Vartinis Davası’nda yargı tiyatrosunun son perdesi oynandı!

90’lı yıllarda yaşanan vahşetin sembol katliamlarından olan Vartinis davasının zaman aşımından düşürülmesi, Kürt halkına yönelik uygulanan vahşetin yargı eliyle aklandığının bir kanıtı olarak kayıtlara geçti.

30 yıl önce Vartinis’de katledilen Nasır Öğüt ve ailesinin devam eden hukuk mücadelesi Türk yargı sistemi tarafından zamanı aşımı gerekçesiyle düşürüldü.

1990’larda Kurdistan’da savaş suçların üstünü örten bir anlayış ile hareket eden AKP iktidarları, tarihin en karanlık suçları olarak bilinen bu suçların “zaman aşımına” uğraması için adeta yıllardır bir hukuk tiyatrosu oynattı. JİTEM ve türevleri tarafından sivil insanlara karşı işlenen yargısız infazlar, yıllar süren hukuk mücadelesi sonucu mahkemelere taşınmıştı. Bu dönemde işletilen yargı mekanizmaları suçluları yargılamaya değil aklamaya odaklanmıştı.

Muş’un Vartinis beldesinde 3 Ekim 1993 yılında Has Köy ilçe Jandarma Komutanı Yüzbaşı Bülent Karaoğlu emriyle Nasır Öğüt, hamile eşi ve 7 çocuğu yakılarak katledilmişti. Kurdistan’da bir dönem yaşanan vahşetin ve katliamların sembolü olarak hafızalara kazınan Vartinis davası zamanı aşımı gerekçesi ile düşürüldü.

Bütün köylülerin göz önünde yakılarak katledilen Nasır Öğüt ve ailesinin davası, uzun süren hukuki mücadeleler sonucu yargı mecrasına taşındı. 90’larda yaşatılan toplu katliamların hukuk marifeti ile aklanmasının son örneklerindendir. İnsanların vicdanında derin bir yara olarak kalan ve 30 yıldır faillerin yargılanması için devam eden mücadele adeta sahnelenen bir yargı tiyatrosu ile sonlandırıldı. Tiyatronun son perdesi ise Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesinin davayı zaman aşımından düşürmesi ile kapandı. Kurdistan’da işlenen insanlık dışı suçların hukuk mecrasının dışını atılması ile toplum hafızasına kazınan karanlık bir dönemi unutturma çabası taşıyor.

UNUTTURULMAK İSTENEN 90’LAR SÜRECİ KÜRT HALKI İÇİN NE İFADE EDER?

1990’lı yıllarda Kurdistan’da insanlık tarihin en karanlık dönemleri yaşandı. 1997 yılında ilan edilen OHAL ile Kurdistanın kuzeyi tümden dünya kamuoyuna kapatıldı. Gerilla ile mücadele adı altında uygulanan savaş hukuku ile binlerce insan infaz edildi. Kurdistan’da yaşanan kirli savaşın sonuçları büyük bir titizlikle dünya kamuoyundan saklandı. Kurdistan’da gerillaya karşı mücadele adı altında bir halk topyekûn hedef haline getirilmişti. 90’larda sivil insanları infaz edenlerin onurlandırıldığı, her türlü hukuksuzluğun özel savaş hukuku ile ödüllendirildiği bir dönemdi. Her türlü karanlık ve vahşetin basın yoluyla teşvik edildiği bu karanlık dönemde ilk hedef yine siviller olacaktı.

Direnen, iş birliği yapmayı reddeden her sivil, imha edilmesi gereken bir hedefti sadece. Düşman olarak değerlendirilen siviller ağır silahlarla yok edilecekti.  İşkence, sürgün ve ölüm dahil her türlü muameleyi hak eden “hainler” olarak infaz edileceklerdi. O yüzden faili meçhul ve bilinmeyen bir şey yoktu. Devlet onay verdi; devlettin kolluk kuvvetleri, jandarması, polisi, JİTEM’i, korucusu, itirafçısı, tetikçisi yaktı, yıktı, öldürdü, işkenceden geçirdi. Öz vatanlarında vatan birliği adı altında katledilenler birer sivil hikâye olarak anılacaktı devletin resmi kayıtlarında. Tıpkı 3 Ekim 1993 yılında askerler tarafından diri diri yakılan Nasır Öğüt ve ailesi gibi. 

