Tanrıverdi: Depremin üzerinden 10 ay geçti, bilirkişi raporu yok!

Maraş depreminde yakınlarını kaybeden ve 10 aydır bilirkişi raporu hazırlanmasını bekleyen Nursel Tanrıverdi, müteahhit Atilla Öz hakkında araştırma yapan savcının değiştirilmesiyle soruşturmanın sekteye uğradığını söyledi.

Maraş merkezli büyük depremin üzerinden 10 ay geçmesine rağmen depremzedelerin en temel ihtiyaçları karşılanmadığı gibi binlerce insanın göz göre göre hayatını kaybetmesine neden olan sorumlular hakkında da adalet mekanizması işletilmiyor. Depremde ablasını, yeğenini ve eniştesini kaybeden öğretmen Nursel Tanrıverdi, 10 aydır bilirkişi raporu hazırlanmasını bekliyor. Savcının değiştirilmesiyle soruşturmanın sekteye uğradığına dikkat çeken ve bir an önce adaletin yerini bulmasını isteyen Tanrıverdi, ANF’ye konuştu.

10 AYDIR ADALETİN GELMESİNİ BEKLİYOR

Depremde Maraş’ın 12 Şubat ilçesinde oturan ablasını, yeğenini ve eniştesini kaybeden Nursel Tanrıverdi, 10 aydır adaletin gelmesini bekliyor. İstanbul’da oturan Tanrıverdi, depremi duyar duymaz Maraş’a gittiğini ve yardımlar çok geç geldiği için ablası Nuray Tanrıverdi ve yeğeni Yeliz Güvenç’in cenazesine ancak 5 gün sonra, eniştesi Faruk Güvenç’in cenazesine ise 6 gün sonra ulaşabildiğine işaret etti. Tanrıverdi şöyle konuştu: “Ablam ve eniştem boşandığı için ayrı apartmanlarda oturuyorlardı. Ablam ve yeğenim Hacı Ömer Apartmanı’nda, eniştem ise Bayramoğlu Apartmanı’nda oturuyordu. Depremden 3 gün sonra ancak enkazların başına gidebildik. AFAD ekipleri zaten yoktu, polis ve arama kurtarma için Azerbaycan’dan gelmiş askerler vardı ama onlarda da tesisat yoktu. Yardıma gelen kimse yoktu, hatta enkaz önlerinde bekleyenler sıcak çorbayı bile depremden 3 gün sonra içebilmişlerdi.

‘CENAZESİNİ BULAMAYANLAR VARDI’

Telefon hatları zaten kesikti ve yardım ekipleri ancak depremden 4 gün sonra gelebildi. O da gönüllü ekiplerdi. Menzilci bir gönüllü grubu da geldi, hatta orada toplu bir biçimde namaz kılmaları da büyük tepki çekmişti. Depremden 5 gün sonra önce yeğenimin cansız bedenine ulaşabildik, üstüne kolon düşmüştü. Ablamın cenazesini de aynı günün akşamı alabildik. 6. günde ise eniştemin cansız bedenine ulaştık. Biz yine de diğer insanlara göre şanslıydık. Çünkü cenazesini bulamayanlar vardı. Apartmandan çıkarılan çoğu cenaze apar topar kimsesizler mezarlığına defnedilmişti. Definler de maktul yıkanmadan ve kefensiz yapılıyordu.”

EBRAR’IN MÜTEAHHİTİ HACI ÖMER’İN DE MÜTEAHHİTİ!

Yakınları, 1400 cana mezar olan Ebrar Sitesi’ni yapan Tevfik Tepebaşı isimli aynı müteahhit tarafından inşa edilen binada can veren Tanrıverdi, sağlam denilen bu apartmanlarda insanların göz göre göre rant uğruna ölüme gönderildiğini vurguladı. Eniştesinin oturduğu apartmanın altında bulunan Uzman isimli kırtasiyeyi büyütmek için hem asma kat yapıldığına hem de AKP Dulkadiroğlu Belediyesi tarafından verilen ruhsat ile kaçak kat yapıldığına işaret eden Tanrıverdi, 140 kişinin can verdiği, ablasının ve yeğeninin oturduğu apartmanın altında ise Özdemir Market’i büyütmek için duvarın yıkıldığının ortaya çıktığına dikkat çekti. Tanrıverdi, bu duvarı yıktıran Mehmet Adil Öner isimli şahsın, “Taksirle Ölüme ve Yaralanmaya Neden Olma” suçundan gözaltına alındığını ancak adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığına işaret etti.

