Mahallesinde on günlük zaman dilimi içerisinde üç kadın erkekler tarafından katledildi. İlk olarak 13 Kasım akşamı Pınar Bektaş adlı kadın, yaklaşık bir yıl önce boşandığı Tuncay Sağ tarafından katledildi. Yaşanan kadın cinayetinden on gün sonra bu sefer Şadumane Temuçin ve kızı Aleyna Dayıoğlu, Şadumane Temuçin’in evli olduğu Mehmet Kaya tarafından evleri basılarak katledildi.

Gazi Mahallesinin tarihinde ilk olan kadın cinayetleri, mahalleli kadınlar tarafından tepkiyle karşılandı. Pınar Bektaş’ın cenazesinin kalktığı Gazi Cemevi’nde kadınlar cenaze töreninde ön sırada saf tutarken, tabutu da kendileri taşıdı. Yeni Demokrat Kadın’dan Elif Karakaya, Mor Dayanışma’dan Özge Karbo ve Gazi Cemevi yönetiminden Arzu Erdoğan ile mahallede yaşanan kadın cinayetini ve yaşananları ANF’ye değerlendirdiler.

GAZİLİ KADINLARDA UZUN SÜREDİR BİR MUTSUZLUK HAKİM

Gazi Mahallesinde yaşayan kadınlarda uzun süredir bir mutsuzluk olduğunu belirten Yedi Demokrat Kadın’dan Elif Karakaya, kadınların dar arkadaş veya akraba gruplarına sıkışıp kaldıklarını, toplumsal hayatla bağlarının giderek kopmaya başladığını belirterek, “Uzun zamandır Gazi’deki kadınlarda müthiş bir mutsuzluk var. Kendi dar, arkadaş ve akraba gruplarındaki sorunlara sıkışıp kaldıklarını görüyoruz. Bu sorunlar onlara çok büyük sorunlar gibi görünüyor. Dedikodular, çalıştığı yerde ustabaşının söyledikleri, arkadaş gruplarında yaşananlar gibi. Küçük sorunlara sıkışmış Gazili kadın profili var. Dedikodu ağının içinde boğulmakta olan kadınlar bundan fazlasıyla etkileniyorlar. Dedikodu kültürünün çok gelişkin olduğunu söyleyebiliriz” diye konuştu.

Özellikle son zamanlarda giderek artan ekonomik sorunların yaşattığı açmazların da karşılarına çıktığını belirten Karakaya, bunun kadınlar arasında bir dayanışma kültürünü geliştirdiğini de vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü, “Kolektif yaşam Gazi’de diğer mahallelere göre daha ileri bir seviyede. Kolektif yaşamda aktifleşen kadın gerçekliğinin son zamanlarda azaldığını ama yine de kimi sorunlara, saldırılara karşı birlik olma halinin devam ettiğini gözlemliyoruz. Kadınlar özellikle yoksulluktan kaynaklı dayanışmaya ihtiyaç duyuyor ve bunu gerçekleştiriyor. Bunun da mahallenin kuruluşundan itibaren süren yoksul, emekçi karakterinin bir öğretisi olduğunu düşünüyoruz. Dayanışma kültürü yaratılmış ve devam eden bir olumluluk.”

KADINLAR KENDİNİ GÜÇSÜZ HİSSEDİYOR

15 Temmuz sonrası yoksul mahallelere yönelik devlet baskısı ve artan yozlaştırma saldırılarıyla birlikte kadınların çocuklarının çete, uyuşturucu batağına saplanmasıyla mutsuzluklarının arttığını, bireysel sorunlar yerine yine kadına verilen ‘fedakar’ olma rolünden kaynaklı olarak başkalarına üzüldüklerini dile getiren Karakaya, sözlerini şöyle sürdürdü, “Kadınların (Annelerin) çocuklarını uyuşturucu ve çete batağına kaptırması onlarda müthiş bir mutsuzluk yaratıyor. Kendi, bireysel sorunlarından ziyade, fedakâr, kendinden önce başkasını düşünen kadın profilinde olduklarından dolayı çocuğunun yaşadığı, sürüklendiği yol onda bir mutsuzluk yaratıyor. Bu anlamıyla şu talebi çok duyuyoruz; gelin kurtarın çocuklarımızı. Buna şunu da ekliyorlar; keşke size daha çok kapımızı açsaydık, keşke daha iyi ve dirençli dursaydık, size sahip çıksaydık gibi…

