DOSYA

Kürt Aleviliği: Kurdistan’da hoşgörü ve direnişin inancı

Kürtlerin tarih boyunca yaşadığı coğrafyada yayılan ve varlığını sürdüren Kürt Aleviliği, Kürtlerin yaşadığı coğrafyada önemli bir inanç ve kültürel etki yaratmıştır.

ALEVİLİK

Hoşgörü, adalet, eşitlik sevgi ve toplumsal dayanışma gibi evrensel insani değerlerini önceleyen Kürt Alevilik inancı, tarihsel süreçlerde egemen iktidarların tekçi anlayışlarına karşı geldiği ve kontrolüne girmediği için hedef olmuştur. Kurdistan coğrafyasında asırlardır kendini var eden Kürt Aleviliği (Reya Heq) inancı, Kurdistanı işgal eden hiçbir devletin egemenliğini kabul etmemiş ve bunlara itiraz eden bir tutum içerisinde gelişimini sürdürmüştür.

Özelikle Orta Çağ’da devletler, dinleri referans alarak ve onların siyasi ve sosyolojik etkilerinde kalarak, varlıklarını sürdürmüşlerdir. Aynı süreçlerde yaygınlaşan ve giderek büyük bir etki alanına sahip olan Alevilik ise sistematik baskılar altında varlığını sürdürmüştür.

Alevilik, tarihsel süreçte Ön Asya, Mezopotamya, Anadolu ve Ortadoğu bölgelerinde Kürtlerin, Türkmenlerin ve Arapların arasında baskın din anlayışından daha farklı ve özgün bir inanç olarak gelişmiştir.  Alevilik inanç anlayışı baskın inanç referansı ile oluşan egemen devlet anlayışlarını benimsememiş ve ona karşı bir tavır olarak da varlığını sürdürmüş. Tarihsel süreçlerde egemen iktidarların tekçi anlayışlarına karşı geldiği ve kontrolüne girmediği için hedef haline getirilmiştir. Özelikle Kurdistan coğrafyasında asırlardır kendini var eden Kürt Aleviliği (Reya Heq) inancı, Kurdista’nı işgal eden hiçbir devletin egemenliğini kabul etmemiş ve bunlara itiraz eden bir tutum içerisinde olmuştur. İnsanı, doğayı, kadını ve hayvanları yani tüm canlıları esas alan Alevilik inanç sistemi, hoşgörü, adalet ve eşitlik gibi evrensel değerlere önem vererek, toplumda birlik ve dayanışma ruhunu esas alıyor. Bu yönleri ile öne çıkan Kürt Aleviliği baskıcı ve tekçi tüm anlayışların ve iktidarların hedefi olmuştur. Tekçi ve baskıcı iktidar anlayışları, Kürt Aleviliğini bastırmaya ve yok etmeye yönelik çok yönlü saldırılar ve katliamlar gerçekleştirmiştir. Özelikle Kurdistan’da hakimiyet kuran Selçuklu ve Osmanlı İmparatorlukları Kürt Aleviliğini kendi iktidarlarına karşı bir tehlike olarak değerlendirmiş, baskın Suni İslam Kültürü politikaları ile asimilasyon süreçlerine tabii tutmuş. Buna direnen Kürt Aleviliğine karşı tarihsel olarak yok etme ve katliam politikaları etkin bir şekilde devreye konulmuştur.

Özgün öğretileri, inanç ritüelleri ve sembolleriyle de farklı olan Kürt Aleviliğin en önemli kurallarından olan “Yol bir, sürek bin bir” anlayışı, farklı görüş ve inançların bir arada yaşayabileceğini ve aynı yolda yürümenin mümkün olacağını öngören esnek bir inancı öngörmektedir. Kürt Aleviliğin bu anlayışını temsil eden ve süreklerinden (yollarından) birisi olan Vefailik anlayışı ise Kürt Ebu Vefa tarafından geliştirilmiştir.