ÇÜRÜK RAPORU VERİLEN LOJMAN DEĞİL, SAĞLAM RAPORU VERİLEN APARTMAN YIKILDI

Eniştesinin can verdiği, hem asma kat hem de bir kaçak kat çıkılan 7 katlı apartmandan, müteahhit dahil sağ çıkan olmadığını belirten Tanrıverdi, “Eniştemin oturduğu apartmanın yanında Adliye lojmanları vardı ve 10 yıl önce depreme dayanıksız diye boşaltılmıştı. AKP’li Dulkadiroğlu Belediyesi tarafından çürük raporu verilmiş oraya. Eniştemin oturduğu Bayramoğlu apartmanına ise aynı belediye tarafından oturulabilir raporu veriliyor. Ama bakın görün ki, dayanıksız raporu verilen Adliye lojmanları depremde yıkılmazken, oturulabilir raporu verilen eniştemin oturduğu apartman yerle bir oldu” dedi.

AFAD İRAP 2020 RAPORUNDA TEHLİKEYE İŞARET EDİLMİŞ

Tanrıverdi, belediyelerden müteahhitlere, mühendislerden Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na, Cumhurbaşkanlığı’na varıncaya kadar tüm sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunduklarını anlattı. AFAD’ın 2020 yılında hazırladığı İl Afet Azaltma Planı Raporu’nda (İRAP) ablasının ve eniştesinin oturduğu bölgenin riskli olduğuna işaret edildiğine dikkat çeken Tanrıverdi, 7.5 şiddetinde meydana gelebilecek olası bir deprem senaryosu üzerine hazırlanan raporda açıkça bölgenin tamamının etkileneceğinin altının çizildiğini ama buna rağmen hiçbir önlem alınmadığını vurguladı. Deprem sonrası hazırlanan Ön Bilirkişi Raporu’nda da aynı risk ve tehlikelere dikkat çekildiğini belirten Tanrıverdi, “Ablamın oturduğu ve 1999’da inşa edilen bina Piazza AVM’nin tam karşısındaydı. Ön Bilirkişi Raporu’nda, bu bölgeden fay hattı geçtiği ve zemin çürük olduğu için bina yapılamayacağı açıkça belirtilmiş. Raporda, Ebrar Apartmanı’nın bulunduğu bölgenin eskiden patlıcan tarlası olduğu ve binaların çok kötü malzemelerle yapıldığı da belirtilmiş. Oradaki Aksu isimli dereden getirdikleri kumla binayı inşa etmişler. Belediye de buna onay vermiş. Hiçbir önlem alınmamış. Böyle bir şey olabilir mi?” diye tepki gösterdi.

MÜTEAHHİTLERİN ORTAK ÖZELLİKLERİ DİN ÖĞRETMENİ OLMALARI

Maraş Adliyesi’nde o dönem müteahhitlerin yakalanması için ilk başvuruları yaptıklarını anlatan Tanrıverdi, depremin ardından kaçan ablasının oturduğu apartmanı yapan müteahhit Tevfik Tepebaşı’nın kendi çabaları sonucunda 5 ay sonra yakalandığını belirtti. Aynı zamanda Ebrar Sitesi’ni yapan müteahhit de olan Tepebaşı’nın eskiden din öğretmeni olduğunun ortaya çıktığına dikkat çeken Tanrıverdi, “Tepebaşı’nın içinde bulunduğu bir grup yaklaşık 20-30 sene önce Maraş’ta kooperatif kuruyorlar. Ortak özellikleri din öğretmeni olmaları ve müteahhitlikle hiçbir alakaları olmamalarına rağmen gelin görün ki ev yaptırmaya başlıyorlar.

