İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Kapalı Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan 38 aydır hiçbir haber alınamıyor. Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Amed Milletvekili Halide Türkoğlu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit ve AKP-MHP rejiminin politikaları konusunda değerlendirmelerde bulundu.
İmralı’daki tecridin yaşamın bütün alanlarına sirayet ettiğini belirten Halide Türkoğlu, “Bu sistemin ülkedeki tezahürü olan AKP-MHP iktidarının, ulus-devlet kodları ile yürüttüğü tüm kirli politikaları İmralı Ada Hapishanesinde yürütülen mutlak tecrit rejiminde cisimleşmiştir” dedi.
Faşist rejimin karakteri gereği ırkçılığı, milliyetçiliği besleyen politikalarla yıllarca bu ülkede Kürt halkının özgürlük mücadelesini kriminalize ederek saldırılarını meşrulaştırmak istediğini belirten Halide Türkoğlu, “Kürt halkının dilini, kültürünü, kimliğini yok sayarak imha ve inkâr siyasetini esas almıştır. Emperyal hayalleri uğruna 22 yıldır yürüttüğü kirli savaş politikaları, ülkeyi içinden çıkılamaz çoklu krizlere sürüklerken iktidarını da her geçen gün zayıflatmıştır. ‘Milletin bekası, devletin bekası’ adı altında kendi bekasını, sermayedarını, çetelerini koruyan politikaları iflas eden rejim, yeni bir güç arayışına girerek çareyi daha fazla baskı ve otoriterleşmede görmüştür. Baskıcı rejimin hedefi yine zulme, yoksulluğa, işsizliğe, sömürüye karşı başta Kürt halkı olmak üzere direnen kadınlar, gençler, işçiler, emekçiler ve ezilen halklar olmuştur. Demokrasiden, eşitlikten, özgürlükten yana olan tüm bu kesimlerin birleştiği fikriyat ise asıl hedeftir. İmralı Ada Hapishanesi’nde Sayın Öcalan üzerinden yürütülen mutlak tecrit tüm bunlardan bağımsız değerlendirilemez” şeklinde konuştu.
ABDULLAH ÖCALAN’IN FİKİRLERİ TOPLUMUN HER KESİMİNDE KABUL GÖRMÜŞTÜR
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın perspektiflerinin tüm dünyada yankı bulmasını engellemeye çalışan Türk devlet aklının, tecridi derinleştirerek çözümün önüne geçmek istediğini belirten Halide Türkoğlu, “Sayın Öcalan’ın demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigma etrafında halkların bir arada eşit ve özgür yaşayabileceği fikriyatının mayasının bu topraklarda tutması nedeniyle tecrit derinleştirilmiştir. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatanlara karşı çözüm, 3. Yol'u örmektir diyen bu fikriyat, halklar nezdinde kabul görmüştür. Kadını yok sayan, ötekileştiren, sömüren zihniyete karşı direnen kadınlar nezdinde kabul görmüştür. Bugünümüzü ve geleceğimizi faşist rejimin insafına bırakmayacağız, diyen gençler nezdinde kabul görmüştür. Yoksulluğa, işsizliğe sömürüye karşı direnen işçi sınıfı nezdinde kabul görmüştür. Kapitalist erkek egemen iktidarların Ortadoğu’da halkları birbirine kırdırma üzerinden yürüttüğü güç ve paylaşım savaşlarına karşı Ortadoğu’da halkların farklılıklarıyla bir arada yaşayabileceği umudunu yeşertirken faşist rejimin korkulu rüyası haline gelmiştir. Bu fikriyatın kabul görmesi demek, faşist iktidarın yarattığı ırkçı, milliyetçi, cinsiyetçi politikaların çökmesi demektir. İmralı’da tecrit altına alınmak istenenin ne olduğunu daha açık daha somut dillendirmek gerekir” dedi.
DEVLET AKLI KAYBETMEYE MAHKÛMDUR
Kürt halkı üzerinde tecridin her geçen gün derinleştiğini aktaran Halide Türkoğlu, “Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan politikalarını meşrulaştırmak için tecridi derinleştiriyor. Sayın Öcalan’ın fikriyatının halklarla, kadınlarla, gençlerle, işçilerle, emekçilerle, ezilenlerle daha fazla buluşmasının önünü almak için tecritte ısrar ediliyor. Çünkü tecridin kalkması demek demokrasinin, hukukun, eşitliğin ve özgürlüğün fikriyatının halklarla daha fazla buluşması demektir. Bu topraklarda yıllardır işlenen insanlık suçlarıyla yüzleşmek, hakikatleri açığa çıkarmak demektir. Yolunu hakikatten, hakkaniyetten değil hukuksuzluktan, faşizmden yana belirleyen devlet aklı, tecrit uygulamalarında ısrar ederek bir kez daha kaybetmeye mahkûm olacaktır. Tıpkı yakın tarihte gerçekleşen 31 Mart seçimlerinde olduğu gibi” dedi.
