Günay: Tecride karşı mücadele varlık gerekçelerimizden biridir

Kürt Halk Önderi Öcalan şahsında Kürt halkının ve toplumsal muhalefetin de tecrit edildiğini belirten HDP Sözcüsü Ebru Günay, partisinin tecride karşı sürekli mücadele halinde olduğunu kaydetti.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik ağırlaştırılmış tecrit 21 yıldır devam ediyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü ve Mardin Milletvekili Ebru Günay, Öcalan şahsında uygulanan tecrit politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Tecridin sürekli gündemlerinde olduğunu kaydeden Günay, HDP olarak tecride karşı sistematik bir mücadele yürüttüklerini belirtti. "Tecrit bizim için dönem dönem kampanya ile öne çıkan bir durum değildir" diyen Günay, özellikle kongre ve konferanslarda tecride dair güçlü kararlar aldıklarını hatırlattı.

Bu kararlarla bağlantılı olarak savaşa karşı barışı, tecride karşı ise özgürlüğü sürekli tartıştıklarını dile getiren Günay, "AKP iktidarı, artık tecridi yönetim biçimi haline dönüştürdü ve faşizmin temellerini kurumsallaştırdı. Faşizmi de tecrit politikaları üzerinden büyüttü ve yükseltti. Dolayısıyla bizim faşizme karşı yaptığımız her eylem, her etkinlik, her karşı duruş özünde İmralı Adası’ndaki tecrit sistemi ile doğrudan bağlantılıdır. Savaş karşıtı duruş, savaşa karşı mücadele etmek aslında doğrudan tecride karşı pozisyon almaktır. 20 yıllık İmralı geçmişi savaş ve tecrit ile doğrudan orantılıdır; tecrit derinleştikçe savaş konsepti derinleşiyor" dedi.

CEYLANPINAR OLAYININ KOMPLO OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI

Kürt Halk Önderi Öcalan’ın barışın köprüsü ve mimarı olduğunu söyleyen Günay, çözüm sürecinin sona erdiği 24 Temmuz 2015 tarihini hatırlatarak, "2013 Newroz deklarasyonu ile başlayan ve 7 Haziran 2015 öncesi Türkiye’de çözüm süreci devam etti. Heyet İmralı Adasına gidip geldi, yapılan görüşmeler neticesinde Dolmabahçe Mutabakatı hazırlandı. İktidar özellikle 5 Nisan görüşmesinden sonra kendisinin iktidarda kalmasıyla ve tek adam dönemindeki başkanlık sistemi ısrarlarıyla beraber maalesef tecrit giderek derinleşti ve savaş konseptine girildi.

Özellikle 24 Haziran'da Ceylanpınar'da yaşanan olayın daha sonra komplo dolduğu ortaya çıkmasına rağmen ifadelerle çarpıtıldı. O süreç aslında Türkiye'de topyekün bir savaş konseptinin devreye girmesiydi. O günden bugüne baktığımızda Türkiye’de çok yoğun bir katliam süreci yaşandı. Bunlar savaş ve tecrit arasındaki doğru orantıyı çok açık ifade ediyor. 5 Nisan’dan sonra Sayın Öcalan ile fiziki temas kesildi. Önce Amed’de 5 Haziran patlaması oldu. Ondan hemen sonra 20 Temmuz’da Suruç'ta 33 genç katledildi. Ve sonrasında Ankara Gar Katliamı ve bununla beraber Kürt kentlerindeki bombalamalar ve yıkımlar başladı.

Bu süre içerisinde kamuoyu, avukatlar, aileler, İmralı Heyeti tüm çabalara rağmen İmralı Adası’na bir görüşme gerçekleştiremediler. Bu aslında bir kez daha savaş tecrit gerçekliğini savaşın ve tecridin ne kadar bağlantılı olduğunu, Sayın Öcalan’la görüşmenin barışın ne kadar tetiklediğini ne kadar barış köprüsü ve mimarı olduğunu bir kere daha göstermiş oldu. Dolayısıyla bizim içinde savaş ve barış hattı yani savaşa karşı barış hattını kurma, tecride karşı özgürlük hattını koruma ve buna sahip çıkma önemli ve süreklileşen bir hattı ifade ediyor. Bu bizim en temel varlık gerekçelerimizden bir tanesidir" diye konuştu.

KÜRT HALKI TECRİT EDİLİYOR

Tecridin bir çeşit imha ve yok etme konsepti olduğunu vurgulayan Günay, devamla şunları belirtti: "Tecrit dediğimiz şey zamana yayılmış bir unutturma politikasıdır. Bu o liderlerin ilişki kurdukları, temas ettiklerini de tecrit etmek ve yok saymaktır. En temel felsefesi budur. Siz bir lideri tecrit ediyorsanız, o lidere destek veren, onun etrafında toplanan, onun felsefesini, düşüncesini görüşünü savunan herkesi, bütün demokratik güçleri ve özünde temsil ettikleri hakların tamamını tecrit ediyorsunuz demektir.

Türkiye üzerinden biraz da değerlendirdiğimizde, Sayın Öcalan özelinde şu an uygulanan bu tecritte İmralı adası tek başına tecrit edilmiyor. Onunla aslında Kürt halkı tecrit ediliyor, onunla savaş karşıtı güçler, barış yanlısı güçler de tecrit ediliyor. Türkiye muhalefeti tarihte hiç olmadığı kadar bir saldırı altında. Cumhuriyet tarihinin en büyük saldırı konsepti ile imha etme, yok sayma, görmezden gelme konseptiyle karşı karşıya ki bu tecritle ilgili bir şeydir.