‘EBRAR’IN MÜTEAHHİTİNİN DAMADI CEMAAT SUÇLAMASINDAN FİRARİ’

Ama belediyeden izin alıyorlar, çizimler, projeler ve binalar yaptırıyorlar. Ne bir denetleme var, ne de başka bir şey. Hacı Ömer Apartmanı yapılırken kooperatifin yönetim kurulu başkanı olan Tevfik Tepebaşı’na iktidar tarafından büyük bir bölge peşkeş çekiliyor. Sadece Ebrar Sitesi ile ablamın ve yeğenimin can verdiği Hacı Ömer Apartmanı değil, bu şahıs aynı zamanda Yunus Sitesi gibi çok sayıda apartmanı da yaptırmış. Araştırmaya göre, Tepebaşı’nın damadı şu an firari ve Fethullah Gülen Cemaati ile ilişkili olmakla suçlanıyor. Kendisinin de cemaatle ilişkisi olduğu söyleniyor. Tepebaşı yakalandığında önce Ebrar Sitesi davasından tutuklandı ve bizim çabalarımız sonucunda Hacı Ömer Apartmanı da dosyasına eklendi.

ATİLLA ÖZ’Ü ARAŞTIRAN SAVCININ GÖREV YERİ DEĞİŞTİRİLDİ

Enkaz başında beklerken bize bir kişi Hacı Ömer Apartmanı’ndaki daireyi Atilla Öz denilen bir müteahhitten aldığını söyledi. Ama işin ilginç tarafı, bu müteahhit de eski din öğretmeniymiş. Benim eniştem de aynı şekilde evi din öğretmeninden almış. Bizim Hacı Ömer Apartmanı dosyasına bakan savcıya durumu anlattığımızda, Atilla Öz’ün yine depremde yıkılan bir bina için açılan farklı bir dosyadan tutuklu olduğunu öğrendik. Savcı bize Atilla Öz’ü bizim dosyamıza ekleyeceğini, onun hakkında başka suç duyuruları olduğunu ve araştırılması için emniyete yazı yazacağını söyledi. Zaten savcı Tevfik Tepebaşı’nın ifadesini alındığında Atilla Öz’ü soruyor. Tepebaşı da, ‘Öğretmen arkadaşımdı. Benim yanımda gezerdi’ diyor. Ancak adli tatilden hemen önce tam da bu konuyu araştırırken savcının yeri apar topar değiştirildi. Onun yerine genç bir savcı geldi ve dosyada hiçbir ilerleme yok. Bilirkişi raporu henüz çıkmadı.”

‘BİLİRKİŞİ RAPORUNU VE İDDİANAMEYİ BEKLİYORUZ!’

Bilinçli olarak savcının yerinin değiştirildiğini düşündüklerini ifade eden Tanrıverdi, Tevfik Tepebaşı’nın öğretmen arkadaşı olan sözde müteahhit Atilla Öz’ü araştırırken görev yerinin değiştirilmesinin tesadüf olmadığını vurguladı. Aile olarak bilirkişi raporunun bir an önce gelmesini, Atilla Öz’ün araştırılmasını ve iddianamenin hazırlanmasını isteyen Tanrıverdi, “Bu kadar şaibeli ilişkiler ağının olduğu bir noktada gerçeklerin ortaya çıkması istenmiyor. Şimdi ortada kendini müteahhit olarak adlandıran ve bina yapılamayacak yerlerdeki arazilerin peşkeş çekildiği din öğretmenleri var. Onlardan birisinin damadı cemaatçi olmakla suçlanıyor ve firari bugüne kadar elini kollunu sallayarak dolaşıyor. Biz ise Eğitim-Sen üyesi sosyalist öğretmenler olarak tam da cemaatin yaptığı bir darbe girişimi sonrası 686 sayılı KHK zulmüyle işimizden hukuksuz ihraç edilmiş öğretmenleriz. Her türlü bedeli ödeyen biz oluyoruz hep. Cemaate karşı olmamıza rağmen 15 Temmuz’un bedelini de biz ödedik, şimdi de deprem sonrası şaibeli ilişkilerin üzerine gidilmiyor, gidenin yeri değiştiriliyor, yine bedelini biz ödüyoruz. Bunu kabul etmiyoruz” dedi.