Türkdoğan: İmralı'daki tecrit bir kanunsuzluk halidir

DEM Parti Eşbaşkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, Türk hükümetinin, mevcut infaz kanununu bile uygulamadığını belirterek, İmralı’daki tecridin bir kanunsuzluk hali olduğunu söyledi.

İmralı’da başlayan kanunsuzluğun, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını uygulamama noktası kadar geldiğine işaret eden DEM Parti Eşbaşkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, “İmralı’daki kanunsuzluklara karşı çıkmayıp maruz görürseniz gelinen yer burasıdır” dedi. 


Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, ANF’ye konuştu. Türkiye'nin infaz kanununu çok sık eleştirdiklerini ama bu infaz kanununda bile bir kişiyi sürekli olarak avukatlarıyla ve ailesiyle görüşmeyi engelleyecek bir hüküm bulunmadığını hatırlatan Türkdoğan, “Dolayısıyla burada bir kanunsuzluk hali var. Sayın Abdullah Öcalan’ın üzerinde uygulanan tecridi aşan, dış dünyayla iletişimini tamamen engelleyen, o ağır izolasyon hali bir kanunsuzluğu da gösteriyor. Zaten kanunsuzluk İmralı’da başlamıştı. Şu anda Anayasa Mahkemesi’nin kararları uygulanmıyor. İmralı’daki kanunsuzluklara karşı çıkmayıp maruz görürseniz gelinen yer burasıdır. Anayasaya göre en yetkili ve en büyük mahkemesinin kararları, anayasa hükümlerine rağmen uygulanmıyor. Gelinen nokta bu” dedi. 

TUTSAKLAR, TALEPLERİNDE HAKLI

Türkdoğan, tutsakların tecridin kalkmasına karşı tutumunun, Türkiye’nin aynası gibi olduğunu belirterek, şöyle devam etti: “Tecridin kalkması talebi, haklıdır. Dönüşümlü yapmaları, süreli dönüşümlü yapmaları başlangıç olarak, onların sağlığını tehlikeye atmayacağı için anlaşılır bir şeydir. Sadece meseleye siyaseten bakmıyoruz. Bu mesele bir insan hakları meselesi, bir hukuk meselesi. 2012 açlık grevlerini hatırlayalım, 2019 açlık grevlerini hatırlıyorum ve bu arada o kadar çok açlık grevleri yapıldı ki, Türkiye hapishaneleri yine açlık grevleri yapılan hapishaneler olarak anılmaya devam edecek. Tabii ki bunun yanı sıra başka hak ihlalleri de var. İnfaz yakma uygulamaları var, ağır hasta mahpusların tahliye edilmemesi uygulamaları, ayakta sayıma karşı çıktığı için darp edilen mahpusların yaşadığı işkence de kötü muamele uygulamaları, çıplak aramaya direndiği için işkence ve kötü muameleye uğrayan mahpuslar, kelepçeli muayeneye itiraz ettiği için doktora/hastaneye gitmeyen mahpuslar, keyfi cezalandırmaya maruz kalıp ailesiyle, avukatlarıyla görüştürülmeyen ve yine iletişim hakkında mahrum bırakan mahpuslar, hücreye atılan mahpuslar var ve ve en son yüksek güvenlikli cezaevi adı altında tek kişilik havalandırması bile olmayan koğuşta tutulan mahpuslar var. Dolayısıyla aslında çoklu bir sorunla karşı karşıyayız. Sadece tecrit değil, tecridin yanı sıra bu tarz sorunların da aslında konuşulması gerekir.”