YARGI MEKANİZMASI SESSİZ KALIYOR
Tecrit söz konusu olunca Türk yargı mekanizmasının sessiz kaldığını belirten Halide Türkoğlu, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemelerinin kararını tanımayan, Yargıtay’ın anayasa mahkemesinin kararını tanımayan, ‘istinafın’, ‘yerel mahkeme kararlarını’, ‘yerel mahkemenin’, ‘istinaf mahkemesinin’ kararlarını gözetmeyen bir ülkedeyiz. Bağımsız, tarafsız ve adil olmayan bir yargının olmadığı yerde “sessiz kalan bir yargı “demek ne kadar doğru olur bilmiyorum. Burada elbette ki bağımsız yargıyı esas aldığı için her türlü hukuksuzlukla karşı karşıya kalan hukuk insanlarını tenzih ettiğimi de belirtmek isterim. Ancak İmralı tecrit sistemini anlatırken halihazırdaki bu yargı sistemi üzerinden değerlendirme yapmanın eksik kalacağını düşünüyorum. Çünkü İmralı Ada Hapishanesi’nde uygulanan hukuk, halihazırdaki bağımlı yargıdan çok daha öte bir yerdedir. Var olan yargı mekanizmalarının dahi söz kuramayacağı özel bir hukuk sistemi uygulanmaktadır. Sayın Öcalan ile 38 aydır ne aile ne de avukat görüşü gerçekleştirilememektedir. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesine imza atan bir ülkede bunlar yaşanıyor. Gerekçeleri var olan yargının literatürü ile açıklanan, ancak temelinde özel bir yargı sisteminin geliştirildiği bir yargı düzeni. “Bozulmuş bir kosteri” yapacak güce sahip olmayan bir devlet aklı. 38 aydır hiçbir yasal hakkından faydalandırmayan, “disiplin cezası” var diyerek hukuksuzluğunu meşrulaştıran rejime şunu sorsak çok mu oluruz? İmralı’da hangi hukuk kuralları uygulanıyor? İmralı Ada Hapishanesi Türkiye sınırları içerisinde ise, neden hukukun gerekleri yerine getirilerek koster tamir edilmiyor? Disiplin cezalarının gerekçelerinin detayları avukatlara sunulmuyor? Bunların cevapları ilgili muhataplar tarafından verilmese de bizler şunu çok rahat söyleyebiliriz ki; İmralı’da hukuk yok, hukuksuzluk üzerinden kurulmuş bir düzen var” diye kaydetti.
3. YOL SİYASETİNE VURGU
Hapishanelerde politik tutsakların uzun süredir devam ettirdiği direnişe değinen Halide Türkoğlu, “Bu kapsamda cezaevlerinden yükselen talepler toplumsallaşmadan, toplumsal bir baskı geliştirilmeden ilgili mercilerin faşist rejimin geri adım atmasını bekleyemeyiz. Bu talepleri uygulamak yerine tecridi derinleştirerek özgürlük mücadelesini sindirme üzerinden izlenen politikada ısrar edildiğini görmek gerekiyor. Özellikle 31 Mart yerel seçimlerinde aldıkları hezimeti hazmedemeyen rejim tarafından yeni bir savaş konsepti devreye konmuştur. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan politikalarla Rojava’ya, Güney'e yönelik gerçekleştirilen operasyonlar da elbette ki bundan bağımsız ele alınamaz. İzlenen savaş konsepti, yine Kürt halkının imhası ve inkârı üzerinden geliştirilmiştir. Tüm bu savaş siyasetini boşa düşürecek fikriyat üzerinden mutlak tecritte ısrar etmeye devam edecektir. Bu hukuksuzluklara karşı mücadele eden aydınlar, yazarlar, akademisyenler, işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler ve ezilen tüm kesimler bulundukları yerden tecride karşı en güçlü mücadele ağını oluşturmalıdır. 3. Yol siyasetinde buluşarak, savaş karşıtı en güçlü birlikteliği oluşturarak tecridi kırmak mümkündür” diye konuştu.