Tülay Hatimoğulları: Bütçeyi savaşa harcayan iktidara karşı mücadeleyi büyütelim

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, AKP-MHP iktidarının savaş için trilyonlar harcadığına dikkat çekerek, "Sayın Öcalan üzerindeki tecridi sürdürerek bir sonuç elde edemezler" dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin başlattığı "Ekmek ve Adalet" kampanyası kapsamında Colemêrg'in Rûbarok (Derecik) ilçesine gitti. İlçede bulunan Umurlu Sınır Kapısı'nda açıklama yapan Tülay Hatimoğulları, kaybolmasından 19 gün sonra cenazesi bir dereye gizlenmiş şekilde bulunan 8 yaşındaki Narin Güran'ın öldürülmesine ilişkin yanıt bekleyen sorulara işaret ederek, "8 yaşındaki bir beden, 8 yaşındaki bir çocuk şu an hayata gözünü yummuş, toprak altındadır. Neden bu çocuk ortadan kaldırıldı, neden katledildi? Bu işin arkasında kimler var, bu ölümü teşvik eden, bu cinayeti teşvik eden, bilip de susan kimlerdir" diye tepki gösterdi.

Narin'i katledenlerin devlet tarafından korunduğuna dair kamuoyunda bir izlenim oluştuğunu belirten Tülay Hatimoğulları, "Başta hukukçular ve gazeteciler olmak üzere sordukları çok sayıda soru var. Bütün bu soruların yanıtlarını vermek zorundalar. Evet, 'Biz onu bulduk, gömdük ve bitti' diyemezler. Çocuk cinayetleri politiktir, bizler sevgili Narin'in ölümüyle çok sarsıldığımızı bir kez daha bildirmek istiyoruz. Sevgili küçük Narin bizleri affet, seni yaşatamadık. Seni bulamadık diye bizleri affet ve yıldızlar yoldaşın olsun. Nur içinde uyu küçük Narin" ifadelerini kullandı.

Sınırın sıfır noktasından ekmek ve adalet talebini haykırmak üzere geldiklerini söyleyen Tülay Hatimoğulları, kampanya kapsamında birçok yere gittiklerini, birçok kesimle buluştuklarını hatırlatarak, şöyle devam etti:

"Biz 'Ekmek yoksa adalet yok, adalet yoksa ekmek yok' diyen bir siyasi parti olarak ekmek ve adalet için mücadelemizi sonuna kadar devam ettireceğiz. Bizler en büyük adaletsizliğin yaşandığı kentteyiz. Hakkari'de DEM Parti'nin belediye eşbaşkanları belediyeyi büyük bir mücadele ile kazandı. AKP'nin her yere Çukurca, Şemdinli'de olduğu gibi birçok yere seçmenleri nasıl kaydırdığını nasıl asker ve polisi buralara seçmen olarak getirip seçim kazanmaya çalıştığını, yaptığı seçim hileleri dün gibi hafızalarımızda. Buna rağmen Hakkari kazanılmıştır. Buna rağmen Kürt yurttaşımızın, Kürt halkının seçme ve seçilme hakkını elinden bir kez daha alan bir iktidar ve ortağıyla karşı karşıyayız."

'ÇETEVARİ ŞEKİLDE BELEDİYELERİ GASP EDİYORLAR'

Tülay Hatimoğulları, şu değerlendirmeleri de yaptı:

"AKP'nin sandıkla alamadıklarına kayyumlarla el koymaya çalışıyor. Darbeyle adeta çetevari bir faaliyetle burada belediyeyi elimizden almaya kalkmış durumdalar. Buradan bir kez daha valiye ve saraya sesleniyorum: Ey vali, ey saray dönüp kendi işinize bakın. Seçilmiş olan insanın yerine atanmışı getirmek demek Ortaçağ'a dönmektir. Seçimleri ortadan kaldırmak, demektir kayyım halkın siyasi iradesine darbe vurmak demektir. Biz bunu asla kabul etmiyoruz. Kayyıma karşı mücadeleyi sonuna kadar götüreceğiz. Hakkari halkının sonuna kadar yanındayız sonuna kadar başarana kadar Hakkari halkıyla birlikte bizler kayyumcu darbeci zihniyete karşı olmaya devam edeceğiz.

EKONOMİK ÇÖKÜŞ VE KÜRDİSTAN'DAKİ YOKSULLUK

Kırtasiye masraflarının ne kadar pahalı olduğunu, önlük masraflarının, kıyafetin ne kadar pahalı olduğunu bugün bir kere daha gördük. Elbette bu kadar eşitsiz, anadilinde eğitimin olmadığı bilimsel eğitimden gittikçe uzaklaşılan bir dönemde her şeye rağmen özellikle yoksul çocukların çektiği acılara rağmen başlayan eğitim ve öğretim yılının bütün öğrencilere hayırlı olmasını diliyorum. Ama şunu da bir kez daha belirtmeliyim ki ilk dersin adı yoksulluk."

