Taşkın: Cezaevleri direniş alanlarına dönüştü

Yıl içerisinde cezaevlerinde binlerce hak ihlali yaşandı. MED TUHAD-FED’den avukat Fırat Taşkın, işkence, baskı ve ölümün adresi olan cezaevlerinin aynı zamanda direniş alanlarına dönüştüğünü söyledi.

Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) Yöneticisi Av. Fırat Taşkın, 1990’lı yıllar ve 2000’li yılların başında Terörle Mücadele Kanunu (TMK) ile başlayan, F ve E Tipi cezaevleriyle devam eden tecridin, bugün S ve Y Tipi cezaevleriyle sürdürüldüğünü kaydetti.


Yıl boyunca Türk cezaevlerinde yaşananlara dair ANF’ye konuşan MED TUHAD-FED’den avukat Fırat Taşkın, tutsakların 27 Kasım’da başlattığı süreli dönüşümlü açlık greviyle Türkiye’deki en büyük hukuksuzluğa karşı ses çıkarmalarının, toplumun tüm dinamiklerine mesaj olduğunu söyledi. Bu çözümsüzlüğün aslında topluma sirayet etmiş olmasının, bütün sorunların en başat faktörü olduğunu kaydeden Taşkın, “Bilindiği üzere İmralı Ada Hapishanesi'nde Sayın Abdullah Öcalan’a bin günden fazladır mutlak bir tecrit ve izolasyon uygulanıyor. Bu tecrit ve izolasyon gün geçtikçe çözümsüzlüğünü derinleştiriyor. Aynı zamanda dünya tarihine kara bir leke olarak kalacaktır bu durum. Bugün hükümet en büyük bütçesini yüksek güvenlikli hapishanelere ayırıyor. Bu durum bile tecridin ne kadar yayılmak ve yerleşik hale getirilmek istendiğini bize gösteriyor. Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) E ve F Tipi hapishanelerine getirilmeye çalışılan hücre sistemine bile açıklama yapabiliyorken, şu an bu kadar yoğun tecridin uygulandığı İmralı Ada Hapishanesi’ne dair tek bir açıklama yapmadı. Ziyaretine dair raporlar kamuoyuyla paylaşmadı" dedi. 

YÜKSEK GÜVENLİKLİ CEZAEVLERİ

Türk cezaevlerinin 119’unda politik tutsakların kaldığını ifade eden Taşkın, “Bunların neredeyse 50'si yüksek güvenlikli hapishanelerden oluşuyor. Aslında bu yüksek güvenlikli hapishanelerin politik tutsaklara yönelik kurulan bir politika sonucu getirildiğini çok açık bir şekilde bize göstermektedir. 119 hapishanede kalan politik tutsakların oranına baktığımızda yaklaşık yüzde 70’i yüksek güvenlikli hapishanelerde, tek kişilik ve üç kişilik hücrelerde kalmaktadır” diye konuştu.

TEK HÜCREDE 23 SAAT

Ağırlaştırılmış müebbet cezası verilenlere uygulanan infaz rejiminden dolayı tutsakların yaşadıkları zorluklara dikkat çeken Taşkın, şöyle devam etti: “Ağırlaştırılmış müebbetlere uygulanan olağanüstü infaz rejimi, 2002’de idamın kaldırılmasıyla birlikte 2005'ten sonra yerleşik hale getirildi. Olağanüstü infaz rejimi, normal şartlarda bir insanın tamamen kendi kişiliğinden izole edilmeye dönük bir infaz rejimidir. Bir tutsağın 23 saat boyunca tek başına 8 metrekarelik bir hücrede kalması ve aynı zamanda aile ile telefon görüşmelerine gelen kısıtlamalarla birlikte hapishane idaresinin uygun görmesi halinde bir saatlik havalandırma hakkı tanınıyor. Bu hücreler hiçbir şekilde hava ve güneş almayan, insanın sağlığına tamamen zarar veren bir şekilde imar edilmiştir. İmralı Adası'nda kurulan hapishane de kendi fiziki yapısı tamamen denize sıfır olacak bir şekilde imar edilmiş, nem ve rutubetin içeri girdiği, havasızlığın olduğu bir hapishane sistemi mevcut. İmralı Ada Hapishanesi’yle birlikte bütün hapishanelerde dayatılan ağırlaştırılmış müebbet infaz rejimi; kişiye fiziki, psikolojik ve toplumsal sağlığı açısından çok büyük zararlar veriyor. Ağırlaştırılmış infaz rejimi, uluslararası mevzuatlarda hiçbir şekilde karşılığı olmayan, tamamen işkence olarak adlandırılan bir infaz rejimidir. Bu infaz rejimi sadece ağırlaştırılmış müebbet tutsaklara uygulanmıyor, kısa süreli hapis cezası alan tutsaklara da uygulanıyor.”

HASTA TUTSAKLAR SAĞLIĞA ERİŞEMİYOR

Hasta tutsakların yaşadığı hak ihlallerinden söz eden Taşkın, “Sağlığa erişim hakkının mümkün olmadığı bir ülkede hapishanelerde sağlığa erişimde yaşanan zorlukların boyutunu çok fazla anlatıp gündeme getirmek gerekiyor. Hastaneye gidiş geçişte yaşanan zorluklar, çift kelepçe uygulaması, tek kişilik ring uygulaması ve hastanelerde kelepçeli tedaviye varan uygulamalar nedeniyle tutsaklar sağlığa erişemiyor” şeklinde konuştu.

