HBDH: Licik’te yaşanan katliamdır, sorumlusu faşist hükümettir
HBDH Yürütme Komitesi, Erzîngan’ın Licik (İliç) ilçesinde yaşanan maden faciasının bir “katliam” olduğunu ve sorumlusununun da “faşist AKP-MHP hükümeti” olduğunu belirtti.
HBDH Yürütme Komitesi, Erzîngan’ın Licik (İliç) ilçesinde yaşanan maden faciasının bir “katliam” olduğunu ve sorumlusununun da “faşist AKP-MHP hükümeti” olduğunu belirtti.
Yazılı bir açıklama yapan HBDH Yürütme Komitesi “Erzincan/İliç/Çöpler Altın Madeni’nde 13 Şubat günü meydana gelen toprak kayması sonucunda resmi açıklamalara göre 9 işçi-emekçi toprak altında kaldı. Meslek örgütleri yaşanan işçi kaybının çok daha fazla olabileceğine dikkat çekiyor. İliç’te yaşanan sadece işçi katliamı değildir. Ekolojinin yıkımıdır” dedi.
Açıklama şöyle devam etti: “İliç’te suçüstü yakalanan faşist AKP/MHP hükümeti gelişen tepkiler sonucunda; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, maden ocağının çevre izin ve lisans belgesini iptal etti. Bu, her şeyden öte faşist rantçı rejimin esas suçunu gizleme, katliamın sorumluluğundan kaçma çabalarından başka bir şey değildir. Gerçekler ortadadır.
Toprak kayması, doğal bir olay olmadığı gibi aksine, bilerek, göz yumularak hazırlanan bir katliamdır. Çok değil daha bir ay önce meslek birlikleri, konunun uzmanları ekoloji örgütleri ve hareketleri yaptıkları araştırma neticelerinde, İliç’te yaşanabilecek gelişmelere dikkat çekmişlerdi. Tıpkı daha önce Bakırtepe Altın Madeni’nde olduğu gibi. Kazdağları’nda, Gümüşhane'de, Dersim'de ve Aliağa gemi söküm sahasına Brezilya'dan getirilmek istenen Sao Paulo gemisine karşı köylülerin, emekçilerin, ekoloji örgütlerinin mücadelesinde ortaya koydukları gibi bunun doğanın talanı, yıkımı ve insana zararlarına dikkat çekmişlerdi.
Faşist AKP/MHP rejimi bunlara kulaklarını kapatmış, gerekli tedbirleri almayıp ANAGOLD şirketinin kâr amaçlı üretimini sürdürmesi için tüm imkan ve olanaklarını sunmuştur. Tekel şirketinin doğayı talan etmesi için vergi indiriminden, kredi teşvikine sayısız biçimlerde toplamda 1 milyar teşvik sunulmuştur. Yapılanlar sadece bununla da sınırlı değildir. Hukuki düzenlemelerle birlikte sermeyenin kârı, emek sömürüsü ve doğa talanı için gerekli tüm koşullar oluşturulmuştur. Ekoloji örgütlerinin, meslek birliklerinin mücadelesi, itirazları da faşizmin saldırganlığıyla bastırılmış, yok sayılmaya çalışılmıştır.
İnsan ve emekten yana onurlu bilim insanlarının tüm uyarılarına, bilimsel çalışma raporlarına rağmen bu katliama göz yumulmuştur. Tıpkı Soma Maden Katliamı’nda yaşandığı gibi.Tıpkı 6 Şubat depremi öncesi bilim insanlarının uyarı ve çağrılarının duymazlıktan gelindiği gibi: Önce rant, azami kâr diyen burjuvazi ve onların temsilcileri, depreme karşı güvenli yaşam alanları inşa etmek yerine fay hatları üstünde imara izin vermiş, eksik malzemelerle yapılan binalara göz yummuştur.
