Melis Tantan: DEDAŞ iktidar için kullanışlı bir aparat

Orman yangınlarının bir özel savaş politikası olduğunu belirten DEM Parti Ekoloji Meclisi Sözcüsü Melis Tantan, DEDAŞ’ın iktidar için kullanışlı bir aparat olduğunu söyledi.

KURDISTAN'DA YANGINLAR, KÜRT DÜŞMANLIĞI

Melis Tantan, “Elektrik Kurdistan coğrafyasında devlete bağlı olarak kullanıldığı müddetçe bu sorunlar yaşanmaya devam edecek. Enerji üretim politikaları açısından enerji kooperatifleri kurmak ve yerellerde ihtiyaca kadar enerji üretimlerini doğayı önceleyerek üretmek, demokratik enerji kullanım / dağıtım mekanizmaları yaratmak, uzun erimli bir iş gibi görünse de tek seçenek” dedi.

Yaz ayları, Türk devletinin Kurdistan’da uyguladığı özel savaş politikaları için önemli bir ayrım gösteriyor. Yaz aylarında Kurdistan doğasına yönelik uygulanan kırım politikaları hız kazanıyor ve orman yangınları her yaz artık ‘rutin’ hale gelmiş bir şekilde ortaya çıkıyor. Son olarak Amed ve Mêrdîn bölgesinde başlayan orman yangınları da bu özel savaş politikalarının bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.

Kurdistan’da son 10 yılda yaşanan orman yangınlarında on binlerce hektarlık alan tamamen yandı ve yerine yeniden bir yeşillendirme politikası uygulanmadı. Orman yangınlarının olduğu bölgelerin ‘özel güvenlik alanı’ seçilmesi ise hem müdahale edilmesini hem de yeniden yeşertilmesini engellemek için kullanıldı.

ŞARK ISLAHAT KANUNU İLE BAŞLAYAN TALAN

Kurdistan’da orman yangınları aslında yeni bir durum ya da AKP iktidarıyla başlayan bir durum değil. Kurdistan’ın doğasına yönelik bilinen ilk uygulamalar, 8 Eylül 1925 yılında kabul edilen Şark Islahat Kanunu sonrası başladı. Şêx Saîd ayaklanması sonrası kabul edilen Şark Islahat Kanunu ile birlikte Şêx Saîd ve arkadaşlarının direndiği dağlar ve ovalar yakılmaya, ağaçlar kesilmeye başlandı. Bu talan da güvenlik sebepleriyle yapıldı.

Dönemin Çankırı Mebusu ve Meclis Başkanı olan Abdülhalik Renda’nın Şark Islahat Kanunu ile ilgili hazırladığı raporda Şêx Saîd isyanı için “din perdesi altında Kürtçülüğü öne çıkartan milli bir hareket” olarak bahsedilir. Şark Islahat Planları ile ilgili dönemin Dahiliye vekili Cemil Ubaydın ise hazırladığı raporda, “Umumi Valilikle ve müstemleke (sömürge) usulüyle idare edilmelidir” ifadelerini kullanır.

Şark Islahat Planı ile Türkiye 5 ayrı umumi müfettişliği ayrılmış ve Kurdistan 5. Umumi Müfettişlik olarak belirlenmişti. Devlet, Kurdistan’da hakimiyeti ele geçirmek için plan dahilinde yoğun bir baskı ve operasyonlar dönemine girdi. Bu süreçte ise özellikle Şêx Saîd ve arkadaşlarının kaldığı söyleyen dağlık ve ormanlık alanlar yakıldı, talan edildi. Dağ köyleri boşaltıldı, evler ve mağaralar talan edildi, yakıldı.

Bu politika daha sonra 1938’de Seyit Rıza önderliğinde gelişen ayaklanma ve Dersim katliamı sürecinde de uygulandı ve Dersim coğrafyası talan edildi, yakıldı.

Şark Islahat Kanunu’ndan yıllar sonra 1987 yılında, bu sefer PKK’yi bitirmek için adım atan devlet, 10 Temmuz 1987 yılında Şark Islahat Kanunu’ndan yıllar sonra Şark Islahat Planı’nın güncellenmiş hali olan OHAL ile yeniden sahneye çıktı. Gerillanın sahneye çıkmasından 3 yıl sonra devlet, Kurdistan’da OHAL ilan ederek bu sefer karşısındaki daha örgütlü bir gerilla ordusuna karşı yine aynı silahla sahneye çıktı. Kurdistan doğasının talanı ve yok edilmesi.

