Türkiye’de sağlık sisteminin sorunları

Türkiye’de AKP-MHP iktidarının en çok övündüğü alanlardan biri olan sağlık sektöründe ciddi bir kriz yaşanıyor. Ülkede sağlık sektörü hem hizmet sunmaktan hem de sürdürülebilir olmaktan uzak.

TÜRKİYE'DE SAĞLIK SEKTÖRÜ

Son yıllarda Türkiye’de sağlık sisteminin oldukça iyi durumda olduğu ve neredeyse sorunsuz bir şekilde işlediği, halkın, sağlık hizmetlerine erişiminde sağlanan kolaylık ve hızlılık, memnuniyet yarattığı iddia edilmekte. Ancak, hekimlere göre sunulan hizmetlerin ülkeye ekonomik faturası büyük ve önümüzdeki yıllarda ödenecek ciddi bir ekonomik yük bulunmaktadır. Sağlık sistemi, sorunsuz olmadığı gibi aksine ciddi sorunları da barındırdığı ortadadır.

Türkiye’de son yıllarda derinleşen sağlık sisteminde yaşanan sorunlar giderek derinleşiyor. Özelikle uzman hekim sayısından yaşanan azalma birçok hastanenin işlevsiz kalmasına neden oluyor. Uzman hekimlerin iş gücünün fazlalığı, şiddete maruz kalmaları, hak ettikleri ücretlerle çalışmama ve mevcut iktidarın politikalarını kendilerine tehdit algılamaları ciddi bir göçün önünü açtı.

Bu durum bir hekimin ortalama bin hastaya bakmasına neden oluyor. Ayrıca yaşanan ilaç sıkıntısı ve sağlık sisteminin rant amaçlı yeniden dizayn edilmesi, yoksul halkın sağlık hizmetlerinden maruz kalmasına neden oluyor. Hekimler, bu durumun düzeltilmesi için genel bütçenin artırılması ve çağdaş ülkelerin örnek alınmasını öneriyor.

EKONOMİK OLARAK SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMAYAN YAPI

Sağlık harcamaları, Türkiye’nin kamu bütçesinde ciddi bir yer tutmaktadır. SGK’nın yıllık sağlık giderleri, 10 yılda 4,5 milyar TL’den 36,5 milyar TL’ye yükselmiştir. Sağlık Bakanlığı da genel bütçeden 17,5 milyar TL civarında bir miktar almaktadır. Sağlık Bakanlığı ve SGK’nın toplam harcamaları 54 milyar TL’yi bulmaktadır. SGK ve Türkiye bütçesi, her yıl 30 milyar TL üzerinde açık vermektedir, ki bu açık büyük ölçüde dış borçla kapatılmaktadır. Hekimlere göre, bu sürdürülemez bir durumdur ve borç sağlanmasında bir tıkanıklık, tüm sistemi sıkıntıya sokabilir.

YANLIŞ SAĞLIK MODELLERİNİN DESTEKLENMESİ

Hekimler, Türkiye’nin ilginç bir şekilde hastanecilik modelini desteklediğini belirtmektedir. Dünyada ülkeler öncelikle hastaların ayaktan tanı ve tedavi kuruluşlarından hizmet almasını desteklerken, Türkiye’de hastanecilik modeli desteklenmekte ve SGK bu kuruluşlarla sözleşme yapmaktadır. Bu durum, sağlık giderlerini artırmakta ve SGK’nın maliyetlerini yükselmektedir.