AKP-MHP FELAKETE SÜRÜKLÜYOR

Türkiye'deki iktidar ve ortağının savaş ve çatışmadan yana bir dil kullandığına dikkat çeken Türkdoğan, bu dilin bırakılması ve barıştan yana tutum alınması gerektiğini belirtti. Türkdoğan, şunları ifade etti: “Çok keskin bir milliyetçi söylem var. Özellikle de AKP-MHP koalisyonunda MHP’nin bu noktada baskın karakterini görüyoruz ve MHP aslında buradan nemalanıyor. Yani çatışma diliyle, çatışma siyasetiyle kendini iktidarda tutuyor. Bunun geldiği nokta, Türkiye'yi tam bir felakete sürükleme halidir. Türkiye ekonomik kaynaklarını tüketmiştir, insan kaynaklarını tüketmektedir. Siyasi bir kriz içerisindedir. Türkiye'nin anayasası uygulanmıyor, Türkiye hukuk dışına çıktı. Çok ciddi bir sorun yaşıyoruz ve bu sorunu çözmek kolay. Yani biz de tam tersi hani DEM Parti olarak barış siyaseti izliyoruz. Biz barış siyaseti izledikçe, birileri sürekli olarak bizi o çatışma ortamına çekmeye çalışıyor. Tam da biz burada diyoruz ki; Kürt sorununun son 40 yılda çözümü noktasında devlet hangi adımları atmışsa doğrudan doğruya Abdullah Öcalan’ın üzerinden atmıştır. 1993’te ilk ateşkes kararı alındığında ve görüşmeler yapıldığında yine devletin kendisi, bizatihi rahmetli Özal vasıtasıyla Abdullah Öcalan'la görüşmüşlerdi. Daha sonraki o ateşkes dönemi boyunca da hep aynı oldu. Dolayısıyla en son 2013-2015 arası bizzat bu devletin kendisi o kadar önemli işler yaptı ki. Biz de onu hatırlatıyoruz; bu sorunu çözmek çok kolay, tecridi kaldırın. Yeni bir barış sürecinin önünü açın. Abdullah Öcalan ne düşünüyor? Bunu demokratik kamuoyu öğrensin ve hepimize, tüm Türkiye'ye belki de tüm Ortadoğu'ya bir şans doğacak. Barış siyasetini ete kemiğe büründürecek bir şans doğacak.”

ELİMİZDEN GELEN GAYRETİ GÖSTERCEĞİZ

Türkdoğan, DEM Parti olarak önümüzdeki süreçte açlık grevleri ve tecrite ilişkin mücadele yöntemlerini de paylaştı: ”Partimiz bir karar almıştı. Milletvekillerimiz bu konuda topluca Adalet Bakanlığı önüne gitmişlerdi ve Adalet Bakanlığıyla görüşmüşlerdi. Yine Grup Başkanvekillerimiz Adalet Bakanıyla görüşmüştü. Milletvekillerimizin dilekçeyle talepleri var. Hem bakanlıktan hem Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’ndan. Şmdi bunlara bir cevap bekliyoruz. Dönem dönem bu konuyu gündeme getiriyoruz ama sonuçta biz de bir siyasal partiyiz. Halkımızın evlatlarının bir kısmı hapishanede şimdi açlık grevinde ve onların ailelere elbette ki dışarıda eylem etkinliklere katılıyor. Yine anneler biliyorsunuz barış nöbetleri tutuyor. Biz de parti olarak elbette ki onların yanında yer alacağız. Açıklamalarımızı gerçekleştireceğiz. Yine bu alanda faaliyet yürüten sivil örgütlerle iletişim halindeyiz. Biz bu süreçte hapishanelerde sorun yaşanmaması noktasında azami olarak elimizden gelen gayreti göstermeye devam edeceğiz. Açlık grevinde bulunan siyasi mahpusların sağlıklarının zarar görmemesi için süreci yakından izliyoruz. Açlık grevi süresize dönüşmesin diye uğraşıyoruz. Biz de elimizden gelen çabayı göstermeye devam ediyoruz. Umuyoruz ki sonuç alabiliriz. Sonuç almak için de siyasi mücadelemizi biraz daha büyüteceğiz. Tabii ki bu konuda elimizden ne geliyorsa yapacağız, çünkü haklı bir talep.”

BİR İNSAN HAKLARI SORUNUDUR

Açlık grevindeki tutsakların taleplerinin insan hakları konusu olduğunu kaydeden Türkdoğan, şunları ekledi: “Sayın Öcalan ve arkadaşlarının üzerindeki tecridin kalkmasını istemek bir insan hakları konusudur. Yani bir temel hakkın talep edilmesi konusudur. Siyasi bir talep falan değildir. Şimdi bu sorun çözüldükten, görüşmeler açıldıktan sonra oturalım meseleyi siyaseten konuşabilelim. Biz daha şu anda o aşamaya da henüz gelmedik. 2019’da hapishanelerde yanılmıyorsam 9 kişi yaşamını yitirmişti. Umuyorumki o yaşanmaz, hiç kimsenin canına zarar gelmez, sağlığına zarar gelmez. Bir an önce iktidarın bu sesi duyması ve tecridi kaldırması gerekir.”