Hukuk katliamıyla geçen 12 yıl

Türk savaş uçakları tarafından çoğu çocuk 34 Roboskî köylüsünün katledilmesi üzerinden 12 geçti. Katliamın failleri yargılanmadan hukuki süreç kapatıldı.

Türk devletinin Kürtlere yönelik katliamlarına 28 Aralık 2011’de 34 Kürt’ün savaş uçaklarıyla paramparça edilmesiyle eklenen Roboskî Katliamı, Türk yargı sisteminin içinde kapatıldı. Türk Genelkurmay Başkanlığı emir-komuta zinciri içerisinde katliamın gerçekleştiği, talimatın bizzat Erdoğan tarafından verildiği netleşirken, failleri yargılanmadı, araştırılması için Meclis’e verilen önerge bile reddedildi. 

Roboskî köyünden 28 Aralık gecesi sınır karakolun bilgisi dahilinde Başûrê Kurdistan’a ticari amaçla giden 17’si çocuk 34 kişi, Türk savaş uçakları tarafından bombalanarak katledilmesinin üzerinden 12 yıl geçti. Katliamın ikinci gününde dönemin Başbakanı Erdoğan, katliam emrini veren komuta kademesini kutlarken, İçişleri Bakanı ise ‘Zaten kaçakçılardı’ diye katliamı sahiplenmişti. Devletin üst düzey yetkililerin katliamı sahiplenmesi, diğer kurumları da benzer pozisyon almaya teşvik etmişti. Kurumların tümü, katliamı sıradanlaştırmak ve hakikati karartmak için bir süreç işletti. Diyarbakır Başsavcılığı, 2011’de devlet yetkililerin beyanlarını esas alacak şekilde bir soruşturma başlattı. Katliam soruşturması, özel yetki savcılık, askeri savcılık ve askeri mahkeme üçgeninde zamana yayılarak, olağan bir hukuki süreç işletilmeden kapatıldı. Katliamda rolü olan hiçbir yetkilinin ifadesi alınmadı. Kamuoyu, sivil toplum örgütleri ve siyasi partilerin baskısı sonuç vermedi. Özel savaş politikalarını devreye koyan AKP iktidarı, katliamın emir-komuta zinciri dahilinde yapıldığının bilinmesine rağmen hukuki süreci işletmemek için tüm yetkisini kullandı. Failleri koruyan AKP iktidarı, yakınlarını kaybeden ailelerin hak talebini ise gözaltı ve tutuklamalarla sindirmeye çalıştı. 

ÖRTBASLA YETİNMEDİ, UNUTTURMAK İSTEDİ

AKP iktidarı, bu vahşeti toplumun hafızasından silmek ve yeni katliamları meşrulaştırmak amacıyla yaşamını yitirenlerin anısına Amed’de yapılan ‘Roboski Anıtı’nı yıktırdı. Birkaç gün sonra da katliamda yakınlarını kaybedenlerin hukuk mücadelesini sürdürmek için kurduğu Roboski için Adalet Yeryüzü için Barış Derneği (Roboski-DER) Kanun Hükmünde Kararname ile kapatıldı. 

DEM Partisi Mardin Milletvekili Kamuran Tanhan, katliamın çözüm sürecinin devam ettiği bir ortamda gelişmesi ve Kürt Siyasi Hareketin faillerin bulunması konusundaki ısrarcı tutumunun hükümeti zorladığını belirterek, “İktidarı çözüm masasını devirmeye sevk ettiğini söyleyebiliriz, çünkü devlet katliamı sahiplendi. Hukuki sürecini baştan yönlendirdi. Başbakan Erdoğan katliamı yapan subayları kutlamıştı. Devlet kendi açısından ta ilk gün bu konuyu kapatmıştı. Katliamı yapanları başarılı bir operasyon diye kutlayan rejimin başıdır. Bundan sonra adli makamlar veya bürokratların bağımsız hareket etme ihtimali kalmaz. Katliamı sadece karartmak ve başka taraflara çekme gayreti içinde oldular” dedi. 

İLK SORUŞTURMA SAĞ KURTULANA

Roboskî Katliamı’nın hukuki süreci şöyleydi:

* 16 Ocak 2011’de katliamda sağ kurtulan Davut Encü, Servet Encü ve Hacı Encü, Roboskî’de bulunan Alay Komutanlığında “pasaport kanununa muhalefet, sınırı yasadışı yollarla ihlal etme ve ülkeye sınırdan kaçak mal sokma” suçlamasıyla ifade verdi.

* 2012’de Başbakanlık tarafından kişi başına 123 bin, toplamda da 4 milyon 180 bin TL ödeneceği duyuruldu. Ancak aileler tazminat teklifini kabul etmedi.

* Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı, 11 Haziran 2011’de “taksirle ölüme sebebiyet vermekten dolayı” görevsizlik nedeniyle askeri savcılığa gönderildi. Diyarbakır Hava Kuvveti Komutanlığı Askeri Savcılığı, Ordu Komutanlığı Askeri Savcılığı ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturmalar ‘yetkisizlik ve görevsizlik’ kararlarına bağlanarak, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığına gönderildi.