HASTANE KAMPÜSLERİ BİLMECESİ

Son dönemlerde çok sayıda hastane kampüsü yapılacağı belirtilmektedir. Ancak bu kampüslerin maliyetlerinin 3-5 milyar dolar civarında olduğu ve bazı projelerin yargı kararıyla iptal edildiği bilinmektedir. Hekimler, bu kampüslerin yapımının gereksiz olduğunu ve büyük borçlanmalara yol açacağını düşünmektedir. Türkiye’nin mevcut sağlık kuruluşlarını daha gerçekçi ve maliyetlerle ıslah ederek değerlendirmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

SAĞLIK BAKANLIĞININ GARİP YAPILANMASI

Sağlık Bakanlığı hem standart koyucu, hem denetleyici hem de en büyük hizmet sunucusu olarak çifte rol oynamaktadır. Bu durum, objektif davranılmasını zorlaştırmaktadır. Özel sağlık kuruluşları, Sağlık Bakanlığı’nın çifte standart uyguladığından yakınmaktadır. Hekimler, Sağlık Bakanlığı’nın yalnızca standart koyucu ve denetleyici rolünü sürdürmesi gerektiğini belirtmektedir.

PERFORMANS SİSTEMİ İLE GELEN İÇ KALİTE BOZULMASI

Devlet hastanelerinde uygulanan performans sistemi, amacından sapmış ve kâğıt üzerinde puan üretimine dönüşmüştür. Bu sistem hastaya hizmetten çok, kâğıt üzerinde performans üretenlere hizmet eder hale gelmiştir. Riskli işlemlerden kaçınılmakta ve döner sermayenin azalacağı kaygısıyla hastaların tetkik edilmesi göz ardı edilmektedir. Hekimler, performans sisteminin kaldırılmasının daha doğru olacağını düşünmektedir.

SAĞLIK SİSTEMİNİN SUT FİYATLARINA MAHKÛM EDİLMESİ

SUT sistemi, devletin sağlık ile ilgili sosyal politikalarının uygulamasına imkân veren, kılavuzluk eden, fiyatlandıran, düzenleyen ve diğer tüm uygulama detaylarını içeren mevzuat tebliğidir.

SGK ödemelerine esas oluşturan SUT fiyatları, kamu hastaneleri için düzenlenmiştir. Ancak, maliyetleri daha farklı olan özel kuruluşların da bu fiyatlara uyması istenilmektedir. Bu durum, özel sağlık kuruluşları için sürdürülemezdir. Hekimler, SUT fiyatlarının gerçekçi temelde yeniden belirlenmesi veya özel kuruluşlara kendi maliyetlerine yönelik ücret uygulama esnekliği sağlanması gerektiğini belirtmektedir.

FARK KISITLAMASININ SİSTEMİ TIKAMASI

Özel sağlık kuruluşları, kamu kuruluşları için belirlenmiş olan SUT fiyatları ile ilişkili sabit fark oranları almaya zorlanmaktadırlar. Bu durum ya kuruluşların iflasını ya da katile düşürmelerine yol açmaktadır. Hekimler, özel kuruluşlarda fark sınırının kaldırılması ve esnek fiyat uygulayabilme olanağı sağlanmasının gerekli olduğunu vurgulamaktadır.

ÜNİVERSİTE HASTANELERİNİN İFLASA SÜRÜKLENMESİ

Üniversite hastaneleri, şu anda iflas durumundadır. Hekimlere göre, çözüm, üniversite hastanelerinin özellikli işlemleri için esnek fiyat politikası uygulayabilmelerine imkân tanınmasıdır.

TÜM SAĞLIK KURULUŞLARIYLA SÖZLEŞME YAPILMASI

SGK, yalnızca belirli sağlık kuruluşlarıyla sözleşme yapmaktadır. Poliklinikler, muayenehaneler ve laboratuvarlar gibi birçok sağlık kuruluşu ile sözleşme yapılmamaktadır. Hekimler, SGK’nın bu kuruluşlarla da sözleşme yaparak adaletin sağlanması gerektiğini ifade etmektedir.

ANLAMSIZ VE KATI ÇALIŞMA MODELLERİNİN BULUNMASI

Son dönemlerde, esnek çalışma modelleri kaldırılmış ve anlamsız katı çalışma modelleri geliştirilmiştir. Bir hekim ikinci bir görev sürdürememekte ve belirli saatten sonra çalışmak istese de bile çalışamamaktadır. Hekimler, bu kısıtlamaların kaldırılması ve daha fazla çalışmayı teşvik eden uygulamaların getirilmesi gerektiğini belirtmektedir.

