Kobanê olayları hakkındaki yalanlar ve gerçekler

Sona yaklaşan Kobanê Kumpas Davası’nın temelini 6-8 Ekim 2014’te yaşananlara dair iktidarın yalan ve kara propagandası belirledi. Yargılananlar ise yalanları mahkeme salonlarında ifşa etti.

İktidar 6-8 Ekim 2014’teki Kobanê olayları ve ardından 7 yıl sonra görülmeye başlanan Kobanê Kumpas davasını genellikle kara propaganda üzerine inşa etti. 6-8 Ekim 2014 protestoları ile ilgili doğrudan bir bağ kurularak başlanan yargılamada milletvekili olanların mitinglerde ve seçim çalışmalarında yaptıkları konuşmalar, basına verdikleri demeçler ve milletvekilliği dokunulmazlığı kapsamındaki konuşmaları iddianameye alındı. Tüm yargılananlar için ise gizli tanık beyanları, parti görevleri çerçevesinde ve resmi pozisyonları gereği yaptıkları açıklamalar veya diplomatik görüşmeler, bir twit atmak, bir twit rt'lemek veya sanal medyada bir paylaşımda bulunmak gibi iddialar yer aldı. Yargılama boyunca müşteki ve hatta tanık ifadeleri çelişkilerle geçti.

TARİH HAKKINDA BİLE YALAN SÖYLEDİLER

Fakat tüm bunlara rağmen iktidar kara propagandaya devam etti. HDP’nin Kobanê olaylarının araştırılması için meclise verdiği soru ve araştırma önergeleri AKP ve MHP oyları ile defalarca reddedildi. Peki, iktidar kara propagandayı nasıl oluşturdu. 6-8 Ekim tarihlerinde neler yaşandı?

Halkların Demokratik Partisi’nin “Aslında Ne oldu” başlıklı 2014 Kobanê olaylarındaki raporda geçen somut bilgilerini ve de mahkeme boyunca yargılanan siyasilerin savunmalarını derledik.

İktidarın yaygın olarak en çok kullandığı söylemlerden bir tanesi HDP’nin 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra halkı sokağa döktüğüydü. Oysaki 6–8 Ekim 2014 Kobanê protestoları 7 Haziran 2015 seçiminden tam 8 ay önce gerçekleşti, sonra değil. AKP, 7 Haziran 2015 seçimlerinde ilk kez tek başına iktidar olma imkanını kaybetti. Bu sonucu HDP yarattı ve böylelikle iktidarın hedefine yerleşti.

“6–8 Ekim 2014 Kobanê protestoları HDP’nin attığı bir twitle başladı” söylemi de en çok dile getirilenler arasında yer aldı oysaki IŞİD’in Musul’u işgaliyle birlikte toplumsal hareketlenme başladı. Kobanê öncesinde de basın açıklamaları ve protesto eylemleri oldu. Protesto eylemleri Kobanê’ye yönelik saldırılar ile beraber Eylül ayının başında başladı. Ölümler ise Erdoğan’ın 7 Ekim 2014'te Antep’te söylediği “Kobanê düştü düşecek” sözünden sonra, polisin Muş - Varto’da protestocuları otomatik tüfeklerle taramasıyla başladı. O güne kadar protestolar barışçıl bir şekilde sürüyordu.

ÇÖZÜM SÜRECİNİ 6-7 EKİM BİTİRMEDİ

“6–8 Ekim 2014’te yaşanan ölümler HDP’liler tarafından gerçekleştirildi” savı bugün halâ sürmekte olan Kobanê Kumpas Davası’nın da dayanaklarından biri oldu. Hâlbuki hayatını kaybeden kişilerin 27’si HDP üyesi veya oy veren, destekleyen yurttaşlardı. Bu kişiler kolluk güçlerince veya bazı paramiliter, sivil giyimli silahlı kişiler tarafından öldürüldü. Failleri cezasız kaldı.”

