Yeni müfredat ile hedeflenen, toplumun rejime uygun dizaynıdır

MEB’in yeni müfredatını değerlendiren Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eşbaşkanı Kadriye Doğan, yeni müfredat ile toplumun rejime uygun dizaynının hedeflendiğini söyledi.

YENİ EĞİTİM MÜFREDATI

Milli Eğitim Bakanlığı, 26 Nisan’da “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adıyla yeni eğitim öğretim yılından itibaren geçerli olacak müfredat taslağını paylaştı. 26 farklı öğretim programına dair içerik ve usul bilgisinin paylaşıldığı program, 10 Mayıs tarihine kadar kamuoyunun görüş ve değerlendirmesine açıldı.

“Aklıselim”, “kalbiselim” gibi ifadelerle erdem ve değerler silsilesinin ele alındığı program, siyasal iktidarın ideolojik hedeflerini açıkça gösteriyor.

Eğitimcilerden sendikalara, siyasi partilerden barolara kadar pek çok kesimin yoğun ve derinlikli eleştirilerini yönelttiği müfredat, perspektiften içeriğe, usulden hedefe, eğitimde nitelikten çocuk haklarına kadar birçok açıdan şimdiye kadarki müfredatlar içerisinde bilimsellikten ve laik perspektiften en uzak müfredatlardan biri olarak değerlendiriliyor.

Aleviliğe dair şimdiye kadarki en çarpık perspektife sahip olan müfredat, yüz yıllık Sünni ve Türk eksenli inkarcı ve tekçi ideolojinin eğitim alanındaki son manifestosu niteliğini taşıyor.

Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eşbaşkanı Kadriye Doğan, yeni müfredata dair ANF’nin sorularını yanıtladı. AKP iktidarının kendini sürdürecek insan ve toplum modeli için eğitime son şekli yeni müfredat ile verdiğini belirten Doğan, “Eğitim bugün bizlere karşı bir toplum dizayn modelinin ötesinde bir silah olarak kullanılıyorsa buna çok ciddi bir karşı çıkış lazım. Laik eğitim mücadelesi bu ülkede yalnızca Alevilerin sorumluluğu değil. Geleceğimiz için toplumun tüm kesimlerinin sesinin yüksek çıkması gerekiyor” dedi.

Mevcut müfredat perspektif ve dil açısından zaten yeterince sorunlu iken yaptığı son değişiklikle AKP sizce neyi hedefliyor?

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri en başarılı olduğu, sonuç aldığı yapı ordudan sonra bence eğitimdir. Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitimi tanımlaması, insana şekil verme, ‘istendik’ davranış ve düşünceler geliştirme üzerindendir. Topluma yaklaşım da gelecekle ilgili hedef de esasında rejime uygun insan tipi üretme. 12 Eylül darbesinden sonra buna şükreden bir toplum hedefi de eklendi. Son 22 yıldır da Türkiye’de AKP’nin iktidara gelişi ile tüm bu hedefler dincileştirildi. Son raddede tek adam rejimi ve başkanlık sistemi üzerinden iki kuruma toplum dizaynında başat rol verildi; Diyanet ve Milli Eğitim. Ordu ve emniyet bunun zor, şiddet boyutunu sağlamakla görevli, Milli Eğitim ve Diyanet ile de toplumun düşünsel ve davranışsal alanını inşa etmeye çalışıyorlar. Okullar artık saray rejimine uygun insan yetiştirme merkezleri. Programlarını da “Yüzyılın Maarif Programı” diye açıkladılar. Maarif kelimesinin özellikle kullanımına da dikkat etmek lazım. Eğitimle edinilecek donanımı bu program kapsamında arif olma üzerinden tanımlamak, esasında hedeflenenin ne olduğunu da gösteriyor. Tasavvuf öğretisinde arif olmanın yeri var ama bu değil, siyasal İslam'ın tam donanımlı bireyi olmak kastediliyor. Rejime uygun, rejimi ayakta tutacak bir toplumun bireyi kastediliyor.