1925 yılında 5. Umumi Müfettişlik olarak tanımlanan Kurdistan, bu sefer OHAL kapsamına alındı ve OHAL valileri olağanüstü yetkilerle donatıldı. Bu süreçte OHAL valileri, “güvenlik yönünden gerekli düzenlemeleri yapabilmek için geçici veya sürekli olarak görev alanı içinde bulunan köy, mezra, kom ve benzeri yerleşim birimlerini boşalttırabilir, yerlerini değiştirebilir, birleştirebilir ve bu maksatla gereken kamulaştırma ve diğer işlemleri re’sen [kendi başına, kimseye bağlı olmaksızın] ve ivedilikle yapabilir” tanımlaması kabul edildi.

2008 yılında dönemin Çevre ve Orman Bakanı olan Veysel Eroğlu’nun, aynı dönemde iki ayrı kişinin sorduğu soruya verdiği çelişkili cevaplar ise, yaşanan orman yangınlarının boyutlarının söylenenden çok fazlası olduğunun itirafı gibiydi.

2008 yılında dönemin Colemêrg Milletvekili Hamit Geylani’nın 1990-2008 yılları arasında Kurdistan’da yaşanan orman yangınları ile ilgili soru önergesine, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde 1990-2008 yılları arasında 390 orman yangını çıkmış olup, bu yangınlarda 9.100 hektarlık ormanlık alan zarar görmüştür... Yanan alanların tamamı bakanlığımızca ağaçlandırılmaktadır” diye cevap veren bakan, 2010 yılında dönemin Îdir vekili Pervin Buldan’ın son 20 yıllık süreçte Kurdistan’da yaşanan orman yangınları ve ağaçlandırma faaliyetlerine yönelik sorusuna ise, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde son yirmi yıl içerisinde çıkan orman yangınları sonucunda 5.649 hektarlık alan zarar görmüştür... Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerindeki ormanların hâkim ağaç türü meşe olup, bu ağaçlar biyolojileri gereği yangın sonrası yaşama yeteneğini kaybetmeyerek yeniden sürgün vermektedir. Bu nedenle yangından zarar gören meşe alanlarına ağaç dikilmemektedir” diye cevap vermiştir.

ORMAN YANGINLARININ BİR EKOLOJİK BİR DE SAVAŞ BOYUTU VAR

Kurdistan’da orman yangınlarının boyutları, ne kadar olduğu, doğanın ne kadar tahrip edildiğine dair tam anlamıyla bir kayıt halen açıklanmış değil. Kurdistan’da yaşanan orman yangınları ile ilgili ANF’ye değerlendirmelerde bulunan DEM Parti Ekoloji Meclisi Sözcüsü Melis Tantan, orman yangınlarının bir ekolojik bir de savaş boyutu olduğunu dile getirdi.

Orman yangınlarında özellikle ekolojik yıkımın etkilerinin de olduğunu belirten Melis Tantan, “Kurdistan coğrafyasının kırsal kısımları iklim krizinin ve ekolojik yıkımların etkisiyle yüksek sıcaklıklar yaşıyor. Bölgenin suları HES ve diğer yöntemlerle el konulmuş, debisi, kaynağı, kıyısı, yeraltına dağılımıyla tüm bir sistemi tahribata uğratılmış durumda. Bu durum yangınların sayısını da etkisini de arttırıyor. Ancak bu nedenin yol açtığı yangın sayısı fazla değil. Türkiye’deki ve Kürdistan’daki yangınların çoğunun nedeni enerji nakil hatları, bunun ardından da ormanların parçalanması ve yağmaya açılmasıyla inşaat, turizm, maden hiçbir sektörlerde yapılan projeler/yatırımlar. Kurdistan’da bu yatırımlar devletin özel savaş politikasına paralel olarak gelişiyor“ dedi.

DEDAŞ İKTİDARIN POLİTİKALARINA GÖRE DAVRANIYOR

Son dönemde DEDAŞ’ın eksiklikleri ve bunları bilinçli olarak yapmaması üzerine çıkan orman yangınları ile ilgili DEDAŞ’ın 2013 yılında Kurdistan’daki elektrik dağıtım işini almasından itibaren iktidarın politikalarına bağlı olarak hareket ettiğini belirten Melis Tantan, “DEDAŞ, 2013 yılından beri bölgedeki elektrik dağıtım faaliyetini özelleştirme ile devraldı ancak bu başlı başına bir ekonomik devir meselesi değil. Evet, bağlı olduğu holdingin ve Tivniklilerin AKP döneminde imza attığı başarılar, yolsuzlukları ve iktidar üzerinde etkisi söz konusu ancak bu ilişki ağı, şirketi ihya etmenin yanında Kürdistan’da bir başka rol üstleniyor ve Dicle Elektrik bölgede devletin özel savaş stratejisinin bir aparatı görevini yürütmeye başlıyor. Çiftçilere/üreticilere tarlalar için barajlardan kullandırılmayan su, halkı elektrik kullanımına mecbur bırakıyor. DEDAŞ’ın elektrik kesintileri, yıllardan beri uyguladığı cezalar yüzünden çiftçiler elektrikten mahrum kalıyorlar.

