‘Türkiye bu terör rejiminden kurtarılmalı’

Avrupa ve NATO’nun, Türk devletinin savaş suçlarını görmesi gerektiğini belirten YPG Sözcüsü Nûrî Mehmûd, “Bir mafya kliği, stratejik bir devlete el koymuş. Türkiye, bu mafya ve terör rejiminden kurtarılmalı” dedi.

Devrimin ve toplumun kazanımlarına karşı savunma görevine devam edeceklerini, halkın bu konuda hiçbir kaygısının olmamasını isteyen YPG Sözcüsü Nûrî Mehmûd, şunun altını çizdi: “Biz DAİŞ’i yendik. Bugünkü saldırıları da yeneceğiz.”

YPG Sözcüsü Nûrî Mehmûd, yıl sonu vesilesiyle ANF’nin sorularını yanıtladı.

Devrimin bir yılını daha geride bırakırken, Kuzey-Doğu Suriye’nin savunma güçleri olarak, bölgedeki gelişmelere karşı nasıl bir öncülük yapıldı?

Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye, halkların baharı ile birlikte Suriye halkına, Ortadoğu halkına ve dünya halklarına yeni bir proje sunabildi. YPG ve YPJ, QSD’nin çatısı altında Rojava, Suriye ve Ortadoğu halklarına sunulan bu projeyi savunma rolünü üstlendi. Biz bu demokratik projeyi statükocu güçlere, AKP-MHP faşist iktidarı ve onların yanında yer alan DAİŞ, Müslüman Kardeşler, Cebhet El Nusra ve diğer çetelere karşı koruyabildik. Halkımız büyük fedakarlıklar sergiledi, çünkü en üst düzeyde Kuzey-Doğu Suriye’ye karşı siyasi, toplumsal ve ekonomik ambargo vardı. Devrimin kazanımı olan demokratik ulus projesini boşa çıkartmak için, özel savaş kurumları ve yapılanmaları en yüksek boyutta alanlarımızın anti propagandasını yaptılar. Demokratik Suriye Güçleri olarak devrimin başından bu güne kadar toplumun kültür ve ahlakından oluşan bu projeyi koruduk. Demokratik ulus projesi halkın iradesinin, onurunun ve Suriye’nin demokratikleşmesinin korunmasıdır. Başta Türk devletinin ve statükocu devletlerin tüm istihbari, askeri ve siyasi saldırılarını boşa çıkarttık. Aynı zamanda tüm Suriye halklarının demokratik bir sistem içinde yaşayabilmesi için bir proje sunduk. Bu anlamda Kuzey-Doğu Suriye kazanımlarını boşa çıkartabilecek tüm saldırı ve komploları tersine çevirdik. Bunun sonucunda büyük kazanımlar elde edildi.

Savunma güçleri olarak her zaman Suriye halklarının da savunmasından sorumlu olduğunuzu ifade ediyorsunuz. Özerk Yönetim bölgeleri dışındaki halklarla bir iletişiminiz oldu mu bu yıl içinde?

Suriye halkı ile her zaman bölgemizin diyalogu olmuştur. Gerek işgalci Türk devletinin işgali altındaki bölgelerle olsun, gerek Şam iktidarı bölgelerinde yaşayan halkla olsun her zaman Kuzey-Doğu Suriye alanları ile iletişim içinde olmuştur. Hatırlanırsa bu yıl Siwêda halkı Özerk Yönetim modelinin kendileri içinde en uygun model olduğunu ifade etti. Kuzey-Doğu Suriye bölgeleri dışında, Suriye’nin hiçbir bölgesinde halkın kendisini özgür ifade etmesi ve demokratik bir sistem içinde örgütleyecek bir sistemleri yok. Ne Şam iktidarı bölgelerinde ne de işgalci Türk devletinin işgalinde olan bölgelerde böyle bir sistem yok. Bırakalım sistemi, demokratik bir zemin yok. Bu nedenle de kendi desteklerini Özerk Yönetim için ifade etme ve açık bir şekilde desteklerini ortaya koyacak özgürlükleri yok.

Bilindiği gibi yeni değil bu durum. Statükocu devletler, özellikle Astana oluşumu açık bir şekilde Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi sistemine karşı çalışmalarını devam ediyor. Kendilerine karşı engel olarak görüyorlar. Daha çok DAİŞ, Müslüman Kardeşler, Cebhet El Nusra ve bunlar gibi çeteleri esas alıyorlar. Bunları Kuzey-Doğu Suriye’ye karşı kullanıyorlar. Tek amaçları, tüm halkların özgür ve demokratik bir sistem çerçevesinde bir arada yaşamalarını sağlayan demokratik sistemi tasfiye etmektir. 

