KJK’li Ruken: Toplumsal mücadele zamanı geldi

KJK Koordinasyonu Zerin Ruken, tecride karşı başlatılan hamlenin sadece cezaevleri direnişiyle sonuç alamayacağını belirterek, “Özellikle Avrupa’da ve Bakur’da hamleyi toplumsal bir mücadeleye dönüştürme zamanıdır” dedi.

KJK Koordinasyonu Zerin Ruken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, aylardır tecride karşı yürütülen açlık grevleri, 31 Mart yerel seçimlerin sonuçları ve gerilla eylemlerine ilişkin konuştu.

Mevcut durumda en temel sorunun “mücadeleyi daha fazla toplumsallaştıramama” olduğunu ifade eden Ruken, “Hamlenin sadece cezaevleri direnişi üzerinden sonuç alma beklentisi ciddi bir yanılgıdır. Tüm toplumun harekete geçmesi en sonuç alıcı bir yaklaşımdır” diyor.

-“Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim” hamlesiyle açlık grevi direnişleri Leyla Güven öncülüğünde başlatıldı. Zilan gerçekliğini de göz önüne alırsak mücadele tarihinizde Kürt kadınının kritik aşamalarda üslendiği rol nasıldır?

Başlattığımız ‘tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim’ hamlesi yeni bir aşamaya girdi. Faşizmin toplumu sindirmesi, kendisini korku yayarak büyük bir güç olarak inşasına karşı mücadelede önemli bir duyarlılık oluştu. Tabi esas bundan sonra sürecin yürütülmesinde daha güçlü, örgütlü hareket etmek durumundayız. Şu ana kadar 8 Mart, Newroz ve en son seçimlerin yarattığı hareketlilik ile birlikte hamle devam ediyor. Geride bıraktığımız sürecinbütünlüklü yürütülmesinde olumlu bir ivme yakalandığını belirtmek istiyorum.

HAMLE YETERİNCE GÜNDEMLEŞTİRİLEMEDİ

Fakat Bakur’da seçim süreci nedeniyle hamle yeterince gündemleştirilemedi. Birbirini güçlendiren yanlarına rağmen, hamlenin yeterince öne çıkmasını etkiledi. Kaldı ki bu dönemi bir kampanya türü bir dönem olarak anlamlandırmıyoruz. Kürtler ve demokrasi çevrelerinin de bu dönemi faşizme karşı isyana kalktığı bir dönem olarak ele alması gerektiği bir dönemdir. Biraz hareketlilik olsun sonra yeniden eski yaşam alışkanlıklarımıza döneriz dediğimiz bir dönem değildir. Kaldı ki bahsettiğimiz iktidar faşist bir iktidardır. Kendini kısa vadeli olarak toplumun gırtlağına oturmuş, gelip geçer bir yönetim değil. Tam olarak kurumlaşmaya, toplumu da faşistleştirmeye çalışan bir yapı var. Dönemi stratejik olarak ele alıyor. Kendisini öyle kurguluyor.

TOPLUMSAL EYLEMLERİ YÜKSELTMEK TEMEL GÖREVDİR

Şimdi hamle temel gündem olması ve çalışmaların buna göre örgütlenmesi olmazsa olmaz kabilindedir. Açlık grevleri çok kritik bir noktadadır. Leyla Güven olmak üzere, Avrupa ve Türk devletinin zindanlarında artık hayati sorunlar gündeme gelmesi an meselesidir. En son Yonca Akıcı ve Siraç Yüksek arkadaşlar da eylem yaptı ve şehit düştüler. Bu şahadetleri nasıl durduracağız? Elbette ki toplumsal direnişi büyütmekle bunlar durdurulabilir. Böylesi bireysel tutumları engellemenin yanı sıra örgütlü eylem sürecinin yürütülmesi herkesin, bizlerin sorumluluğundadır. Toplumsal-kitlesel eylemsellikleri yükseltmek bu dönemin temel görevidir. Hamlenin başarısı, daha önce değerlendirdiğimiz ve planlandığımız gibi toplumun örgütlü gücünü daha fazla harekete geçirmeye ağırlık verecek çalışmalara odaklanmaktan geçiyor. Bu odaklanmanın başarı getirdiğini geçmiş hamle pratiklerinde de gördük.

SONUÇ ALMAK İÇİN TOPLUMUN HAREKETE GEÇMESİ GEREKİYOR

Hamlenin sadece cezaevleri direnişi üzerinden sonuç alma beklentisi ciddi bir yanılgıdır. Tüm toplumun harekete geçmesi en sonuç alıcı bir yaklaşımdır.Özellikle Avrupa’da ve Bakur’da hamleyi toplumsal bir mücadeleye dönüştürme zamanıdır.Çünkü AKP-MHP faşist ittifakının gerilemeye başladığını görmek gerekir. Bu temelde tüm toplumsal kesimlerin özgür bir gelecek için harekete geçmesi gerektiği bir dönemdeyiz. Diplomasi ve siyasi çalışmalar açısından da daha güçlü bir biçimde aktifleşmek gerekiyor. Özellikle dost-enternasyonallerin daha fazla harekete geçmesi çok önemlidir. Yürüyüş ve etkinliklerin yanı sıra, bu dost kesimlerin, Avrupa’daki siyasi çevreleri de aktifleştirmesi önemlidir. Ama esasta yapılması gereken Türk devletini zorlayacak toplumsal eylemleri geliştirmektir. Savunma-direniş, toplumsal ve siyasi çalışmaların hamle kapsamında planlamasının seçimden sonraki süreci de dikkate alarak daha nitelikli ve yeniden örgütlemesinin gerekliliği vardır. Yine kadın hareketleri ile Bakur-Türkiye ve uluslararası alanda etkili bir hamle sürecini yürütmeyi esas alacağız. Tüm bu durumları ve gelişmeleri değerlendirirken; Önderliğimizin özgürlüğünü sağlama, ülkemizi ve halkımızın kazanımlarını savunmayı temel ve dönemin stratejik görevi olarak ele almaktayız. Hamlemizle, tüm mücadelemizin merkezinde Önderliğimiz, halkımızın kazanımları ve kadın özgürlük değerlerini korumayı hedeflemekteyiz. Bu temelde bu hamleyi bir zafer hamlesi olarak görüyoruz. Tecridi mutlaka kıracağız, faşizmi yıkacağız, Önder Apo ile özgür yaşayacağız. Bu temelde; 1992 yılında Türk devleti ile Türk işbirlikçiliğinin birlikte geliştirdiği saldırılara karşı Beritan yoldaşın militanlığı, 1996 yılında Önderliğimize karşı Şam’da gerçekleştirilen suikast saldırısına Zilan yoldaşın duruşu ve 1999 Devletlerarası komploya karşı “Güneşimizi Karartamazsınız” sloganları ile ortaya koyduğumuz fedai tarzı ile bu sürece cevap vereceğimizi herkes görmeli ve bilmelidir. Bu fedai tarzın kadın öncüleri bir kez daha rolleri ve görevlerinin bilinci ile hareket etmektedirler. İşte Leyla Güvende bunlardan biri. DTK eş başkanı ve Hakkari milletvekili olan ve yüreği sürgünlere direnmiş, ülke ve yurtseverlik duruşunun öncü kişiliği olan Leyla Güven arkadaş beşinci ayını geride bıraktı.