ALEVİLİKTE TARİHSEL OLARAK OCAK-PİR SİSTEMİ

Baskın din ve iktidarların asimilasyon süreçlerine karşı Kürt Aleviliği, Ocak-Pir sistemi ile asırlar boyunca dini öğretileri nesilden nesile aktararak geliştirmiştir. Kürt Aleviliğinde Ocak sistemi,  dini eğitimin ve kültürel faaliyetlerin merkezi konumundadır. Her bir Ocak Alevi toplumun ruhani lideri olan Pirler tarafından yönetilir. Ocaklar, Kürt Alevilik inancında toplumsal birlik ve dayanışma sağlamak ve dini öğretileri yeni nesillere aktarmak yanı sıra toplumsal bir hakemlik rolü oynamıştır.

Kürt Aleviliğindeki Ocaklar sistemini Işığın ve Ateşin kaynağı olarak değerlendiren Sinemilli Ocağı Pirlerinden Süleyman Deprem, “Her türlü aydınlığı ve sıcaklığı var eden Ocaktır. Yaşam için gereken pişmenin ve pişirmenin olgunlaşmanın kaynağıdır. Ebu Vefa kürdi zamanında, Alevi yol ve ekran ve felsefesinin bozulmadan, asimile edilmeden tüm saflığı ile uygulanması ve tarihi geleceğe taşınabilmesi için liyakat esasına dayalı olarak, uygun ve layık olan ailelere Ocak örgütlenmesi temelinde yetki verilmiştir. Bu yetki ve temelde yok erkanın, özelde ocağın devamlılığı için Ocak yetkilisinin kendi oğlu ve kızını bu temelde eğiterek, geleceğe taşıma gayretiyle Ocakzadelik ve PİR’liği kan bağı ve soy üzerinden devam kararı almıştır. Bu bağlamda Ocak temsilciliği anlamında PİR’lik soydan gelir ama Alevilik soydan gelmez. Yol’dan gelir. Yol’a giren her birey bir Pir’e talip olarak ikrar verir. Buda yaşam alanı içerisindeki ilişkilerle belirlenir”

KÜRT ALEVİLİĞİ İSLAM ÖNCESİNDE DE VARDI

Kürtlerin tarih boyunca yaşadığı coğrafyada yayılan ve varlığını sürdüren Kürt Aleviliği, Kürtlerin yaşadığı coğrafyada önemli bir inanç ve kültürel etki yaratmıştır. Kürt Aleviliğin köklerinin çok eski ve İslam öncesi dönemlere kadar uzandığını kaydeden Alevi Araştırmacı Yazar Ali Köylüce, Kurdistan’da Rêya Heq Kürt Aleviliğinin Ezdailik, Yarsani-Ehl-i Hak inanç ekollerinin tümünün İslam öncesi var olduğunu söyledi. Köylüce, Mezopotamya-İran inanç ve halk kültür yaratması olan Kürt Aleviliğin İslam sonrası da yeni yorumlarla güncellendiğini değerlendirerek, “ Zurvan-Zervan, Mitraizm , Zerdüştlük ve Mazdekilik gibi bir birinin devamı sayılabilecek  inanç felsefelerinin, İslam'dan sonrada , bölgeye hakim olan yeni  din ve inanç felsefeleri ile olan etkileşimleri sonucunda, kendilerini yeniden güncelleyerek , klasik felsefelerinin özünü koruyarak,  7. Yüzyıldan itibaren,  özellikle İslam’ın yayılması dönemi ile başlayan bir mücadele sonucu, yeni yorumlar ile yaklaşık olarak 1200 li yıllardan itibaren,  günümüzdeki formatlarına yakın , yeni bir felsefik kurumsallaşmaya   ulaşmışlardır.  Örneğin yaklaşık 4 bin yıllık bu sürecin en uzun ve kurumsallaşmış dini inancı olan Zerdüştlüğün en belirgin devamı olan EZDAİLİK- inancının kurucusu Şêx Adi bin Misafir (1072/75 -1162) olarak kabul edilmektedir.  Ezoterik (sadece o inançtan olanlara anlatılan) tüm inançlarda renklerin bir hiyerarşisi vardır. Ezoteri olan Ezidilikte Mavi renk giyilmez. Kızılbaş-Alevi ve Bektaşilikte de Mavi renk Muaviye ve Yezitin rengi kabul edildiğinden giyilmez”