Özellikle 2023’te görüldü ki bazı devletler, devlet olarak hareket etmiyor. Bunların içinde Türk devleti tam bir mafya ve terör devleti olarak hareket ediyor. Hakan Fidan’ın Taliban, Agkanistan gibi uyuşturucu ticaretinin ve üretiminin yoğun olduğu devletlerle sıkı ilişkileri var. Özellikle Kuzey Kurdistan sınırını bunlar için güçlü bir şekilde kullanıyorlar. Hem Türkiye içinde uyuşturucu ticareti çok fazla yapılıyor hem de Suriye ve Avrupa ülkelerine geçiriyor. Suriye ve Kuzey-Doğu Suriye içinde de geliştirmek istiyor. 

Dêrazor’da oldukça kapsamlı bir müdahaleniz oldu. Tüm bu hamlelerden nasıl sonuçlar elde ettiniz?

Dêrazor üzerindeki saldırılar çok tehlikeliydi. Kürt ve Arap halklarını birbirine düşürmek istediler. Bu fitneyle bölgede büyük bir istikrarsızlık yaratmak ve demokratik ulus projesini bola çıkartmak istediler. İstedikleri gibi olmadı. Dêrazor’da Aarap halkımız bu direnişe öncülük etti. Hem sistem içinde görevini suistimal edenlere karşı durdu hem de mafyavari gruplara karşı tavır sahibi oldu. Aynı şekilde Şam iktidarı tarafından desteklenen çetelere karşı tavrını ortaya koydu. Bu halk, QSD ile birlikte DAİŞ’i kendi içinden silen bir halk. Tüm halkları bir araya getiren demokratik ulus projesine sahip çıktı. Halkımızın ve savunma güçlerimizin birlik olmasıyla üç hafta içinde Türk devletinin başını çektiği ve Şam iktidarının da içinde yer aldığı bu plan boşa çıkarıldı. Bu direnişle birlikte halkın çok güçlü bir şekilde bu projeye sahip çıktığı bir kez daha ortaya çıktı. Halk, bu projenin ilerde Suriye’nin temelini oluşturmasını istiyor. Kuzey-Doğu Suriye toplumu tüm ekonomik, siyasi ve iktisadi ambargoya rağmen güçlerimiz için tüm imkanlarını seferber etti. 

Bu yıl içinde de Kuzey-Doğu Suriye alanları şiddetli saldırılara maruz kaldı. Savunma güçleri olarak siz bu saldırılara karşı ne kadar cevap olabildiniz?

Bilindiği gibi Türk devleti, NATO üyesi ve desteğini alıyor.  Yüksek teknolojiyi, hava gücünü kullanıyor. Buna rağmen askeri güçlerimize karşı hiçbir sonuç almayı başaramıyor. Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan açık bir şekilde, savaş suçu işleyeceklerini, yani altyapıyı hedef alacaklarını duyurdu. Bunu yapıyorlar. Matbaaları, buğday depolarını, elektrik santrallarını, fabrikaları, halkın kendi ihtiyaçlarını karşıladığı kurumları hedef alıyor. Yani  insanlığı hedef alıyor. Avrupa Birliği ve NATO’nun artık bunu görmesi gerekir. Uluslararası savaş hukukuna, Avrupa kriterlerine uymuyor. Bir mafya kliği, bir çete bugün stratejik bir devlete el koymuş ve bu zihniyeti çerçevesinde kullanıyor. Bu anlamda Avrupa Birliği, NATO ve Türkiye halklarının, özellikle Türk halkının artık buna karşı tedbirini alması gerekir.  Artık Türkiye’yi mafya çetesinin yönettiği görülmeli. Türkiye’yi bu mafya ve terör rejiminden kurtarmaları gerekir.

DAİŞ’e karşı mücadeleniz bu yıl içinde de devam etti. Özellikle DAİŞ hücrelerine karşı etkili hamleleriniz oldu. DAİŞ ile mücadelede nasıl bir düzeye geldiniz?