EKONOMİK VE SOSYAL BÜTÇE GEREKLİLİĞİ

Hekimler, sağlık sisteminin ekonomik sürdürülebilirliğini sağlamak için bütçenin toplum tarafından denetlenebilir olması gerektiğini vurgulamaktadır. Sağlık Bakanlığı bütçesi, genel bütçenin en az yüzde 15’i olmalıdır. Bütçe kaynakları, devletin laik ve sosyal nitelikleri öncelikli olarak kullanılmalıdır. Sağlık hizmetleri harcamalarında merkezi devlet harcamalarının payı artırılmalı, SGK ve hane halklarının harcamalarının payı azaltılmalıdır. Katkı-katılım ilave ücret gibi hiçbir ad altında halktan sağlık hizmetleri için ücret alınmamalıdır. Bütçe oluşturulurken çalışanlar ciddi miktarda vergilerle ezilmemeli, vergiler asıl olarak özel sermayeden karşılanmalıdır. Hem sağlık sisteminde hem de sağlık sisteminin yürütüleceği bütçede koruyucu sağlık hizmetleri öncelenmelidir. HPV ve grip gibi aşılar da dahil tüm aşılar parasız olmalıdır. Kişiye ve çevreye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri, birbirinden kopartılmadan Sağlık Bakanlığı tarafından kamusal olarak sunulmalıdır. Toplum sağlığının öncelendiği, kişiye ve çevreye yönelik koruyucu sağlık hizmetinin yaşam ve üretim alanlarında bir arada sunulduğu bir sağlık sisteminde tedavi edici hizmetler de etkin, kamusal sağlık kurumları tarafından verilmelidir. Şehir hastaneleri modeli, tedavi edici sağlığa ayrılan bütçenin önemli bölümünün özel sermayeye kaynak aktarımıdır ve vazgeçilmezdir.

SAĞLIK BAKANLIĞIN BÜTÇESİ DİYANET’İN ÇEYREĞİNE DENK GELİYOR

Cumhurbaşkanlığı tarafından, merkezi yönetim bütçesi toplamı 2024 yılı için 11 trilyon 89 milyar 37 milyon 425 bin TL olarak teklif edilmektedir. Teklif edilen toplam miktarın yalnızca yüzde 6,6’sı (732 milyar 562 milyon 378 bin TL) Sağlık Bakanlığı için kurları açısından baktığımızda aslında bir artış olmadığını görebiliriz. Bütçenin 91 milyar 824 ayrılan 805 bin TL’si Diyanet İşleri Başkanlığı için ayrılmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı için ayrılan pay, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinden 2,4 kat, Göç İdaresi Başkanlığı bütçesinden 4,2 kat, Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesinin yarısından devletin laik ve sosyal nitelikleri için ayrılmalı ve kullanılmalıdır.

Sonuç olarak Türkiye’nin sağlık sisteminde ciddi sorunlar bulunmaktadır. Bu sorunların çoğu çözülebilir niteliktedir. Ancak, şu anda bir tıkanıklık söz konusudur. Uzmanlar, sorunların çözümü için daha esnek ve diyaloğu benimseyen bir yönetim anlayışına ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadır. Sağlık hizmetleri harcamalarında merkezi devlet harcamalarının payı artırılmalı ve halktan sağlık hizmetleri için ücret alınmamalıdır. Uzmanlar, Sağlık Bakanlığının bütçesinin, genel bütçenin en az yüzde 15’i olması gerekliliğine vurgu yapıyor. Koruyucu sağlık hizmetleri öncelikli olmasının önemine vurgu yapıyor.

