Hatay’da halk değil sermaye grupları gözetiliyor

Depremden sonra çıkartılan kararname ve uygulamalarla Antakya'nın dokusunun değiştirilmeye çalışıldığını söyleyen TÖP Hatay İl Sözcüsü Hasan Özgün, halkın değil sermaye gruplarının gözetildiğini vurguladı.

HATAY'DA SERMAYE GÖZETİLİYOR

Hatay' da her gün yeni bir mahallenin daha rezerv alanı ilan edildiği bilgisi ortaya çıkıyor. Depremin yıkamadığı evlerinin devlet tarafından şehrin yeni imar planı kapsamında rezerv alanı ilanı ile yıkılacağını öğrenen depremzedeler, büyük bir mağduriyet ile karşı karşıya. Bankalara borçlanarak tadilatını yaptırdıkları ve hala kredilerini ödedikleri evleri, bedellerinin çok daha altında fiyatlarla ellerinden alınacak ve inşaat maliyetinin çok daha üstünde tutulan rakamlarla TOKİ'ye yıllarca sürecek bir ödeme planı ile borçlandırılarak adeta kendi mülklerinin kiracısı durumuna getirilecekler.

Şehrin geleceğinin devlet ve sermaye arasındaki rant odaklı anlaşmalara kurban edilemeyecek kadar önemli olduğunu vurgulayan Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Hatay İl Sözcüsü Hasan Özgün, "Nasıl ki Maraş katliamından sonra Maraş kent merkezinin, Sivas Katliamı'ndan sonra Sivas kent merkezinin demografik yapısı komple değişti, aynı şeyi bugün deprem sonrasında Hatay'ın yeniden imarı süreci içerisinde kanun düzenlemeleri ile yapmaya çalışıyorlar. Kültürel, demografik ve tarihsel dokuyu bozmadan, halkı borçlandırmadan yerinde dönüşüm talebimiz var. Biz sadaka istemiyoruz. Yıllarca vergilerimizi ödedik, yetmedi DASK ile deprem vergilerini ödedik. Hakkımızı sonuna kadar arayacağız, mahalle mahalle direneceğiz" dedi.

REZERV ALAN İLANINDA YERLEŞİM YERİ KISITLAMASI KALDIRILDI

6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun içeriğinin 2023 yılının Kasım ayında meclise sunulan torba kanun teklifi ile değiştirildiğini belirten TÖP Hatay Sözcüsü Hasan Özgün, yapılan değişiklikle rezerv alanı ilanında 'yerleşim alanı dışında olma' sınırlamasının kaldırıldığını vurguladı. Özgün, devletin yerleşim alanı sınırları içerisinde gerekçe göstermeksizin rezerv alanı ilanına gidebilmesinin önünün açılması sonrasında ilk olarak Hatay'da yaklaşık 50 bin kişinin yaşadığı 207 hektarlık alanın sit alanı ilan edildiğini hatırlattı. Şehirde az hasarlı ve sağlam binaların da içerisinde bulunduğu rezerv alanlarının kamuoyu ile paylaşılandan çok daha fazla olduğuna dikkat çeken Özgün, "Eski yasaya göre herhangi bir alanın rezerv alanı olabilmesi için yerleşim alanları dışında boş bir yer olması gerekiyordu.

