Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf Grubu ve Susma Platformu iş birliğiyle 8 Kasım’da Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi’nde açılan “Sus-ma: İçeride, Dışarıda Sansür ve Otosansür” başlıklı sergi, hapishanedeki politik tutsakların “içeride” yaşadığı sansürü, “dışarıdaki” ifade özgürlüğü ihlalleriyle birleştiriyor. 6 Aralık’a kadar sürecek sergide, tutsak sanatçıların sansür temalı eserleri, fotoğrafçıların sansür betimlemeleri ile sansüre ve otosansüre dair çeşitli video, yazı ve haberler yer alıyor.
Küratörlüğünü Görülmüştür Kolektifinden Adil Okay’ın yaptığı sergi, OHAL süreciyle birlikte koşulları daha da ağırlaşan cezaevlerindeki sansür ve otosansürü görünür kılmanın yanı sıra, uzun süredir dışarıda uygulanan sansüre de dikkat çekiyor.
‘SANAT BİRAZ DA SANSÜRÜ YENME BECERİSİDİR’
Dışarıdaki sansürün dozu artsa da hapishanelerdeki durum çok daha ağır. Örneğin, Bolu F Tipi’nde kalan politik tutsak Ömer Raman, sergiye gönderdiği yazısında durumu şöyle ifade ediyor: “Yazmak istediğim kimi eserleri de ertelemek zorunda hissediyorum kendimi. Sanırım dışarıda daha rahat yazarım diye düşünüyorum. Ama karikatür çizmeye başladığımda, kendimi mecburi sansürlüyorum. Eleştirel bir çizim yapmaya kalksam, birileri bunu kendine saldırı olarak görüyor. Karikatüre ve mizaha karşı hoşgörü de kalmamış. Çizmek istediklerimi çizemiyorum çünkü her an bir soruşturma başlatılabilir çizdiğiniz karikatür yüzünden.”
Sergide sansür ve otosansür sorusunu yanıtlayanlardan biri de, o sırada içeride olan Amed eski Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak.
Gültan Kışanak, hapishanelerdeki sansürü şöyle tarif ediyor: “Hapishanede sansür ve oto sansür meselesi bambaşka bir konu. Yazdıklarını dışarı çıkarabilmek, hep aklını kurcalıyor. Aksi takdirde verdiğin onca emek boşa gidiyor; yazdığın şey sansüre takılarak dışarıya ulaşmıyor. Hele ki yaptığın konuşmalar, yazdığın yazılar ve savunduğun siyasi görüşler nedeniyle zaten tutsak alınmışsan, inandığın düşünceleri bedel ödemeyi göze alarak mahkeme salonunda savunuyorsun ama yazıya dökünce cezaevinden çıkartamıyorsun. Düşünce özgürlüğünün dışarıda bile bu kadar kısıtlandığı, hatta ortadan kaldırıldığı bir ortamda, cezaevinde düşüncelerin özgürce kâğıda dökülmesi ve bunun dışarıya ulaşıp bir ürüne dönüşmesi neredeyse imkânsız. Ama, aynı şeyi çok başka yönleriyle, çok başka bir üslup ve yöntemle anlatmanın mümkün olduğunun da altını çizmek istiyorum. Sanat biraz da sansürü yenme becerisidir.”
‘SANSÜR, OTOSANSÜRÜ GETİRİYOR’
Hem içerideki hem de dışarıdaki sansürü ortaklaştıran “Sus-ma: İçeride, Dışarıda Sansür ve Otosansür” sergisinin küratörü ve Görülmüştür Kolektifi’nden Adil Okay, ANF’nin sorularını yanıtladı.
