Siirt Belediye Eş Başkanı Sofya Alağaş’a gazetecilik yaptığı dönemde “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla açılan davada 6 yıl 3 ay ceza verilmesinin hemen ardından belediyeye kayyum atandı. Bu kararla birlikte, DEM Parti’nin 31 Mart yerel seçimlerinde kazandığı toplam 8 belediyeye kayyum atanmış oldu. Kayyum atanan iki CHP’li belediyeyle birlikte bu sayı 10’a çıktı.
13 Ocak’ta Mersin’in Akdeniz ilçesine de kayyum atanmasının ardından halk, protestolar yaptı ve sonrasında her hafta çarşamba günü “kayyum nöbeti” tutmaya başlamıştı. Hem Siirt’e atanan kayyum hem de devam eden kayyum nöbetine dair DEM Parti Mersin Milletvekili ve Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Sözcüler Kurulu Üyesi Perihan Koca ile konuştuk.
‘ÜÇ DÖNEMDİR HALKIN SEÇME VE SEÇİLME HAKKI YOK SAYILIYOR’
DEM Parti Mersin Milletvekili Perihan Koca, yerel seçimlerden sonra bir süredir üçüncü bir kayyum dönemine girildiğini şu sözlerle anlatıyor:
“31 Mart seçimleri sonrasında, 3 Haziran’dan itibaren Hakkari’yle başlayan üçüncü kayyum dönemi açıldı. Siirt Belediyesi’ne atanan kayyumla birlikte toplam 10 belediyeye kayyum atanmış oldu. Üç dönemdir halkın seçme ve seçilme hakkının yok sayıldığı, halka karşı düşmanlık hukukunun sistematik olarak devam ettiği bir darbe mekaniğiyle ülke yönetilmeye çalışıyor. Darbelerle, özellikle yargı marifetiyle ülkeyi yönetmeye çalışmak, aslında siyasi iktidarın toplumsal meşruiyetinin ve rıza kabiliyetinin bittiğinin bir göstergesidir. Ama 23 yıldır devam ettirdikleri üzere, bir taraftan toplumu düşmanlaştırarak, devlet şiddetini toplumun üzerine bocalayarak, diğer taraftan da kendinden olmayan herkesi terörist ve darbeci ilan ederek ülkeyi yönetilebilir kılma stratejisiyle karşı karşıyayız.”
‘HALK KAYYUMUN NE OLDUĞUNU ÇOK NET BİLİYOR ARTIK’
Perihan Koca, halkın da daha önceki kayyum dönemlerinden farklı bir bakış açısı geliştirdiğini ifade ediyor. Bu anlamıyla iradeye sahip çıkışın daha güçlü olduğunu da belirten Perihan Koca, ayrıca Akdeniz Belediyesi’nde 20 gündür devam ettirdikleri nöbetten de bahsediyor: “Biz, Akdeniz Belediyesi'nin gasp edilmesiyle beraber, bir kumpas ve uydurma ile seçilmiş eş başkanların ardından belediye meclis üyelerinin gözaltına alınıp tutuklanması pratiğini gördük ve 20 gündür Akdeniz Belediyesi önünde bir irade nöbeti tutuyoruz. Bu irade nöbetini, aslında hem ülkenin dört bir yanında bu kayyum darbesine karşı tutuyoruz hem de bugün artık bu darbe pratiğinin halklar tarafından boşa çıkartılması için tutuyoruz.
Halk, artık üç dönemdir kayyumun ne demek olduğunu ve kayyum pratiklerinin kentlerde ne anlama geldiğini çok net bir şekilde gördü. Dolayısıyla, üçüncü dönemde farklı bir kayyum pratiği ve yansıması halkın içerisinde zuhur etmiş durumda. İlk iki dönemde, iradeye bu kadar sahip çıkma pratiği bence yoktu halkta. Çünkü algı operasyonları ve İletişim Başkanlığı’nın yaydığı yalan propagandalarla beraber, seçilmiş eş başkanların ve belediye meclis üyelerinin ‘terör eliyle’ seçildiğine ve ‘terörist’ olduğu için tutuklandığına dair bir manipülasyon yürütülüyordu.
Geldiğimiz aşamada artık yargının sarayın elinde bir oyuncağa dönüştüğünü, sadece Dem Parti ya da Kürt seçmen değil, tüm toplum gördü. Saray dilerse, 12 yıl önce olan Gezi’den ya da zaman aşımına uğramış bir konudan Akın Gürlekler ve çeşitli bilirkişiler eliyle ya da başka bir isimle ve de kayyum marifetiyle gasp edebilir. Halk şunu da çok net bir şekilde biliyor; kayyum sadece halkın seçme seçilme hakkına gasp değil, aynı zamanda bir yağmadır. Halk bunun bir hırsızlık olduğunu, halkın kaynaklarına çöküldüğünü çok net bir şekilde biliyor. O yüzden de toplumda çok ciddi bir tepki var.”
