BELEDİYE EŞBAŞKANLARI TOPLANTISI
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin belediye eşbaşkanları toplantısında konuştu. Balgat’ta bulunan parti genel merkezindeki toplantıya DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan’ın yanı sıra MYK üyeleri de katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan DEM Parti Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Rüştü Tiryaki, belediyeler açısından zor bir sürecin olduğunu belirterek, “Ekonomik olarak kuşatma altında olduğumuz, kayyum tehdidi devam ediyor. SSK ve kayyımların bıraktığı borçlara kadar gerçekten ciddi sorunlarla karşı karşıyayız. Biraz zamana ihtiyacımız var. Çalışmaya devam edeceğiz. İstedikleri kadar kayyımla tehdit etsinler, hiçbir arkadaşımızın halka hizmet isteğini durduramayacaklar” dedi.
Tülay Hatimoğulları ise toplantıda belediye eşbaşkanlarıyla birlikte partilerinin belediyecilik anlayışını, yol ve yöntemlerini konuşacaklarını ifade etti.
KAYYUM GASPLARI
Seçim sürecinde yaşanan ihlalleri hatırlatan Tülay Hatimoğulları, şunları kaydetti:
“Sizler iki kere seçilmiş insanlarsınız. Birincisi 100 bine yakın insanın katıldığı ön seçimlerle seçilip aday oldunuz. İkincisi ise Yüksek Seçim Kurulu’nun gerçekleştirdiği resmi seçimde belediye eşbaşkanları olarak seçildiniz. Kayyumcu anlayış bu tabloyu iyi görmeli ve iyi anlamalı. Bu tablo kıymetli bir tablodur ve tablonun en kıymetli yüzleri siz belediye eşbaşkanlarımızsınız. Bunu da kayyumcu rejim iyi anlamalı ona göre de davranmalıdır.
Türkiye’nin batısında da bizler değerli halklarımızın da talebi üzerine kent uzlaşısı kapsamında çok önemli kazanımlar elde ettik. 31 Mart seçimlerindeki başarının altında yatan en önemli gerçeklik toplumun artık bu iktidara karşı yeter demesidir. Toplumun kayyumcu zihniyete karşı ‘Biz varız’ demesidir. ‘Siz kayyum atasanız da biz partimizden asla vazgeçmeyeceğiz’ diyen değerli halkımızın iradesidir. Yine bu başarının altındaki sebeplerden biri bu ülkede yaşayan Kürtler, Araplar, Türkler Ermeniler ve burada sayamadığımız birçok halklar, Sünniler, Aleviler, Hristiyanlar ve burada sayamayacağımız birçok inancın el ele vererek bu zihniyete karşı ortaya koyduğu tutumdur.
Kayyum gasbını zaten hepimiz çok iyi biliyoruz. Türkiye’nin batısı keşke tanışmasaydı ama Esenyurt’a atanan kayyumla Türkiye batısı da DEM Parti dışındaki belediyeler de kayyum gerçeğiyle yüz yüze geldi. Şu an Türkiye halkları isterse AKP ve MHP’ye oy veren seçmen de kayyum rejimine ve sistemine artık karşı çıkmaktadır. Kayyum rejimiyle yetinmeyen bu anlayış belediyeleri çalıştırmamak hizmet üretmemek bakın seçtiğiniz belediyeler hizmet üretmiyor algısını yaratmak daha neler yaptılar. Tasarruf genelgesi yayımladılar. Bu genelge ile yurttaşlarımızın hakkı olan bütçeyi kısıtlama yöntemine gittiler.
Muhalefet belediyelerinin hizmet için üretim yapmasını engelleyen bu anlayış sadece bu yöntemle ilerlemiyor. Yıllar boyunca kayyımlara her türlü kredi desteğini sağlayan bu kurumlar; söz konusu partimizin belediyeleri olunca bir anda tersine dönüverdiler. Belediye aynı ama yöneten hırsız olunca kredilerin kapıları sonuna kadar açılıyor ama halka hizmet söz konusu olunca ve bunu DEM Parti yapacağı zaman kredilerin kapıları yüzlerimize kapanıyor. Yıllar boyunca kayyımlara sınırsız olarak sundukları kredilerin geri ödemelerini kayyımların döneminde talep etmediler, şimdi belediyeleri bizler yönetirken birden akıllarına belediyelerin kredi borçları geldi ve bizden tahsil etmeye kalkıyorlar. Kayyumlar aldıkları kredileri çalıp çırptılar faturasını halka ödetiyorlar.
Şimdi de SGK borçları üzerinden belediyeleri yeni bir kıskacın içine almaya çalışıyorlar. Tüm bunları AKP’li olmayan belediyeleri hizmet üretemeyen bir konuma sokmaktır. Gerçekten tarihte böylesi ağır bir düşmanlığı böylesi derin bir düşmanlığı görmedik.