DİRENİŞİN ÖNCÜLERİ

Bu direnişin öncülüğünü kadınlar yaparken; Önderliğimizin ve kazanımlarımızı koruma etrafında Zindanlar, Avrupa ve Güney Kürdistan’da süresiz ve dönüşümsüz açlık grevine giren tüm Kürt yurtseverleri, devrimcileri ve kadın öncüleri; sürecin fedai duruşunun temsilcileri olarak tarihteki yerini aldılar.Leyla Güven bu konuda dönemin militanlık ve öncülük çizgisini kavrayan, buna göre bir tutum içine giren öncü bir devrimcidir. Bazı süreçlerin o sürecin ruhunu ve gereklerini okuyan, buna göre öncülük yapan insanlara ihtiyacı vardır. Leyla Güven bunlardan biri olmuştur. Önder Apo’nun özgürlük yürüyüşüne katıldılar. Şimdi milyonlara öncülük etmektedirler. Zilan gerçeği, Leyla gerçeği, Fadile, Gulistan, Dilek, Sebahat, Selma, Kibriye, Hacer daha birçok arkadaş bu tarihsel rollerin farkındalığıyla halkının, kadının özgürlüğünün Önder Apo’nun özgürlüğünden geçtiği bilinciyle tarihi rolleriyle öncülük yapıyorlar. Kadın hareketi olarak bir kez daha dönemin bizden beklediği öncülük görevimizi Beritanca, Zilanca, Arin Mirkanca ve Avesta Xaburca duruş ve fedailiği ile yerine getireceğimizi, bunun bilinci içinde olduğumuz ve bu sorumlukla daha fazla hareket edeceğimizin bilinmesini istiyorum. Faşizm, sömürgecilik ve emperyalist planlar bizim fedai duruşumuz ve mücadelemiz ile yenilgiye uğratılacaktır.

NEDEN AÇLIK GREVCİLERİNİN TALEBİ KARŞILANMIYOR?

-Leyla Güven öncülüğünde başlatılan bu greve Türkiye ve Kürdistan’daki zindanlardan 7 bin tutsak da dahil oldu. Tek talepleri var. O da Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması. Bu kadar meşru bir talep neden görülmüyor, karşılanmıyor?

Şunu belirterek değerlendirmek istiyorum. "Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım ve Kürdistan'ı Özgürleştirelim!" devrimci hamlesini şimdiye kadar olan tüm hamlelerimizi aşan bir zafer hamlesi olarak tanımlıyoruz. Şunu belirterek sorunuzun değerlendirmesini yapalım. Önder Apo da kardeşi kendisini görmesi için İmralı’ya götürüldüğünde şunu belirtmiştir. Öyle ki, “Gördün, yaşıyorum. İşte bu kadar!” diye cevap vermiştir. Gerçekleştirilen ve yapılan görüşmenin anlamı budur, cevabı budur. Bunun dışında olabilecek şeylerin hepsi özel savaş kapsamındadır. Önder Apo direnişi olumlu görmüştür. Özgürlük hamlesi ve direnişin daha çok topluma yayılarak toplumsallaşması gerektiği, daha çok farklı ve yönlü kılınması gerektiği yaklaşımı ve tutumu içinde olduğunu belirtebiliriz. Direnişle özel savaş oyunu bozulduğu gibi toplumun Önder Apo’dan haber almasının da ortaya çıkardığı etki ekseninde "Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım!" direniş hamlemizi çok daha zengin eylemlerle daha çok yaygınlaştırarak, toplumsallaştırarak, geliştireceğiz, yükselteceğiz. Leyla Güven başta olmak üzere zindanda ve dışarıda açlık grevi içerisinde olan yoldaşları sahiplenmek, onların çözümü dayatan tutumlarını daha çok güçlendirecek şekilde desteklemek açısından da devrimci ve demokratik eylemlerin çok yönlü ve zengin kılınması, her alana yayılması, çok daha yoğunlaştırılıp geliştirilmesi gereklidir. Bu kadar meşru ve insani bir eylem açlık grevi direnişi karşısında çözümü savaşta bulan AKP-MHP faşist diktatörlüğü bir özel savaş yönetimidir ve önümüzdeki süreçte de 12 Ocak’takine benzer yeni özel savaş oyunlarına, hile ve yalanlarına başvurabilir. İşte, devrimci ve özgürlük hamlemizi zayıflatabilmek ve kırabilmek için içerde ve dışarda çok farklı oyunlara, saldırı biçimlerine başvurabilir.