İtaat eden, sorgulamayan, köle ruhlu bir toplum inşa etmek için bir program yapılmış. Ben programı detaylı inceledim. Bilimsel konularda fizik, matematik gibi hatta felsefe için de bunu söylemek mümkün. Adı var ama içeriği çok dönüştürülmüş, özünden uzaklaştırılmış. Tarih kısmı öncesinde de sorunluydu. Topluma unutturulması gereken, yeni kuşakların da öğrenip bilmemesi gereken her şey yine kapsam dışı. Yakın dönem tarihi anlatılıyor, Sivas ve Maraş katliamları yok. İsyanın adı var Şêx Saîd diye. Çarpık zihniyetlerindeki kurguların ötesinde gerçeklik ile bir milim buluşmayan, yalanlarla dolu, inkarcı bir anlatı sadece. Nereden tutsanız elinizde kalıyor. Gerçeklerden, bilimden ve analitik düşünceden alabildiğine uzak bir perspektif var. Tek amaç kendini sürdürecek bireyi ve toplumu üretmek.

Aleviliğe dair yıllardır inkarcı bir dil var. Başlı başına bir inanç olarak ele almayan yaklaşım ile Sünni İslam çerçevesinde küçülten bir yaklaşım birine paralel gidiyor. Son müfredatın Alevilik perspektifine dair neler söylemek istersiniz?

Aleviliği kendi özünden kopartarak kendi güdümlerinde ifade etmek gibi bir eğilimleri yıllardır var. Sünni İslam inancı perspektifinde ve Sünni İslam sınırları içerisinde tanımlanarak yok edilmeye çalışılan bir Alevilik var. Bu müfredat bu açıdan da zirve niteliği taşıyor. Amaç asimile etmek. Yüzyıllardır öncelikli olarak fiziksel imhaya başvuran, son zamanlarda da seyreltilmiş bir asimilasyon programıyla Aleviliği İslam çerçevesinde ve Türklük üzerinden tanımlayarak yok etmek isteyen eğilimin günümüzdeki tezahürü bu. Yani bu müfredat Aleviliğin adını kullanarak yok edeni bir yerde duruyor. Tam bir asimilasyon programı. Geneline baktığımızda da ne inançlara, ne insana, ne doğaya saygısı olan bir program. Her olayı, her olguyu, her kavramı kendine hizmet ettirdiği yerden ele almış. Gelecekle alakalı da hiçbir kaygısı yok, sadece günü kurtaran, pragmatist bir perspektif hakim. Bu program bu haliyle geçirilirse yirmi yıl sonrasının bir İran, Afganistan olacağı çok açık.

Program kamuoyu ile paylaşıldığında geliştirilmesi için öneriler istendiği söylendi ancak çok kısıtlı bir süre verildi. Sizce bu süre içerisinde verilen tepkiler hem nitelik hem nicelik olarak programı durdurmaya yeterli mi?

Sorduğunuz sorular içerisinde bence en can alıcı olanı bu. İnsanların hayatta kalması için bir yaşam üçgeni var, hepimiz biliriz. Güvenlik, beslenme ve barınma temel ihtiyaçlardır, sonrasında eğitim ve kültürel ihtiyaçlar gelir. Daha sonrasında da soyut düşüncenin gelişimine paralel olarak farklı düşünsel, tinsel ihtiyaçlar. Bizim toplumuzu öyle bir hale getirdiler ki insanlar açlık sınırında yaşıyor. Barınma ve güvenlik kaygısından eğitim toplumun gündeminde yeterince yer bulamıyor. Açlık, yoksulluk, işsizlik, süren savaş hali, yarına çıkabilme kaygısı... Eğitimin gittiği yere dair konuşmak bu sorunlar sıralamasında maalesef üçüncül, dördüncü sırada kalıyor. Elbette razı değil insanlar ama bunun için sokağa dökülmüyorlar. Geleceğine dair kaygı duyan gençler bilhassa yönünü batıya çevirdi. Müthiş bir göç dinamiği var. Özellikle Alevi nüfusu açısından söylüyorum bunu. Bizim Rêya Haq coğrafyası neredeyse boşaldı. Böyle bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Tüm bunlara rağmen biz diyoruz ki madem geleceksizleştirilmeye çalışılan bir toplum var, o gelecek kaygısına binaen bugün bu müfredat için de derinlemesine tartışılmalı ve sokaklara çıkılmalı. Şu sözü asla unutmamalı; hedefin bir yıl sonrası ise tohum ek, yüz yıl sonrası ise ağaç dik ama bin yıl sonrası ise toplumu eğit. Eğitim bugün bizlere karşı bir silah, bir toplum dizayn modeli olarak kullanılıyorsa buna çok ciddi bir karşı çıkış lazım.

Eğitimin gittiği gide laiklikten uzaklaştığı gerçeği ile karşı karşıyayız. Oysa laik eğitimin önemi reform süreçleri ile yüz yıllardır küresel ölçekte önemli bir yer tutuyor. Türkiye nereye gidiyor?

