Tarihe geçecek bir hukuk garabeti: Kobanê Davası

Kobanê davası, 6-8 Ekim olaylarının yaşandığı 2014 yılından 6 yıl sonra açıldı ve yargılama 4 sene sürdü, 16 Mayıs günü karar duruşması görülecek olan duruşma tam bir hukuk garabeti olarak nitelendiriliyor.

KOBANÊ DAVASI

Kobanê Davası 6-8 Ekim olaylarının yaşandığı 2014 yılından 6 yıl sonra, 2020 yıllının Ocak ayında açıldı. Tanık beyanlarının olayların yaşandığı tarihten 5 yıl sonra alındığı dava, dünya siyaset ve hukuk tarihine geçecek birçok garabeti bünyesinde barındırıyor. Davaya konu olan sürecin seyrinin ve olayların iddianamede ele alınandan çok daha farklı olduğu tüm kamuoyu tarafından bilinmesine rağmen 4 buçuk yıldır süren davada yargılanan siyasetçilere defalarca kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası isteniyor.

KATLİAM KISKACINDA GEÇEN 2014 YILI

Türkiye'de çözüm sürecine yönelik tüm kesimlerle çok yönlü müzakereler devam ederken, DAİŞ'in Rojava'daki katliamları da gitgide boyutlanıyordu. 3 Ağustos 2014'te Şengal'e saldıran DAİŞ, Êzidilere yönelik soykırım harekâtını başlattı. 3 Ağustos 2014’te başlayan saldırılarda kadın ve çocukların da içinde olduğu binlerce Êzidi Kürt hayatını kaybederken, yüzlercesi de DAİŞ tarafından kaçırıldı. Kaçırılanlar köle yapıldı, esir olarak satıldı.

13 Eylül 2014 tarihinde DAİŞ bu sefer Kobanê'ye saldırdı. 27 Ocak 2015'te DAİŞ'in Kobanê'den sökülüp atılmasına kadar geçen dört buçuk aylık süre boyunca Kobanê'nin yüzde 70'i yerle bir oldu.

DAİŞ adım adım Kobanê'nin merkezine doğru ilerliyordu. 2014 yazında DAİŞ'in kuşattığı Süleyman Şah Türbesi'nden kutsal emanetleri PYD yardımı ile çıkartan TC, Mürşitpınar Sınır Kapısı'nı 'güvenlik' gerekçesi ile kapalı tutarak Kobanê'ye ambargo uygulamaya devam ediyordu. Halk Rojava'ya yönelik ambargonun son bulması için Ağustos ayından itibaren sınıra yığılarak kitle halinde nöbetler tutmaya başlamıştı. Çatışmaların gitgide şiddetlendiği ve kuşatmanın daraldığı Ekim ayının başında, dayanışma amacıyla Suruç'ta sınır nöbeti eylemleri başladı. Türkiye ve Kürdistan'ın birçok şehrinden sınıra akın eden binlerce insan, kuşatmanın durdurulması için Türkiye'ye ve uluslararası kamuoyuna çağrıda bulunuyordu.

1 Ekim’de Selma Irmak ve Selahattin Demirtaş, dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu ile görüştü. Davutoğlu, Kobanê’ye yönelik DAİŞ kuşatmasının kaldırılması ve sivillerin zarar görmemesi için destekte bulunmaya hazır olduklarını söylediyse de DAİŞ'in Kobanê merkezine girdiği 6 Ekim tarihine kadar hiçbir gelişme yaşanmadı.

4 Ekim'de PYD lideri Salih Müslim, Ankara hükûmetinden diğer Kürt kantonlarındaki silâhların Kobanê'ye Türkiye toprakları üzerinden aktarılması için koridor açmasını talep etti. Talebine herhangi bir cevap alamadı.

5 Ekim gecesi ise Salih Müslim, tüm uluslararası kamuoyuna DAİŞ'in Kobanê merkezine yaklaştığını belirten bir duyarlılık ve dayanışma çağrısında bulundu. Çember git gide daralıyordu. DAİŞ'in Miştenur Tepesi'ni geçerek şehre sızma yapmaya başladığı kritik tarih, 6 Ekim'di. Kobanê, tarihindeki en kanlı çatışmalara sahne oluyordu. Dünyanın gözlerinin önünde sivilleri hedef alan bir katliam girişimi yaşanıyordu.