Yani özetle Kürt çiftçisini susuz bırakmak, elektrik hizmeti sunmamak ve borç batağına sürüklemek en sonunda ekip biçemez ve geçinemez hale gelip hem yoksullukla hem de göçle yüz yüze kalmasını sağlamak bir politika ve bu politikada DEDAŞ kullanışlı bir aparat. Buna bir de son yangında görüldüğü üzere şirketin bakım onarım, yenileme ve altyapı geliştirme çalışmaları yapmaması sonucu yine hizmetteki aksamalar ve yangınların yok ettiği tarlalar ve evler ekleniyor. İktidarın tarımsal desteklerinin borçlanmaya dönüşmesi, taban fiyatlarının yarattığı zarar da eklenince tüm üretim süreci Kürdistan çiftçisini zora sokuyor. Bu uzun vadede gıdasızlık ve halkın en temel besin maddelerine ulaşımında da sıkıntı yaşayacağı gerçeğini ortaya çıkartan bir tablo.”

ORMAN YANGINLARI ÖZEL SAVAŞ POLİTİKASININ ÜRÜNÜ

Kurdistan’da orman yangınlarının devlet tarafından çıkartıldığının bilindiğini, DEDAŞ’ın ise burada tahribat yaratma potansiyeline sahip olduğunu belirten Melis Tantan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Kurdistan coğrafyasında devlet eliyle pek çok yangının çıkarıldığını biliyoruz. DEDAŞ’ın yangın çıkarmada yarattığı risk, sadece tarım arazileri ve kırsal alanda değil, ormanlar üzerinde de tahribat yaratma potansiyeli taşıyor. Son yangında yanan yerlerin bir kısmı ormanlık araziydi. Bu durum yine özel savaş politikasının işine geliyor. Halkın barış çığlığını yıllardır duymayan iktidarın sürdürdüğü savaş politikası, Kurdistan’ın dağlarını da, ormanlarını da insanlarını da yok etmek üzerine kurulu bir yaşam gaspı politikası. Orman yangınlarının ve kesimlerinin burada özel bir yeri var. Şu an Şırnak’ta da süren kesimlerden bir kez daha görüyoruz. Kalekol yapımları, asker yerleşimleri ve gözetlemeleri için tüm bir coğrafya yok oluşa sürükleniyor. “

ENERJİ KOOPERATİFLERİ KURULMALI

Kurdistan coğrafyasında elektrik dağıtımı devlet eliyle yapıldığı sürece bu tip sorunların devam edeceğini dile getiren Melis Tantan, bunların çözümünün enerji kooperatifleri kurmak ve yereller ile birlikte çalışmak olduğunu belirtti. Melis Tantan, şunları söyledi: “Elektrik Kurdistan coğrafyasında devlete bağlı olarak kullanıldığı müddetçe bu sorunlar yaşanmaya devam edecek. Enerji üretim politikaları açısından enerji kooperatifleri kurmak ve yerellerde ihtiyaca kadar enerji üretimlerini doğayı önceleyerek üretmek, demokratik enerji kullanım / dağıtım mekanizmaları yaratmak, uzun erimli bir iş gibi görünse de tek seçenek.

Son yangınların ardından ziyaret ettiğimiz köylerdeki köylüler, iktidarın ve kurumun ‘anız yangını’ açıklamasının köylüleri birbirine düşürmek adına yapıldığını söylediler. İktidarın bu oyunlarına gelmemek için Kürt halkının örgütlülüğünü ve dayanışmasını yaşatması ve daha da arttırması şart. Elbette bunun diğer halklar ve emekçilerce de desteklenmesi…

Sadece ormanlar ve yangının yarattığı tahribatlarla sınırlı değil. Dört parça Kurdistan toprakları tarihin en verimli arazilerini içine alan, iklim krizinden de olumsuz olarak en son etkileneceği söylenilen yer. Maden işgallerinden, HES’lere, kum-taş ocaklarından, kaya gazına kadar uzanan bir dizi saldırıya karşı koymak, aynı anadile ve kültüre sahip çıkmak kadar doğaya sahip çıkmak gerekiyor. Kurdistan’ın ekolojik kırımların yaşandığı bir suç mahalinden çıkmasının umudu, karşı koyuşların ve özgürlüklerin tarihini yazan Kürt halkının mücadelesiyle mümkün olacak. “