Kadın kendini güçsüz hissediyor. Bu güçsüzlük hali aslında geçmişten gelme. Geçmişte kolektif bir güç olma hali vardı. Gazi halkının kendi gücü vardı ve kadın da bunun öznesiydi. Gazi direnişinde kadınların üretim ve emek sürecinin içerisinde olduğunu görmüştük. Buna rağmen sonraki süreçte ekonomik kriz ve devletin bilinçli politikaları ile birlikte kadınlar da kendi içine kapanma, kendini kurtarma, en azından ölmeme, dayak yememe, kendi karnını doyurma gibi eğilimler güçlendi.”

GAZİ’DE KADINLAR, KADINLARIN KATLEDİLMESİNİN DEVLET POLİTİKASI OLDUĞUNUN FARKINDALAR

Gazi Mahallesinde yaptıkları çalışmalarda çok sayıda kadınla görüştüklerini, kadın cinayetlerinden sonra öfkeden ziyade yas havasının hakim olduğunu ancak yine de kadınların bazı şeyleri gördüklerini söyleyen Karakaya, yapılan eylemlerde en çok katılım sağlanan sloganların ise kadın cinayetlerinde devletin payını belirten sloganlar olduğunu sözlerine ekledi. “Gazi’deki kadınlar Pınar’ın katlinin devletin politikasının bir sonucu olduğunun farkındalar. Tartışmalarda şuna denk geldik; kadın cinayeti, kadına yönelik şiddet var. Gazi’de şiddet hep vardı ama şiddetin biçimi, yöneldiği yer değişmiş.

Devrimcilere karşı bir istek, bir talep var ama devrimciler bunu ne kadar karşılıyor orası tartışma konusu. Çünkü devrimcilerden bir şey görmek istiyorlar, bizden bir şey görmek istiyorlar. Bu ne kadar az olursa halk da kendini o kadar geriye çekiyor. Çünkü daha önce de devrimcilerin mahallede devlet saldırısı ile birlikte ciddi bir şekilde yıprandığını, gerilediğini görüyoruz. Tekrar aynı baskıların olmasından korksalar da devrimcilere bir özlem var. Asıl mesele, sorunun kendisinin toplumsallaşması, sorunu toplumun içselleştirmesidir. Kadınlarda bunu görüyoruz. Devrimcilere özlemi de görüyoruz. Kadınlar soruna bütünlüklü bakabiliyor. Soruna dair çözümler de öneriyorlar. Kadınlar artık şunu diyor; benim kızım sokakta rahat rahat yürüyemiyor. Bu talebin arkasında kızlarımızı koruyun, bu bakış açısını değiştirin önerisi var. Devrimciler gelsin, bizim içimizde olsun, biz onlara bakalım ama konuya bizi karıştırmasınlar bakış açısı var ama bu bakış açısı da pek güçlü değil ve geriliyor. Kadın buluşmalarında bunun yıkıldığını görüyoruz. Kadınlar kesinlikle bir şeyler yapmak istiyor artık.”

YAŞANAN EKONOMİK KRİZ GAZİ MAHALLESİNDE KENDİNİ DAHA ÇOK HİSSETTİRİYOR

Gazi Mahallesinde uzun süredir çeteleşmeden kaynaklı bir hareketlilik olduğunu vurgulayan Mor Dayanışmadan Özge Karbo, uyuşturucu kullanımının çok genç yaştaki çocuklara kadar düştüğünü, derinleşen kriz ile birlikte mahallede yozlaşmanın da arttığını dile getirdi. Karbo, bu konu ile alakalı olarak şunları belirtti: “Gazi’de uzun zamandır yoğun bir hareketlilik var. Son dönemlerde uyuşturucu daha da yaygınlaşmış durumda, özellikle genç yaşlarda kullanım oranı gittikçe artıyor. Bununla beraber mafya-çeteler arasında yaşanan sorunlar mahallenin kendisini doğrudan etkiliyor. Gece vakti çıkan çatışmalar esnasında ölen ya da yaralanan mahalleliler oluyor. Aynı şekilde esnaf da benzer bir zararı görüyor. Derinleşen ekonomik kriz dolayısıyla yoksullaşan halkın bir kesimi ise kısa vadede kendilerince çözümü hırsızlıkta buluyor.”