Bakur Kürdistan’da, zindanda, Ortadoğu’da ve özellikle yurtdışında da benzer özel savaş saldırılarına karşı direnişi büyütmek olmalıdır. Bir özel savaşla karşı karşıya olduğumuza göre, TC’ye direnişle kazanacağımızın cevabını ve mesajını daha güçlü vermeliyiz. AKP-MHP ittifakı, kendisini bir özel savaş yönetimi olarak var edeceğini düşünmektedir. "Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım ve Kürdistan'ı Özgürleştirelim!" devrimci hamlesiyle AKP-MHP faşizmini yıkmayı herkesin temel bir görevi olarak gündemleşmiştir. Bunu geliştiren de kadın öncülüğündeki fedai çizgimizdir. Bu gün ideolojik, siyasi, toplumsal ve askeri duruşumuz "Tecridi Kıralım ve Faşizmi Yıkalım! Önder Apo ile özgür yaşayalım” devrimci hamlemizin, Leyla Güven şahsında ve öncülüğünde açlık grevleri temelinde ortaya çıkardığı inisiyatif ve faşizm üzerinde yarattığı zorlama, uluslararası alana yayılmış durumdadır ve etkileme düzeyi de ciddidir. Yine Hareketimizi 2019 yılının ocak ayında her zamankinden çok daha fazla inisiyatifli ve etkili hale getirmiştir.

DEMOKRASİDEN KORKUYORLAR

Hareketimiz; AKP-MHP faşizminin sadece Kürtlerin değil, Türkiye ve Ortadoğu halklarının, tüm kadın ve gençlerin, ezilenlerin ve emekçilerin, tüm insanlığın, “ben demokrasiye duyarlıyım” diyen tüm siyasi çevrelerin, aydınların, sanatçıların, vicdanlı ve hümanist insan hakları savunucusu olan herkesin düşmanı olduğu gerçeğini çok ileri düzeyde açığa çıkartmış ve siyasi gündeme taşırmıştır. Bu artık inkar edilemez. İşte bir nedeni bu. Çünkü AKP-MHP faşizmi demokrasiden korkuyor, Önderlik paradigmasını kendi iktidarının sonu olacağını görüyor. Önder Apo herkesi ve tüm halkları kucaklamaktadır. Ve özgürlük isteyen tüm halkların umudu olmuştur. Bizi inisiyatifli kılan gerçeklik işte budur. Direnişin açığa çıkarttığı hakikat devam etmektedir.Bir yandan açlık grevlerinin o cesaret ve kahramanlık dolu duruşu, etkileyici gücü, diğer yandan AKP-MHP faşizminin tüm halkları, ezilenleri, insanlığı, demokratik çevreleri tehdit eden gerçeğinin açığa çıkartılmış olması bize bu gücü, imkânı veriyor.

Bu konuda Suriye ve Irak’ta, Rojava ve Başure Kürdistan’da DAİŞ ve El-Kaide faşizmine karşı yürütülen mücadele, hareket ve halk olarak gösterdiğimiz direniş, kahramanlıklar dünyayı etkiledi. Önder Apo’nun 21 yıldır İmralı işkence ve tecrit sistemine rağmen çözümleyici duruşu, sadece Kürt sorunu değil, başta kadın özgürlüğü olmak üzere tüm toplumsal sorunların çözümünü gösteren, önünü açan teorik, felsefik, ideolojik, politik yaklaşımları ve ortaya koyduğu çözüm projeleri hareketimizi Ortadoğu’da ve dünyada etkili hale getirmiştir. AKP-MHP faşizminin İmralı’da uyguladığı yasadışı, hukuk dışı, ahlâksız baskılar, bunların asgari düzeyde çeşitli çevrelere taşırılabilmesi hareketimizin en geniş bir yelpazede destek bulmasını sağlayacaktır.

AKP-MHP, DAİŞ VE EL KAİDE’NİN KARARGAHIDIR

Gerçekten de AKP-MHP faşizminin DAİŞ’in, El-Kaide’nin, ÖSO denen İhvan-i Müslim’in yaratıcısı, yönetici güç olduğunun açığa çıkartılması, onlarla somut bağlarının, organik bağlarının gösterilmesi, diğer yandan Bahçeli-Erdoğan faşist diktatörlüğünün Kürdistan’da uyguladığı soykırım suçlarınasgari düzeyde yansıtılması birçok çevre tarafından anlaşılıyor ve bunlara karşı mücadelemiz destek bulmaktadır. Bütün bunlar AKP-MHP faşizmini -ki DAİŞ ve El-Kaide faşizminin ortağıdır, karargâhıdır, beynidir, onlarla bir bütündür- teşhir etme, bütün özgürlükçü demokratik güçler, insan hakları savunucuları, insanlık için bir bela, bir düşman olarak gösterme imkânı veriyor. DAİŞ ve El-Kaide tüm insanlık açısından böyle bir tehlike oluşturmaktadır. Aynı tehlikeyi AKP-MHP faşizmi yürütüyor. Kürtler DAİŞ ve El-Kaide faşizmine karşı mücadele ederken, bugün aynı faşist saldırganlığı AKP-MHP ittifakının yürüttüğünü belirtebiliriz. Buna karşıda etkili bir mücadele verilmektedir. Ve sonuç alınacaktır. Teşhir olmaktadır. Önderlik Hamlesi, her tür tecridi kırma ve ortadan kaldırmayı hedeflemektedir. Tecrit sadece fiziki değildir, RêberApo’nun fikirlerinin toplumla buluşmasını engelleme amaçlıdır. Tecridin bu kadar katı bir tarzda uygulanmasının temel nedeni de budur. Bu nedenle bundan sonra mücadelemizi buher iki tecridi kırmayı hedefleyecek tarzda yürütmek ve örgütlemek gerekir. Hamlemiz hem fiziki olarak katı tecrit koşullarını, hem de Rêber Apo’nun fikirlerinin topluma ulaşmasını engelleyen politikaları ortadan kaldırmayı-etkisizleştirmeyi hedefleyecek tarzda olduğu için devlet bu kadar meşru bir talebe cevap vermemektedir. Koşullardan kaynaklı dönem dönem bir boyutu öne çıksa da ikisini iç içe yürütmek ve nihai amacın RêberApo’nun fikirlerinin yaşam bulduğu özgür bir toplumda birlikte yaşamak olduğu perspektifi odak noktamızdır.