HUKUKİ GEREKÇESİZ TAHLİYE ENGELİ

Tutsakların infaz erteleme taleplerinin keyfi ve hukuki hiçbir gerekçesi olmadan kabul edilmediğini belirten Taşkın, şunları söyledi: “Hasta tutsaklar neredeyse yaşamanı tek başına idame edemeyecek bir hale geldiği durumda dahi ATK'nin bilimsel olmayan raporları sebebiyle 'cezaevinde kalabilir' raporu veriliyor. Aynı zamanda savcının emniyete yönlendirmesiyle birlikte yaşamını tek başına idame edemeyen bir tutsağa 'Toplum güvenliği açısından risk oluşturuyor' şeklinde mütalaa vermesi aslında tutsakların tahliyelerinin önünde en büyük engellerden bir tanesi. Son zamanlarda Cumhurbaşkanlığının af yetkisini düzenleyen bir genelge yayınlandı. Bu genelge yayınlandıktan sonra bütün sivil toplum kuruluşları, bu genelgenin bütün mahpuslara eşit bir şekilde uygulanması gerektiğinden ayna açıklamalarda bulundu. Ancak bu genelgenin üzerinden bir yıla yakın zaman geçti ve bu genelge kapsamında Cumhurbaşkanı, af yetkisini kullandığı mahpuslara baktığımızda 28 Şubat davasından yargılanan ve son olarak Sivas Katliamı faillerinin affedildiğini görüyoruz. Bu durum aslında sağlık şartları sebebiyle kişiye uygulanan bir af yetkisini olması gerekirken bu yetkinin ayrımcı bir şekilde kişinin politik ve düşüncesine göre uygulandığını görüyoruz.” 

PİŞMANLIK DAYATMASI

Tutsakların birçok başvuruya rağmen koşullu salıverilme haklarının engellendiğini dile getiren Taşkın, şöyle konuştu: “İdari Gözlem Kurulu kararıyla birçok tutsağın koşullu salıverilmesi maalesef hukuka aykırı ve ahlaki olmayan bir biçimde erteleniyor. Koşullu salıverilmenin değerlendirildiği heyette maalesef tutsaklara açık bir şekilde pişmanlık dayatılıyor. Kürtlere 100 yıldan fazladır dayatılan pişmanlık politikası, 30 yıl cezaevinde kalıp pişmanlık göstermeyen tutsaklara bile dayatılıyor. 'Pişman mısın? Abdullah Öcalan hakkında ne düşünüyorsun? PKK hakkında ne düşünüyorsun?' tarzında kişinin tamamen düşüncelerini sorgulayan bir durum söz konusu. Tutsaklar, düşünce özgürlüğü kapsamında vermiş oldukları cevaplar veya cevap vermemeleri durumunda bile engelleniyor.” 

MAHREMİYET KAVRAMI ORTADAN KALDIRILMIŞ

Tutsakların cezaevlerinde yaşadıkları en önemli sorunların başından sürgün ve mahremiyet hakkının ihlali olduğuna işaret eden Taşkın, şunları dile getirdi: “Sürgün cezaları sadece tutsağa uygulanmıyor, aynı zamanda ailelere de uygulanıyor. Tutsaklar maalesef ailesinden çok uzak yerlere sürgün ediyor. Var olan ekonomi durumlar sebebiyle ailelerin birçoğu görüşlere gidemiyor ve tutsaklar adeta toplumsal bir varlık olduğu gerçekliğinden bile uzaklaştırılıp yalnızlaştırılıyor. Özelikle sosyal etkinlik hakkı keyfi bir şekilde ihlal ediliyor. Koğuşlar kamerayla izleniyor. Özelikle kadın tutsaklardan buna yönelik ciddi şikâyet ve başvurular var. Mahremiyet kavramını en çok ön plana çıkaran bir iktidar döneminde hapishanelerde adeta tuvalet ve banyoyu görecek bir şekilde kameraların yerleştirilmiş olması, vardıkları düzeyi gösteriyor.”

SANSÜR VE İNKAR POLİTİKASI

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan mutlak tecridin kaldırılmasına yönelik başlatılan açık grevlerinde tutsaklara yönelik baskıların arttığına yönelik şikayet aldıklarını söyleyen Taşkın, “Bu açlık grevi sürecinde maalesef tutsaklara birçok baskı uygulanıyor. Tutsaklar açlık grevlerine girdikleri için tekli hücrelere alınıyor. Açlık grevine giren tutsaklara uygulaması gereken prosedürler uygulanmıyor. Özelikle mektuplar sansürleniyor. Birçok hapishanede tutsaklar, Kürtçe haberleşme yönünden maalesef engelleniyor. Bir 'Sılav' kelimesi bile mektubun sansürlenmesine neden olabiliyor. Kürtçe sözlük dahi cezaevlerine alınmıyor. Kürtçe karşı uygulanan bu engellemeler diğer diler söz konusu olduğunda uygulanmıyor. İktidarın Kürtçeye yönelik inkâr politikası cezaevlerinde de devam ediyor” dedi.

MÜTHİŞ BİR DİRENİŞ VAR

Tutsakların, uygulanan binlerce hak ihlaline rağmen müthiş bir direniş gösterip boyun eğmediğini ifade eden Taşkın, şunları ekledi: “Bu kadar baskı ve şiddete rağmen tutsaklar, moral ve motivasyonları yüksek bir şekilde Türkiye'nin demokratikleşmesinin önünde en büyük sorun olan bu tecridi dillendirmekten hiçbir zaman vazgeçmedi. Uygulanmak istenen politikalara karşı yüksek ses çıkarıyorlar. Cezaevleri yaşanan hak ihlallerine karşı direniş alanlarına dönüşmüş durumda. Bu durum bile cezaevlerinde yürütülen politikaların sonuç almadığını bize gösteriyor.”