Yaşanan gelişmeler üzerine HDP MYK'si, 6 Ekim tarihinde toplandı ve Kobanê'ye destek kararı alındı. Yapılan açıklamada Kobanê'nin çok kritik bir durumda olduğu belirtiliyor, DAİŞ saldırıları ile birlikte AKP iktidarının Kobanê'ye yönelik ambargo tutumu kınanıyordu. Açıklamanın sonunda ise "protesto etmek üzere halklarımızı sokağa çıkmaya ve çıkmış olanlara destek vermeye çağırıyoruz” ibaresi yer alıyordu çünkü Miştenur Tepesi'nin düşmesi sonrasında DAİŞ'in adım adım Kobanê merkezine ilerlediğini bilgisi çoktan basında yerini bulmuş ve halk TC'nin edilgen tutumunu protesto etmek için Kürdistan ve Türkiye kentlerinde sokaklarda protesto gösterilerine başlamıştı. Bunun öncesinde Kobanê'ye yönelik DAİŞ kuşatmasını protesto eden ve Türkiye'nin koridor talep açmasını talep eden ilk gösteriler ise 24 Eylül tarihinde Şırnak'ta başlamıştı. Yani halk, HDP'nin çağrısı olmaksızın 13 gündür zaten sokaktaydı, protesto görüntüleri basın ve medyada yerini bulmuştu. 6 Ekim tarihinde İmralı'ya görüşmeye giden Mehmet Öcalan da dönüşte yaptığı açıklamada "Sonuna kadar direniş" vurgusu yapmıştı.

6-8 EKİM: KOBANÊ EYLEMLERİ SÜRECİ

HDP'nin açıklaması sonrası çeşitli sivil toplum örgütleri, sendikalar, barolar, odalar, akademisyenler ve aktivistler de Kobanê ile dayanışma çağrısında bulundu ve yüzbinlerce insan Kürdistan ve Türkiye kentlerinde sokaklara döküldü.

Kitleye ilk müdahalenin rengi, sokaklardaki protesto gösterilerinin rengini de belirlemişti: polis hınçla ve düşmanca bir tutumla Kobanê için sokaklara dökülen insanlara saldırıyordu. Sınır nöbetinde günlerdir Suruç'ta aynı noktada bekleyen insanların üzerine dahi o günlerde gaz sıkılıyordu.

Eylemler iki gün içerisinde tahmin edilenden çok daha büyük boyutlarla yayılmıştı. Çünkü insanlar yürütülen müzakare sürecine rağmen TC'nin katliama hizmet eden tutumundan rahatsızdı. Halk inisiyatifleri adına yapılan açıklamalarda Kürdistan'ın hiçbir parçasının diğerinden ayrı düşünülemeyeceği, Kobanê'ye yönelik ambargo kararı kalkana kadar eylemlerin devam edeceği belirtiliyordu.

Yaşanan sokak çatışmalarında kontra güçler ortaya çıkmaya başlamıştı. Özel harekat içerisinde de yer alan ve doksanların paramiliter yapılarına benzeyen kimi gruplar, doğrudan sivilleri hedef alıyor, sokak ortasında insanları öldürüyor yahut sakat bırakma amaçlı vücutlarının kritik kısımlarını hedef alıyordu. Mardin'deki protesto eylemleri sırasında cezaevinde şehit düşen tutsak Garibe Gezer' in abisi Bilal sivil olduğu halde bilinçli olarak hedef alınarak öldürülmüş, diğer abisi Mehmet Emin ise özel harekat polisinin açtığı ateş sonucu ağır yaralanarak felç kalmıştı.

O günlerde dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala "Bizim de kontrol edemediğimiz güvenlik güçleri var." diyerek duruma dair itirafta bulunuyordu.

Can kayıplarının başlaması sonrasında sokağa çıkma yasakları ilan edilmeye başladı. İçişleri Bakanlığı HDP ile temasa geçti ve daha fazla sivilin zarar görmemesi adına HDP eylemleri durdurma çağrısında bulundu. Henüz 6 Ekim tarihinde kardeşi Mehmet Öcalan ile görüşme yapmış olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın halk üzerindeki otoritesini bilen devlet, eylemlerin durmasına yönelik çağrı yapması için 8 Ekim'de bir yetkiliyi görevlendirerek İmralı'ya gönderdi. Abdullah Öcalan'ın mesajı ertesi sabah Diyarbakır'da okundu ve çağrısı ile eylemler sonlandırıldı.