Kasım ayında yapılan değişiklikle bir Kentsel Dönüşüm Başkanlığı kuruldu. Şu anda Türkiye'nin herhangi bir yeri, somut bir gerekçe göstermeksizin rezerv alanı ilan edilebilir. Çünkü yapılan değişiklikle artık insanların oturduğu ve yaşadığı yerler de rezerv alan ilan edilebiliyor. Bu değişikliğin yol açtığı ihlal durumlarının ilk örneklerini Biz Hatay'da gördük. İlk etapta sekiz mahalle rezerv alanı olarak ilan edildi. Şimdi bu 8 mahalleye yeni yeni mahalleler ekleniyor. Samandağ, Kırıkhan, Antakya ve Defne ilçelerinde kimi mahallelerde rezerv alan ilanları var. Normalde rezerv alanı içerisindeki bütün binalara tebligat yapılması gerekirken aynı mahalle içerisindeki farklı binalara parça parça tebligat yapılıyor. Şimdiye kadar Çekmece Mahallesinde tebligat yapılmıştı, en son Akevler Mahallesinde de tebligat yapıldı. Bizim gözlem ve kanaatimiz esasında bütünlüklü bir rezerv planı olduğu yönünde. Ancak parça parça açıklanıyor. Bu kabul edilebilir bir şey değil. İnsanlar yaşadıkları yerin güncel statüsüne dair devlet tebliğde bulunmadığı sürece bilgi edinemiyorlar. Dilekçe yazıyorlar, resmi bilgilendirme talebinde bulunuyorlar ama cevap alamıyorlar” diye konuştu.

BÖL, PARÇALA, YÖNET POLİTİKASI UYGULANIYOR

Depremzedelerin kendi mülklerine dair kararlara doğrudan ulaşamadığını vurgulayan Hasan Özgün, ancak devlet tarafından tebligat gönderilmesi halinde evlerinin rezerv alanı ilan edildiğini öğrendiklerini belirtti. Parça parça tebligat yapılmasının her ilan öncesinde yeni rezerv alanı belirlemesi yapıldığı anlamına gelmediğini ifade eden Özgün, şehrin tamamına yönelik, rezerv alanlarının da belli olduğu bütünlüklü bir imar planının halk tarafından kitlesel itirazla karşılaşmaması için devletin bu parçalı yöntemi kullandığını kaydetti.

"DEM Parti Mersin milletvekili Perihan Koca şehrimizi ziyaret ettikten sonra,  birçok önemli noktayı içeren bir soru önergesini meclise sundu” diyen Özgün devamla şunları belirtti: “Oradaki sorulardan biri de neden bu işin gizlice yapıldığına dairdi. Yapmaya çalıştıkları şey çok açık. Kentin yeniden imar planının tamamını paylaşmıyorlar çünkü bunu paylaşırlarsa insanların toplu bir şekilde itiraz edeceklerinin, direneceklerinin farkındalar. Bu yüzden rezerv alanlarını parça parça ilan ediyorlar. Adeta böl parçala yönet politikası uygulanıyor depremzedeler üzerinde. Gayri hukuki, gayri ahlaki bir uygulama ile karşı karşıyayız. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının şehre dair alınan kararları insanlara deklare etmesi gerekiyor.

Şunu özellikle belirtmek lazım; yeni rezerv alanı ilan edilen bir yer yok aslında. Rezerv olacak alanlar belirlenmiş ancak parça parça açıklanıyor. Halktan gelecek toplu bir tepkinin önüne geçmek için bilinçli bir şekilde bu yapılıyor. Bakanlık özetle şunu söylüyor, biz bu şehri komple yeniden inşa edeceğiz. Az hasarlı binayı da, hasarsız binayı da yıkacağız. Bütün tapuları iptal ederek yeniden çok geniş ölçekli bir parsel düzenlemesi yapıyorlar. Nereden yol geçecek, nereden cadde geçecek, neresi park olacak, bunların hepsi çok geniş ölçekte belirleniyor. Dolayısıyla böyle parça parça gündeme alınan yerler yok. Önceden belirlenmiş hepsi, ilanları parça parça yapılıyor. Yani her gün bir mahalle üzerinde karar alınmıyor."

DEPREMZEDELER BORÇ BATAĞINA SÜRÜKLENİYOR

Depremde orta veya az hasar alarak yıkılmayan ve kanun gereği bir yıl içinde tadilatları tamamlanmış evlerin dahi rezerv alan kararı ile yıkılacağının altını çizen Hasan Özgün, evlerini tadilat ettirebilmek için binlerce lira kredi çekerek borçlanan depremzedelerin mağduriyetlerinin giderilmesinin devletin gündeminde olmadığını, aksine maliyetinin çok daha üstünde rakamlarla yapılacağını belirtti.

