DEM Parti yönetimindeki Mêrdîn Büyükşehir, Êlih ile Xelfetî belediyelerine yönelik kayyum darbesine karşı Kürt halkının direnişi kararlılıkla sürüyor. 7’den 70’e iradelerine sahip çıkmak için sokakları terk etmeyen halk, Türk polisinin işkencesine maruz kalarak, hukuksuz bir biçimde gözaltına alınıp tutuklanıyor.
Kayyum darbesinin yaşandığı Mêrdin, Êlih ve Xalfetî’de incelemelerde bulunan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Hüseyin Küçükbalaban ANF’ye konuştu.
‘BARIŞÇIL GÖSTERİLERE KARŞI ALENİ İŞKENCE UYGULANDIĞINI GÖRDÜK’
Küçükbalaban, 4 Kasım’dan itibaren kayyum atanmış üç kentteki İHD şubelerinin halkın demokratik eylemliliklerini ve bunlara karşı müdahale, bastırma biçimlerine ilişkin kolluk kuvvetlerinin insan hakları ihlallerini izlediklerini aktardı.
5-7 Kasım tarihleri arasında kendisinin de içinde bulunduğu bir heyetle üç kenti gezdiklerini ve incelemelerde bulunduklarını belirten Küçükbalaban, “Üçüncü dönemdir seçilmiş belediyelere kayyum atanıyor ve ortada süreklilik arz eden bir irade gasbı söz konusu. Bu duruma yönelik yurttaşların da doğal bir tepkisi var. Bu tepkiler de demokratik tepkiler, demokratik ülkelerde olması gereken barışçıl gösteriler. Ancak buna karşı kolluğun aşırı güç kullanımını ve artık sokağa yansıyan işkence görüntülerini görmüş olduk. Bu kolluk şiddeti ve işkencesi özellikle Batman’da çok yaşandı ve buna ilişkin elimizde çok sayıda başvuru da var. Yine Mardin'de, Batman'da ve Halfeti'de belediye binaları zaten kuşatılmış durumdaydı. Her yere konuşlanmış özel hareket ve çevik kuvvet polislerinin ve yer yer jandarma ekiplerinin kentte halka yönelik gözdağı verdiklerini, aşırı güç kullandıklarını, gaz, cop, tazyikli su, ters kelepçe gibi işkencelerin sokakta aleni bir şekilde uygulandığını gördük” dedi.
‘GÖZALTINA ALINAN 283 KİŞİDEN 78’İ ÇOCUK’
Üç kentte yaşanan gözaltı ve tutuklamalara ilişkin elindeki verileri paylaşan Küçükbalaban, “Batman’da 70’i çocuk 250 kişi gözaltına alındı. Bunların 10’u çocuk olmak üzere 25’i tutuklandı. Yine gözaltına alınanlar arasında iki engelli yurttaşın da olduğu, bunlardan Medeni Erol isimli yurttaşın da polis köpeğinin saldırısına maruz kalarak boğazından ve bacağından yaralandığı bilgisini aldık. Mardin’de 7’si çocuk 15 kişi gözaltına alınmış, 1’i çocuk 2 kişi tutuklanmış. Ayrıca Mardin’de gözaltına alınan kişilere ajanlık dayatması yapıldığı, itirafçılık dayatıldığı yönünde başvurular da var. Halfeti'de 16 kişi gözaltına alınmış. Burada 10 kişi tutuklandı. Buradaki gözaltı sayısı az görünmekle tutuklanan insan sayısı yüksek. İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı son 10 Kasım tarihli açıklamada Türkiye genelinde kayyum protestolarında 253 kişinin gözaltına alındığı belirtildi. Bizdeki toplam gözaltı sayısı 283 ve 78’i çocuk. Ama tabii gün be gün bu sayılar artıyor ve buna yönelik açıklama yapılmadığı için tam sayı bilinmiyor” diye konuştu.
‘ABLUKA ALTINDAKİ BELEDİYELERE KİMSE ALINMIYOR, HALKA HİZMET YAPILMIYOR!’
Êlih’te kentin en işlek caddelerinin ve bütün kavşakların tutulduğunu gözlemlediklerini belirten Küçükbalaban, parklarda oturup şarkı söyleyen insanların gazlı ve tazyikli suya maruz kaldıklarına bizzat tanık olduklarına dikkat çekti.