İHD'nin Kobanê eylemsellik süreci raporuna göre Türkiye ve Kürdistan'daki eylemlerde 46 kişi yaşamını yitirdi, 682 kişi yaralandı ve 323 kişi tutuklandı.

KOBANÊ EYLEMLERİNİN DAVALAŞMA SÜRECİ

İlk etapta gözaltına alınan ve tutuklanan protestocular üzerinden yürütülen soruşturmalar, emniyet ve savcılıkların çözüm sürecinde yaşanan tıkanıklıklar sonrasında yeniden yaygınlaştırılmaya çalışılan düşmanca tutumla birlikte toplu bir dil ve seyir değişikliğine uğradı. 7 Haziran 2015 seçimlerinde tek başına iktidar olma vasfını yitiren AKP, 1 Kasım seçimlerine giden süreçte saldırgan bir tutum belirledi. Geri çekilme kararına uygun olarak Güney'e inen gerilla gruplarına karakolllardan ateşlerin açıldığı günlerde Kobanê eylemselliklerine dair ilk dosyalar da oluşturuluyordu.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Parlamenter Suçları Soruşturma Bürosu'nun HDP'li milletvekillerine açtığı soruşturma ile Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçlar Soruşturma Bürosu’nun açtığı soruşturma birbirlerine paralel olarak yürütüldü. HDP'li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması istemi lie hazırlanan fezleke meclise gönderildi. AKP ve MHP dışında CHP'li vekillerin de evet oyları ile yapılan 20 Mayıs 2016 tarihli anayasa değişikliği sonrasında HDP'li vekillerin dokunulmazlıkları kaldırıldı.

Bu süreçte yalnızca Selahattin Demirtaş hakkında 33 dava açılmıştı ve bu davaların toplamında 142 yıla kadar hapsi isteniyordu.

4 Kasım 2016 sabahına HDP'nin eş başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın evlerine yapılan baskınlarla gözaltına alındığı bilgisi ile başlandı.

Diİyarbakır 2. Sulh Ceza Hakimliği, gözaltına alınan Demirtaş ve Yüksekdağ ile birlikte, HDP Grup Başkanvekili ve Bingöl Milletvekili İdris Baluken, Diyarbakır Milletvekili Nursel Aydoğan, Şırnak Milletvekili Leyla Birlik, Mardin Milletvekili Gülser Yıldırım, Hakkari Milletvekilleri Selma Irmak ile Abdullah Zeydan ile Şırnak Milletvekili Ferhat Encü için de tutuklama kararı çıkarmıştı. Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile Diyarbakır Milletvekilleri Ziya Pir ve İmam Taşçıer de soruşturma kapsamında gözaltına alınmış ve adli kontrol şartı ile serbest bırakılmıştı.

Haklarında gözaltı kararı olan Şırnak Milletvekili Faysal Sarıyıldız ve Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürk yurt dışında oldukları için tutuklanmazken, Hakkari Milletvekili Nihat Akdoğan 7 Kasım tarihinde tutuklandı.

Gözaltına alınan milletvekillerine yönelik suçlamalar "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak", "terör örgütü üyesi olmak", "silahlı terör örgütüne üye olmak", "örgüt adına suç işlemek" olarak sıralanmıştı. Savcılık tarafından suç işlemek adına örgüt kurdukları iddia edilen HDP'li vekiller, aynı zamanda PKK üyesi olmakla da yargılanıyordu.

KOBANÊ KUMPAS DAVASI İÇİN YOKTAN TANIK VE DELİL ÜRETİLDİ

Selahattin Demirtaş’ın yargılandığı Ankara 19’uncu Ceza Mahkemesi savcısı Ahmet Altun'un, aynı zamanda Kobanê soruşturmasının da savcısı olduğu dosyalar ortaya çıktıkça anlaşıldı. Savcı Altun, tipik bir özel görevlendirmenin kapsamında hareket ederek dosyayı itirafçıların ifadeleri ile doldurdu. Kolluk güçleri tarafından doğrudan Selahattin Demirtaş'tan talimat almış ve sokağa çıkmışçasına konuşan itirafçıların beyanlarının bu dosya için nasıl toplandığı ise dünya hukuk tarihine girecek bir vaka. Savcı Ahmet Altun, 27 Aralık 2018’de 81 ildeki savcılıklara, 6-8 Ekim olaylarında yer alan kişilerin ve “etkin pişmanlıktan faydalananların” bilgilerinin tespiti ve teminine yönelik bir talimat gönderdi.

