Tülay Hatimoğulları: Sizden korkmuyoruz, haddinizi bileceksiniz!

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partilerine dönük tehditlere yanıt vererek, "Sizden korkan sizin gibi olsun. Haddinizi bileceksiniz" dedi. Tülay Hatimoğulları, Rojava'da sivil alanların vurulduğuna dikkat çekti.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis Grubunun Genel Merkezde yapılacak toplantısından önce basın toplantısı düzenledi.

Tülay Hatimoğulları'nın konuşmasının öne çıkan bölümleri şöyle:

"Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk bütçe yapım süreci tamamlanmış oldu. Bütçe tartışmaları, iktidar ve küçük ortağının ne yazık ki adaletsiz gelir dağılımını daha da derinleştiren kararlarıyla nihayetlenmiş oldu. Sadece bunu yapmadı iktidar ve küçük ortağı; aynı zamanda savaş ve çatışma çığırtkanlığını da bütçe görüşmeleri boyunca sürdürdü. Halkın esas sorunlarının konuşulmasının, halkın açlığının ve yoksulluğunun konuşulmasının önüne böyle geçeceklerini zannediyorlar. İnsanlara terörist yaftası yapıştırarak, siyasi partileri gayrimeşru ilan ederek ve savaş çığırtkanlığı yaparak bu bütçenin aslında bir savaş bütçesi olduğunun, sadece en zengini koruyan bütçe olduğunun üzerini örteceklerini zannediyorlar ama yanılıyorlar. DEM Parti Meclis Grubu olarak gerek komisyon aşamasında gerekse de Genel Kurul sürecinde bütçe çalışmalarını bir ana muhalefet partisi gibi yürüttük. Tek tek milletvekillerimiz çok yoğun emek verdi. Verdiğiniz emek için, adil bir bütçeyi savunduğunuz için, savaşsız ve sömürüsüz bir Türkiye’nin haritasını defalarca her konuşmanızda çizdiğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum. Tabii ki bütçe bittikten sonra gündemimiz yerel seçimler. Yerel seçimlerde bütün vekillerimiz artık kendi sahalarında olacaklar. 7/24 artık yerel seçimlere konsantre olarak çalışmalarımızı yürüteceğiz.

'ÖLÜMLERDEN SİYASET DEVŞİRMEK İSTİYORLAR'

İktidar ve küçük ortağı, adeta kin ve nefreti diri tutarak ülkede yaşanan ekonomik krizi, açlığı ve yoksulluğu konuşmamızı engellemek istedi. Bu ülkeyi yönetme biçiminin konuşulmasını engellemek için asker cenazelerini bile kullanacak kadar vicdansızca davrandı; kelimelerin bile yetmeyeceği şekilde vicdansız ve kötücül davrandı. Çatışmalarda yaşamını yitiren her gencin acısını yüreklerimizin derinliklerinde hissediyoruz ve bu çatışmalarda yaşamını yitiren bütün gençlerin ailelerine ve Türkiye halklarına başsağlığı dileklerimizi bir kez daha buradan iletiyoruz. Savaştan, çatışmadan, kandan, ölümden, acıdan, gözyaşından, adaletsizlikten beslenen ve bundan siyaset devşirmek isteyen iktidar ve ortağının bu tutumunu ayrıca şiddetle kınıyoruz.
Herkesi barış için çalışmaya davet ediyoruz.

'SİZİNKİ GİBİ SATILIK DAVAMIZ YOK!'