İLAÇ SIKINTISI SAĞLIK SORUNLARIN DERİNLEŞMESİNE NEDEN OLUYOR

Hastane ve eczanelerde yaşanan ilaç sıkıntısı gün geçtikçe derinleşiyor. Döviz kurlarındaki dalgalanmalar, ithalat ve üretim maliyetlerindeki artışlar, ilaç fiyatlarına yansımaları ve dağıtım süreçlerindeki aksaklıklar giderek büyüyor. Bu durum, özelikle kronik hastalıklar ve özel hastalıklar için kullanılan ilaçların teminin de zorluklara yol açmaktadır. Hekimlere göre ilaç sıkıntısı, hastaların tedavi süreçlerinin aksamasına, hastalıkların ilerlemesine ve komplikasyon riskinin artmasına neden olmaktadır. Uzmanlar, sağlık hizmetlerinin etkinliğinin azalması, halk sağlığını olumsuz etkilerken, ilaç bulunamaması durumunda alternatif tedavi yöntemlerine yönelme veya yüksek maliyetli özel çözümler arayışı, hastaların ekonomik yükünü artırmakta ve sağlıkta eşitsizlikleri derinleştirmektedir. 

AMELİYATLARDA KULLANILAN MALZEMELERİN KALİTESİ DÜŞÜRÜLÜYOR

Son dönemlerde özellikle doktorların ısrarla uyarılarda bulunduğu diğer bir sorun ise, ameliyatlarda kullanılan malzemelerin kalitesinin düşürülmesidir. Hekimler, bu durumun ciddi sağlık sorunlarına yol açacağı endişesini taşıyor. Kalitesiz cerrahi malzemeler, enfeksiyon riskinin artması, ameliyat sonrası iyileşme sürecinin uzaması, komplikasyonların artması ve hatta bazı durumlarda tekrar ameliyat gerekliliği gibi ciddi riskler taşımaktadır. Bu durumun temel nedenleri arasında maliyetleri düşürme çabaları, sağlık bütçesindeki kısıtlamalar ve denetim mekanizmalarındaki eksiklikler bulunmaktadır. Hekimler, uzun vadede bu tür tasarrufların halk sağlığına ciddi zararlar verebileceğini ve sağlık sisteminin genel maliyetini artırabileceğini vurgulamaktadır.

YENİ RANDEVU SİSTEMİ DOKTORLARINI İŞ YÜKÜNÜ ARTIRIYOR

Türkiye’de yeni devreye konulan randevu sistemi, doktorların fazla olan yüklerini daha artırıyor. Uzmanlara göre, bu sistem ile doktorlar günlük randevu sayılarının artması nedeniyle hastalarını muayene ederken yeterli zamanı gösterememektedir. Teşhis ve tedavi süreçlerinde aceleye getirilmiş kararlar vermek zorunda kalmaktadır. Artan iş yükü, doktorların tükenmişlik sendromu yaşamasına ve motivasyonunu düşmesine ve mesleki tatminlerinin azalmasına neden olmaktadır. Ayrıca, bu durum doktorların iş yükünü artırdığı gibi sağlık hizmetlerinin de kalitesini düşürmektedir. Sağlık kuruluşları ve sendikalar, yeni randevu sisteminin sürdürülebilir ve etkili bir sağlık sistemi için doktorların iş yükünün dengelenmesi ve randevu sisteminin daha verimli hale getirilmesi gerektiği yönünde ciddi eleştiriler yöneltmektedir.

DEVLET SMA HASTALARINI DİLENCİ KONUMUNA DÜŞÜRÜYOR

Türkiye’de en önemli sorunlardan biri de, özelikle SMA hastalarının ilaç temini konusudur. SMA hastaları hayati öneme sahip ilaçların yüksek maliyetleri nedeniyle neredeyse ‘dilenci’ gibi ilaç parası toplamak zorunda kalıyor. Hekimler, bu durumun temel nedeni olarak ilaçların SGK tarafından karşılanmaması, yüksek ithalat maliyetleri ve sınırlı erişimi gösteriyor. Hastalar ve aileleri maddi ve manevi büyük zorluklarla karşılaşmakta, hastaların tedaviye erişimi gecikerek, sağlık durumlarının kötüleşmesine yol açmaktadır. Hekimler, bu sorunun çözülmesi için devletin daha fazla sorumluluk alması ve katkı sunması gerektiğini belirtiyor.