Devletin Gazi Mahallesine yönelik özel bir politikasının olduğunu dile getiren Karbo, Gazi’de bütün baskılara rağmen direniş kültürünün halen sürdüğünü ancak iktidarın en küçük eyleme dahi Gazi Mahallesinde izin vermediğini belirterek, “1 Kasım günü Filistin’e yapılan saldırı ve soykırıma karşı ses çıkarmak amacıyla yapmak istediğimiz basın açıklaması şiddet ve işkenceyle gözaltına alınmamızla son buldu. Halbuki iktidarın dahi meydanları doldurup mitingler düzenlediği Filistin’deki saldırılara karşı Gazi Mahallesinde yaşayan devrimciler olarak ses çıkarması kaymakamın keyfi yasaklamalarıyla engellenmeye çalışıldı. Tüm bunlar yaşanırken mahallede ardı ardına kadın cinayetleri gündeme geldi. 10 gün içinde 3 kadın cinayeti yaşandı. Erkek egemen zihniyetin korunduğu ve kadınların ötekileştirdiği bir ülkede mahalledeki kız kardeşlerimiz katledildi. Biz de buna karşı Gazi Mahalleli kadınlar olarak tepkimizi ortaya koyduk” diye konuştu.

MUAZZAM BİR ÖFKE VAR AMA KORKU VE TEDİRGİNLİK DE HAKİM

Mahalleli kadınlarda biriken bir öfkenin olduğunu ancak öfkenin yanında korku ve tedirginliklerinde yoğun olarak hissedildiğini belirten Karbo, sözlerini şöyle sürdürdü: “Biriken muazzam bir öfke var. Hemen yanı başınızda duran arkadaşınız, komşunuz artık yok. Kabul etmekte hem zorlanıyoruz, hem de bir daha yaşanmaması için yollar arıyoruz. Ama maalesef ki tek hissedilen şey öfke değil, korku ve tedirginlik de var. İktidarın en iyi yaptığı şeylerden birisi kadınları yalnızlaştırmak ve çaresiz bırakmak oldu. İstanbul Sözleşmesinin iptali, 6284’ün etkin uygulanmaması ve katilleri cezasızlıkla ödüllendirmek hem bizleri öfkelendiren bir şey, hem de bir anlamda korkutan bir şey. Yardıma ihtiyacınız olduğunda kolluk kuvvetinden ve yargıdan bir şey gelmeyeceğini biliyorsunuz. Bu noktada tüm görüşmelerde ve çalışmalarda örgütlenmekten, öz savunmayı hak bilmekten ve anlatmaktan başka çaremiz kalmıyor. Örgütlenmek ve öz savunma bugün bizi yaşatan iki şey. Yaşamak ve yaşatmak istiyorsak vazgeçmememiz gerektiğini, direnmek gerektiğini öğrendik. Gazili kadınlar da bunun farkında, yıllardır ezilen Alevi kadınlar, Kürt kadınlar da, emekçi kadınlar da farkında. Bizlere düşen şey bu farkındalığı politik bir bilince taşımak ve farkında olmayan kadınlara ve genç kadınlar erkek devlet anlayışını göstermek kalıyor.”

DEVRİMCİLER GAZİ MAHALLESİNİ BIRAKMAYACAK

Gazi Mahallesinin emekçilerin mahallesi olduğunu, devletin bütün baskılarına rağmen mahallenin tarihinin belli olduğunu sözlerine ekleyen Karbo, devrimcilerin Gaziyi bırakmayacağını belirti. Karbo sözlerini şöyle sonlandırdı: “Yoksullaşmanın arttığı, en temel hakların dahi ortadan kalktığı, kadın emeğinin daha da yok sayıldığı, ucuz emek gücü arayışının ortaya çıktığı bir süreçteyiz. Bu yüzden savaş önce kadınları ve çocukları vuruyor sözünün gerçekliğini iliklerimize kadar hissediyoruz.