MİLYONLAR HAREKETE GEÇMELİ

Önderliğimiz son 4-5 yıldır iletişim haklarının hiçbirini kullanamamaktadır. İletişimi, bağı toplumla kesilmiştir. Hamlenin kesin sonuç alması milyonlarla birlikte Amed Newroz meydanında veya Leyla Güvenle cezaevlerinin önünde toplumsal direnişle kıracağımızı artık görmek gerekir. Bir de tecridi tümden ortadan kaldırmanın bir ifadesi de Önderlik savunmaları temelinde devrimci görevlerimize hakikat aşkıyla yönelmektir, toplumsal öncülük, militanlık yapmaktır. Önderlik çizgisinde fedaileşen bir tarz, Önderliği anlama ve uygulamadan geçmektedir. Düşmanın sınır tanımadan Kürdistan Özgürlük mücadelesine karşı uygulamaya koyduğu topyekûn imha konseptine karşı; kadın hareketi olarak topyekûn bir direniş içinde olmak, devrimci direniş çizgisini yükseltmek, Kürt halkının ve tüm ezilenlerin özgürlük özlemlerine yanıt olmak gibi tarihi bir sorumluluğumuz vardır.Biliyoruz ki Demokratik Konfederalizm Önderi RêberApo üzerinde uygulanan katı tecrit politikası ve 21 yıldır sürdürülen uluslararası komplonun temel amacı Rêber Apo şahsında kadınların, halkların, ezilenlerin özgürlük umudunu, arayışını engellemektir.

Ortadoğu merkezli yaşanan 3. Dünya Savaşı’ndan, kaos ve krizli durumdan çıkışın yegane yolu Rêber Apo’nun yaşam felsefesi ve geliştirdiği Demokratik Konfederalizm sistemidir. Bunun sadece Ortadoğu için değil tüm dünya halkları için olduğunun belirtmek istiyorum. Bu nedenle sömürgeci- faşist güçler Önderliğin fikirlerinden; halkları etkileme ve mücadeleye geçirme gücünden korkmaktadırlar. Dünyada eşine rastlanmayan İmralı Mutlak Tecrit Sistemini geliştirmelerinin temel nedeni yaşadıkları bu korkudur. İmralı Sistemi, emperyalist güçlerin ittifakının bir ürünüdür. Çünkü halklar, kadınlar, ezilenler Rêber Apo’nun yaşam felsefesinden etkilenmekte, özgürlük umudunu orada bulmaktadır. Komünal, özgür bir yaşamın olduğu yerde sömürgeci güçler zayıflar, yaşam şansını yitirir.

Bu nedenle Rêber Apo üzerinde geliştirilen bu mutlak tecrit, özünde halkların, kadınların, tüm ezilenlerin özgürlük umuduna yöneliktir. Dolayısıyla mutlak tecridin ortadan kaldırılması özgürlük arayışında olan tüm insanların yolunu açacaktır. Bu nedenle özgürlük arayışı olan, sömürgeci sisteme başkaldıran her kesime ulaşmayı ve ortak paydalarda buluşmayı hedeflemektedir. Kuşkusuz bu, Rêber Apo’nun yoğun emek ve çabalarının bir sonucudur. Ortadoğu koşullarında kadın ordulaşması ve devrimini yaratarak, demokratik ulus paradigması temelinde Demokratik Konfederalizm sistemiyle halkların bir arada ve özgür yaşayabileceğinin mümkün olduğunu ortaya koyarak, bunu sağlamıştır. Önderliğimiz öncülüğünde ulaşılan bu düzeye verilecek en doğru cevap yetersiz yoldaşlığı aşarak çağıÖzgür Önderlik, Özgür kadın, Özgür toplum temelinde yaşamakla mümkündür. İmralı sistemi devam ettikçe hiçbir gelişme bizim için başarı ölçüsü olarak görülemez. İçinde bulunduğumuz sürecin başarısını Önderliğimizin özgürlüğü, sağlığı, güvenliğinin sağlanması belirleyecektir.

31 MART YEREL SEÇİMLERİNİN SONUÇLARI

31 Mart yerel seçimleri geride kaldı. Sonuçları her geçen gün ortaya çıkıyor. AKP İstanbul da dahil birçok büyük şehri kaybetti ve buralar CHP’nin eline geçti. Bu seçimde HDP’nin uyguladığı strateji bu seçimde ne kadar etkili oldu? AKP faşizmi Kürdistan’da bazı yerleri çok çirkin oyunlarla gasp etti. Şırnak, Eruh, Şemzinan bunlardan birkaçı. Devlet buraları alarak ne amaçlıyor. Buna karşı Kürt halkının tavrı nasıl olmalıdır, neler yapılabilir?