TÜRKİYE’DE UZMAN DOKTOR EKSİKLİĞİ ARTARAK DEVAM EDİYOR

Türkiye’de sağlık sektörünü olumsuz etkileyen ve derinleştiren diğer bir sorun ise yeterli uzman doktorun bulunmamasıdır. Özellikle son dönemlerde yetişen uzman doktorların göç etmesi ya da özel hastaneleri tercih etmesi, şehir hastanelerinde uzman doktor sıkıntısının yaşanmasına neden oluyor. Tıp fakültelerinden mezun olan hekimlerin sayısının ihtiyacı karşılayamaması ve uzmanlık eğitimlerdeki yetersizlikler de bunda etkilidir. Ancak, ekonomik ve iş yükünün zorluluğu doktorların son dönemde göç etmesine neden olmaktadır. Ayrıca, doktorların sık sık şiddete maruz kalması, devletin koruma görevini yerine getirmemesi, iş yüklerinin fazlalığına karşın iyi bir ücret alamamaları gibi durumların yanı sıra mevcut hükümetin tehditleri altında çalışmamama istemleri de göçe neden oluyor. Özellikle daha iyi çalışma şartları talep eden ve şiddete karşı doktorların daha iyi korunması, şiddete karşı hukuki düzenlemelerin caydırıcı hale getirilmesi talebi AKP'li Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “Giderlerse gitsin” şeklinde tehdit ile karşılanmıştı. Bu durum yüzlerce uzman doktorun ülke dışına çıkmasının gerekçesi olarak gösteriliyor. Hekimler, bu durumun düzelmesi için sağlık çalışanlarının çalışma koşullarını iyileştirilmesi, güvenliklerinin sağlanması ve hukuki düzenlemelerin yapılmasını şart koşuyor.

TÜRKİYE’DE BİR DOKTOR ORTALAMA BİN HASTAYA BAKIYOR

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nın (OECD) 2021 verilerine göre, Türkiye’de bin kişiye 2,2 doktor düşüyor. Bu durum 2021 itibari ile Türkiye’yi OECD üyeleri arasında kişi başına düşen doktor sayısında son sıraya yerleştiriyordu. Hemşire sayısında da Türkiye sondan ikinci sırada bulunuyor. Bu veriler Türkiye’nin sağlık sektöründe yaşadığı yetersizlikleri gözler önüne sererken, son yıllarda sağlık emekçilerin yaşadığı göç ile bu durumun daha da derinleştiği de bir gerçek. Yine medya organlarına yansıma biçimiyle Türkiye’nin gerek hemşire gerekse uzman doktor açığı 2021 yılının çok gerisine düşmüştür. Şu an hekimlerin yaşadığı iş yükü ve politik koşulların kötüleşmesi ile ciddi bir göçün yaşadığı ve artık Türkiye’de bir hekimin ortalama 1000 kişiyi muayene etmek zorunda kaldığı belirtiliyor. Uzman hekim sıkıntısının en çok yaşandığı hastaneler ise büyük vaatlerle açılan şehir hastanelerinde yaşanıyor. Devlet, bu açığı özelikle Suriye ve Afganistan gibi ülkelerden gelen hekimleri sisteme entegre ederek çözmeye çalışıyor. Bu veriler, Türkiye’nin sağlık sektöründeki doktor ve hemşire açığını ve sağlık hizmetlerindeki personel yetersizliğini göz önüne seriyor. Her ne kadar Sağlık Bakanlığı'nın verileri uzman hekim sayısını ortalama 88 bin civarı gösterse de sağlık kuruluşları bu rakamın 50 bine kadar düştüğünde ısrarcı.