Birçok kapitalist ülkede siyanürle altın çıkarmak yasaklandığı halde, Türkiye, Kuzey Kürdistan ve Afrika gibi ülkelerde maden arama adı altında doğa yıkımına ve insan emeği sömürüsüne devam edilmektedir. Türkiye ve Kuzey Kürdistan, Türk sermayesi ve uluslararası tekeller için güvencesiz çalışma ve işçilerin örgütsüzlüğüyle birlikte emeğin ucuz sömürüsü ve doğanın sınırsız talanı için sunulmuş bir cennettir. Uluslararası tekeller, AKP döneminde palazlanmış, özelleştirmeler, yurt içi ve yurt dışı ihale ve anlaşmalar, vergilendirmeler, uygun kredi koşulları, siyasi destek derken, enerjiden inşaata, medyadan telekomünikasyona kadar birçok alanda büyümüş ahtapot gibi Türkiye ve Kürdistan’da yayılmıştır. Bugün sistematik biçimde tüm üretim ve hizmet alanlarında devam eden işçi, özellikle madenci katliamları, ekolojik katliamlar bir sermaye birikim rejiminin dolaysız sonuçlarıdır. Dünyada ve Türkiye'de uygulanan neoliberal sermaye birikim rejimi tam da bu biçimde varlığını sürdürüyor.
Tekellerin daha fazla sömürüsünü kolaylaştırmak için şirketlere verilen her ruhsat, doğanın talanı ve yıkımı olduğu gibi, işçinin-emekçinin vahşi sömürüsü anlamına geliyor. Türkiye özellikle altın madenciliği bakımından uluslararası sermayenin hücum ettiği ve yağmaladığı bir ülke konumundadır.
Bu nedenle uluslararası tekellerden biri olan Kanadalı SSR Madencilik, yüzde 80 sermaye yatırımı hissesiyle Anagold maden şirketini kurarak Çalık Holding’iyle birlikte İliç’in dağlarını siyanürle eritip sermayesini büyütmektedir.
Bu nedenle dünyanın her türlü zehirli atık maddeleri, çöpleri, aspestli gemileri Türkiye’ye taşınmaktadır. Doğa, insan, çevre ve tüm canlılar yani ekoloji yok edilirken faşist AKP/MHP iktidarı ise rantını ve sermayesini büyütmektedir.
Faşist AKP/MHP ve burjuva sermaye düzeni, işçiye-emekçiye, insan emeğine, insanca ve onurluca yaşama düşmandır. Kapitalizm, emeği ve doğayı yağmalayıp sömürerek, yıkımlar yaratma pahasına varlığını sürdürmektedir. Bu nedenle faşist AKP/MHP iktidarı tüm bilimsel çalışma raporlarına, ekolojistlerin mücadelesine rağmen İliç’te de sermayenin emek sömürüsü ve çevre yıkımına el birliğiyle göz yummuşlardır.
Erzincan/İliç’te yaşanan insana, canlıya, doğaya, bölge halklarına karşı işlenmiş bir suçtur. Yaşanan katliam ve ekolojik yıkımın sorumlusu uluslararası tekel SSR, ANAGOLD şirketi ve onun işbirlikçisi ÇALIK, Erzincan'daki işçi ve doğa katliamlarının fiili sorumlularıdır. Bu katliamın sorumlusu aynı zamanda faşist AKP-MHP iktidarı, onun eski Başbakanı Binali Yıldırım, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum ve faşist Erdoğan’dır.
İliç’te yaşananlar ilk değildir. İşçi-emekçi düşmanı doğa düşmanı faşist AKP/MHP rejimini, sermaye düzenini yıkmadığımız sürece son da olmayacak. Emekten yana olan bütün örgütleri, kurumları, meslek birliklerini, ekoloji örgütlerini, devrimci ve ilerici güçleri bu talancı, yağmacı, işçi-emekçi katili faşist rejim karşısında saflaşmaya, birleşik mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.
İliç’in sorumlusu olan tekel şirketleri ve faşist AKP/MHP rejimi hedefimiz olmaya devam edecektir.”