DEVLETİN ‘İNTİKAM’ ATEŞİ İLE VARTİNİS YANACAKTI

Muş Korkut (Til) ilçesine bağlı Altınova (Vartinis) Beldesine yakın bir yerde gerilla ile askerler arasında yaşanan çatışmada bir astsubay yaşamını yitirir. Operasyon dönüşü Vartinise gelen askerler intikam yeminleriyle belde sakinlerini tehdit eder ve gün ortasında etrafa rast gele ateş açarlar. Beldeyi gece yakacaklarını ilan ederler. Bu şekilde intikam alacaklardır. Devletin büyüklüğünü sivil insanları hedef seçerek ve onlardan intikam alarak hatırlatacaklardı belde sakinlerine.

Yurtsever bir belde olarak bilinen Vartinis, gecenin karanlığından devletin ‘intikam’ anlayışıyla acı bir şekilde tanışacaktı. Çocuk kadın ve yaşlı herkes “intikam ateşinde” yanacaktı. Yüzbaşı Bülent Karaoğlu’nun komutasındaki askerler belde sakinlerinden “intikam” almak için ağır silahlarla gece yarısı köye saldırdı. Korku ve tedirginlik içinde evlerinde bekleyen belde sakinleri, ağır silah sesleri ve çığlıklarla irkildi. Tüm dünya ile iletişimi kesilen telefon hatları kesilen Vartinis etrafı ağır askeri araçlarla sarılmıştı. Hedef gözetmeksizin her tarafa ateş açılıyordu. Vartinis’liler devletin ‘intikam’ vahşeti ile yüzleşiyordu.

Ev ve iş yerleri yakılıyordu. Ahırlar, ot yığınları ateşe verilmişti. Ahırlarda ateş ile yakılan hayvanlar, kaçışırken kurşunlarla telef oluyordu. Devletin intikam vahşeti beldeyi cehenneme çevirmişti. Kimsenin kimsenden haberi yoktu.

BİRİ DOĞMAMIŞ BEBEK VE 9 İNSAN YAKILARAK İNTİKAM ALINACAKTI

Gece yarısı başlayan ‘intikam’ ateşi nihayetinde zafere ulaşmıştı! Beldenin merkezinde aynı evden anne, baba ve 7 çocuk yakılarak, intikam alınmıştı. Nasır Öğüt, hamile eşi Eşref ve çocukları 1 yaşındaki Cihat, 2 yaşındaki Aycan, 4 yaşındaki Cihan, 11 yaşındaki Şakir, 12 yaşındaki Sevda ve 13 yaşındaki Sevim yakılarak, insanlık tarihin en korkunç katliamlarından biri yaşatılmıştı o gece. Nasır ve çocukları yakıldığı gibi evin bitişiğindeki hayvanları da yakılarak telef edilmişti. Şans eseri o gece amcasına giden ve bu sayede hayata kalan Öğüt ailesinin tek kızı Aysel’e de ailesinin yakılmasını çaresizce izlemekle kalmıştı, diğer akrabaları gibi…

Aysel defalarca sokağa çıkıp ailesine yardım etmeye çalışsa da devletin tehdit ve kurşunlarıyla durdurulacaktı her seferinde. Ta ki bayılıp kendinden geçene kadar… Sonrası ise vahşettin yaşandığı gecenin sabahında askerlerin zafer naraları olarak kalacaktı hafızasında….

ÖRGÜT YAKTI İŞKENCESİ!

Gece yaşanan vahşet sabahın ilk ışıkları ile daha net anlaşılacaktı. Beldeyi ‘intikam’ vahşeti ile yakan askerler, sabah insanların cenazesini bile kaldırmasına müsaade etmeden herkesi belediye önünde toplamıştı. İnsanlara ‘Örgütün gece onları yaktığını’ askerlerin gelip kurtardığını söylemelerini tembihliyorlardı. İşkence ile ifadeler ezberletiliyordu. İtiraz edenler dayaktan geçirilip ikna ediliyordu. Ya da panzer altında ezilerek, katledilecekti. Kimse askerlerin beldeyi yaktığını ve katliam yaptığını konuşmayacaktı. Davacı olmayacaktı. Herkesin olayı örgütün yaptığı konusunda ikna olması için son işkence seansları da yapılacaktı belediyenin önünde.

Yakarak, katlettikleri Öğüt ailesinin cenaze defini yapanları da aynı şekilde öldürmekle tehdit ediyorlardı. Askerlerin köyden çekilmesiyle birlikte Muş Alay’ında dönemin ilçe ve Muş belediye başkanların devreye girmesi sonucu cenazelerin defin işlemleri yapıldı. Vahşetin boyutu ise gören ve duyan herkesi şaşkınlığa çeviriyordu. Hangi insan bunu yapabilir? Çocukların yakılarak öldürülmesi, yüzlerce hayvanın yakılarak ve kurşunlanarak öldürülmesi.  Vartinis’te bir insanlık dramı yaşanmıştı o gün.