‘BİRLEŞİK MÜCADELEYE İHTİYAÇ VAR’
DEM Parti Mersin Milletvekili Perihan Koca, devletin elinde toplumsal rıza ve meşruiyet kalmadığına dikkat çekerek bu kayyum mekaniğinin süreceğini ve bir birleşik mücadeleye ihtiyaç olduğunu belirtiyor: “Bunların devamının geleceğini ve bu kayyum darbeleriyle ülkenin yönetilmeye çalışılacağını, Akdeniz Belediyesi’ne kayyum atandığında da öncesinde de ifade ediyorduk. Çünkü gerçekten bugün siyasi iktidarın elinde bir toplumsal rıza ve meşruiyet kalmadığı gibi, devlet şiddetinden başka dayanabileceği bir şey yok. Yasama, yargı ve yürütmeyi tek elde tutan saray rejimi pratiğinden başka bir şey de kalmamış durumda. Dolayısıyla, bir çökme bilinciyle bunu uyguluyor. Belli ki uygulamaya da devam edecek. Üçüncü dönemde şu da önemliydi: Sadece DEM Parti belediyelerine değil, özellikle kent uzlaşısıyla seçilmiş belediyelere -Esenyurt bunun en önemli örneğiydi- ve CHP'ye doğru da açılan bir süreç var.
Halkın, 1 Ekim'den itibaren Bahçeli'nin barış eli uzattık söylemleriyle başlayan ‘çözüm’ tartışmalarının hem kayyum hem de bu savaş politikalarıyla üzerinde gezinmesi pratiğine dair de çok ciddi bir tepkisi var. Öte taraftan, bu sadece artık belediyelerle alakalı bir şey değil. İstanbul Barosu için de benzer şeyler konuşuluyor. Geçtiğimiz ay, Mersin Mut'ta mesela Spor Yazarlığı Derneği’ne kayyum atandı. Kayyum ve OHAL rejiminin kalıcılaştığı bir gerçekliğin içerisinde yönetilmeye çalışıyoruz. Ekonomideki kriz, siyasetteki kriz, toplumdaki kriz ve çürüme hali bunun net bir göstergesi. Dolayısıyla, bugün artık bir yaşam hakkı temelinde sadece seçme seçilme hakkının gasp edilmesine karşı bir iradeye sahip çıkma değil, bir yaşam hakkı temelinde birleşik bir mücadeleye ihtiyacımız var. Belediyelere çöküldüğü gibi, dizi ve sinema sektörüne de çökülüyor. Bugün gazeteciler bir yandan, avukatlar bir yandan tutuklanıyor. Toplumun her kesimine aslında savaş ilan etmiş bir iktidar pratiğinin karşısında, kayyum pratiğine karşı çıkmak başta olmak üzere, tüm bu saldırılara karşı birleşik bir mücadele zorunludur.”
‘DEVAMI GELECEKTİR…’
Siirt Belediye’sine atanan kayyumun farklı pratikleri ile yeniden karşılaşılacağını ifade eden Perihan Koca, ortak mücadelenin altını çizerken, Akdeniz Belediyesi için yaptıkları irade nöbetine de bir çağrıda bulunuyor: “Bugün Siirt Belediyesi'ne uydurma gerekçelerle atanan kayyumun yarın başka bir pratiğiyle karşı karşıya kalacağız. Bu çok mümkün. Ve bu birleşik mücadelede, Kürt halkıyla sosyalistlerin, sosyalistlerle tüm toplumsal mücadele kesimlerinin birlikteliği kurulmadığı müddetçe, aslında bu darbe mekaniğini, tutuklamaları, operasyonları ve bu korku imparatorluğu toplum nezdinde normalleşecek. Artık, mesela bir tutuklama ne yazık ki bir haber değeri taşımıyor, böyle bir olağanlaşma içerisindeyiz. Eğer o birleşik hattı kuramazsak, birleşik cepheyi oluşturamazsak gerçekten yaşam hakkımızın bile tümüyle elimizden alınacağı bir Türkiye rejimi statü kazanmış olacak. Buna karşı mücadeleyi birleştirmek ve ortaklaştırmak gerekiyor. O anlamıyla, bizim her hafta çarşamba günleri Akdeniz Belediyesi önünde yapmış olduğumuz kayyuma karşı irade nöbeti, aslında bu birleşik mücadelenin kolonlarından bir tanesi. Bu vesileyle, tüm halkımızı bu nöbetlere katılmaya ve iradesine sahip çıkmaya davet ediyoruz.”