Gülseren Yoleri: Tecrit hastalıkları tetikliyor
İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, cezaevi koşullarına ve hasta tutsakların yaşadıklarına dikkat çekerek, "Tecrit sistemi, hastalıkları tetikliyor” dedi.
İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, cezaevi koşullarına ve hasta tutsakların yaşadıklarına dikkat çekerek, "Tecrit sistemi, hastalıkları tetikliyor” dedi.
Tutsakların kelepçeli, hücre tipi ring araçlarıyla hastaneye götürülmeleri, kelepçeli tedaviye ve ince aramaya zorlanmaları gibi onur kırıcı uygulamalara dikkat çeken İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, bu muamelelere maruz kalmak istemeyen tutsakların hastaneye gitmediğini söyledi.
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, hasta tutsakların yaşadıkları sorunları ve İHD’nin çalışmalarını ANF’ye anlattı. Binlerce tutsağın sağlık sorunlarıyla mücadele ettiğini ve tedaviye erişimde zorluk yaşadığını belirten Gülseren Yoleri, cezaevlerinin mimari yapısı ve infaz kurallarının ciddi sağlık problemleri yarattığını söyledi. Gülseren Yoleri, “F Tipi denilen sisteme dönüştürülmesiyle beraber yaygın bir tecrit uygulamasına geçildi" dedi. Tecrit koşullarının ciddi sağlık sorunlarını beraberinde getirdiğini kaydeden Gülseren Yoleri, son dönemde yapılan yeni tip cezaevlerinin bu durumu daha da zorlaştırdığını vurguladı.
UYGULAMALARDAN DOLAYI HASTANEYE GİTMEME
Tutsakların kelepçeli, ambulans yerine hücre tipi ring araçlarıyla hastaneye götürülmeleri, kelepçeli tedaviye ve ince aramaya zorlanmaları, hastanedeki mahpus odalarının olumsuz koşulları gibi onur kırıcı uygulamalara dikkat çeken Gülseren Yoleri, pek çok hasta tutsağın, bu muamelelere maruz kalmamak için hastaneye gitmek istemediğini söylediğini aktardı.
ÜÇ KİŞİLİK YERDE 10 KİŞİ KALIYOR
Sağlık sorunlarının sadece hastane boyutuyla sınırlı olmadığının altını çizen Gülseren Yoleri, şöyle devam etti: “Havalandırması olmayan ya da havalandırmaya yeterince çıkmayan ya da işte havalandırmaya bakan penceresinin bile birkaç kat tel örgüyle kapatıldığı mekanlarından söz ediyoruz. Bunun yanında kalabalık koğuşlar sorunu söz konusu, yani her zaman hapishanelerde kapasitenin üstünde mahpus sayısı bulunur. Bu da işte üç kişilik yerde 10 kişinin, 20 kişilik yerde bazen 30 kişinin kalması anlamına geliyor. Dolayısıyla burada salgın hastalıklar ortaya çıkıyor. Bir odadaki oksijeni üç kişinin paylaşması ile 15/20 kişinin paylaşması arasındaki durumda ortaya çıkacak sonuçları düşünün. Dolayısıyla böyle problemler var.
TUTSAKLARA PARA GÖNDERİLMESİNİN SUÇ SAYILMASI
Bir de ekonomik sorunlar var. Bunun mutlaka sağlık problemlerinin, hem ortaya çıkmasında hem de hızla ilerleyerek ağırlaşmasında önemli bir rol oynadığını görüyoruz. Birkaç yıldır ekonomik krizin yol açtığı ve aynı zamanda ‘terörün finansmanının önlenmesine dair yasa’ kapsamında mahpuslara dışarıdan maddi destek sunulmasının engellenmesinin burada önemli bir rolü var. Mahpuslar orada devletin kendilerine sağladığı iaşe bedeli üzerinden sadece bu iaşe bedelinin onlara sağladığı beslenme ya da diğer ihtiyaçlarının temini kadar bu imkânlara erişebiliyor. Pek çok mahpus, açlık diye tarif ediyor bunu, Yani aç kalıyoruz, diyor. İşte 50 liralık bir iaşe bedelinin, aslında tam günlük bir beslenmeye yetmeyeceği malum. Bunun içinde kullandığı elektrik, temizlik malzemeleri ve benzeri ihtiyaçlarının da olduğunu hatırlatalım.”
TUTSAKLARIN PSİKOLOJİK OLARAK YIPRANMASI
Sadece bedensel değil, ruhsal sorunların da varlığına işaret eden Gülseren Yoleri, ruhsal sorunların ortaya çıkmasındaki en önemli etkenlerden birinin de yalnızlık, yani tecrit uygulaması olduğunu vurguladı. Dışarıdan tamamen izole edilerek sosyal dayanışmadan yoksun bırakılma politikasına dikkat çeken Gülseren Yoleri, “Mesela aile görüşü, belki bir mahpusun dışarıyla en önemli bağını ve manevi desteğini sağlayacak şey ama ekonomik nedenler, uzaklık, görüş süresi gibi sorunlar nedeniyle 8-10 yıldır hiç ailesiyle görüşemeyen ya da hiç mahpus yakınıyla görüşemeyen ailelerden söz ediyoruz. Burada da o yalnız bırakılmanın yol açtığı ağır bir psikolojik durumdan, travmaya dönüşen tablodan söz etmek mümkün” şeklinde konuştu.