Dışarıdaki sansürün içeride daha yoğun yaşandığına dikkat çeken Okay, bu durumun otosansürü yarattığını şu ifadelerle vurguladı: “Sansür konusu, içeride ve dışarıda hepimizin canını acıtan, nefes borumuzu tıkayan bir durum. Çünkü bir toplumun nefes borularından biri sanattır. İnsanlar yeme içmeyi karşıladıktan sonra sanata ihtiyaç duyarlar. Bir insanın ihtiyacı sadece yeme içme değildir, sanattır. Sanatın sansür ve otosansürle güdükleştiği bir ülkede nefes borularımız tıkanır. Filmler, konserler yasaklanıyor. Kürtçe diye konser yasaklanıyor. Kürtçe diye tiyatro yasaklanıyor ya da Türkçe tiyatro yasaklanıyor. İnanılmaz bir sansür var. Dışarıda bu kadar baskı varken hapishaneleri unutuyoruz. Zira dışarıdaki baskı, içeride çok daha fazlasıyla var. Dışarıda akşam olunca içeri zifir karanlık olur. Devlet vur deyince gardiyanlar öldürüyor.
Örneğin, bir hapishanede renkli kalem serbest, öbüründe yasak. Bir hapishanede serbest olan bizim yazdığımız bir kitap, başka bir hapishanede yasak. İnanılmaz bir sansür var. E tabii, politik tutsaklar da bu sansürü kırıp eserlerini dışarı çıkarabilmek için otosansür uyguluyorlar kendilerine. Sansür, otosansürü getiriyor. İşte bütün bu sorunları kamuoyuyla buluşturmak için bu yola çıktık. Çünkü kamuoyu bunların farkında değil, içeride ne oluyor bilmiyor. O yüzden, dışarıdaki sansürle içerideki sansürü bir sergiyle ifade etmeye, anlatmaya, betimlemeye ve göstermeye çalıştık. Biz, sanatın araçlarından yararlanarak bu sorunlara dikkat çekmeye çalışıyoruz.”
‘10 YILDIR POLİTİK TUTSAKLARIN ESERLERİNİ DIŞARIYA TAŞIYORUZ’
Okay, 10 yıldır politik tutsakların eserlerini dışarıya taşımaya çalıştıklarını ifade ederken, önceki sergilerinden de başlayarak şimdiye kadar yaptıkları işleri şöyle anlattı: “Görülmüştür Kolektif olarak 14 yıldır politik tutsaklarla dayanışıyoruz. Dayanışırken, onların yasaklara rağmen ürettiği sanat eserlerini görünür kırmaya çalışıyoruz. Web sitemizde yayınlayarak, basınla paylaşarak yapıyoruz bunu. Bir mektup ağı kurduk ve hapishanedeki politik tutsaklarla bu şekilde diyaloğumuz var. Son 10 yıldır da her yıl bir sergi hazırlıyoruz. Özellikle son 7 yıldır Redfotoğraf Grubu’yla birlikte hazırlıyoruz. Sergilerimiz de ağırlıklı olarak hapishane temalı oluyor.
Örneğin, daha önce ‘Özgürlüğün Sesi’ adlı bir sergi açtık. Politik tutsaklara dedik ki, ‘bize özgürlükle ilgili düşlerinizi betimleyin, şiirle, aforizmayla, kısa öyküyle bize yollayın.’ Tabii, hapishanelere girmek, ulaşmak ya da mektuplara cevap almak kolay olmuyor. Ama ısrar ediyoruz, ısrar sayesinde başardık. Gelen metinleri de fotoğrafçılara dağıttık. Fotoğrafçılar da o tutsakların imgelerini fotoğraflarla çoğalttı, kendi imgelerini okuyarak. Türkiye'nin ve Avrupa'nın birçok yerinde bu sergi açıldı. Sonra, kitaplaştırdık. Daha önce yine “Duvarları Delen Çizgiler” adlı karikatür sergisi açtık. Bu sergi tutsak karikatürlerinden oluşuyordu.