31 Mart yerel seçim sürecinin eylemlilik ve halkı harekete geçirme açısından olumlu bir durum yarattığını rahatlıkla belirtebiliriz. Yine seçim stratejisinin de doğru ve olumlu olduğu açığa çıkmıştır. Seçim stratejisi; Türkiye’nin batısında hedefine ulaşmıştır. Genel anlamda da Erdoğan-Bahçeli faşizminin Kürt soykırım politikası önemli bir yenilgiyi kesinlikle almıştır.AKP-MHP faşizmi; bütün özel savaş çalışmaları ve saldırılarına rağmen ciddi bir hezimeti yaşamıştır. Soykırım ve faşizm siyasetinin baş aşağı gidişi, bu seçimde aldığı ağır yenilgi ile hızlanacaktır. AKP-MHP faşizminin bu yenilgi sonrası çok daha fazla pervasızlaşarak, saldırılarını yoğunlaştıracağını bilmeliyiz. Buna göre de her yönlü mücadeleyi yükseltme zamanıdır. Biliyoruz ki AKP-MHP faşist bloku seçimde aldığı yenilgiyi örtbas etmek için tüm gücüyle Özgürlük Hareketini imha etmeye ve tasfiyeye yöneleceği açıktır. Tabi içine girdiği siyasi, ekonomik kriz ve yine uluslararası ilişkilerde yaşadığı sorunlar var, bu durum olan krizi derinleştirecektir.

OLASILIKLAR...

Birinci olasılık; ekonomi, siyasi ve diş ilişkilerinin tümünü, yeniden Kürt soykırım politikasında sonuç alma temelinde örgütlemek isteyeceğidir. Bunu başarabilirler mi? Ciddi engeller ve sorunları yaşayacağı açıktır. Ama buna rağmen soykırım siyasetinde sonuca gitmek için ısrar edecektir. Mevcut seçim yenilgisi faşizmin sonuç almasını etkileyecektir. Kürt demokratik siyaseti Türkiye demokrasisi ve güçleri açısından elde edilen seçim sonuçları ön açıcı olmuştur. Bu seçimde geliştirilen politika önemli bir etkide bulunmuştur. Bu seçim stratejimizin ortaya çıkardığı gelişmeler, şimdiden Türkiye demokrasi güçleri ve demokratik çevrelerin kendilerine ve özgürlük hareketine güvenlerini artmıştır. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve çözümden yana olan kesimlerde HDP seçim politikasının olumlu sonuçlarını önümüzdeki süreçte de daha fazla göreceğiz. Yine toplumdaki tüm kesimlerin faşizm karşısında harekete geçmelerine de etkide bulunacaktır. Kürt halkının Türkiye’nin batısında geliştirdiği ittifak tutumu birçok çevreyi olumlu etkiledi ve etkilemeye devam edecektir. Bu durumu çok daha kapsamlı değerlendirmemiz, pratik politikaya dönüştürme başarısını daha fazla gösterebilmeliyiz. Mücadeleyi buradan büyütmek önemlidir. Kürdistan’da ise seçim devlet ile Kürt özgürlük güçleri arasında geçmiştir. Bir kez daha açığa çıktı ki, seçim Kürdistan’da bir özel savaş politikası olarak kullanılmaktadır. Özel savaş soykırım politikaları çok planlı ve uzun süreli olarak kendisini örgütlemekte ve yürütmektedir. Bu seçim bir kez daha bunun göstergesi olmuştur. Evet, bütün saldırı, engelleme ve soykırım politikalarına rağmen önemli bir sonuç alındı. Ama özel savaş politikalarını daha iyi açığa çıkarma, teşhir etme, önleme ve mücadele etmede belli yönleriyle zayıf kalınmıştır. Mücadele odaklı bir süreci geliştirmemiz kaçınılmazdır. Önceden daha fazla bir planla halkımızın oylarını güvenceye alabilmek çok önemliydi. Yoksa devlet bu şekilde Kürdistan’da yapamayacaktı. Bu da seçimde kayıplara yol açmıştır. Devletin soykırımcı politikaları bellidir. Ancak bizim de yapılması gerekenleri yeterince yapamamış olduğumuzu da görmek gerekir. Yine özel savaş kapsamında Botan vb. yerlerde devlet aldığı tedbir ve yarattığı korku atmosferi ile seçimleri yine alabilirdi. Fakat şurada belirtmek istediğimi şudur; özgürlük direnişini daha iyi örgütleyebilseydik etkilerini en aza indirebilirdik.

BOTAN’DA FİZİKİ KATLİAM, DERSİM’DE BEYAZ KATLİAM

AKP-MHP faşist rejimi; Botan başta olmak üzere bazı alanları stratejik olarak soykırım savaşının zemini olarak kullanacağını ortaya koymuştur. Tarihsel arka planını devreye koyarak soykırım siyasetini uygulayacağını netleştirmiştir. Bu alanları Kürtsüzleştirme siyasetinin bir parçası haline getirme için özellikle yönelinmiştir.

İşte Dersim’e dönük de benzer bir politika uygulanmaktadır. Dersim’e dönük bir proje uygulanmıştır. Bu önlenebilirdi. Soykırım savaşı Botan’da fiziki Kürt katliamını ve göçertmeyi hedeflerken Dersim de ise Dersim’i Kürdistan’dan kopartarak beyaz katliam yapmayı hedeflemiştir. Bu soykırım savaşı halkımıza güçlü bir şekilde kavratılmalıdır. Kürdistan’daki bu politikaları çok ciddi bir şekilde Kürt halkına, halklara anlatmamız ülkeye bağlılığı, göçleri engellemeyi ve en önemlisi bu alanlardaki örgütlenmeyi ve direnişi geliştirmemiz gerekiyor. Tüm bu durumları değerlendirirsek, faşizmi tümden yıkacak daha örgütlü ve bütünlüklü bir eylemliliğe ihtiyaç vardır. Direniş hamlesi için net, somut ve bütün örgütlü yapıların bütünlüklü, birbirini tamamlar tarzda çalışması hamlenin başarısı açısından önemlidir. Direniş-mücadelenin yanı sıra inşa çalışmalarının da aksatılmadan yürütülmesi önemlidir. Özel savaş ekonomisi ve soykırım savaşına karşı direniş savaşı ve halkın devlete muhtaç kalmadan kendi ekonomisini kendisinin örgütlediği koşullar oluşturmak gerekiyor. Halkımızda özellikle Botan ve Dersim sonuçlarının yarattığı bir etkilemenin olduğu açıktır. HDP’nin seçim sonuçlarına ilişkin yaptığı itirazlar vb. konularda hukuki mücadeleyi yürütmesi çok önemlidir.