Yıllardır yanı başımızda süregelen halkların mücadelesine bakalım. Devletin sonsuz gücü evleri, hayatları yıkarken kendini kadınlar üzerinden var etmeye çalışan erkek iktidar politikasını görürüz. Kadınlara tacizin, tecavüzün arttığını görürüz. Adeta devletler arasında güç gösterisinde kadın bedenlerine yapılan insanlık dışı muameleyi görürüz. Bu yüzden savaş karşıtlığına karşı kadınlar hep en öndedir, Kurdistan’dan Türkiye ve Filistin’e, Rojava’dan Ukrayna’ya kadar.

Tüm bunlarla beraber Gazi’de neler yapılıyor sorusuna gelince; birçok devrimci kurumun olduğu mahallede elbette herkes kendi perspektifinden bayrağını yükseltmeye çalışıyor. Katledilen kadınların ardından Sultangazi Kadın Dayanışması ile basın açıklamalarını gerçekleştirdik. Bizler de Mor Dayanışma olarak yeni dönemde tekrar öz savunma pratiğini önümüze koyacağız. Kadın buluşmalarına ihtiyacımız var, çünkü gücümüzü nerden aldığımızı görmek bizlere yalnız olmadığımızı gösterecektir. Kadınların özgürleşebileceği, özne olabileceği yaşam alanları bugün biz devrimcilere ve sosyalist feministlere düşen tarihsel bir görevdir.”

ALEVİ TOPLUMU İKTİDARIN ERİL VE DEJENERE POLİTİKALARINDAN ETKİLENDİ

Gazi Mahallesinde yaşanan sorunların Türkiye’den ayrı düşünülemeyeceğini, mahallenin göz önünde olduğu için yaşanan sorunların hemen görüldüğünü belirten Gazi Cemevi yönetiminden Arzu Erdoğan, yaşananların tüm Türkiye’nin sorunu olduğunu dile getirdi. Erdoğan şöyle devam etti: “Belki de en çok dillendirilen şeylerden biri de mahalledeki uyuşturucu, çeteleşeme ve en sonunda da kadına yönelik şiddetin olması ile ilgili bir anılma oldu ama bunu sadece Gazi Mahallesi ile değerlendirmek eksik kalır. Bu tüm Türkiye’nin bir sorunu olarak düşünüyorum.”

Alevi yol ve erkanında kadın erkek ayrımının yapılmadığını, her canlının bir can olarak ele alındığını söyleyen Erdoğan, Alevi toplumunun son yıllarda iktidarın eril, dejenere eden politikalarından çok etkilendiğini vurgulayarak, “Yaptığımız bütün erkanlarımız da, cem erkanı olsun, cenaze erkanı olsun tüm erkanlarımız da kadın ve erkekler birliktedir. Alevi toplumu var olan eril, dejenere eden sistemden, oluşumlardan, yapılardan etkileniyor. Dolayısıyla Pınarımızı katleden eski eşi de teyzesinin oğlu. Bu da bize şunu gösteriyor, bizim kendi yolumuzdan, erkanımızdan, inancımızdan caydığımızı gösteriyor. Çünkü Alevi inancı özünde hiçbir cana kıyma yoktur. Kadın erkek ayrımı yoktur, hiçbir cana kıyılmaz. Bir taşı bile yerinden oynatırken onun rızalığını isterler. Alevi toplumu olarak bundan uzaklaştığımızı, bu ikrarımızdan uzaklaştığımızı gösteriyor. Cemde dara kalkan kadında erkekte aynıdır bizde. Bir kabahat işlenmişse, toplumsal hayatta ve aile içerisinde olumsuz bir durum gerçekleşmişse darda erkeğe ayrı, kadına ayrı muamele yapılmaz.  Pir huzurunda herkes aynıdır. Eline beline diline hakim olmak da hepimiz için geçerli bir ilkedir.

Genel olarak kadın canlarımızın tedirgin olması cezasızlık sürecinin çok yaygın olmasındandır. Ceza vermek tek başına caydırıcı mıdır hayır ama ceza vermek önemli bir faktördür. Kadın sorunu toplumsal hayat içerisinde kadının var oluşu çok kapsamlı ve ağır bir konu, ne konuşursak konuşalım hep bir yeri eksik kalıyor. Dolayısıyla korkmak değil de tedbirli olmak gerekiyor.”