Yine çok ilginç bir projemiz vardı, adı “Düşler Tutsak Edilemez/” Politik tutsaklara şunu sorduk: ‘Dışarıda ve eğer özgür olsaydınız, neyin fotoğrafını çekmek isterdiniz? Düşlerinizi bize yazın, betimleyin, biz sizin yerinize çekelim.’ Sanatçı olsun olmasın, ulaşabildiğimiz herkese sorduk. Çünkü bizler, daha güzel bir dünya, daha adil bir dünya için hapishanede olan tüm politik tutsakları kucaklamaya, moral vermeye çalışıyoruz. Politik tutsaklardan 50 ayrı görüş aldık. Onların düşlerini, 50 ayrı metni, 50 ayrı aforizmayı, 50 ayrı şiiri, 50 ayrı fotoğrafçıya dağıttık. Zor bir çalışmaydı bu. Yani yüz kişilik bir sergiydi. Fotoğrafçılar da bu düşleri fotoğrafladı. Örneğin, tutsağın biri diyor ki, ‘Dersim gözelerinde bir çocuk su içerken fotoğraflamak isterdim.’ Fotoğrafçı kalkıp Dersim’e gitti. Bir diğeri, ‘Amed’teki burçlarda bir kadını şarkı söylerken çekmek isterdim,’ dedi ve o anın mizanseni yapıldı.
Bundan kısa bir süre önce de “Sınırsız Kütüphane” adlı bir sergi hazırladık. Karşı Sanat’ta sergilendi. Hapishanede üreten insanların kitaplarını sergiledik. Bu, Türkiye'de bir ilkti. Halen hapishanede olan, hapiste yazılan kitapları, “Yüz kitap, yüz tutsak” adıyla sergiledik. Araya da fotoğrafçıların bu konudaki fotoğraflarına koyduk.”
SERGİDE YER ALAN SANATÇILAR
İçerideki Sanatçılar: Ali Osman Köse, Ayhan Bozkaya, Ayhan Kavak, Aynur Epli, Aysel Koç (Hapishanede hayatını kaybetti), Barış İnan, Cenan Genç, Ergin Doğru, Erol Zavar, Fatime Aktaş, Felemez Erdem (Tahliye oldu) , Ferhan Mordeniz, Hasan Şahingöz, Hasan Şeker, Haydar Bayar, İbrahim Şahin, M.Enes Tunç, Mehmet Boğatekin, Merge Polat, Murat Türk, Mustafa Gök, Necip Baysal, Orhan Çaçan, Ömer Özdurak, Resul Kocatürk, Resul Sarıgül, Serdar Sürücü, Şevket Armağan Güven, Tayyar Eroğlu, Yaşar İnce, Zeynep Avcı, Zuhal Sürücü.
Dışarıdaki Sanatçılar: Adil Okay, Arif Kılıç, Aslı Gönen , Atilla Atala, Aylin Öztürk, Ayşegül Yılmaz, Berna Yazıcı, Bese Balkan, Cem Balkı, Çağnur Öztürk, Derya Taşbaş, Engin Çolakoğlu, Enver Enli, Erdoğan Alayumat, Ergül Çiçekler, Erik Branch, Erol Özdayı, Faruk Bilal, Fatih Pınar, Gökhan Taşbaş, Gökşen Çardak Erata, Gültekin Alkurt, Gürsel Düzgüner, Habib Koçak, Hakan Ottaş, Hasan Doğan, Hatice Ayaksız, Hülya Akkaya, Irmak Ayaz, İsmail Cem Özkan, Köksal Şahin, Latife Solak Baudet, Leman Bedia Güven, Levent Küey, Meliha Çoşkun, Metin Ekinci, Mine Zebil, Nursen Bilgin Kadayıfcıoğlu, Özcan Yaman, Özgürlük İçin Sanat İnsiyatifi, Pamirhan Yıldıran, Paşa İmrek, Sakine Yıldıran, Sati Güder, Sedat Elbasan, Serkan Çolak, Sena Şat, Serhat Ali Korkmaz, Sinan Kılıç, Sultan Esen, Şafak Hacaloğlu, Şakir Sağlam, Tan Oral, Tanju Akleman, Tayfun Kesik, Taylan Güner, Tülin Kaynak, Tülin Şahin Okay, Ufuk Kıray, Yasemin Atasoy, Yeşim Ağaoğlu, Yurdal Bilgiç, Yüksel Uygun.