Gerçek bir devrimci ve psikolojik mücadele yürütmemiz gereken bir dönemdeyiz. Erdoğan faşist iktidarı Türkiye’de 31 Mart 2019 yerel seçimleri ile büyük metropolleri yalan, hile, özel savaş medyasının etkisi, devlet olanaklarından yararlanarak ele geçirmek, Kürdistan’da ise tüm Kürt şehirlerini de işgal ve zorla gasp ederek soykırım savaşını zirveye çıkarmayı hedeflemişti. Türkiye ve Kürdistan’da tam hakim olmuş bir Erdoğan diktatörlüğü, yeni bir Osmanlı devleti hayalleri ile Rojava ve Güney Kürdistan’ın tümünü ele geçirmenin planlarını gerçekleştirmekti. Bununla Ortadoğu’nun en etkili gücü olma amacını pratikleştirmiş olacaktı. Bundan dolayı Kuzey Kürdistan’ın sınır hattı için çok özel bir planlama gerçekleştirildiği, seçim sonuçları ile ortaya çıkmıştır. Nüfusu az olan Kürdistan il ve ilçelerine dışardan asker ve korucu getirerek, yurtsever halkımızın sandık başına gitmesini engelleyerek, oyları çalarak Şırnak, Çele, Şemzinan, Eruh ve sınır hattının tümü işgal edilmiştir.

SINIR HATTINDAKİ SEÇİM DEĞİL, İŞGAL HAREKETİYDİ

Sınır hattında gerçekleşen seçim değil AKP iktidarının Kürdistan’ı işgal hareketidir. Kayyum politikasının pratik olarak devam ettirilmesidir. Kürdistan’da işgal altında yapılan seçimlerle kayyum politikası meşrulaştırılmak ve resmileştirilmek istenmiştir. AKP, DAİŞ’e benzer şekilde Ortadoğu’da halkların, inançların, kadınların bağrına saplanmış bir hançer gibi rol oynamaktadır. AKP aynen DAİŞ gibi faşist, soykırımcı, talancı, tecavüzcü, hırsız, gaspçı, sömürgeci zihniyete ve uygulamalara sahiptir. AKP-DAİŞ faşist güçleri halen de birlikte hareket etmektedir. Türkiye 31 Mart 2019seçimlerinde Kürt halkının ortaya koyduğu tavır özgürlük ve demokrasi cephesinin, Kürt ulusal birliğinin gelişmesi ve kadın özgürlük hareketlerinin mücadelesi açısından çok önemli bir sonucu, başarıyı ortaya çıkarmıştır. Kürtler her yerde kendi oylarını büyük bir özgürlük bilinci ve duruşu ile sahiplenmişlerdir. Halkımız önemli bir siyasi ve politik irade göstermiştir. Türkiye’de AKP-MHP faşizmi İstanbul, Ankara, Mersin, Adana, Antalya gibi büyük metropoller başta olmak üzere birçok şehirde Kürt oyları ile büyük bir yenilgi yaşamıştır. Kürdistan’da tüm tutuklama, işkence, göçertme, korku ve AKP devlet terörüne karşı çok önemli bir başarı sağlanmıştır. Faşist AKP-MHP iktidarı ve özelde Erdoğan diktatörlüğü bu seçimlerde elde edilen sonuçlar nedeniyle ciddi bir sarsıntı, hüsran, yenilgi ve kırılma ile karşı karşıya kalmıştır. AKP-MHP faşizmi; bütün özel savaş çalışmaları ve saldırılarına rağmen ciddi bir hezimeti yaşamıştır.

AKP’NİN YENİLGİYE UĞRATILMASI

AKP faşizminin 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde yenilgiye uğratılması, Türkiye’deki özgürlük ve demokrasi güçlerinin, Kürt Özgürlük Hareketinin, kadınların başarısıdır. Bu nedenle Kürt halkının direnişi ile sadece Kürdistan, Türkiye değil, Ortadoğu halkları açısından büyük bir tehlike engellenmiştir. 31 Mart 2019 seçimi ile bir kez daha Kürt halkının, kadınların örgütlü iradesinin Türkiye ve Ortadoğu açısından ne kadar belirleyici olduğu ortaya çıkmıştır. Kürt halkının örgütlü iradesini yok sayan hiçbir güç Ortadoğu’da etkili olamaz. Siyaset yapamaz. Bu Türkiye, Suriye, İran ve Irak açısından da geçerlidir. Dolayısıyla Kürtlerin dünyanın her tarafında örgütlü bir irade ile hareket etmesinin önemi ve belirleyiciliği bir kez daha ortaya çıkmıştır. Yerel seçimlerde kadınlar olarak da önemli bir başarı sağlandı. Türkiye genelinde 4 ilde kadınlar kazandı. Bunlardan Van ve Siirt’te HDP’li, Antep’te AKP, Aydın’da ise CHP’li kadın adaylar kazandı. HDP de kazanılan yerlerin eşbaşkanlık sistemi ile kadınlar iş başına geldiler. Eş başkanlık modeli ile toplum için sosyal hizmet politikalarının geliştirilmesi hayatidir. Kadınların belediyecilik anlayışı ile, toplumsal politikaların geliştirilmesinin zemini oluşmuştur. Şeffaf ve özgür belediyeciliğe halkımızın ihtiyacı vardır. Kayyumlara değil. Bu süreçte 2019 kuzey yerel seçimlerinden sonra, Kadın Özgürlük Hareketi olarak mücadele etme, başarıya ulaşma, zaferi yaratma imkanlarımız tüm Kürdistan parçalarında çok daha fazla güçlenmiş ve gelişmiştir.