Son asker ölümlerinden sonra Bahçeli Efendi başta olmak üzere iktidarın temsilcileri partimizi, seçmenimizi ve halkımızı tehdit etti ve hedef haline getirmek istedi. Karanlık odakların adeta hedefi haline getiren konuşmalar yaptı. Bahçeli ve MHP’nin yönlendirmesiyle konuşan AKP’li beyefendilere sesleniyorum, hele kulağınızı bize verin: Karşınızda foncular, dolandırıcılar, halkını ve davasını üç kuruşa satacak sizin gibi insanlar yok; sizin karşınızda bu lafları duyup korkacak, ürkecek bilinç yoksunu, cesaret yoksunu bir parti yok. Yaptığı her konuşmada barış çağrısı yapan Eş Genel Başkanımız Sayın Tuncer Bakırhan’ı ve milletvekillerimizi pespaye bir dille ve ağza alınmayacak kelimelerle tehdit edenlere bütün laflarını iade ediyoruz. Şunu iyi bilin ki şeref ve onurdan payesini almamış olanlara pabuç bırakmayız. Cürmünüz kadar yer yakarsınız. Haddinizi bileceksiniz! Haddinizi bileceksiniz! Konuşurken karşınızda kimin olduğunu çok iyi bileceksiniz. Bahçeli’nin konuşmalarından kin, nefret ve küfür kelimelerini çıkardığınızda geriye bir şey kalır mı? Sayfanız bomboş kalır. Yazacak iki kelime bulamazsınız. Çünkü sadece küfür ve tehditle konuşmasını bilir. Partimiz tarih boyunca ağır bedellerle bugüne kadar tarih yazarak gelmiştir. Bizler çok katledildik, çok faili meçhule kurban edildik, çok işkence gördük, çok tehdit edildik, çok yargılandık, çok hapsedildik.
Bahçeli’nin kin ve nefrete teşvik eden dili tarihin en kirli çöp sepetinde yerini alacak.
Sizden korkan sizin gibi olsun. Haddinizi bileceksiniz. Türkiye’nin milyonlarca yurttaşının oyunu almış bir partiye dil uzatmak aynı zamanda halkımıza, oy verenlerimize ve topluma dil uzatmak demektir. Bizi Meclis’e leylekler getirmedi, bizi Meclis’e halk taşıdı. Bizler de oy alarak seçildik. O kürsülerde bulunuyoruz. Zehirli, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve suç işleyen, hatta halkı kin ve nefrete teşvik eden Bahçeli’nin dilinin kesinlikle tarihin çöp sepetinde hem de en kirli çöp sepetinde yer alacağından hiç şüphemiz yoktur.


'ORADA NE İŞİNİZ VAR?'

Bakın değerli halklarımız; elinizi vicdanınıza koyun ve gerçekten ne demek istediğimizi hep birlikte empati kurarak anlayalım. Irak’ın kuzeyinde karın ve buzun ortasında naylon çadırlarda savaşa gönderilen yoksul halkın çocukları. Savaş kararını verenler, ağzından çıkan her kelimesi kanla karışık olanlar ise çocuklarını askere göndermiyor, yakınlarını askere göndermiyor. Onlar sırça köşklerinde, sıcacık evlerinde zevk sefa içinde yaşarken; o kerpiç evlerde oturan yoksul ailelerin çocukları askere o buzlu ortamlarda, sınır ötesinde neyle karşılaşacaklarını bilmedikleri yerlere gönderiliyor. DEM Parti olarak hep dedik ki sınır ötesi operasyonları derhal durdurun. Libya'da, Irak’ta, Suriye’de ne işiniz var dedik. İktidar bundan acayip rahatsız oldu. Her seferinde 'sınırı sınırın ötesinde koruyacağız' diyerek Türkiye’yi daha güvenliksiz hale getirdiler. Biz bir kez daha soruyoruz; hakikaten ne işiniz var? Güvenlik dedikçe sınırlarımız dünyanın en güvenliksiz sınırları haline gelmiş durumdadır. IŞİD’i, El Nusra’yı Kürtlerin yerine ikame ederek, Kürtlerin yerine onları komşu addederek sınırlarımızı dünyanın en güvensiz sınırları haline getirdiler. Bunu kim yaptı? Şu anki iktidar ve karar vericiler yaptı.

Kan kusan siyasetinize karşı en güzel barışı tesis edeceğiz.

Kürt sorunu hamasetten daha büyük bir meseledir.

'ROJAVA'DA SİVİL ALANLARI VURUYORLAR'

Bu iktidar ve ortağı çözüm değil intikam peşinde. En son Gençlik Meclisimizin kongresinin çıkışında çok sayıda genç gözaltına alındı. Gözaltılar bitmedi, ertesi günlerde de devam etti. Yine aynı günlerde yine intikam amaçlı Rojava’ya, Kuzey ve Doğu Suriye’ye hunharca saldırılar düzenlendi. Dışişleri Bakanı bütçe konuşmasında “Bir tek sivil katledilmedi” demişti. Bu bakan, bu eski MİT müsteşarı kaç sivilin katledildiğini bizden daha iyi biliyor. Rakamlar onda mevcuttur. Sadece son birkaç günde Rojava’da buğday siloları, tekstil atölyeleri ve fabrikalar, matbaalar, sivil alanlar vuruldu. Soruyoruz eski MİT müsteşarı ve şimdiki Dış İlişkileri Bakanına: Burada asker mi yaşıyor? Burada silahlı unsurları mı matbaa işletiyor, tekstil atölyesini çalıştırıyor? Burada yaşayan Kürt sivil halkın öldüğünü, öldürüldüğünü bilmeyecek kim vardır bu ülkede ve bu dünyada? Bunu bir kere daha kendilerine hatırlatıyoruz.
Savaş sevicileri kendilerine safahat, yoksul halka ölümü ve cefayı reva görüyor.