İstatistiklere göre, Colemêrg'in en yoksul kent olduğunu vurgulayan Tülay Hatimoğulları, kentte fabrikaların olmadığını, halkın geçimini hayvancılıkla sağladığını belirterek, söyle devam etti: "Özellikle Kürdistan’da 4 bine yakın köy yakıldı. İnsanlar zorla köylerinden göç ettirildi. Kırsal alan bütünüyle köylüye üreticiye kapatılmıştır. Bu özel politikayı asla kabul etmiyoruz. Herkes köyünde ve doğduğu toprakta doymak hakkına sahiptir. Üretmek hakkına sahiptir, yeme ve doyma hakkına yaşama hakkına sahiptir. Ne yazık ki Kürdistan'da özellikle savaş politikalarından kaynaklı meralar ciddi bir biçimde yasaklanmıştır. Meralar yasaklandığı için de hayvancılık hızla bitirilmektedir. Dolayısıyla burada Kürdistan'da, Türkiye'de bütün tarım üreticilerinin, çiftçilerin yaşadığı sorunların yanı sıra ayriyeten savaştan kaynaklanan çok önemli ve derin sorunlar var. Bizler DEM Parti olarak açlıkla ve yoksullukla mücadele etmekte kararlıyız. Bizler DEM Parti olarak sahte güvenlikçi politikalara karşı bizleri zorla birbiriyle savaştırmaya çalışan anlayışa karşı, bu ülkede savaş için trilyonlarca bütçeyi harcayan bu iktidar ve devlet zihniyetine karşı adaleti de, ekmeği de, barışı da Kürt sorununun barışçıl demokratik yöntemlerle çözümü için sonuna kadar savaşacağız."

İnsanların sınır kapısına uygulanan çifte standarttan dolayı mağdur olduğunu ifade eden Hatimoğulları,  sözlerini şöyle sürdürdü: "Hakkari 3 sınır kapısına sahip iki ülkeyle sınır. Ama dünyanın hiçbir yerinde hiçbir sınır kenti bu kadar açlık ve yoksulluk çekmez. Ama burada özellikle Kürt sorunundan kaynaklı uygulanan özel politikalardan dolayı buradaki 3 sınır kapısı da tam anlamıyla işlevli değil. Derecik sınır kapısı ise tamamen işlevsiz. Canları istiyor kapatıyorlar, canları istiyor seçim vaadi olsun diye seçimden 4 gün önce açıyorlar. Siz hiç araçlara yasaklı olan bir sınır kapısı gördünüz mü? Sınır kapısı ihracat ve ithalata da kapalı. Çünkü peşinen araçlara kapatılmış durumda. Çok açık ki burada bir etnik ayrımcılık var. Burada başka bir halk yaşıyor olsaydı muhtemelen bu yollar çoktan yapılmış olurdu ve bu sınır kapısı diğer yerlerde olduğu gibi aktif bir şekilde işliyor olacaktı. İnsanlar pirinç, şeker iki dal sigara için karşı tarafa gidiyorlar ama bunlara burada el konuluyor. Bunun yanı sıra zaten bütün sınırlarda bavul ticaretini negatif olarak etkileyen 500 TL’lik harç puludur. Düşünün 3 karton sigara 5 kilo pirinç ve şeker getirdiğini varsayın bu ailenin kazancı zaten 500 TL değildir. Ama 500 TL’yi harç pulu olarak orada ödüyor. Üstüne üstlük jandarma canı istediği zaman bu ürünlerine el koyuyor."

Sınırlar uyuşturucu baronlarına tüccarlarına sonuna kadar açıkken iki karton sigaradan geçimini sağlayan yurttaşlara kapalı olduğunu belirten Tülay Hatimoğulları, şunları kaydetti:

“Bunun adına kanun diyorlar. Bunlar yasa tanımayan. Anayasayı ayaklar altına alan çeteleri ön plana çıkaran kara parayı aklayan zatlardır. Polatları serbest bırakıyorlar ama siyasileri halen cezaevinde tutuyorlar. Selahattin Demirtaşları Figen Yüksekdağları hapishanelerde tutanlar kara para aklayan ve vergi kaçakçılığı yapan baronları serbest bırakıyor. Ama siyasilere Kürt siyasetçilere aydınlara hapishaneyi reva görüyorlar. İşte sınır kapısındaki politikaları bundan bağımsız değil. Uyuşturucuya serbest, büyük kaçakçılara serbest, küçük olan, bavul ticareti yapan kazanç sağlayan, günlük geçimlik kazanç sağlayanı da üzerinde kanun uygulamaya çalışıyorlar. Bunu asla kabul etmiyoruz. Sınır kapısı aktif bir hale getirilmelidir. Gerekli alt yapı sağlanmalı ve burası da her sınır kapısı gibi standarda kavuşmalıdır. Hakkari halkı bu nedenle cezalandırılıyor. Kayyum vali Cilo Fest düzenliyor. Cilo Festler için de kendine bir pozitif etki yaratmak istiyor ve 364 gün yasakladıkları yaylaları bu festival için açtığını, buraya ücretsiz ulaşımın sağlanacağını söylüyor. Yılın iki günü yaylaları insanlara açarak şirin gözükmeye çalıştığını sanıyorsan aldanıyorsun. Sen çek valilik binana git, orada valilik yap ve bırak seçilmiş olan halkın iradesi olan belediye eşbaşkanları Hakkari’yi yönetsin."