Gasp edilen belediyelerde bütün hizmetlerin durduğuna işaret eden Küçükbalaban, şunları ifade etti: “Belediye nedir? Belediye, kentin bütün yerel ihtiyaçlarının giderildiği bir kurumdur. Ama şimdi görüyoruz ki polis ve jandarmalar tarafından ablukaya alınmış belediye başkanlıklarına resmi görevlilerin, meclis üyelerinin, belediye encümen üyelerinin alınmadığını görüyoruz. Bu ne demek peki? Bu kentte altyapı, su, sağlık, temizlik gibi birtakım temel hizmetlerin yapılmadığı anlamına gelir. Ayrıca yurttaşlar da belediyeye alınmıyor. Tüm hizmetler askıya alınmış durumda. Kayyum atanan belediyelerin girişleri polis ablukaları, bariyerleri ve TOMA’lar tarafından kapatılmış durumda. Üç belediyeye ne yurttaşlar ne de belediye görevlileri girebiliyor, bunun keyfi bir biçimde yasaklanmış olduğunu gördük. Ayrıca Mardin Büyükşehir Belediyesi ve Esenyurt Belediyesi’nde üst düzey bürokratların da görevden alındığını öğrendik.”
‘KÜRTLERE RESMEN ‘SENİN OYUNUN GEÇERLİLİĞİ YOK’ DENİLİYOR’
Bütün bu yaşananların son süreçten bağımsız olmadığını ifade eden Küçükbalaban, Kürtlere resmen, “Sen seçemezsin, seçersen de benim istediğim gibi bir seçim yapmazsan ben senin seçtiklerini tanımayacağım” mesajının verildiğine işaret etti. Bunun en somut örneğinin Esenyurt Belediyesi olduğunu belirten Küçükbalaban, “Esenyurt'ta da seçilen belediye başkanı Ahmet Özer CHP'yle DEM Parti'nin kent uzlaşısı kapsamında gösterdiği ortak adaydı. Özer’in kendisi de Kürt ve Kürt meselesi üzerine çok sayıda kitap yazan, bu konuda kafa yoran bir akademisyendir. Seçildiğinde yandaş medya tarafından hakkında çok karalama kampanyası yürütülmüş bir isim aynı zamanda. DEM Parti yönetimindeki üç belediyede de seçilen belediye eşbaşkanları zaten doğrudan Kürt meselesiyle bağlantılı isimler. Ondan önce de Hakkari Belediyesi’ne kayyum atanmıştı biliyorsunuz. Ben bu kayyumların güvenlikçi politikalardaki ısrarın açık bir göstergesi olduğunu düşünüyorum. Kürtlere resmen ‘Senin oyunun bir geçerliliği yok’ demek anlamına geliyor ve bu irade gasbıdır” dedi.
BİR YANDAN ÇAĞRI BİR YANDAN İRADE GASBI
Bunun yaşanan son süreçten bağımsız olmadığına işaret eden Küçükbalaban, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir yandan Abdullah Öcalan’a çağrı yapılırken, diğer yandan kendi memleketi olan Halfeti dahil, sandıklarda bizzat halkın seçtiği ve YSK’nin onay verdiği adayları görevden alıyorsanız sizin barış gibi bir ajandanız henüz yok demektir. Ya da iktidarın iki ortağı arasında bir güç yarışı söz konusudur. Çünkü çağrılar ve süreç tartışmaları devam ederken kayyumların atanması ve Ahmet Türk’ün yerine kayyum atanmadan üç gün önce Cumhurbaşkanı Danışmanı ile barış yemeğine katılmış ve daha sonra “örgüt üyeliği” iddiasıyla görevinden alınmış olması bize devlet içerisinde ciddi ayrışmaların olduğunu gösteriyor. Umarız ve dileriz ki barıştan yana, çözümden yana bir eğilim ağır basar. Yoksa hem devlet içerisinde bu güç yarışı topluma yansır, demokratik ortama yansır, hem kayyum uygulaması artabilir, şiddet artabilir. Zaten iktidarın hiçbir seçimde başarıyla çıkamadığı yerlere yeniden kayyumlar atayarak tahakküm etmeye çalışmasını, Kürt meselesindeki kafa karışıklığının yansıması olarak görüyoruz.”
BELEDİYE BAŞKANLARINA DAHİ TAHAMMÜL EDİLEMEYEN BİR ORTAMDA…
Kayyumlara görevlerinden alınana kadar tepkilerin daha da artarak devam etmesi gerektiğini vurgulayan Küçükbalaban, demokrasi güçlerinin ve halkın demokrasiye sahip çıkma eylemliliklerini sürdürmesi gerektiğinin altını çizdi.
Türkiye'nin tarafı olduğu Avrupa Bölgesel ve Yerel Yönetimler Komitesi ve Venedik Komisyonu tarafından önceki dönem kayyum politikasının seçmenin iradesinin gasbı olduğunun açıkça belirtildiğini hatırlatan Küçükbalaban, bu hukuksuz yöntemden derhal vazgeçilmesi gerektiğini vurguladı.