'HERKES ÇÖZÜM İÇİN PROJESİNİ ORTAYA KOYMALI'

Buradan çağrımızı yineliyoruz. Toplum barış ve huzur istiyor. Toplum naaşlarıyla evine giden Türk genci olsun istemiyor. Toplum aynı zamanda PTT ve kargo ile cenazeleri ailelerine gönderilen Kürt gençlerinin de olmasını istemiyor. Toplum müzakere istiyor, barış istiyor, diyalog istiyor. Toplum Kürt halkı ile eşitlik, kardeşlik, hukuk temelinde yaşamak istiyor. Siz Kürde “Kürt değilim” dedirtmek için 40 yıldır adeta işkence uyguladınız ve Kürt hala Kürdüm diyor. Hatta dört parça Kürdistan’da geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak kadar örgütlülüğünü geliştirdi. Bu ülkede Türk Türk olarak, Kürt Kürt olarak, Arap Arap olarak kendini özgürce yaşayabilir, bu hukuku hep beraber inşa edebiliriz. Kimseyi kimliğinden, dilinden, gerçekliğinden koparamayız. Buna hiç kimsenin ne hakkı vardır ne de haddi vardır. Bölünme paranoyasına devam etmek sorunu derinleştirmekten öteye geçemez. Herkes Kürt sorununun çözümü için projesini ortaya koymalıdır. Hiç kimse acı yarıştırarak, acı üzerinden siyaset bina edemez.

İMRALI TECRİDİ

İmralı’a Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kalkması barışın konuşulmasının kapılarının açacaktır. Bunu hepimiz biliyoruz. Vekillerimiz bunu parlamentoda dile getirdikleri için linçe ve hakaretlere uğradılar. Oysa Kürt sorunu ve Sayın Öcalan realitesinin irdelenmesi gereken bir dönemden geçiyoruz. Barışın kaybedeni olmaz. Gerçek yurtseverlik Türkiye halklarının barışına hizmet etmektir, çözüm odaklı davranmaktır. Bütün halklardan ve inançlardan insanlar olarak, bütün ezilen ve sömürülenler olarak hep birlikte umutla ve dirençle Bizler Türkiye halklarının ortak demokratik geleceği için mücadelemizi sürdüreceğiz. Gelin savaş tamtamlarına karşı barış kervanını hep birlikte güçlendirelim. Gelin bir olalım, Demokratik Cumhuriyeti hep birlikte inşa edelim.
Meclis savaşın onay merkezi değil barışın kurucu iradesi olmak zorundadır.

'SESSİZ KALANLAR DA SORUMLU'

Normal şartlarda konuşmam bu kadardı. Ancak bugün bir partinin grup toplantısı olmuş ve adımızı söylemeden 'sürekli ismi değişen parti' demişler, meşru değil demişler. Bizim ismimiz sürekli değişiyorsa dönüp o parlamento kendine bakacak. O zaman ismimizin değişmesinin nedenini görecek. İsmimiz hukuksuzluklardan dolayı değişti. İsmimizi sürekli değişime mahkum edenler de 12 kez partimizi kapatmaya yeltenenlerdir. İsmimizin değişiminde aynı zamanda ben muhalefetim deyip partimize dönük açılan kapatma davası dahil olmak üzere bize yönelik baskılara seyirci kalanların da payı vardır. Bunlar dışarıya çıkıp biz iyi insanlarız, biz demokratız falan demeye kalkmasınlar. Onlar sırtlarını 90’lı yılların karanlık tarihine dayamış; biz ise desteğimizi ve gücümüzü halkımızdan aldık, sırtımızı da halkımıza dayıyoruz. Bu böyle biline. Muhalefetin ne yazık ki önemli bir bölümü söz konusu biz olunca iktidarla eşitleniyor. Umarız ki bu eşitlik bozulur, umarız ki muhalefetin diğer kesimlerinin aklı başına gelir. Umarız ki karanlık '90’ların zihniyetini taşıyan bu anlayışlar derhal değişir."