Demirtaş’ın şiddeti artırmaya yönelik twit attığı iddiasına karşılık o günlerde Selahattin Demirtaş’ın attığı twit ise şuydu: “Sokakta karşı karşıya getirme senaryolarına karşı herkes bilinçle hareket etmeli ve sokaktan çekilmelidir.”

6 - 8 Ekim 2014 protestoları çözüm sürecinin bitmesine sebep oldu” iddiası da başka bir yalandı zira 6 - 8 Ekim’de yaşananların ardından HDP heyeti - hükümet - İmralı arasında yoğun görüşmeler yaşandı. Protestolardan 6 ay sonra, 28 Şubat’ta “Dolmabahçe Mutabakatı” imzalandı. HDP, bu olayların üstünü örtmeye çalıştığı söylemi de en çok yayılanlardan oldu oysaki HDP, Kobanê protestolarının araştırılması için onlarca defa Meclis’te araştırma komisyonu kurulmasını önerdi. Önergeler her defasında AKP - MHP oylarıyla reddedildi. Verilen soru önergeleriyse yanıtsız bırakıldı.

KÜRT HALKININ YAŞAM HAKKINI SAVUNDUK

Öte yandan hem iddianamedeki hem de iktidarın yayın organlarındaki yalanlar ve iddianamedeki suçlamalara yanıt mahkeme salonlarından yükseldi. Yargılanan siyasiler, siyasi bir kumpas davası olan bu yargı tiyatrosuna tarihle ve siyasetle cevap verdi. Yargılanan siyasilerin farklı zamanlardaki savunmalarından bazıları şöyle:

İlk olarak babası Tahir Demirtaş kaybeden ve son savunmasını ona ithaf eden Selahattin Demirtaş’ın son savunmalarından bazı kesitler şöyle: “Demokratik özerkliği bugüne değin hep savunduk. Sistematik bir biçimde hiçbir taviz vermeden bir düşünceyi siyasi program olarak savunmuşuz. Kadın çalışmalarını, anadil çalışmalarını da savunmuşuz. Partimizin bütün programlarını tüm aşamalarda seçmene vaat etmişiz. Merkezi iktidara gelirsek gücümüz ile yapacağız.”

“Devlet Bahçeli Nusaybin için ‘Taş üstünde taş, baş üstünde baş bırakmayın’ diye açıklama yaptı. Bu şiddet çağrısı mı değil mi? Bir de size okuduğum bizim açıklamalar ile karşılaştırın. Bizim açıklamamız mı bu açıklama mı terör? Terör işte budur. Sivil gözetmeksizin orayı yerle bir etmek. Erdoğan da Bahçeli’den iki gün sonra açıklama yaptı. Ülkenin Cumhurbaşkanı top atışları ile vurulmasını istedi. F-16 neden kullanılmıyor diye tartışıldı. Gazze’ye yapılanın aynısı o dönemde yapıldı. Şimdi biz bundan yargılanıyoruz. Savcı Bahçeli’nin, Erdoğan'ın, Davutoğlu’nun konuşmalarını niye koymuyor? Kürt halkının yaşam hakkını savunduk. İddianamedeki konuşmalarım orada duruyor.

“KOBANÊ DAVASI İNSANLIK DAVASIDIR”

Bir önceki duruşmada savunma yapan Figen Yüksekdağ ise şunları söylemişti: “Kobanê davası bir insanlık davasıdır. Davanın savcısı da heyeti de hâkimi de bizleriz, kadınlardır, gençlerdir, Alevilerdir, ezilen tüm halklar, inançlardır, emekçilerdir. Bu insanlık davasının yargılayanları, yargıçları bizleriz. Emin olun Kobanê Davası’nın, hak ve halk davasının gereğini yapmak için bugüne kadar nasıl mücadele ettiysek, bundan sonra da mücadeleye, hesap sormaya, yargılamaya devam edeceğiz.”

