CUMARTESİ ANNELERİ 1000. HAFTA EYLEMİ
Rıdvan Karakoç da tıpkı Hasan Ocak, Kenan Bilgin, Fehim Tosun, Murat Yıldız gibi 1990’lı yılların karanlığında gözaltında kaybedilerek yaşamdan kopartıldı. Devlet tarafından inkâr, imha ve asimilasyona uğratılmaya çalışılan halkı için mücadele ederken, 15 Şubat 1995’te gözaltına alınan Karakoç’un işkence edilmiş cansız bedeni tam 110 gün sonra Beykoz ormanında bulundu. Ama o dönem diğer gözaltında kaybedilenlerin dosyaları gibi Rıdvan Karakoç’un da dosyası her dönem siyasi vesayetin suç ortaklığını yapan yargının tozlu raflarında yerini aldı.
Cumartesi Anneleri’nin gözaltında kayıpların mekanı olan Galatasaray Meydanı’nda karşılamaya hazırlandığı 1000. hafta eylemi öncesi ANF’ye konuşan Rıdvan Karakoç’un kardeşi Hasan Karakoç, ablukanın sadece 1000. Hafta eylemi için değil tümden kaldırılması gerektiğinin altını çizdi.
IRKÇILIKLA BAŞLAYAN POLİTİK BİLİNÇ!
Abisi Rıdvan Karakoç gibi genç yaşında politik bilinç kazanan Hasan Karakoç, Ağrı’dan İstanbul’a göç ettiklerinde ırkçılığa maruz kaldıklarını, okullarda Kürtçe konuşmaları yasaklandığı için öğretmenden dayak yediklerini ve bu durumun erken yaşta farkındalık yarattığını ifade etti.
‘AVRUPA’DA AKTİF BİÇİMDE SİYASETLE İLGİLENMEYE BAŞLADI’
Abisinin Avrupa’ya gitmesiyle aktif bir biçimde siyasetle ilgilenmeye başladığını dile getiren Karakoç, şunları anlattı: “Abim Avusturya’da yaşadı. Orada evlendi. O dönem Kürt siyasi hareketiyle tanışmıştı. Sürekli kitap okurdu. Kürtlerin kimliğinin, dilinin, varlığının inkâr edildiği o yıllarda çok mücadele verdi. Türkiye’ye döndükten sonra da Demokrasi Partisi (DEP) çalışmalarına katıldı.
‘APÊ MUSA İLE SAATLERİNİ TAKAS ETMİŞLERDİ’
Kürt Enstitüsü’nün kuruluşunda da yer aldı. 20 Eylül 1992 tarihinde JİTEM tarafından katledilen Musa Anter (Apê Musa) ile de çok iyi arkadaştı. Saatlerini takas etmişlerdi. Ama abim bir kavgada Apê Musa’nın saatini kaybetmişti. Apê Musa katledildiğinde ise kolunda Rıdvan abimin saati vardı.”
‘POLİS AÇIK AÇIK TEHDİT ETTİ: RIDVAN’I BULDUĞUMUZ YERDE ÖLDÜRÜRÜZ!’
DEP’te çalışma yürüttüğü dönemlerde tehditlerin başladığına işaret eden Karakoç, Gaziosmanpaşa’daki evlerinin sürekli sivil polis timleri tarafından takip edildiğine dikkat çekti. Abisi gözaltında kaybedilmeden 1 yıl önce, 1994’ün Temmuz ayında evi basan polisler tarafından gözaltına alındığını anlatan Karakoç, “Baskın sırasında Rıdvan evde değildi. Aramalarda abimin Avrupa’dan getirdiği 12 avcı yeleğini gerekçe göstererek beni gözaltına aldılar. Gayrettepe Siyasi Şube’de 14 gün gözaltında tutuldum ve kaba dayaktan geçirildim. Daha sonra abim hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkardılar. Bu karar sonrası ise abim artık eve gelmemeye başladı. Abim firardayken işlettiğim markete gelen polis timleri açık açık, ‘Rıdvan’ı bize getirin, getirmezseniz bulduğumuz yerde öldürürüz, evinizin altına da bomba koyarız, bizim yaptığımızı ispatlayamazsınız’ diye tehdit etmişlerdi” dedi.