İncelemelerde bulundukları üç kentte de halkta ciddi bir şaşkınlık gözlemlediklerini anlatan Küçükbalaban, “Bir taraftan ırkçı milliyetçi bir partinin genel başkanı iç barıştan söz ederken, öte yandan seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınmasını bahsedilen sürecin altının boş olduğu ve yeniden Kürtlerin iradesinin gaspına dönük, bütün belediyeleri tehlikeye sokabilecek bir politika olduğunu ifade ediyorlar. Bir yandan umutları var ama bir belediye başkanına tahammül edilemeyen bir ortamda nasıl bir süreç işletileceği konusunda tabii ki kaygıları da var” dedi.
‘STK’LAR VE AYDINLAR DAHA CESUR DAVRANMALI’
Burada sivil toplum örgütlerine, demokratik kamuoyuna büyük görev düştüğünü ifade eden Küçükbalaban, iktidarı bu söylemlerinin gerçekçi olup olmadığı konusunda sorgulamak, güven verici adımlar atmaları konusunda baskı yapmak gerektiğini belirtti. Bunun için de birtakım taleplerin daha yüksek sesle dile getirilmesi gerektiğini vurgulayan Küçübalaban, şunları kaydetti: “En başta da Kürt meselesinin kritik aktörünün Abdullah Öcalan olduğunu hükümet de, devlet de kabul etmiş durumda. O zaman Öcalan'ın hem örgütüyle hem sivil toplum örgütleriyle hem de siyasi yapılarla görüşmesinin önünün açılması gerekir. Bunun koşullarının yaratılması gerekir. Çünkü Kürtler artık Kürt meselesinin politik malzeme konusu yapılmasından bıkmış durumda. Bunun artık doğru düzgün bir politik çizgiyle yürütülmesi gerekir. Tabii bunu tek başına iktidardan beklemek, tek başına iktidarın bunu yapmasını beklemek zaten bu süreci akamete uğratacak bir durumdur. Burada sivil toplum örgütlerinin, demokratik kamuoyunun, aydınların, yazarların, basının ve demokratik kamuoyunun daha aktif rol üstlenmesi gerekir, bu konuda daha cesur davranması gerekir.”
‘KAYYUM POLİTİKALARI DEVAM ETTİĞİ SÜRECE BARIŞTAN SÖZ EDİLEMEZ’
Kayyum politikasının barışın ve çözümün önünü tıkadığının altını çizen Küçükbalaban, bu anti demokratik uygulamaya devam edildiği sürece de bir iç barıştan söz edilemeyeceğini kaydetti. Zaten belediye başkanları hakkında uyduruk gerekçelerle soruşturmalar açıldığını hatırlatan Küçükbalaban, belediye başkanlarının ya derhal görevlerine iade edilmeleri ya da belediye meclis üyelerinin görevlerinin başına dönüp yeni bir belediye başkanı seçmelerine izin verilmesi gerektiğini vurguladı. Belediye başkanlarının yerine kayyumları veya valileri, kaymakamları atayarak kimsenin yeni bir süreçten söz edemeyeceğini hatırlatan Küçükbalaban, bu uygulamaların zaten demokrasiyi ve Kürt meselesini inkar hikayesi olduğunun, Kürtlerin de buna itibar etmeyeceklerinin herkes tarafından artık görüldüğünü vurguladı.
‘ÖCALAN ÜZERİNDEKİ TECRİT KALDIRILMALI, 9. YARGI PAKETİNE GENEL AF KONULMALI’
Kayyumların derhal geri alınmasını isteyen Küçükbalaban, “Kürt meselesinde söylem düzeyinde ortaya çıkmış olan bu süreç hakikaten değerli ve önemli; bunun altının doldurulması, iyi niyet adımları olarak da ilk etapta Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılıp ailesiyle, avukatları ve sivil toplum örgütleriyle, siyasi partilerle görüşmesinin önünün açılması, bunun koşullarının yaratılması gerekiyor. 9. Yargı Paketi’ne siyasi mahpuslar için derhal genel bir af konularak meclise getirilmesi gerekiyor. Aynı zamanda Avrupa Birliği’nin yerel yönetimler özerklik sözleşmesine konmuş çekincelerin kaldırılıp belediyeleri özgür, yerel, özel bir şekilde tanımlamak gerekiyor. Aynı zamanda bir çatışmasızlık sürecinin deklare edilmesi gerekiyor” dedi.