Kuzey Kürdistan’daki seçim taktiği ile demokrasi ve özgürlüğe yaklaşım bir kez daha ortaya çıkmıştır. Tüm Ortadoğu’da gerçek muhalif, alternatif güç kadınların öncülüğünde ki demokrasi ve özgürlük güçlerinin, halklarının demokratik birliği sonucunda gelişebilir. Hakiki muhalefet RêberApo öncülüğünde yaratılan özgürlük mücadelemizdir. Kadınların, gençlerin, halkların, inançların, emekçilerin ortak stratejik ittifakı Ortadoğu da ki tüm faşist devlet yapılanmalarını, güçlerini yenilgiye uğratacaktır. Tüm enerji ve gücümüzü yeniden inşa ve halkı, kadınları örgütlemeye verebilmektir. Bir yandan öz savunmayı gerçekleştirirken diğer yandan demokratik modernitenin tüm boyutlarını örgütleyebilmeliyiz. Bunu başarmak için zihin, pratik performansımızı güçlendirmeliyiz. Tempomuzu son derece hızlandırmalıyız. RêberApo’nun özgürlük düşüncesi ve doğrularının hayat bulması için son derece iradeli, yaratıcı politikalar, pratikler sergileyebilmektir. Halkımızın ve kadınların özgürleşmesi, özgürleşmemiz için gerçekten kolektif öncü rolümüzü bu dönemde güçlü ve etkin bir şekilde oynamalıyız. Kadınlar olarak kolektif öncü güç olma ile başaracağız. Bu açıdan bir kez daha dönem itibarı ile stratejik görevlerimize yönelmemiz ve başarmamız gereklidir. Leyla Güven yoldaş bunu yapmaktadır. Leyla Güven etrafında mücadeleyi büyütmek en esaslı çalışma olmaktadır.

ZORLU BİR SÜREÇTEN GEÇİYORUZ

Yürütülen açlık grevi direnişlerinin önemli sonuçları oldu, bir çok gelişmeyi beraberinde getirdi. Fakat hala amaçlanan gerçekleşmiş değil. Bunun kaynağı nedir? Toplumsal ayağın bu mücadeledeki rolü?

Toplumsal çalışmaların elbette mücadelemiz açısından birçok belirleyici yönü vardır. Bu çalışmalar bir nevi ideolojinin toplumsallaşmasıdır. Bugün Önderlik hamlesinin de başarısı, burada yatmaktadır. Önder Apo’nun demokratik modernite paradigması bugün başta Rojava olmak üzere, tüm dünyada giderek hayat buluyor, toplumsallaşıyor ve bu yaşama ilgi artıyor. Bugün Rojava yeni bir toplumsal özgürlüğün geliştirilmesine öncülük yapıyor. Tabi bu mücadele öyle kolay yürümüyor. Başta TC olmak üzere birçok güç Kürtlere düşmanlık yapıyor. Dünya merkezi hegemonyası, demokrasinin gelişmesinden korkuyor. Dolayısıyla TC’nin Kürt düşmanı politikalarına ortak oluyor. Genelde Amerika, Rusya, İngiltere gibi merkezi güçler Kürtlerin demokrasiye olan inançla yürüttükleri mücadelenin tüm dünya ezilen halklarına, kadınlara emsal olmaması için Türk devletini de Kürt Özgürlük Hareketinin üzerine salıyor. Aslında RêberApo bunu çok iyi tanımlamıştı. Türk devletinin İmralı adasında gardiyanlık rolü oynadığını, bu adanın demokrasinin, kadın özgürlüğünün ve ekolojik bakışın yeni bir insan, yeni bir toplum olarak hayat bulmaması için her türlü imkanla donatıldığını ifade ediyor.

Dolayısıyla biz bu süreci sanki TC dışında düşman yokmuş, Türk devleti tek başına bize saldırmıyormuş gibi düşünüp, yorumlayamayız. İşte bu yüzden mücadelemizi başarıya ulaştırırsak kapitalizm, merkezi hegemonyanın saltanatını sarsacağız. İşte korku bu yüzdendir, saldırı da bu nedenle çok ağırdır. Naif tanımlara hiç gerek yoktur. Evet, zorlu bir süreçten geçiyoruz, çünkü düşmanlarımıza kök söktürüyoruz. Bu nedenle kaygıyla yaklaşıp, ürküyor ve saldırılarını daha da büyütüyorlar. Ama bizim de sorunlarımız var. Nedir bu sorunlar, nedir bizi büyük başarmaktan alı koyan konular?

DAHA FAZLA TOPLUMSALLAŞMA GEREKİYOR

Bizim en temel sorunumuz mücadeleyi daha fazla toplumsallaştıramamamızdır. 90’larda elde ettiğimiz en büyük başarı halkımızı “PKK halktır halk burada” diyecek düzeyde örgütlememizdir. Gerilla mücadelesi de bununla birlikte büyüdü. Ama nasıl ele aldık, gerilla savunma gücüdür, gerilla savunacak, koruyacak yaklaşımı ortaya çıktı. Oysa toplumsal mücadeleyi tüm toplumu harekete geçiren, toplumsal kendi kurumlarını kendilerinin yürütmesi olarak ele almak durumundayız. Yoksa ortaya yanlış bir algı çıkıyor; ‘faşizm var, gerilla gelsin beni korusun.’ Böyle bir yaklaşım başarısızlığa kendini mahkum etmek olur. Çünkü faşizm giderek genişleyerek toplumu nefessiz bırakıyor. Biz savunmayı da, siyaseti de, ideolojiyi de giderek toplumda yayarak kazanabiliriz.