* BDP oldu, 26 Ocak 2012’de katliamı Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne taşıdı.

* Türkiye Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesindeki Uludere Alt Komisyonu, yaklaşık 15 ay süren çalışmalarını Mart 2013’te tamamladı. Komisyonun hazırladığı 84 sayfalık raporda, sadece İHA görüntülerine dayanarak kimlik tespiti yapmanın mümkün olmadığı belirtildi ve “kasten yapıldığına yönelik herhangi bir delil elde edilememiştir” denildi. Rapor, üç muhalefet oyuna karşı 5 AKP’li üyenin oylarıyla kabul edildi. Gizlilik kararı alınan raporu milletvekillerinin sadece okumasına izin verildi. CHP ve BDP’nin verdikleri araştırma önergeleri AKP-MHP oylarıyla reddedildi.

* Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı tarafından yapılan soruşturma sonunda Türk ordusunun personeli olan 5 şüpheli hakkında takipsizlik kararı verildi. Bu karara karşı süresinde yapılan itiraz Hava Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin kararıyla reddedildi, katliamda hayatını kaybedenlerin yakınları Hava Kuvvetleri Komutanlığı Mahkemesi’nin kararı üzerine Temmuz 2014’te Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru yaptı. 

* Anayasa Mahkemesi bu davada 30’dan fazla avukatın ismi olmasına rağmen sadece bir dava avukatına “başvuruda eksiklikler” olduğuna ilişkin tebliğ yaptı, bu tebligatla başvurudaki eksikliklerin 15 gün içinde tamamlanmasını istedi, ancak verilen süre içerisinde eksiklikler sağlık raporuna dayanılarak tamamlanamadı. Tebliğ yapılan avukat mazeretini haklı gösteren tıbbi belgeyle bir yazıyı 15 günlük bu sürenin geçmesinin ardından sundu. 

* Anayasa Mahkemesi, 24 Şubat 2016 tarihli kararla, bire karşı dört oyla, geçerli ve haklı mazeret olmaksızın eksikliğin süresinde giderilmemesi nedeniyle başvurunun usulden reddine karar verdi. Dava avukatlarının eksik olduğu tespit edilen belgeleri 15 günlük sürede değil, iki gün gecikmeli olarak 17. günde göndermesine bağlı olarak “eksikliğin süresinde giderilmemesi” bu ret kararına gerekçe olarak gösterildi. 

* Katliamda hayatını kaybedenlerin yakınlarından oluşan 276 kişi, 2016’da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. AİHM, başvuranların bu konuya ilişkin mevcut bütün iç hukuk yollarını usulüne uygun olarak kullanmadıklarından hareketle iç hukuk yollarının tüketilmediği gerekçesiyle dosyayı kabul edilemez bularak, başvuruyu reddetti.

* 15 Temmuz’daki devlet içi çatışmanın ardından dönemin Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın bir televizyon programında “Uludere konusunun, uçak konusunun tekrar inceleneceğini düşünüyorum” sözlerinin ardından 2019’da harekete geçen ailelerin avukatları, önce Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Başsavcılık, suç duyurusunu önce Uludere’ye, oradan da Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığına gitti. Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığı önce dosya ile ilgili kısıtlama kararı alsa da ardından da takipsizlik kararı verdi. Bu karara karşı Şırnak Sulh Ceza Hakimliğine yapılan itiraz reddedildi. Ailelerin avukatları bu karara yaptığı itiraz da reddedilince tekrar Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) başvuru yaptı.

İLK VE TEK KARARDIR

DEM Parti Milletvekili Tanhan, Anayasa Mahkemesi’nin Roboskî kararının, başvuruya ilişkin eksik belgelerin tamamlanmasına ilişkin avukatın sunduğu mazeretin kabul edilmemesi nedeniyle ret kararı verilen ilk ve tek karar olduğunun altını çizdi. AİHM’in ise geçmiş yıllardaki içtihatlarına aykırı olarak başvuruyu reddettiğini söyleyen Tanhan, “Roboskî davasında da ‘iç hukuk yollarının tüketilmesi’ kuralının belli bir esneklik ve aşırı hukuki şekilcilikten uzak bir şekilde uygulanması gerekirdi” dedi. 

TÜRK MEDYASININ SUSKUNLUĞU

Türk medyası, Roboskî’de katliamın gerçekleştiği gece hiçbir haber yapmadı. Kürt medyasının dünyaya duyurduğu katliam aynı gece dünyanın birçok ülkesinde medyada ilk sıralarda yer aldı. Türk medyası ise 12 saat sonra Türk Genelkurmay Başkanlığının açıklamasından vermeye başladı. Açıklama dışına çıkmadığı gibi katliamı meşrulaştırmanın telaşında haberlerle yetindi.