Mandela da tecrit edildiğinde ve bir adada kaldığında da bu böyleydi. Siyahiler çok ciddi bir şekilde Apartheid rejimine karşı mücadele ediyorlardı. Barış süreci başladıktan sonra daha görünür olmaya başladılar ve hak ihlalleri yansımaya başladı. Bu Türkiye için de böyledir. Kürt halkının yaşadığı sorunlar bununla doğrudan bağlantılıdır. Tecrit politikaları ve tecrit konsepti ve buna bağlı olarak gelişen savaş konseptidir."

DEMOKRATİK ULUS SİSTEMİ KAPİTALİST SİSTEM AÇISINDAN TEHLİKE ARZ ETTİ

Türkiye ve Kürdistan'da yaşanan kadın katliamlarının tesadüf olmadığını ifade eden Günay, Rojava’da yaşananlara işaret ederek bunun bir ideolojik bir savaş olduğuna dikkat çekti. Kürt Halk Önderi Öcalan'ın çözüm önerilerine dikkat çeken Günay, "Sayın Öcalan, İmralı Adasında oluşturduğu savunmalarını tüm kamuoyuyla paylaştı. Çok güçlü bir çözüm önerisi verdi, çözüm sürecine dair paradigmalar, ideolojik bir altyapıyı dünya halklarına sundu. Demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma ve buna bağlı olarak gelişen konfederal sistem, Demokratik Ulus sistemi sundu. Bunların hepsi aslında kapitalist sistemler açısından tehlike arz ediyor.

En somut yaşayan alanlardan bir tanesi de Rojava… Kürtlerin, oradaki diğer hakların nasıl bir arada yaşadığını hep birlikte gördük. Sadece Kürtleri değil ya da Rojava halkları değil; bütün dünya halkları için o sistem umut olmaya başladı. Bugün baktığımızda en büyük ideolojik savaş Rojava üzerinde yürüyor, en yıkıcı savaş da Rojava üzerinden yürüyor. IŞİD katliamları, Türkiye’nin önce Efrîn’e arkasından Girê Spî’ye saldırması bu konseptle ilgiliydi. Yani fiziki yoğun bir savaşım, bir de ideolojik savaşım hali var.

Kadına yönelik bu kadar saldırı tesadüf değil. Çok bilinçli bir şekilde özgürlük konseptine, kadın özgürlükçü paradigmaya karşı gelişen bir kadın kırım politikasıdır. 21. yüzyılda IŞİD çok tesadüfi olarak gelip Kürtlere saldırmadı, ya da IŞİD Êzidî kadınlara bu kadar tesadüfi olarak saldırmadı, onları köleleştirip köle pazarlarında tesadüfen satmadı. Bunlar çok bilinçli olarak yapılmış hamlelerdir. Savaş konseptinin ve ideolojik savaşının sonucu olarak yansıyor ve devam ediyor. Bugün de hala onun sonuçları yaşanıyor maalesef" diye konuştu.

HERKES TECRİTTEN RAHATSIZ

Partisi tarafından başlatılan "Darbeye Karşı Demokrasi" yürüyüşü sırasında da İmralı Adası’ndaki tecride karşı halkın tepkisinin aynı olduğunu vurgulayan Günay, "Türkiye kamuoyu artık bu durumun farkında. Demokrasi buluşmalarında temas ettiğimiz, Edirne’den Hakkari’ye yaptığımız yürüyüşlerin hepsinde ortaya çıkan bir gerçeklik var. O da Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’deki toplumsal barışı içerisinde Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması. Bu en temel, olmazsa olmaz kuraldır. Bu temas ettiğimiz her yerde bize söylendi.

AKP iktidarı aslında Türkiye’yi i İmralılaştırarak politika yürütmeye çalışıyor. Dolayısıyla insanlar bunun farkında ve bundan rahatsız. OHAL darbesinin yıldönümü olduğu bugünlerde tekrar hatırlatmakta yarar var, 2016 Temmuz darbe girişiminden sonra OHAL ilan edildi. Daha kararlar hayata geçmeden, resmi gazetede yayınlanmadan İmralı Adası’na hem avukatların, hem de ailelerin yaptığı başvuru OHAL kararı gerekçe gösterilerek ziyaretler engellendi.

İmralı Adası’na uygulanan avukat görüşü kamera ve kayıt sistemi, aile görüşmelerinin kısıtlanması, açık görüşlerin yasaklanması gibi bir yönetim kalıcılaştı. İktidar artık tecridi İmralı Adası’ndaki uygulama olmaktan çıkartıp bütün Türkiye’de uygulamaya başladı. Bugün ki sosyal medya düzenlemesi ile kalan son mecraya son muhalif sesin yükseldiği, topluma ulaştığı tek alanı kapatmaya çalışarak bir algı yaratmak istiyor" şeklinde konuştu.

ÇÖZÜM ÖCALAN'DA

"Demokrasi Buluşmaları" kapsamında yapılan görüşmelerde de halkın temel taleplerinden birinin tecridin kaldırılması olduğunun altını çizen Günay, son olarak şunları belirtti: "Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması, Kürt sorunundaki demokratik barış ve toplum için kalıcı barışın temel aktörünün Sayın Öcalan olduğunu kamuoyuna paylaşmıştık. Bunu her alanda yansıtmaya devam edeceğiz. Çünkü çözüm İmralı Adası’ndan geçiyor. Başta da söylediğim gibi aslında kamuoyu 2013 sonrası Newroz Deklarasyonu ile sayın Öcalan’ın barıştaki rolünü yaşayarak deneyimledi. Dolayısıyla halk realitenin farkındır."