Aynı davadan yargılanan Sebahat Tuncel’in yakın zamanlı duruşmalardan birindeki beyanları ise şunlar olmuştu: “Barışın sesini yükselttiğimiz için yargılanıyoruz. Nefretin etrafında birleşenler Demokratik bir Cumhuriyet’i kurmanın önünde engel olmaya çalışıyorlar. Biz de inatla Türkiye halkları için eşit bir Cumhuriyet kurulacağına inanıyoruz. Bu yüzden burada yargılanıyoruz. 2015 yılında, ‘Türkiye’deki insan haklarını yok sayarsanız Türkiye ciddi bir krize girer. Savaş ve insan hakları ihlallerinin hedefindeki Kürt halkı 3 güvenlik operasyonuna kurban verildi. Kürdistan’ın birçok bölgesinin ağır silahlarla kuşaltıldığı, her evden bir cenazenin çıktığı bir süreçten geçiyoruz’ dedik ama ciddiye almadılar. Kadınların ölü bedenleri soyularak meydanlara atılıyor, cezaevlerinde 10 bini aşkın tutsağın rehine muamelesi gördüğünü söylemişiz. Hasta mahpusların serbest bırakılmasını söylemişiz. Bunların hepsi hala devam ediyor. Şu an hala cezaevlerinde Sayın Öcalan'ın özgürlüğü için açlık grevleri devam ediyor.”

“BEN NEDEN HALA İÇERİDEYİM?”

Azami 7 yıllık tutukluluk süresi dolan ancak tahliye edilmeyen Gültan Kışanak da: “Bugün burada savunmamızda, Türkiye’de ortaya çıkan bu hukuksuzluğu biz Kürtlerin yıllarca yaşadığımızı söyleyebilirdik. Ama biz meselelere öyle yaklaşmıyoruz. Çünkü yanlışlara sessiz kaldığınızda arkasından daha fazla yanlış gelir. Bizler bedel ödüyoruz, evet. Başka seçeneğimiz de yok. Çünkü bizler özgür insan iradesinin tesisini istiyoruz. Buna devam da edeceğiz. Bakın siz de karar vereceksiniz. Ama neye hükmedeceksiniz? Çünkü siz de çok iyi biliyorsunuz ki azami tutukluluk süresi dolmuştur. Mütalaaya da bakabilirsiniz. Madem azami tutukluluk sürem dolmuş ise o zaman ben neden hala içerideyim?” diye yakın zamandaki savunmasında bunları dile getirmişti.

Yine tutuklu yargılanan Günay Kubilay ise savcının sürekli iddia değiştirdiğine dikkat çekerek şunları söylemişti: “Bizi niye tutuyorsunuz? Mesela neye dayanarak tutuyorsunuz? Savcı önce ‘azmettirme’ dedi olmadı, ‘talimat’ dedi olmadı, şimdi de diyor ‘bırakırsak kaçarsınız.’ Dolayısıyla böyle traji-komik bir sürecin içinden geçiyoruz. Adım kadar eminim ki bu mütalaayı bir ekip yazmış ve Savcı Bey bu mütalaanın yarısını bile okumamıştır.”

“BİR TANE DELİL GÖSTERMİYORSUNUZ”

Bülent Parmaksız ise davanın delil yetersizliğini şu sözlerle dile getirmişti: “Tanık beyanlarında birçok kez çelişkileri gördünüz. Kobanê sürecindeki olayları ülke topraklarını parçalama olarak görüyorsunuz, ama buna bir tane delil göstermiyorsunuz. Bunun bir tane planını gösterin! Mesela bir şehrin ayaklanma planını göstermiyorsunuz. Bunları gösteremiyorsunuz ama bize ‘Devletin birliği ve bütünlüğünü bozma’ diyorsunuz. O dönem, 40 tane çağrı yapılmış ancak bir tek bizim çağrımızı cezalandırmaya kalkışıyorsunuz.”