Halkın kendi toprağında kiracı haline getirileceğini ve TOKİ'lerle borç batağına sürükleneceğini kaydeden Hasan Özgün, " Orta ve az hasarlı binalar için Çevre ve Şehircilik Bakanı geçen yıl dedi ki 1 yıl içerisinde güçlendirme yapılmak zorunda, yoksa bu binalar yıkılacak. Bu insanlar devletin sertifika verip lisansladığı firmalarla anlaşıp kredi çektiler, varlarını yoklarını evlerini güçlendirmek için kullandılar. Hala bazı yerlerde tadilat çalışmaları devam ediyor. Bu insanlara diyorlar ki tadilat yaptırmış olsanız dahi bu evlerde oturamazsınız çünkü yıkacağız. Bu insanların tadilat için yaptırdıkları masraflar ne olacak? Hala kredi ödüyorlar. O benim gündemimde değil diyor bakanlık.

Diğer yandan da bakanlık yetkilileri çok ciddi bir dezenformasyon ve algı yönetimi çalışması yürütüyor. Tüm bu tabloda bir yandan da size anahtarlarınızı teslim edeceğiz diyorlar. Ama yapılacak her şey vatandaşa misli ile fatura edilecek. Mülklerine değerlerinin çok daha altında bir fiyat biçiliyor. Yıkılacak evin bedelini ödemeden düşeceğim diyor ama deprem geçirmiş yorgun bina olarak evin bedeli çok düşük hesaplanıyor. Tadilat görmüş olsa bile. Maliyet üzerinden borçlandırma yapacağız diyorlar. Bu da koca bir yalan. Üst limit olacak ama bunun bir kısmını kamu idaresi üstlenecek mi hiçbir şey belli değil. Dolayısıyla kaderimiz sermaye ile bakanlık arasındaki anlaşmaya kalmış durumda” şeklinde konuştu.

TOKİ KONUTLAR İÇİN MALİYETİN ÜÇ KATI ÜZERİNDE FİYAT BİÇİYOR

Şehirde yapılacak TOKİ'lerin inşaat piyasasının üç dört kat üstünde bir maliyet ve faturalandırma çıkarttığını ve aradaki farkın sermaye ve devlet ortaklığında 'çökme bedeli' olması dışında hiçbir şekilde izah edilemeyeceğini belirten Hasan Özgün, depremzedelerin ödeme güçleri üzerinden çıkartılan ödeme planları ile kentin yeni imar planında yoksullardan ayrıştırıldığını belirtti. Özgün, “Antakya'nın girişinde depremde tamamen yerle bir olmuş 600 konutlar diye bir site var. Burada yeniden yapılacak dairelerin bedeli 6.75 milyon. Diyelim ki orada yıkılmış eviniz ya da parseliniz var. Bunlar sizden alınıyor ve yerine bugünün parasıyla 6.75 milyon borçlandırılarak size bir daire veriliyor. Şehirdeki birçok müteahhit, inşaat mühendisi ve mimar ile görüşmeler yaptık. Şu an Hatay genelinde arsa payı hariç bir inşaatın ortalama metrekare maliyeti 20 bin TL. TOKİ'de daireler 90 metrekare. 1.8 milyon TL eder. Siz buna parsel payını da ekleyin 2 milyon civarı olur.

Müteahhit yaparsa maliyeti bu. Aynı anda 140 bin binayı devlet olanakları ile yapacak olan TOKİ bunu 6.75 milyon liraya yapabileceğini söylüyor. Ben bunu sıradan bir müteahhit ile yapsam 1.8 milyon lira gidecek cebimden. Zaten arsa benim. Aradaki farkı biz 'çökme payı' olarak tanımlıyoruz. Bu çökmenin sorunsuz yapılabilmesi için de yasalar ve bürokrasi seferber ediliyor. Aylık geliri sadece yaşlılık ve yoksulluk maaşı olan insanlar var. Nasıl ödeyecekler bu paraları Şu anda şehirde kalanlar başka bir yere gidemeyeceği için kalanlar. Bu insanlara milyonlarca liralık fatura çıkartılıyor. Açıktan 'Her yeri rezerv alanı ilan ettik merkezi terk edin' denilmiyor. Deniliyor ki 'Ödeyemiyorsanız alternatif şu; o zaman şehrin dışında kalan TOKİ'ler daha ucuz, oraya yerleşin. Kenti yeni imar planı ile yoksullardan ayrıştırıyorlar” dedi.