VAHŞETİ TANIKLARI ANLATIYOR


Nasır Ögüt’ün amcasının oğlu Remzi Öğüt’de o gece yaşananları şu şekilde anımsıyor: “Nasır ile komşuyduk. Evimiz çok yakın. Evlerini yandığı gördüm. Zaten köyün tümü yanıyordu. Otlar ateşe verilmişti. Ahırlar.  Nasır’ın evinin yandığını görünce dışarı çıktım. Askerler bizi bırakmadılar. Dövdüler. Tekrar evin yukarısından oraya baktım. Ev ateş almıştı. Önce ben onların evden kaçtığını düşünmüştüm. Sonra iki çocuğun cenazesini fark ettim. Müdahale ettik. Özel timler bırakmadı. Bizi dövdüler. Dediler zaten siz Ermenisizin. Oradan kardeşimin evine kaçtım. Orada beni tutup getirdiler. Dediler bize karşı çıkmış öldürelim. Sabaha doğru köylüleri belediye binası önünde toplamışlardı. Onun için beni bıraktılar. Bende köylülerin içine girdim.”

İsa Öğüt ise ikindi vakti köye gelen askerler rastgele köyü taradıklarını belirterek, şunları söylüyor: “İkindi vakti köye gelen iki araç asker rast gele köyü taradılar. Gece yarısı yaptıklarını biz tahmin etmezdik. Sadece belki siyasetle ilgilenenleri götürürler göz altı yaparlar. Diye düşündük. Ancak bu vahşeti hiç kimse tahmin etmezdi. Köyün 4 tarafı tutulmuş. Kurşun sesleri ve her taraf yanıyordu. Korkudan dışarı çıkamıyorduk. Nasır amcamın oğluydu. 10 çocuğu vardı. Kızı Aysel evliydi köye misafir gelmişti. O gece bize gelmişti. Davet etmiştik. Bizde kaldı. Biksilerle tarıyorlardı. Kardeşim çıktı onun burnunu kırdılar. İşkence ettiler. Sabah o vahşetti fark ettik. Sabah da belediyenin önünde bizi toplayıp örgüt yaktı biz sizi kurtardık dediler. İtiraz eden herkese işkence ediliyordu.”

YARGI TİYATROSUNUN SON PERDESİ KIRIKKALE’DE OYNANDI


Aileden sağ olarak kurtulan tek kişi olan Aysel Öğüt, o dönem Muş Cumhuriyet Başsavcılığı’nda suç duyurusunda bulundu. Köylüleri ölümle tehdit edip örgüt yaptı demelerini tembihleyen askerler ve savcılık söz birliği içinde meseleyi örgütte yıkmanın telaşındalardı. Başsavcılık inceleme ihtiyacı bile duymadan aleni yapılan katliam dosyasını kapattı. Yıllarca mahkemelerde bekletilen dosya 2013 yılında ailenin başvurusu ile tekrar işleme alındı. Ancak dava “güvenlik gerekçesi” ile Muş’tan Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi’ne alındı. Olayın faili olan Hasköy İlçe Jandarma Bölük Komutanı Bülent Karaoğlu ve dönemin diğer rütbeli askerleri sanık olarak yargılandı. Ancak hiçbir tutuklama gerçekleştirilmedi.

1 Mart 2016 tarihinde Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasında Yüzbaşı Bülent Karaoğlu ile diğer failler hakkında “delil yetersizliğinden” beraat kararı verildi. Avukatların itirazı ile dava Yargıtay’a taşındı. Bu sefer hukuk tiyatrosunda Yargıtay perdesi açıldı. 5 yıl bekletilen dosya Yargıtay tarafından yerel mahkemenin kararını bozması ile tekrar başladı. Yargıtay, “Köyün yakılmasını emrini Yüzbaşı Karaoğlu vermiştir” hükmü ile yerel mahkemenin kararını bozdu. Diğer failler hakkındaki beraat kararını ise onadı. 1’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde tekrar görülen duruşmada Yüzbaşı Bülent Karaoğlu hakkında tutuklama kararı çıkmasına rağmen yakalanmadı.

Devletin aradığı Yüzbaşı Karaoğlu’nun düzenli emekli maaşı aldığı da daha sonra mahkemede ortaya çıkacaktı. AKP döneminde 90’larda Kurdistan’da işlenen ve ‘İnsanlığa karşı suç’ kategorisine giren suçların mahkemeler marifetiyle aklanma süreci Vartinis davasında şaşırtmadı. Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesi bir dönem yaşanan katliamların sembolü olan Nasır Öğüt ve ailesinin yakılarak katledilme davasını zaman aşımı gerekçesi ile düşürdü.