HASTA OLMAYAN VAR MI?
Gazete ve kitap yasakları, arkadaş görüşlerine getirilen sınırlamalar, sohbet, spor hakkı diye bilinen hakkın kullanımı noktasındaki engellemeler gibi pek çok şeyin, yalnızlık ya da yalıtılma durumunu çok daha ağırlaştırdığını söyleyen Gülseren Yoleri, şunları ifade etti: “Ciddi ağır psikolojik problemlerin ortaya çıkmasına, stresin tetiklediği pek çok psikosomatik diye de tarif edilen ya da immune sistem hastalıklarının da aslında ortaya çıkmasına neden olan bir tablodan söz ediyoruz. Bu yüzden de aslında hapiste olup da hasta olmayan var mı, sorusunu belki sormaya ihtiyaç var. Dışarıdaki insanlar sırf kendilerinden doğru baksalar hepimizin mutlaka her dakika değil ama dişimiz ağrır, başımız ağrır, bir romatizmamız olur, midemiz ağrır. Mutlaka sağlık sorunlarımız var. İçeridekiler de bizim gibiler. Onların da her dakika sağlık problemleri var. Biz dışarıda her dakika öyle ya da böyle sağlık hizmetine erişmek için çabalarken onların bu imkânlara erişemediklerini görüyoruz.”
İHD TÜM CEZAEVLERİYLE İLGİLENİYOR
Tecridin hastalıkları tetiklediğini vurgulayan Gülseren Yoleri, net olarak bilinmesine rağmen bu sisteme geçildiğini hatırlattı. İHD’nin bütün şubelerinin cezaevleriyle ilgili çalıştığını belirten Gülseren Yoleri, şunları paylaştı: “Kendi bölgelerindeki hapishanelerin durumunu takip ediyorlar ama tabii her ilde şubemiz yok. Bu nedenle de merkezi bir örgütlenmemiz var. Hapishane Komisyonumuz aslında her ile sadece kendi ilindeki değil ama yakın illerdeki hapishanelerle de ilgilenme görevi veriyor ve dolayısıyla bizim şu anda bütün hapishanelerle ilgili çalışmalarımız var, diyebilirim. Başvurular alıyoruz. Mahpuslardan gelen mektuplar, mahpus yakınlarından ve avukatlardan gelen başvurular üzerinden de durum tespit edip bunun üzerinden yapabileceklerimizi yapmaya gayret ediyoruz. Bu bazen doğrudan bir başvuru olmuyor ama bir gazete haberi ya da bir sosyal medya paylaşımı üzerinden de öğrendiğimiz bazı durumlar olabiliyor. O zaman da onun üzerinden bu sorunların takibini yapmaya gayret ediyoruz. Devlet mekanizmalarıyla bağlantıya geçip sorunu bildirme ve çözüm talep etme noktasında bir çabamız var.
TUTSAKLAR VE AİLELERİYLE DAYANIŞMA
Bir yandan da ailelerin ve mahpusların dayanışmaya ihtiyacı var. Bir hak mücadelesinin en önemli ihtiyacı, hakkı ihlal edilenin bu konuda talep etme ve sorununu çözme noktasında bir adım atma gücüdür. Aksi takdirde yaşanan sorunlar orada sınırlı kalıyor ve kimse öğrenemiyor. O yüzden de biz ailelerle ve mahpuslarla, hatta avukatlarıyla dayanışmanın da bu süreçte oldukça önemli olduğunu görüyoruz. Onlardan gelen zaten bildirimler üzerinden bu mücadele esas itibarıyla hem kamuoyuna mal oluyor, yani deşifre oluyor bir anlamda hem de önlenmesi noktasında en azından bir çabanın da daha dayanaklarıyla sürdürülmesine imkân sağlıyor.”
SAĞLIĞA ERİŞİM SAĞLANMALI
Gülseren Yoleri, tutsakların sağlık sorunlarının temelinde cezaevlerinin sağlığı bozan yerler olmasının geldiğini, bunun ortadan kaldırılması, infaz kurallarının gözden geçirilmesi, insani koşulların bir an önce sağlanması gerektiğini belirterek, şunları ekledi: “Tabii yasalar, yasal düzenlemeler, bu yasal düzenlemelerin verdiği imkanların eşitlik ilkesi gözetilerek uygulanması, uygulanmaması meseleleri belki yine gözden kaçırılmamalı. Normal koşullarda infaz kanununda hastalık nedeniyle cezaevinde kalamayacak koşullarda olanların infazlarının ertelenmesine dair düzenleme var, ancak bunun idare ve yine bağımsız olmayan, iktidarın tekelinde olan Adli Tıp Kurumu’na bağlı hale getirilmesi sorundur. Af yetkisinin kullanımı konusunda eşitlik ilkesinin göz ardı edildiği; aslında hapishanede kalamayacak yaşlı, engelli, pek çok mahpus onun için kullanılmazken 28 Şubat sanıkları, Hizbullah sanıkları, Sivas Katliamı davası sanıkları gibi kişiler için kullanıldığını görüyoruz."