İŞGAL VE SAVAŞ POLİTİKALARI

Sınırın sıfır noktasından bütün Türkiye ve Ortadoğu’ya barış çağrısında bulunan Tülay Hatimoğulları, "Kürt sorunu 40 yılı aşkındır bu ülkede barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmediği için sürekli çatışma ve savaş konsepti devrede olduğu için çok derinden kanayan bir yara. 100 yıldır bu yaramız kanıyor. Kanayan bu yarayı iyileştirmek bir yana, sürekli deşiliyor. Deşilen bu yara halkların kardeşliğine zarar vermektedir, Türk ve Kürt kardeşliğine zarar vermektedir. Deşilen bu yara Kürt-Arap kardeşliğine zarar vermektedir. O nedenle sınırın sıfır noktasından bir kez daha sesleniyoruz. Kürt halkının ulusal birliği sadece Kürt halkı için değil, Türkiye halkları ve bölge halklarının tamamının mücadelesi bakımından çok önemlidir. Buradan bu birliğin, ortak mücadelenin çağrısını, Kürdistan Bölgesi'nin hemen birkaç adım ötesinden yapıyoruz. Kürdistan Bölgesi'nde yapılan operasyonlarda 22 sivil yurttaşımız yaşamını yitirdi. Sınır ötesi operasyonlarla İmralı tecridini devam ettirerek, Sayın Öcalan üzerindeki tecridi sürdürerek bir sonuç elde edemezler. Savaş konsepti ile dış siyaset ve diplomasi olmaz. Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye, Irak'a Suriye'ye İran'a bütün Ortadoğu ülkelerine göğsünü gere gere gider. 'Filistin halkının yanındayım' derken samimiyetinde inandırıcı olur. Ama bugün İsrail'in Filistin'e yaptığını siz Kürt halkına yapıyorsunuz. Ama bugün Kürt halkına bu kadar acıyı bu kadar yok saymayı işkenceyi ayrımcılığı reva görüyorsanız siz bu yarayı deşmeye devam ediyorsunuz demektir. Türkiye’de son dönemlerde ne yazık ki dış politikanın geldiği durum; muhaberat İHA ve SİHA üçgenidir. Bu üçgen şu anda Türkiye siyasetinin tamamen üzerinde odaklandığı 3 noktadır. Bunları kabul etmiyoruz dış politika barışçıl olmalıdır, diyaloga dair olmalıdır."

ULUSAL BİRLİK

Ulusal birliğe değinen Tülay Hatimoğulları, konuşmasını şöyle tamamladı: "Kürt halkının ulusal birliğinin bölge halklarının özellikle Kürt, Türk, Arap, Acem başta olmak üzere bu halklarının dayanışması, örgütlü mücadelesi açısından da çok önemli. Mevcut emperyalist güçlerin ülkemizde oynamak istediği oyunları ve yerli işbirlikçilerini boşa çıkarmak için halkların dayanışması, barışı örgütlemek dışında bir seçeneğimiz yoktur. Barış yoksa adalet yoktur, adalet yoksa ekmek yok. Bu nedenle birlik vurgusunu, ortak mücadelenin altını bu kadar kalın kalın çiziyoruz. Ve diyoruz ki biz barış türküsünü söylemek istiyoruz. Daha güçlü, daha gür. Her birimiz kendi sesinde, kendi renginde barış türküsünü haykırdığımız günleri hep birlikte göreceğiz. Bunun için de bizlerin sadece dilek ve temenniler, sıcak mesajlar değil, barış için daha çok örgütlenmeye, daha çok mücadele etmeye barışı merkezine alan bir dış siyaseti izlemenin tam zamanı. O nedenle sınırın sıfır noktasından, Derecik’ten, Federe Kürdistan’ından bir kez daha bütün bölge halkına barış çağrımızı yineliyoruz. Gelin barış türkümüzü hep beraber kendi dilimizde söyleyelim."

Tülay Hatimoğulları, ardından sınır kapısında bulunan yurttaşlarla bir araya geldi.