Dava kapsamında tutuklu olarak yargılanan Ayşe Yağcı da 21 yıl önceki sicilin gündeme getirilmesine tepki göstermişti:  “Yargılandığım dosyada hiçbir somut delil sunulamayınca 21 yıl önceki dosyam sizin tarafınızdan tekrar önüme getirildi. Hakkımda bir şey yokken 2002 yılına ait sicil kaydımı göstermeniz hukuka aykırıdır. Bu vicdansızlıkla hukuk 21 yıl sonra ayaklar altına alınmıştır. Nerede kaldı kişinin masumiyetini gözetmek? Karar verirken önyargılarla değil, hukukun evrensel kurallarına göre hareket etmelisiniz. Sizi buna davet ediyorum.”

Aynur Aşan da delil olmamasına rağmen yoruma dayalı suçlu göstermeye şu sözlerde tepki göstermişti: “TJA’nın KCK uzantısı olduğunu nasıl ispatladınız? Buna dair verilmiş bir karar var mı? Mütalaanın, bir yargı mensubunun fikri üzerinden hazırlanmadığını bu nedenle söylüyoruz. Hiçbir delil, iz göstermeden TJA’yı illegalize etmiş. Kürt kadın hareketi yıllardır mücadelesini yapıyor ve bunu herkesin gözü önünde yapıyor.”

“BİZ YOK SAYILMAYA KARŞI YILLARDIR MÜCADELE EDİYORUZ”

Ayla Akat Ata ise yaptığı savunmada asıl muhatabın siyasiler olduğuna işaret etmişti: “Hakkımızdaki bu kumpaslarla nereye kadar gidilecek? Demokratik Özerklik talebi nedeniyle yargılanıyoruz ancak ‘fiil ve fail’ üzerinden yargılama yapmak istediğinizi söylüyorsunuz. Dosyanın tarihi olmadığını söylüyorsunuz. Benim için bu dosya tarihi bir dosyadır. Bu dosyanın tarihi olmasına siz sebep oldunuz. Bu zihniyet sebep oldu. Benim muhatabım yargı değil, muhatabımız siyasetçiler. Ben bu halkın bir evladıyım, bir kadınım. Biz yok sayılmaya karşı yıllardır mücadele ediyoruz”

“SOYKIRIM TEHDİDİNİ DİLE GETİRMEK TERÖR FAALİYETİ DEĞİLDİR”

Pêşmerge’nin ağır silahlarla Türkiye üzerinden Kobanê’ye geçtiğini anımsatan Alp Altınörs, bu sırada Türk askerlerinin Pêşmerge’ye eşlik ettiğini dile getirmişti. Altınörs, o süreçte yaşanan geçişi ve halkın da olumlu etkisini yansıtan fotoğrafları mahkeme salonunda slaytla gösterdi. Altınörs, “Bizzat Başbakanın talimatı ile gerçekleşen bu geçişe savcı ne diyor? Savcı, Pêşmergenin geçişi ile dengenin değiştiğini iddia ediyor. Savcı, seçilmiş Erdoğan’a hangi cezayı isteyecektir? İleride Erdoğan’ı da yargılayacak bir argümanı, delili mütalaanın içine saklamıştır. Bu olay HDP’nin çağrısının da meşru olduğunu göstermektir. Soykırım tehdidini dile getirmek terör faaliyeti değildir ve olamaz.

Soykırıma karşı yapılan bir tweetin Türkiye’yi böleceği nasıl iddia edilebilir? Savcı, bu tweeti atmamızdaki amacın katliamı engellemek değil de Türkiye’yi bölmek olduğunu kanıtlamalıdır. Siz bir soykırım örgütünün durdurulmasını bize karşı kullandınız. Soykırıma ortak olmak asla tarihten silinemeyecek bir suçtur. Bu yargılama ile IŞİD aklanmaya çalışılmaktadır” demişti.