Savcı Altun daha sonra 19 Temmuz 2018 tarihinde Hatip Dicle, Selma Irmak, Sırrı Süreyya Önder, Ayla Akat Ata, Demir Çelik, Aysel Tuğluk, Gültan Kışanak, Ahmet Türk, Sebahat Tuncel, Emine Ayna, Kamuran Yüksek ve Ertuğrul Kürkçü ile birçok siyasetçinin de aralarında bulunduğu isimler hakkında soruşturma başlatılmasını talep etti. Oysa bu isimler, 2016 yılında tutuklamaları başlatan soruşturmada yer almıyordu.

Savcı Altun, davaya müdahil avukatların zorla delil üretme gibi hukuksal garabetleri teşhir etmesinin ardından dosyaya dair kısıtlama kararı getirdi. Haklarında getirilen yeni suçlamaları siyasetçiler öğrenemiyordu. Bu aynı zamanda savunma hakkının gaspı anlamına geliyordu. Dava "Kumpas Davası" sıfatını sonuna kadar hak ediyordu.

Demirtaş, üç yıl boyunca tutuklu olarak yargılandığı davadan 2 Eylül 2019 günü tahliye edildi. Tahliye kararına rağmen cezaevinden çıkartılmayan Demirtaş için, “tutuklu değil başka suçtan hükümlü” denilse de hakkında kesinleşmiş bir ceza yoktu. Tutukluluk hali için gerekçe üretmekle görevlendirilen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ hakkında tarafından 20 Eylül 2019’da, 6-8 Ekim olayları için yeni bir soruşturma başlatıldı ve her iki siyasetçi, Kobanê protestolarında yaşamını yitiren kişilerin ölümünden doğrudan sorumlu tutuldu.

3530 sayfadan oluşan Kobanê Kumpas Davası iddianamesi, esasında o günlerde yapılan gösterilerin kronolojisi olmaktan öte bir nitelik taşımıyordu. HDP MYK toplantısı sonrasında alınan dayanışma kararının paylaşıldığı tweet ile iki gizli bir açık tanığın ifadeleri dayanak olarak gösteriliyordu. Delil üretemeyen savcı, vekillerin parlamentoda yaptıkları konuşmalar ile rutin parti çalışmalarını dosyaya delil olarak sunuyordu.

HUKUK TARİHİNE GEÇECEK NİTELİKTE GARİPLİKLERE SAHNE OLAN BİR DAVA

Dava resmi olarak 20 Ocak 2020 tarihinde açıldı ve ilk duruşma 26 Nisan 2021 tarihinde gerçekleşti.

İçişleri Bakanlığı, Milli İstihbarat Teşkilatı, Et ve Süt Kurumu, Diyanet başta olmak üzere pek çok devlet kurumu dosyaya müdahil olmak için başvuruda bulundu. Dünya siyaset ve hukuk tarihine geçecek çok yönlü bir garabet yaşanıyordu. Devlet yargıladığı isimlerden hıncını alamamıştı ve yargılama için soruşturmayı yürütmüş olan İçişleri Bakanlığı, davaya müdahil olma talebinde bulunuyordu.

Dava süreci boyunca birçok garabet yaşandı. Davada tutuklu yargılanan isimlerin dosyaları için cezaevleri, yargılanan kişiye verilmemesi yönünde kararlar çıkartıyordu. Ellerine dosyaları geçmeyen tutsaklar, haklarındaki suçlamaları avukatları vasıtasıyla öğreniyordu.