‘DİĞER ETNİSİTE ALEVİLİĞİN DAYANDIĞI DAMAR KÜRT ALEVİLİĞİDİR’

Kürt Aleviliğinin özgünlüğünün diğer etnisite Aleviliğinin de dayandığı ana damar olduğunu vurgulayan ABD California San Diego Üniversitesi Öğretim Üyesi Dilşa Deniz, Kürt Aleviliğinin tarihsel karakteristik özeliklerini şu tanımlıyor: “ Bu damar en az on bin yıllık bir geleneğin sürekliliği üzerinden devam eder. Bu nedenle, bir yandan on bin yıllık derin felsefi karakterini korurken öte yandan çağdaşı olan bilgiyi de kadim yolun bilgisi ve görgüsüyle harmanlayarak hem kadimliğini hem de çağdaşlığını devam ettirir.  Bir anlamda da hem metafiziği hem de çağdaş bilgiyi bir arada barındırabilen eşsiz bir dindir. Örneğin ruh döngüsü ile hayatın döngüselliği, bilimsel anlamda maddenin form değişimi ile uyumlu oluşu sanırım buna verilebilecek ilk örnek olacaktır. Hak kavramının tüm yeryüzünü kapsayan o koca kutsal bedeni, yani ilahi kudret oluşu, sadece metafizik anlamda bir ilahi kudreti tanımlamaz, onun bilimsel anlamda da bir karşılığa kavuşturur. Bu tam olarak çağın da geriye dönüp tekrar sahiplendiği ecospirituality’nin (eko-ruhanilik ya da eko-kutsiyet) ana damarıdır. Yani Alevilik esas bilgisi ve felsefesiyle bu çağın dinidir. Kürt Aleviliği, bu karakteri en iyi koruyan Alevi geleneğidir. Kürt Aleviliğinin en önemli özelliği, dinin toplumun hukuki, idari ve sosyal dayanışmasını üstlenen karakteridir. Bu nedenle hiçbir zaman devletlere eklemlenme zorunluluğuna girmemiş, tam tersine bu özelliğiyle özerk yapısını ve kitlesini de korumaya muvaffak olmayı başarmıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri de bu dinin en önemli karakteri olan şiddetle olan mesafedir. O yüzden baskılara karşı direnmenin dışında sadece kendisini savunmak için savaşmış ve bundan ödün vermemiştir. Devletlerin kolonyal ve işgal savaşlarına dahil olmak istememiş ve kitlesinin bu amaçla kullanılmasına izin vermemiştir son 90 yıla kadar.”

Alevilik, karakteri açısından cinsiyetsiz, yani cinsiyetin önemsiz olduğu bir dindir olarak tanımlayan Deniz, Alevilik inancında kadınların önemini ise şu şekilde aktardı: “ Cinsiyet, çoklu olarak varlık bulan hayat formlarında değişkenlik gösteren geçici ve dolayısıyla önemsiz bir formdur.  Yani Aleviliğin temeli ruh göçü oluşturduğundan, ruhun farklı cinsiyetlendirilmiş bedenlerde tekrar hayat bulduğu ve geçici olduğu için cinsiyet önemsizdir. Her ne kadar Alevi toplumu erkek egemen bir forma dönüşmüş olsa da Alevilik karakteri gereği bu cinsiyetsiz olma karakterini sürdürür. Bu nedenle dinsel söylemde cinsiyete yönelik hiçbir atıf yoktur.