Devrimin başından bu güne kadar bizim DAİŞ ile savaşımız devam ediyor. Bilindiği gibi binlerce DAİŞ elemanı bizim hapishanelerimizdedir. Yine 50 bine yakın DAİŞ’lilerin aileleri Hol Kampı’ndadır. Tüm bunlar alanda büyük bir tehlike oluşturuyor. Bununla birlikte işgalci Türk devletinin işgal ettiği alanlarda çetelerin bulunduğu cepheler var. Yine Şam iktidarı alanlarında Tedmur gibi, bunlar çeteler için arka cephelerdir ve sürekli DAİŞ için alan oluşturuyorlar. Yani bu bölgelerin varlığı, hapishanelerin varlığı ve kampların varlığı zaten büyük tehlike oluşturuyor. Hapishanelerde bulunan çeteler için mahkemenin olması, kamplardaki bu insanlar için bir rehabilitasyonun oluşturulması ve arka cephe olarak iş gören, DAİŞ’e lojistik ve geçiş alanı oluşturan bu bölgelerin varlığı tehlikeyi daha da büyütüyor. Bu saydıklarım çözüme kavuşmadığı sürece DAİŞ’in her zaman bu bölgelerde hücreleri olacaktır. Elbette bu durumu Uluslararası Koalisyon açık bir şekilde görmüştür. Uluslararası toplumun DAİŞ için yeni kararlara gitmesi gerekir. 

Bizim hapishanelerimizde 10 binden fazla DAİŞ elemanı var, bunların bırakılması halinde 10 DAİŞ’i daha örgütleyebilirler. Bunun yanında Hol’da 50 binden fazla çocuk yaşıyor. Bu çocuklar DAİŞ zihniyeti taşıyan aileler tarafından büyütülüyor. Bunların hepsi potansiyel DAİŞ olarak büyüyor. Bunlara karşı dünya standartlarında bir tedbir yok. Bunun yanında Türk devletinin işgali altında buluna bölgelerde barınan çeteler var. Türk devleti, AB ve NATO’dan aldığı destekle bu bölgelerde DAIŞ’i yaşatıyor. 

Bunlar sadece bize karşı değil, dünya üzerinde de tehlike oluşturuyor. Bu anlamda bizim DAİŞ’i tümden yok etme mücadelemiz en üst dizeyde devam ediyor. Bundan dolayı bugüne kadar alanlarımızda kendini güçlü bir şekilde örgütlemeyi başarmadı. Sadece hücrelerini oluşturabiliyor. Karışıklık yaratmaya çalışan tüm girişimleri boşa çıktı. Zindanlara yönelik girişimleri oldu boşa çıktı fakat DAİŞ bitmedi, devam ediyor. Bu şekilde devam etmesi büyük tehlike oluşturuyor. Bu durum, DAİŞ’in tekrardan kendini oluşturması için destekçilerine umut veriyor. Avrupa’dan Asya’ya ve Amerika’ya kadar bu tehlike var. Hala DAİŞ’in kendini tekrardan oluşturma potansiyeli devam ediyor. Bu anlamda dünya ve Uluslararası Koalisyon’un standartlarına göre bir yaklaşımın hapishanelerdeki DAİŞ’lilere karşı uluşturulması ve yargılanlamaları gerekir. Yine 50 bin DAIŞ’li ailelere karşı uluslararası kanunlara göre bir yaklaşımın ortaya çıkması gerekir. Bu kişilerin yeniden topluma kazandırılması ve sosyolojilerinin düzenlenmesi gerekir. Ayn şekilde DAİŞ’i destekleyen devletlere karşı uluslararası hukuka göre bir yaklaşımın ortaya koyulması gerekir.

2024’e girerken savunma güçleri olarak hedefiniz nedir?

Şüphesiz bugün Kuzey-Doğu Suriye bölgelerinde bir model var. Bu, toplumun modelidir. Güçlerimizin temel görevi, toplumun kazanımlarını ve amaçlarını korumaktır. Biz devrimin ve toplumun kazanımlarına karşı savunma görevimizi yerine getireceğiz. Tüm faşist ve ırkçı saldırılara karşı savunma görevlerimizi yerine getireceğiz. Halkımızın bu konuda hiçbir kaygısı olmasın. Biz şehitlerimizin yolunda ilerlemeye devam edeceğiz. İlk şehidimizden bugüne kadar her zaman onların anılarına sadık kaldık. Bu anlamda halkımız da tüm bunlara karşı örgütlemesini güçlendirmeli, kurumlarını genişletmeli ve güçlendirmelidir. Her türlü saldırıya karşı ancak güçlü bir örgütleme başarıya götürebilir. Şehitlerin yaşamına bağlılık, devrimin hedeflerine bağlılık, demokratik ulus sistemine bağlılık ancak bizi başarıya götürebilecektir. Biz DAİŞ’i yendik. Bugünkü saldırıları da yeneceğiz. Zafer bizim olacaktır.