‘RANDEVU YERİ POLİS KUŞATMASI ALTINDAYDI’
Abisinin en son 15 Şubat’ta bir arkadaşını arayarak Esenyurt’ta bir pastanede randevu verdiğini belirten Karakoç, ancak korkudan randevuya gidemeyen arkadaşının gelip durumdan kendilerini haberdar ettiğini söyledi. Randevunun bulunduğu pastaneye gidince polis tarafından sarıldığını fark ettiklerini anlatan Karakoç, “Kardeşim ve bize haber veren abimin arkadaşı pastanenin olduğu noktaya gittiklerinde polisin sokağı her iki taraftan kuşattığını gördüler. Daha sonra ben gidip pastaneciye abimin eşkalini tarif ederek oraya gelip gelmediğini sordum. Abimin eşkaline benzeyen birinin bir kişiyle geldiğini ve daha sonra çıktığını anlattı. O günden sonra zaten uzun bir süre haber alamadık” diye anlattı.
‘ONU TELLE VEYA İPLE BOĞMUŞLARDI’
Tüm mercilere başvuru yapmalarına rağmen sonuç alamadıklarını, gözaltına alındığının inkâr edildiğini belirten Karakoç, 110 gün süren ısrarlı bir arayışın ardından Rıdvan Karakoç’un işkence izleriyle kaplı bedeninin Beykoz Bozhane Köyü’ndeki ormanlık alana atılmış bir durumda bulunduğunu söyledi. Aile olarak hemen haber alamadıklarını, abisinin cenazesinin Adli Tıp Kurumu’na gönderildiğini anlatan Karakoç, “O dönem İnsan Hakları Derneği'ne (İHD) de başvuruda bulunmuştuk. İnsan hakları savunucuları da Hasan Ocak’ı ararlarken abimin fotoğrafını Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) morgunda görüyorlar. Önce abimi aynı dönemde gözaltında kaybedilen Kenan Bilgin’e benzetiyorlar. Kenan Bilgin’in ailesi ATK’ye gidiyor ve Kenan Bilgin olmadığı ortaya çıkıyor. Hasan Ocak’ın avukatları bu olaya şahit olunca daha sonra savcılık önce kütüğümüz olan Ağrı’daki muhtara, muhtar da bize haber veriyor. 28 Mayıs’ta cenazesine ulaşabildik. Filistin askısından kollarının altı yırtılmıştı, parmaklarında mürekkep izleri vardı. Onu telle veya iple boğmuşlardı.”
‘GALATASARAY MEYDANI KAYIP YAKINLARININ HAFIZA MEKANIDIR!’
Abisinin dosyasının yıllardır Beykoz Savcılığı’nın tozlu raflarında bekletildiğine, soruşturma dahi açılmadığına işaret eden Karakoç, o günden beri adalet aradıklarını kaydetti. Önceki dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun talimatıyla, 2018’de 700. Hafta eylemlerinde uğradıkları polis saldırısı sonrası AYM kararlarına rağmen 30 hafta boyunca işkenceyle gözaltına alındıklarını hatırlatan Karakoç, 1000. Hafta eylemleri dolayısıyla 10 kişilik sayı kısıtlamasının nihayet kaldırılmasıyla uzun yıllar sonra kayıp yakınlarının tekrar bir araya geleceğini söyledi. Bu olumlu adımın sadece 1000. Hafta eylemi ile sınırlı kalmaması gerektiğinin altını çizen Karakoç, “Tüm kayıp yakınlarının hafıza mekanı haline gelen Galatasaray Meydanı’ndaki abluka sadece 1000. hafta eylemimiz için değil, artık tümden kalkmalı” vurgusunda bulundu.