Türkiye, Gazze Şeridi'nden 250 bin kadar Filistinliyi Türkiye'nin güneydoğusundaki Kürt bölgelerine ve Türk işgali altındaki Kuzey Kıbrıs'a yerleştirmeyi planlıyor. Bu planın Doğu Akdeniz için derin ve kalıcı stratejik sonuçları olacak. Türkiye, Katar ve Hamas arasındaki görüşmelerle hazırlanan bu planı, Türkiye ve Yunanistan'dan üst düzey ve tarihsel olarak güvenilir kaynaklar ortaya çıkardı. İstihbarat şunları içeriyor:
Türk ve Katar istihbarat servisleri arasında (2023 Kasım sonları itibarıyla), HAMAS yetkililerinin de katılımıyla, geniş kapsamlı görüşmeler gerçekleştirilmekte. Bu görüşmelerin konusu, Gazze'deki gelişmeler ve bu gelişmeler karşısında uluslararası nitelikte bir dizi siyasi eylem. Birçok başka konu arasında, Gazze Şeridi'nden ciddi ve yeterli sayıda Filistinli mültecinin üçüncü ülkelere transferi bunlardan bir tanesi. Ortaya çıkan insani krizi hafifletmek amacıyla acilen, kapsamlı ve kararlı bir girişim olarak gündeme getirildi. Bu, İsrail'in de tamamen kabul ettiği bir girişim, çünkü Hamas ile onun önemli sayıda Filistinli destekçisi, plana göre Gazze'den çıkarılacak.
Türkiye'nin niyetleri arasında, Türk Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından planlandığı üzere, Gazze Şeridi'nden 200.000 ila 250.000 Filistinliyi Türkiye'nin güneydoğusundaki çoğunlukla Kürt nüfusun yaşadığı büyük kentsel merkezlere yakın bölgelere "insan taşıma ve yerleştirme" var.
Filistinli mültecilerin önemli bir kısmının, anlaşma çerçevesinde, işgal altındaki Kuzey Kıbrıs'taki bölgelere de yerleştirilmesi planlanıyor. Yeniden yerleşim için seçilen alan, Marathovounos'tan Mağusa kentine kadar uzanan geniş Mağusa alanı. Mağusa kentine yeniden yerleşim de gelecekte açık bir olasılık. 2023 Şubat ayındaki depremlerden etkilenen belirsiz sayıda Türk'ün, işgal altındaki Kıbrıs'a zaten kalıcı olarak yerleştirildiği de belirtiliyor.
Türkiye, Filistinli mültecileri işgal altındaki Kıbrıs'a yerleştirme planıyla, hem İslam dünyasında liderliğe oynamayı hem de "Filistinliler için Özel Fon" aracılığıyla onlara mali yardımda bulunmayı amaçlıyor. Öte yandan, Filistinlileri yeniden yerleşim meselesi, planlandığı şekliyle, Türk devletinin "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti" (KKTC) olarak adlandırdığı yasadışı Kuzey Kıbrıs devletinin dolaylı veya doğrudan tanınmasının da zeminini hazırlayacak. KKTC şu anda sadece Türkiye tarafından tanınıyor.
Türkiye, Gazze/Hamas meselesi etrafındaki çok yönlü planı kapsamında, Gazze Şeridi'ndeki Filistinli mültecilerin büyük bir bölümünü Türkiye'ye transfer ederek İsrail ile ilişkilerini normalleştirebileceğine inanıyor çünkü Filistinlileri topraklarından başka yerlere taşıyacak olan Türk planı İsrail'in de işine geliyor.
Türkiye'nin bir başka amacı, Birleşmiş Milletler aracılığıyla uluslararası bir organ oluşturmak. Bu, Türkiye'nin liderliği ve denetimi altında, ağırlıklı olarak İslam ülkelerinden oluşan, ancak Avrupa Birliği'nin (AB) katılacağı, Filistin sorununun çözümü için bir "yol haritası" oluşturmak üzere "çok düzeyli barış girişimlerinde" görev alacak bir organizasyon olacak. Bu kapsamda, Gazze Şeridi, Türkiye'nin liderliği altında olacak, ancak güvenlik ve emniyet görevlerine diğer İslam ülkelerinin de katkı sağlayacağı, uluslararası bir güvenlik ve yönetim rejimine dahil edilecek. Bu süreç, esasen, geniş uluslararası toplumu, özellikle de AB'yi, Filistinli mültecilerin Türkiye'ye yerleştirilmesi programını ve ardından onların Kıbrıs Cumhuriyeti'nin işgal altındaki topraklarına büyük sayılar halinde yerleştirilmelerini finanse etmeye "mülteci şantajı" yoluyla ikna edecek. Dolayısıyla bu, ciddi siyasi/uluslararası sonuçlara gebe ve Kıbrıs sorununun tüm gerçeklerini değiştirecek bir plan.