Kaynak üretmek, yaratmak üzerine çeşitli projeler üzerinde DEM Parti olarak yerel yönetimler komisyonumuz çok ciddi çalışmalar yürütmektedir. Yurtdışında kuruluşlarla görüşmeler, dünyanın farklı ülkelerindeki belediyelerle kardeş belediyecilik geliştirmek, kültürel dokuyu bu anlamıyla güçlendirmek, yerellerde alternatif kaynaklar yaratmak. Bizler saraydan yönetilen bir Türkiye gibi yerel yönetimlerin yine saraydan yönetilmesini asla kabul etmiyoruz. Demokrasinin asgari ölçütü yerelde ve yerinden yönetimdir. Güçlendirilmiş yerel yönetimlerdir.
SEFALET ÜCRETİ
Dün akşam biliyorsunuz apar topar asgari ücret belirlendi. Formalite icabı gerçekleştirdiler bu toplantıları, hepimiz biliyoruz bunu. Dün asgari ücreti belirlediklerinde işçi temsilcilerinin olmadığı bir masada belirlediler. Ve sonuç 22 bin 104 TL. İşte insanların bir senedir beklediği, insanların gece gündüz açlık çektiği bir dönemde geçtiğimiz sene zaten asgari ücret 2. kez artırılması gerekirken; arttırılmadı ve bir yıldır olan beklentinin sonucu ne yazık ki bu rakam. Bakın yüzde 30 gerçekleştirildi. Yeni yılda vergi, harç ve cezalar yüzde 43.93 arttı ama asgari yüzde 30 zam yapıldı. TÜİK’in kağıt üstünde sarayda belirlediği enflasyon rakamı şu an yüzde 45. ENAG’ın yani gerçek olarak enflasyon oranına baktığımızda; bunun neredeyse 2 katı olan bir dönemde hayat pahalılığının, gıdaların, kiraların, faturaların bu kadar arttığı bir dönemde asgari yüzde 30 arttırılıyor. Bu insafsızlığın daniskasıdır. Bu iktidarın yurttaşlarına, açlık ve yoksulluk sınırındaki 50 milyon yurttaşına cezasıdır. Bu asgari ücretli sen öl yaşama demenin adıdır. Bu açlığın ve sefaletin ücretidir. Bunu kabul etmemiz asla mümkün değildir.
İŞGAL SALDIRILARI VE ROJAVA DİRENİŞİ
Dünya 3’üncü dünya savaşının arifesinden geçiyor. Çok yoğun bir kaos var. 2011’de Suriye ‘de başlayan savaştan şimdi geriye dönüp baktığımızda; geçtiğimiz birkaç gün içinde Esad yönetiminin devrildiğini ve yerine HTŞ’nin geçtiğini biliyoruz. Ama aynı zamanda Suriye’de Rojava’da Kuzey ve Doğu Suriye’de bugüne kadar başta IŞİD olmak üzere selefi, kadın düşmanı halk düşmanı farklı inançlara düşman olan anlayışlara karşı en güçlü mücadeleyi Kürt halkı yürüttü. Kobanê bunun en önemli sembolüydü. Kobanê IŞİD’in yenilebileceğini bütün dünyaya gösteren çok ama çok önemli bir semboldü.
Şimdi Suriye'deki bu gelişmeler ışığında Türkiye’deki mevcut iktidar ne yapmaya çalışıyor? Rojava'nın kazanımların yok saymaya, yok etmeye çalışıyor. Bununla ilgili sahada askeri faaliyetin yanı sıra yine yürüttükleri diplomasi ile bunu yapmaya çalışıyorlar. Biz çağrımızı her fırsatta yeniledik. Suriye ‘de yeni dönemde tesis edilmesi gereken rejim demokratik bir Suriye anlayışıyla şekillenmelidir. Oradaki bütün farklıkları Kürdü, Arabı, Ermeniyi Hristiyanı ez cümle mevcut halkların inançların varlığını tanıyan onların dilini kültürünü inancını yaşam tarzını tanıyan bir demokratik Suriye’nin inşa edilmesi elzem ve acildir.
Demokratik ve barışçıl bir Suriye inşa edilirse; Türkiye o zaman daha çok güvende olur. Bu çağrımızı bir kez daha yapıyoruz. Sakın ola Kürt halkının Rojava’da elde ettiği fiili olarak yürüttüğü statüsünü elinden almaya kalkmayın. Zaten orada güçlü bir direniş devam ediyor. Türkiye’de de Suruç sınırı başta olmak üzere her yerde nöbet ve eylemlerimiz devam ediyor. Bu demokratik zemindeki eylemlerimiz devam edecek. Bu çalışmaları yürüten bütün arkadaşları buradan saygıyla selamlıyorum.