Açık ve gizli tanıkların beyanları da ciddi sorunlar içeriyordu. 2014 yılına dair tanıklık ifadelerinin alınma tarihi 2019'du. İki açık iki gizli tanığın olduğu Kobanê Kumpas Davası'nda açık tanıklardan biri olan Kerem Gökalp, 2019 yılında Türkiye'ye teslim olarak tutuklandığında alınan ilk ifadesinde 6-8 Ekim olaylarına dair teki bir beyanda bulunmazken tutuklandıktan bir süre sonra 24 Aralık 2019 tarihinde alınan ifadesinde sadece Kobanê soruşturması kapsamında konuşur. Resmi kayıtlara "konuya dair kendisinin ifade vermek istediği" ve bu doğrultuda cezaevi yönetimine dilekçe verdiği geçse de dosyaya ifade vermek için başvurduğu iddia edilen bu dilekçe hiçbir zaman eklenmedi.

Gizli tanık Mahir'in ifadesi ile aynı yerlerde aynı yazım yanlışlarını içeren bu ifade, esasında davaya dair delil üretme konusunda hangi yöntemlere başvurulduğunun da kanıtı niteliği taşıyor.

Adil yargılamadan söz edilemeyen Kobanê Davası’nda, insan hakları ve sağlığı da hiçe sayıldı. Her gün duruşma salonuna gelmek zorunda kalan siyasetçiler, birçok kez sağlık sorunları yaşadı. Aysel Tuğluk’un demans teşhisi ile “Cezaevinde kalamaz” yönündeki sağlık raporlarına rağmen uzun süre tahliye edilmedi. Mahkeme heyeti, Ağustos 2022’de görülen duruşmada, kendini ifade ederken zorlandığı görülmesine rağmen Aysel Tuğluk’a iddianamedeki suçlamalara ilişkin sorguya devam etti. Kamuoyu tepkisi ve çağrılar sonrası Tuğluk, 27 Ekim 2022’de tahliye edildi.

5268 SAYFALIK MÜTALAA İÇİN YETERLİ SAVUNMA SÜRESİ VERİLMEDİ

Savcılık, 14 Nisan 2023 tarihinde esasa dair mütalaasını açıkladı. 49. celsede mütalaanın okunmasına başlanması sırasında tutsak siyasetçiler, “Jin jiyan azadî” (Kadın Yaşam Özgürlük), “Faşizme karşı omuz omuza”, “Direne direne kazanacağız” sloganları atarak duruşma salonunu terk etti.

Mütalaada, Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ Şenoğlu, Ahmet Türk, Ali Ürküt, Alp Altınörs, Altan Tan, Ayhan Bilgen, Ayla Akat Ata, Aysel Tuğluk, Ayşe Yağcı, Bircan Yorulmaz, Bülent Barmaksız, Cihan Erdal, Nazmi Gür, Dilek Yağlı, Emine Ayna, Sırrı Süreyya Önder, Gülser Yıldırım, Gültan Kışanak, Günay Kubilay, İsmail Şengül, Zeki Çelik, Pervin Oduncu, Sebahat Tuncel, Zeynep Karaman, İbrahim Binici, Can Memiş, Gülfer Akkaya, Berfin Özgü Köse, Emine Beyza Üstün, Meryem Adıbelli, Sibel Akdeniz, Mesut Bağcık, Nezir Çakan ve Aynur Aşan'ın "devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak" suçundan birer kez ağırlaştırılmış müebbet hapsi istendi.

Ayrıca Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ,Ahmet Türk, Bircan Yorulmaz, Ali Ürküt, Alp Altınörs, Altan Tan, Ayhan Bilgen,Ayla Akat Ata, Aysel Tuğluk, Ayşe Yağcı,Bülent Barmaksız, Cihan Erdal,Nazmi Gür, Dilek Yağlı, Emine Ayna, Sırrı Süreyya Önder, Gülser Yıldırım, Gültan Kışanak, Günay Kubilay, İsmail Şengül,Zeki Çelik, Pervin Oduncu,Sabahat Tuncel ve Zeynep Karaman'ın, 6 kişinin öldürülmesine ilişkin "nitelikli insan öldürme" suçundan 6'şar kez daha ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılması talep edildi.

5268 sayfalık mütalaayı incelemek için imkanları sınırlı olan tutsak siyasetçiler tarafından talep edilen makul süre istemini reddeden mahkeme, son savunmalar için yalnızca 3,5 aylık bir süre tanıdı.

16 Mayıs'taki duruşmanın karar duruşması olması bekleniyor.