Kimsenin inancına hiçbir şey söyleyemeyiz, inanç insanların yüreklerinde vardır. Ona karışmak kimsenin haddine değildir. İnsanlar istedikleri şeye istedikleri şekilde inanırlar ve ibadetlerini bu doğrultuda yaparlar. Ama toplumu geleceğe hazırlayan eğitim olgusunun ibadet ve inanç ekseninde ele alınması kabul edilemez. Dizayn diyoruz, eğitim asırlardır toplumlara doğrultu vermek amacıyla uygarlığın gelişimine hizmet etmiş. Ancak bugün geldiğimiz noktada, insanlık tarihi boyunca yaşanılan ilerlemenin gerisine tekabül eden bir anlayışla eğitim olgusunu ele almak kabul edilemez. Eşit, parasız, bilimsel, laik ve ana dilde eğitim olgusunun gereği tüm dünya tarafından teslim edilirken bu müfredatın amaç ve içeriği çağın gerekliliklerini de inkar etmek anlamına geliyor. Eğitimin temel amacının bugün ailesini ve toplumunu aşmış, özgür bireyler yetiştirmek olması gerekiyor. Biz durduğumuz yer gereği, yıllardır mücadelesini verdiğimiz değerlerimiz gereği bunu bu noktadan ele alıyoruz, insanlığın gittiği noktanın da bunu gerektirdiği ortada. Ben 31 yıl boyunca öğretmenlik yaptım. 1976-2007 yılları arasında. Çok net bir şekilde şunu söylemek gerekir ki, bu ülkede eğitim sistemi insanları eğitmiyor, öğütüyor. Sistemin çarklarında öğütüyor. Son müfredat ile siyasal İslam adına insan öğütme kararı alındı. Bu asla kabul edilemez bir durum.

Laik eğitim mücadelesinde yıllardır en çok Alevilerin sesini duyuyoruz. Çok kritik önem taşıyan bu kulvarda yıllardır Alevilerin yalnızlığını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz Alevi kurumları olarak devletin Sünni İslam dışındaki hiçbir inanca alan açmadığını, alan açarmış gibi yaptığında da amacının özünden kopartarak asimile etmek, kendine tahvil etmek olduğunu hep söylüyoruz. Mücadele hattımızın en temel ekseni asimilasyona karşı olduğu için bu noktadaki reflekslerimiz toplumsal olarak da haliyle çok gelişkin. Evet Aleviler Türkiye’nin aydınlık yüzüdür. Özgürlüğe, demokrasiye, bilime yatkın olmaları inançlarının özüyle alakalı. Alevi inancını incelediğimizde çark-ı pervaz ışıktan gelmeyi, uzayın ve gezegenlerin yaratılışını ele alır. Kadın ve erkek bizim inancımızda eşittir, doğadaki tüm canlılar sadece var olmaları sebebiyle saygıya değerdir. Hepsi anlamı bütünler. Dediğim gibi böyle bir toplumun bireylerinin elbette her noktada refleksi gelişkin olacaktır.

Biz gençlerimizin belli bir yaşa geldikten sonra kendi rızaları ile, ikrarla yolumuza talip olmalarını bekleriz. Kendi inancımızı çocuklarımıza sadece anlatırız, hiçbir şeyi dayatmayız. Bugün çocuklar altı yaşında ana okulunda mescit ile tanışıyor. Mutlak bir dayatma var. Ve bu sadece bizim çocuklarımızın sorunu değil. Toplumda böyle bir yanılgı olduğu gibi sol sosyalist çevrelerde, emek ve hak örgütlerinin genelinde de maalesef böyle bir yanılgı var. Gündemleri olmuyor veya ‘Nasıl olsa Aleviler itiraz eder’ diyorlar. Laik düzen, laik eğitim sadece bizim derdimiz değil, olmamalı da. Hangi inanca mensup olursanız olun, inançsız olun, laiklik hepimizin ihtiyacıdır. Dolayısı ile bu mücadele sadece bizim boynumuzun borcu değil. Çıkan sesler tek tük ve cılız. Elbette devletin dayatmasını kabul etmediğimiz kadar bu sakat anlayışı da kabul etmiyoruz. Toplumsal muhalefet bugün bu can alıcı sorun için elinden geleni çok yönlü olarak yapmalıdır. Hedeflenen ortak geleceğimizdir.