‘Kayyumların panzehiri daha fazla örgütlülük ve mücadeledir’

Kayyumların işçiler için daha fazla örgütsüzleştirme olarak karşılarına çıkacağını belirten İnşaat-İş Sendikası sorumlusu Deniz Gider, kayyum rejiminin panzehirinin daha fazla örgütlü mücadele olduğunu vurguladı.

İRADE GASBINA KARŞI MÜCADELE

Türk devleti, 31 Mart yerel seçimlerinin ardından kaybettiği belediyeleri yeniden kayyum darbesiyle gasp etmeye başladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, yaptığı açıklamalarda kayyum uygulamalarının devam edeceğini ve özellikle Kürt belediyelerini gasp edeceklerini belirtti.

Türkiye, iktidarın uzlaşma açıklamalarının ardından yeniden kayyum gasplarıyla karşı karşıya kaldı. İstanbul’da kent uzlaşısı kapsamında kazanılan Esenyurt Belediyesi’nin 31 Ekim’de gasp edilmesinin ardından, 4 Kasım’da Mêrdîn, Êlih ve Xelfetî belediyelerine de el konuldu. İrade gaspları toplumun birçok kesiminde tepkiyle karşılanırken, iktidar partisi AKP ve ortağı MHP, kayyumları savunarak uygulamanın devam edeceğini belirten açıklamalarda bulundu.

Erdoğan, her ne kadar CHP'li belediyelerin de gasp edileceğini belirtmiş olsa da Esenyurt örneğinde olduğu gibi Kürtlerin seçtiği belediyelere yönelik politikaların devam edeceğini de sözlerine ekledi. AKP'nin 22 yıllık iktidarı boyunca Kürt belediyeleri 160 kez gasp edildi. 

Türkiye ve Kürdistan’da inşaat işçileri arasında örgütlenme çalışmaları yürüten İnşaat-İş Sendikası yöneticilerinden Deniz Gider, ANF’ye yaptığı açıklamada irade gasbının gündelik hayata bir müdahale ve Kürtlerin örgütlü gücüne bir saldırı olarak değerlendirdi.

Kayyum rejiminin sistem için tehlike oluşturan ve örgütlü mücadelenin potansiyelini temsil eden kurumlara yönelik bir saldırı olduğunu dile getiren Gider, “Bizce kayyum rejimi, bastırılamayan, sistem için tehlike arz eden; baskı ve sömürüye karşı örgütlü mücadeleyi simgeleyen ya da bunun potansiyelini taşıyan her mevzinin ve her dinamiğin dağıtılması, bastırılması anlamına geliyor. Kürt halkının zorlu mücadelelerle kazandığı ve kadınlardan çocuklara, gençlerden yaşlılara, işçilerden işsizlere kadar toplumun geniş kesimlerinin gündelik hayatına onun örgütlü gücünü seferber ederek müdahale etme misyonu taşıyan belediyeler, tam da bu nedenle yıllardır  gasp ediliyor.

Özetle, Kürt halkı özgülünde kayyum, onun siyasal bir güç haline gelerek hayatın her alanına nüfus etmesine yönelik bir darbedir. Örgütsüzleştirme, gündelik hayatı apolitikleştirme ya da gerici ideolojik-siyasi anlayış ve araçlarla kuşatmanın ifadesidir. Önceki kayyumların ilk yaptıklarının, halkın kendisini hayatın içinde örgütleyip bir çözüm gücü olarak hissedebileceği kurum ve örgütlülüklerin dağıtılmasını hedeflemesi de durumu açıkça anlatıyor" dedi.

İŞÇİLER İÇİN DAHA FAZLA ÖRGÜTSÜZLÜK DEMEK

Kayyumların işçiler için daha çok örgütsüzlük, daha çok sindirilme, bastırılma ve sefalet ücretine mahkûmiyet anlamına geldiğini belirten Deniz Gider, sözlerine şöyle devam etti: "Kayyum rejimi, kuralsız-vahşi bir sömürü rejimi inşası önünde engel olabilecek her şeyi ortadan kaldırmayı ifade ediyor.

Kayyum politikası, işçi ve emekçilerin, ezilen halkların, kadınların, gençlerin ve tüm ezilen toplumsal kesimlerin kendi öz güçlerine dayanarak mücadele iradesi geliştirmelerine düşmanlıktır. İşçiler açısından bu, çok daha fazla böyledir.”

‘KAYYUM REJİMİNE KARŞI ÖRGÜTLÜ MÜCADELE YÜKSELTİLMELİ’

Kayyum rejimine karşı örgütlü mücadelenin yükseltilmesi gerektiğini vurgulayan Gider, kayyumların iş cinayetlerinin, baskının ve sömürülmenin önünü açacağını belirtti ve son olarak şunları söyledi:

“Sermaye ve siyasi temsilcileri, zaten oldukça örgütsüzleşmiş işçi sınıfını daha fazla örgütsüzleştirmek, daha kuralsız ve daha vahşi bir emek rejimi inşa etmek istiyor. İş cinayetlerinin tüm iş kollarına ve en “itibarlı” işletmelere bile sıçraması, hedeflenen emek rejiminin despotluğunun ve zorbalığının ifadesidir. Kayyum politikası bunun siyasal karşılığıdır. Bunun panzehiri ise daha fazla örgütlülük, daha fazla mücadeledir.”