DEMOGRAFİK YAPI BÜYÜK BİR TEHLİKE İLE KARŞI KARŞIYA

Yeni imar planı ile Hatay'ın demografik yapısının çok büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Özgün, rezerv alanı ilanlarıyla insanların mülksüzleştirmeleriyle birlikte şehrin dokusu için de direndiklerinin altını çizdi. 14 Mayıs Salı günü Samandağ  Kent Meydanı'nda Abdullah Cömert Parkı'nda düzenlenecek halk buluşması ile kitlesel bir tepki ortaya koyacaklarını söyleyen Özgün, mahallelerin tahliye kararlarına karşı da kademeli bir direniş başlatacaklarını dile getirdi.

Özgün sözlerini şöyle sonlandırdı: “Kentin demografik yapısı çok büyük bir tehlike altında. 'Biz bu kentin Alevilerini sürüyoruz' denilmiyor ama bu bahsettiğim yöntemle bu şehrin dokusunu oluşturan insanlar yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalacak. Sadece Aleviler açısından değil, azınlığın azınlığı oldukları için isimleri pek zikredilmiyor ama Hristiyanlar da var. Geçen gün onların mahallesinde toplantı yaptık Samandağ'da. Diyorlar ki 'Sizinle birlikte biz de gideceğiz.' Nasıl ki Maraş katliamından sonra Maraş kent merkezinin, Sivas Katliamından sonra Sivas kent merkezinin, Çorum Katliamından sonra Çorum kent merkezinin demografik yapısı tamamen değiştiyse şimdi depremden sonra çıkartılan kararname ve uygulamalarla Antakya'nın dokusu değiştirilmeye çalışılıyor. Kültürel, demografik ve tarihsel dokuyu bozmadan, halkı borçlandırmadan bir yerinde dönüşüm talebimiz var. Biz sadaka istemiyoruz. Yıllarca vergilerimizi ödedik ve vergi diliminde en üstteki şehirlerden biriydik. Yetmedi DASK ile deprem vergilerini ödedik. Biz anayasa bağı ile bağlı değil miyiz bu devlete, hani öyle denir ya.

Anayasadaki temel maddelerden biri barınma hakkıdır ve devletin bunu sağlama sorumluluğu vardır. Üstelik yaşam akışının normal olduğu bir süreçten bahsetmiyoruz. Başta Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olmak üzere devletin bütün kademelerinin sorumlu olduğu bir yıkımda her şeyini kaybetmiş yurttaşlar olarak talep ediyoruz. Şehrin yeniden inşası için halkla değil sermaye grupları ile istişare edip kararlar alıyorlar. Halkı değil sermaye gruplarını kolluyorlar. Buna karşın bizler mahalle mahalle halk toplantıları organize ediyoruz. Halkı bilgilendiriyoruz. Her mahallede bir direniş kararı alınıyor. Şimdi bu mahalleleri bir araya getirecek ortak bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz. Hem hukuksal mücadele, hem kamuoyu yaratma hem de meşru direnme hakkımızı kullanacağız çünkü onlar yasaları uygulamıyorlar. Dikmece örneği var. İki defa yürütmeyi durdurma kararı alındı, Dikmece köylüleri durdurma kararının uygulanması için şantiyeye gittiğinde polis ve askerler tarafından önlerine bariyer kuruldu. Kolluk güçleri de dahil devletin tüm birimlerinin işi yasayı uygulatmak. TOMA'larla barikat kurdular ve şirketleri korudular. Dolayısıyla yasaların da olması gerektiği gibi uygulanacağından bizim şüphemiz var ve ortak bir irade oluşturmaya başladık. Bu durumda yasal haklarımızı korumak bize düşüyor.”