Tabi bir de toplumsal krizlerin, yönetememe sorunlarının yükseldiği dönemlerde toplumsal özgürlük mücadeleleri için avantajlar doğar. Şimdi AKP-MHP iktidarının döneminde de böylesi bir ortam olduğunu bilip mücadeleyi o minvalde yürütmek daha kazandırıcı olacaktır. Örneğin bu hükümet daha nereye kadar savaş üzerinde kendisini var edecektir sorusunu toplumda sıkça sormak gerekir. Eğer Türkiye’de bir ekonomik krizden bahsediliyorsa hangi yıl, hangi dönem olursa olsun bunun nedeni kesinlikle her zaman savaş olmuştur. Savaşın nedeni nedir? Kürt inkârıdır. Kürt sorununa dönük inkârcı-imhacı politikalar Türkiye’de her zaman çok ciddi ekonomik krizlere neden olmuştur. Çok ciddi siyasi, toplumsal kriz ve bunalımlara neden olmuştur. İşte bunu topluma çok iyi anlatıp, bunun üzerinde birlik oluşturmak gerekir.

23 Nisan’da cumhurbaşkanlık koltuğuna oturan bir çocuğun verdiği mesajı da anlamak gerekiyor. “Ben Alman vatandaşı olmak istiyorum” diyor. Aynı gün; bir çocuk İstanbul-Kanarya’da tecavüze uğruyor. Bu mevcut iktidarın günlük ürettiği siyasetin ürünüdür. Çünkü Türkiye’de hiç kimsenin özgür bir geleceği yoktur. AKP-MHP ittifakının zihniyetinin bir sonucu olmaktadır. Toplumsal savaş tırmandırılmaktadır. Toplumsal kaos derinleştirilmektedir. Bunların hepsini iyi anlatmak gerekir.

Tabi diğer taraftan ise, Rêber Apo’nun demokratik ulus çizgisine ciddi bir yönelim olmasına rağmen, halklarda ciddi bir sahiplenme bulmaktadır. Ortadoğu halklarının özgürlüğü, Kürtlerin özgürlüğü ve kadınların özgürlüğü Önder Apo’nun özgür olmasından geçmektedir. Esas mücadelemizin başarısı, ölçüsü Önder Apo’nun özgür olmasından geçmektedir. Mücadelemizin esas başarısı ve esas amacı da Önderliğin özgür olmasıdır. Başlayan hamlemiz zaferi hedeflemektedir. Toplumsal mücadelemiz bu tecridi kıracak etki düzeyine sahiptir. Özgürlük hamlesinin başarısı, toplumsal inşa ve toplumsal direnişle kazanacaktır.

GERİLLANIN EYLEMLERİ SON DERECE ÖNEMLİ

Son dönemlerde çok etkili gerilla eylemleri yapıldı. En son koordine tepesine yapılan eylemde Türk devleti basını bile kayıplarını gizleyemedi. Hamle çerçevesinde değerlendirdiğimiz zaman bu eylemler, başta açlık grevleri eylemleri olmak üzere bir bütünen süreci nasıl etkileyecek?

Zafer gerillası, sürece etkili bir mücadele duruşuyla öncülük yapmaktadır. Kürdistan gerillası bir kez daha rolünü oynamaktadır. Ancak bizler, faşist özel savaş zulmünü de, oyunlarını da artık çok iyi tanıyor ve biliyoruz. Dolayısıyla söz konusu özel savaş oyunlarına aldanmayacağız ve İmralı duvarları parçalanıp tecrit sona ererek Önder Abdullah Öcalan özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşana kadar direniş eylemlerimizi geliştirerek sürdüreceğiz. Direniş hamlemiz tecridi kıracak, faşizmi yıkacak, bu temelde Kürdistan’ı özgür ve Türkiye’yi demokratik hale getirecektir. Erdoğan’ın Bakur’daki hedeflerinden birisi operasyonlarla gerillayı eylem yapamaz kılmaktı.2019 yılının 4. ayındayız ama baharın başından itibaren gerilla eylemsellikle sürece girdi. Ve giderek yeni taktiklerle, etkili eylemlerle Önderliğin hamlesini daha da büyütme kararlığı karşısında TC bozguna uğramaktadır. İçinde bulunduğumuz savaş sürecini düşman ölüm kalım savaşı olarak tanımlarken, bizim için zafer savaşı anlamını taşımaktadır. Düşmanın bu savaştaki tek dayanağı elindeki teknik olmaktadır. Bu tekniğe dayanarak gerillayı darbeleme, sınırlandırma ve engellemeye çalıştığı gibi, bu teknikle gerillayı bitireceği üzerinden yoğun bir özel savaş propagandası da yürütmektedir. Başta Erdoğan’ın kendisi sürekli özel savaş yürütmekte ve Hareketimizi bitirme üzerinden siyaset yürütüyor. 31 Mart seçimlerine de bu argümanlarla girdi. Fakat büyük bir yenilgi alarak hezimete uğramıştır. Erdoğan’ın bu kadar çok konuşması, herkesten çok konuşması aslında hiçbir inandırıcılığının kalmadığının göstergesidir. TC yetkilileri o kadar çok söylediklerini yapmadılar ki halkın onlara bir inancı kalmadı. Yalancı çobana döndüler. Buna karşı daha fazla konuşarak söyleyeceklerine inanılacağını sanıyorlar, algı operasyonu yürütüyorlar. PKK’yi bitirmek için yola çıkanlar 41 yıl boyunca çok oldu ama biten kendileri oldu. Şimdi kimse onların adını bile hatırlamıyor. Erdoğan ekibi de aynı sonun kurbanı olacaklardır.

Gerillanın eylemleri de son derece önemlidir. Bu eylemleri selamlıyorum. Özgür bir gelecek için zafer gerillası darbe vurmaya devam ederken, TC kayıplarını gizlemektedir. Toplumu kandırmaya devam etmektedir. Halkımız, Özgürlük gerillası ile birlikte Önder Apo’nun özgürlüğünü, Kürdistan’ın özgürlüğünü sağlayacaktır. Özgürlüğün ölçüsü Önderliğin esaret koşullarını parçalamaktır.