Türkiye, İsrail'in Kıbrıs ile kurduğu yakın ilişkiler üzerinden, bölgede bariz nedenlerden dolayı yoksun olduğu stratejik derinliği elde etmek istediğine kani. İşgal altındaki Kuzey Kıbrıs'ta yeterli sayıda Filistinli mültecinin yerleştirilmesi, Türkiye'nin [bu İsrail hamlesine karşı] üst düzey gizli planı. Kıbrıs'ın işgal altındaki topraklarına beş yıl içinde 100.000'den fazla Filistinlinin aşamalı olarak taşınacağı konuşuluyor. Bu nüfus transferi, Kuzey Kıbrıs'taki yasadışı devlet adına Siyasi Mülteci ve Sığınma statüsüyle ve 'Devletsizlik' kurumsal çerçevesi içinde gerçekleşecek, bu da Kıbrıs Cumhuriyeti ve AB için ciddi sonuçlar doğuracak. Aynı zamanda, bu, hem Türkiye'ye İslam ülkeleri arasında öncü bir rol ve konum (artı uluslararası arenada İslam aleminin lideri, sözcüsü rolü) kazandıracak, hem de işgal altındaki Kuzey Kıbrıs'taki yasadışı devletin, KKTC'nin uluslararası tanınması açısından önemli bir adım olacak. İşgal altındaki Kuzey Kıbrıs, halihazırda HAMAS, Lübnan Hizbullah'ı ve diğer aşırı dinci İslamcı örgütlere dost çeşitli hücrelere ev sahipliği yapıyor. Bunlar, yasadışı devletin yasadışı mali kurumlarını ve araçlarını, kendi yasadışı amaçları için mali destek toplamak ve yönetimlerini buradan sağlamak için kullanıyorlar.
Türkiye'nin niyetleri arasında, ayrıca, işgal altındaki Kuzey Kıbrıs limanlarından Gazze Şeridi'ne (Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümetinin uluslararası topluma sunduğu teklife zıt ve onunla rekabet içinde) bir "insani koridor" oluşturulmasını da var. Türkiye'nin teklifi, ağırlıklı olarak İslam devletlerine yönelik olsa da, bu devletlerin katılımı, işgal altındaki Kuzey Kıbrıs'ın yasadışı devletinin statüsünün dolaylı bir tanınması anlamına gelecek.
Türk işgali altındaki Kuzey Kıbrıs şu anda herhangi bir uluslararası kuruluştan resmi yardım almıyor, ancak İran ve Kuzey Kore gibi Batı'ya düşman ülkeler dahil diğer ülkelerden bankalar, gizlice veya örtülü olarak orada faaliyet gösteriyor. Tanınmayan Kuzey Kıbrıs devletinin kendi bankaları da var. Bu kurumlar, işgal bölgesindeki birçok kumarhane ile birlikte, İslamcı fonları yasadışı faaliyetlerden elde edilen paraları aklamak veya onlara İslam ülkelerinden yardım sağlamak için kullanıyor. İslamcı mafya ve terör ağları, mali üslerini ve eğitim sitelerini işgal altındaki Kuzey Kıbrıs'ta tutuyorlar.
Ayrıca, İran ve diğer İslam ülkelerinden birkaç İslami üniversite, işgal altındaki Kuzey Kıbrıs'ta faaliyet gösteriyor. İşgal altındaki Kuzey Kıbrıs'taki İranlı "öğrencilerin" sayısı 10.000'den fazla. Bütün bunlar Batı'nın istihbarat servisleri tarafından biliniyor, ancak kimse bu konuyu açıkça dillendirmiyor. Bu çerçevede ve tarihi Türk-İran düşmanlığına rağmen, haberlere göre, Türkiye ve İran arasındaki kaçakçılık sık sık yıllık 80 milyar dolara ulaşıyor.
*GIS/Defense & Foreign Affairs Editörü.
Çeviri: Serap Güneş-Yeni Özgür Politika gazetesinden alınmıştır.