İMRALI TECRİDİ
Yılan hikayesine çevrilen DEM Parti’nin İmralı ile görüşme talebi var. Haftalardır görüşme talebinde bulunmuş durumdayız ama bize henüz verilmiş bir yanıt yok. Buradan bir kez daha çağrımızı yineliyoruz; Türkiye’de barışı inşa etmeye ekmek tuz kadar ihtiyacımız var. Ülkenin içinden geçtiği ekonomik kriz ve yoksullukla mücadele etmek için de aynı zamanda barışa ihtiyacımız var. Kürt sorununun çözümüne ihtiyacımız var. Türkiye’nin demokratikleşmesi için onurlu barış ve demokratik zeminde Kürt sorununun çözümüne ihtiyacımız var. Biz çalışmalarımızı bu konuda daha çok derinleştiriyoruz, bu çalışmaları yaymak için faaliyetlerimizi sürdürüyoruz.
Bu görüşme üzerinden sadece Kürt halkını değil, milyonları beklentiye sokan, batıyı da Türkü de beklentiye sokan bir anlayışı kabul etmediğimizin altını çizmek istiyorum. Yapılması gereken acil olan şey İmralı kapılarının açılması, Sayın Öcalan ile görüşmenin sağlanması ve bu görüşme ile yetinilmeyerek bir barış projesinin nasıl hayata geçirtileceğinin çalışmalarının yürütülmesidir.
Biz iki eş genel başkan olarak; heyetlerimizle beraber parlamentoda gruba bulunan ve bulunmayan bütün siyasi partilerle iki temel gündemle görüştük. Birisi Kürt sorunun çözümü diğeri de kayyum atamaları. Bizler her iki konuda da hem parlamentoda grubu olan hem de olmayan bütün partilerle hemfikirdik. Kimi nüanslar olsa da herkes kayyumun asla olmaması gerektiğini, kayyımın insanların seçme ve seçilme hakkını elinden anti demokratik bir uygulama olduğunun altını defaatle çizdiler. En güçlü ve en somut mesajı da parlamento da 10 siyasi partinin kayyım yasasının ortadan kalkması için verdiği kanun teklifidir. Bu çok kıymetli, çok önemlidir. Biz çalışmaları bir yandan barış bir yanda kayyum gibi antidemokratik uygulamalara karşı yürütmeye devam ediyoruz.
ULUSAL BİRLİK ÇAĞRISI
Bir selam getirdim sizlere. Bu görüşmelerimiz çerçevesinde; bizler aynı zamanda iç diplomasiyi yürütürken, dış diplomasi faaliyetlerimizi de yoğunlaştırdık. Türkiye’de birçok ülkenin büyükelçileriyle buluşmalar gerçekleştirdik. Geçtiğimiz bir kaç gün içerisinde Kürdistan Bölgesel Yönetimini ziyaret ettik. Kürdistan Yurtseverler Birliği (YNK) Başkanı Sayın Bafil Talabani ile görüştük. Sayın Talabani ile bu sorunları konuştuk. Ortaya çıkan en temel iki mesaj vardı; birisi Kürt halkının ulusal birliği. İkincisi ise bölge barışının tesis edilmesiyle ilgili oldukça güçlü mesajlar vardı. Bu görüşmede Kürt halkının kazanımlarının korunması ve büyütülmesi için bütün bunların öneminin altını çizdik. Sayın Bafil Talabani orada görüştüğümüz heyetiyle beraber Türkiye’deki Kürt halkına ve Kürt halkıyla bugüne kadar dayanışma içinde bulunan bütün Türkiye halklarına selamlarını iletti. Bu selamı sizlere iletmek bir borçtur benim için.
Sözlerime son verirken şu mesajı bütün Türkiye ve dünya halkları ve yetkililerin duyması gerektiğini düşünüyorum. Biz barış dedikçe; onlar İHA’larla, SİHA’larla saldırıyorlar. Nazım Daştan, Cihan Bilgin katledilen iki gazetecimiz. Onları saygıyla anıyorum. Biz barış dedikçe gözaltı ve tutuklamaları devam ettiriyorlar. Biz barış dedikçe hasta mahpuslar hapishanelerde can veriyor. Biz barış dedikçe Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecrit artıyor. Biz barış dedikçe Rojava’nın üzerindeki askeri operasyonlar artıyor ve biz barış dedikçe belediyelerimize kayyum atanıyor. Bunu pekala tersine çevirmek bizim elimizde. Daha çok örgütlenmek, daha çok çalışmak, daha çok bir arada olmak dayanışmak ve dayanışmayı büyütmek. Savaşa ve şiddete karşı barışı ve çatışmalara karşı barışı ve kardeşliği inşa etmekten başka bir seçeneğimiz yok. Burada bir kez daha altını çizeyim; bizler hep birlikte ekmek için ve barış için mücadele edersek başarabiliriz.”