Bununla beraber, Alevi toplumu da erkek egemen bir toplumsal formasyona ulaştığı ve bunun dinde bazı erozyonlar oluşturduğu açıktır. Mesela soyun anayanlı oluşundan babayanlı oluşa dönmesi, Alevi ritüellerinin sadece erkek üyelerce yürütülmesi gibi. Bu pratikte fiili olarak geldiği konum. Ancak dinin ana karakterine bakılırsa Alevilikte kadın asli bir role sahiptir. Bunun en temel kaynağı, Alevi toplumuna üyeliğin ancak doğumla kazanılması. Yani Alevi bir anneden bu hakkın edinilmesi. Alevilikte doğumla başlayana üyeliğin anlamı onun çok eski ve kadim bir geleneğe dayanmasından gelmektedir: Ana Tanrıça. Bu da bize en az beş-on bin yıllık bir sürece işaret ediyor. Yahudilik de en az dört-beş bin yıllık bir gelenek olarak buna dayanır. Yani bir Yahudi ancak bir Yahudi anneden doğabilir. Yahudilik bu nedenle Ana Tanrıça geleneğiyle bağlantılı olan en eski dinlerden biridir. Dolayısıyla, her ne kadar erkek egemen toplum üzerinden erillik ön plana çıkarılmış ve ritüelde erkeklerin rolü arttırılmış ve soy devamı erkeğe yöneltilmiş olsa da kadının temel rolü de sarsılamamıştır. Ana'lık kurumu bu yüzden hala önemli bir kurum olarak yerini korumaktadır.

RÊYA/RAA HEQ’İN ALEVİLİK İSMİNE DÖNÜŞME SÜRECİ

FEDA Eş Başkanı Demir Çelik ise Alevi ve Alevilik kavramlarının 18. Yüzyıl sonu ve 19. Yüzyıl başlarında Türkologlar tarafından geliştirilen kavramlar olduğuna dikkat çekerek, “İttihat ve Terakki hareketi çöken ve çözülen Osmanlıların yıkıntıları üzerinden yeni bir ulus inşası içinde olurlar o süreçte. Çoklu kimlikli ve çoklu kültürlü Osmanlı toplumsallığına tek kimliği, tek kültürü ve tek dini dayatırlar. Bu zihniyetle hareket eden Baha Said ve Yusuf Ziya Yörükân gibi Türkologlar, o dönemde Anadolu ve Mezopotamya’ da yaygınca yaşayan İslam dışı inanç sahiplerinin Türk oldukları iddiasına gerekçeler üretmeye kalkışırlar. O zamana kadar kendilerine Kîrmancki Raa Heqî, Kurmanci Reya Heqî diyen inançtan insanların toprak, su, hava ve ateşe (dört anasır) kutsiyet atfettiklerini fark eden bu ideologlar, ateşin Şamanizm’ de de kutsal sayıldığından hareketle bu inançtan insanların Türk olduklarını iddia ederler. Onların bu iddiasına karşın toprağı, suyu, havayı ve ateşi (Işık-Güneş) kutsal sayan Kürt Raa (Reya) Heq inancı bir doğa inancıdır aslında. Neolitik Tarım devriminin gerçekleştiği Mezopotamya’ da yaşanan insan toplumsallığının inancı olarak tarihi yapım ve yaratım faaliyetlerine damgasını vurur. Güneş kozmogonisinin döngüselliğinin yol açtığı eko sistemdeki değişime uygun olmak üzere kendisini, yaşamını ve inancın sosyo-kültürel değerlerini şekillendirmiştir. Binlerce yıl Kadın Ana etrafında oluşan bu toplumsallık, insanlıktan sapma olarak ortaya çıkan devletli sisteme karşı hak, adalet ve özgürlük talepleri ile her dönemin hakikati olarak yaşanmış, zalimlere karşı mazlumların direniş hakikati olmuştur.”

DEVAM EDECEK